17 Temmuz 1935 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 6

17 Temmuz 1935 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Tanınmıyan KRALLAR Kral, vergi vermediği için malları satıldı olan veliahdı hapse tıkıldı ! Hükümet başında bulunmakta | olan krallarla prenslerin aile şe- cerelerini yazan “Almanak Gota,, Y71 yıldanberi her yıl muntaza - man çıkmaktadır. Bu almanak, daima doğruluk ve dikkatin bir şaheseri olmuştur. Her yılın belli başlı hadiselerinin dünyada olup bitenlerin kıııu, bir tarihidir. Almanağın son çıkan nüshası- na şöyle bir göz attık. Bunda bir-| çok eksiklikler gözümüze çarptı. “Almanağı basanlar herhangi bir hükümdarın ismini basmayı unut- tular mr, bunun için her halde ö - nemli bir sebep vardır. Yoksa bu son nüshada — adları yazılmamış küçücük kralların unutulmuş ol - ması, başka türlü tefsir edilemez. Bizim bildiklerimiz ve almanağa geçmemiş krallar arasında şunları görüyoruz: Viktorya gölünün büyük ada - larından birinin hâkimi Sultan U- kaereve, Bantu kabilesinin başka- nı Martin; Ouamba'nm müstebidi İpoumbo; — Ongaudjera Prensi ,' Savika... Geçenlerde İngilizlerin Jamay- ka adalarına sürmüş oldukları Af- rika Kralı Mark Gervey'in aile şe- ceresini almanakta göremedik; ni- tekim otuz yedi yıllık krallığı es- nasında hiçbir beyaz adamın gö - “Yememiş olduğu N'Bay da unutu - Tanlar arasındadır. Bu adam Sa - hara'ya yakın Tanezrif bölgesinin kralı olup Fransızlarım yabancı lejiyonundan kaçmış bir beyaz - dır. Tanganiyka gölü yakmlarında 52.000 tebaasımna buyruk salmak- ta olan haşmetlü İtalemia bir kra- liçedir ve kocalarından beş kişi aynı zamanda kabinede bakandır lar- Adı geçmiyen kraliçeler ara - sında Muhammed Peygamberin arıcası Ebutalibin torunlarından Ulviye El Morgani de vardır ki bunun sülâlesi 1860 yılındanberi Massau'ları buyrukları ılhnd.ı bu- lundurmaktadır. ... Haydi diyelim ki bu kralların kimisi siyah, kimisi de önemsiz birtakım ülkelerde buyruk - sal - makta olduklarından Almanak Gota'ya adları geçmemiştir. An - cak Avrupadaki bazı kralların da, almanak yazıcıları tarafından u- "nutulmuş olmalarına ne diyeceği- mizi bilemiyoruz doğrusu!.. Bunlardan birincisi 28 Temmuz 1934 yılımda kendini kral ilân et- tiğinden dolayı bütün dünya ga - zetelerinde sergüzeştleri hakkın - 'da sütunlar dolusu yazı yazılan Andorre Kralı Haşmetli birinci Oris'dir. Bu adam şimdi İspanya- nın Barselon hapishanesinde mi - safir edilmiş bulunmaktadır ! Adı geçmiyenlerden biri de Li- ve'ler Kralı birinci Uld&rik olup gayet eski bir kral sülâlesine men- suptur. Dedeleri Lettonya sınırla- rındaki 2.000 nüfuslu Vindav ve Dondangen vilâyetlerinde asır - tarca müddetle krallık yapmışlar- &. Nüfusları şimdikinden çok da- ha kalabalık olan bu iki şehir, hettonyaya kargı asırlarca müd » asker kaçağı detle çok şiddetli savaşlar yap - mışlardı. Bunlar Finno - Ugriyen kanı taşıyan bir ırktır. Kendileri- ne Randalist adını vermişlerdi. Birçok Avrupa dillerinde bu söz “isyancı”, “iğtişaşçı,, anlamında kullanılmaktadır. Lettonya Cümhuriyetinin ku - rulması üzerine haşmetli birinci Ülderik krallığını kaybetmekle beraber bu “adaletsizlik” e karşı protestoda bulunmaktan hiçbir vakit vazgeçmemişti. Bundan üç yıl önce Lettonya'nın maliye şu - belerinden biri krala doldurulmak üzere bir vergi beyannamesi gön- dermişti. Bu beyannamede kendi hüküm- darlık hukukuna — karşı bir kötü kasıt sezen Liveler Kralı, kâğıdı doldurmaktan kat'iyyen imtina etmiş, bunun üzerine bütün mal ve mülkleri haczolunarak satılığa çıkarılmıştı. Bundan 2 yı! evvel kralım “Ve- Haht,, prensini, asker alma şubesi birinci muayeneye çağırmış, prens de ancak silâh kuvvetile gidebi - leceğini söylediğinden hakkında | firari muamelesi yapılmış ve iki| yıl müddetle hapse tıkılmıştır. Ge-| çen yıl da ikinci oğul askere çağı- rılmca kral ailesi tası tarağı topla- yarak siyasal mülteciler gibi Es -| tonya'nın Uno adasına sığınmış - | Tardır. Şimdi orada yaşamakta - dırlar. Unutulmuş olan beyaz kralla - rın üçüncüsü de Java adasının gü- neyindeki Keeling adası Kralıdır. Bu da yüz senelik bir hıned.ının oğludur. 1825 yılında bu adamın babası- nn dedesi İngiliz tayfalarından John Sidney Chunies - Ross bu a-| daya yerleşerek Malayalı bir ka 4 dınla evlenmiş ve çok geçmeden kendini kral ilân ettirmişti- 800 kişilik bir krallığa buyruk salmakta olan şimdiki birinci Jan' n babası 1866 yılında Kraliçe Vik torya ile bir uzlaşma imza etmiş- tir. Bu uzlaşmaya göre İngiltere Hükümeti birtakım ekonomik im- tiyazlar mukabilinde Kulins - Ross hanedanının 999 yıl için hü- kümdarlık hukukunu tanımıştır. Gota Almanağının reddettiği dördüncü beyaz kral da sabık bir İsveç gemicisi Şarls Petterson o- lup otuz yedi yıldanberi Pasifik Okyanosundaki Tabor adasmda krallık yapmaktadır. 1889 yılında gemisinin batması üzerine bu a - daya sığınmış olan Şarls'ı az kal- sın yamyam yerliler çatır çutur yiyeceklerdi. Fakat delikanlı her nasılsa kabile başkanının genç kızının gönlünü kapmış, onunla evlendikten sonra hem postu kur- tarmış, hem de küçücük adaya kral seçilmişti. Faydalr birçok bilgiler öğretti- ği yerliler şimdi ona bütün can ve başları ile bağlanmış - bulun - maktadırlar. Eski gemi tayfası ve şimdiki kral tahtından vazgeçip de buraya oğlunu geçirmek iste - mesi dehşetli bir muhalefetle kar- şılaşır; çünkü tebaası kendisinden vazgeçmiyecek kadar ona bağlı - dır. * HABER — Aksşam Postası 16 TEMMUZ — 1833 ÇiNGENELER ARASINDA Hayattan alınmiış hakiki bir macera Yazan: Osman Cemal Kaygısız biri dişi, biri erkek iki kocaman çoban köpeği acı acı havlıyarak dört nala üzerimize saldırdı. No 12 Birz daha çıldırtıyordu. Bir a- ralık arabadan yere atlamak ak - | lıma geldi. Ancak bu kabil değil- di. Bu kadar hızla ve — bu kadar, kudurmuşçasma bir gidişte kal -| dırıp kendimi arabadan motörleri | dışarı fırlamış bozuk kaldırım ü - zerine atmam, her tarafımı paraç paraç edecekti. Arâbacı kimbilir ne kadar ge- | ride kalmıştı! Dışarıda bu kadar | dehşetle yağmur olmasa elbet ora- larda birkaç yolcu, rençber, ekin - ci karşımıza çıkar,bu — kudurmuş hayvanı durdurabilirdi. O ise ki şimdi etrafta bizden başka in cin yoktu. Bereket versin, beygir bir - az ileride ikiye ayrılan yolun sağı- na sapmadı, Eğer o hızla dik aşa - ğı inen sağdaki —inişe sapsa idi biraz sonra hem kendi, hem ara -| ba,hem ben bir hendeğin içine yu- varlanıp tuzla buz olacaktık. Bu- nu belki beygirin kendisi de anla- mış olmalı ki sağdaki dimdik inişi bırakıp Vidosa giden soldaki düz yolu tuttu. Bu yol yüz elli, iki —yüz metre kadar ileride yavaş yavaş bayırla- şıyordu. Tam yolun - bayırlaştığı © yere geldiğimiz vakit beygir de biraz nEndar gibt 9Rla, Aarük kur- kunun yüzde yirmisi geçmiş gibi | idi. Ancak, burada da büsbütün başka ve belki — birinciden daha korkunç bir manzara — bizi sardı. Biri dişi, biri erkek iki tane kos- kocaman çoban köpeği Vidos yö- nündetn (istikametinden) acı acı| havlıyarak dört nala üzerimize saldırdı. Bizi görünce beygir benden zi- yade ürkmüş olmalı ki hemen sola doğru kıvrıldı, yoldan fundalığa daldı. Beygirin ürktüğünü gören köpekler daha hırçınlaşarak yolu köpekler adha hırçınlaşarak yolu bırakıp kendilerini birrer ok gibi fundalığın üzerine fırlattılar, Ar- tık, ben arabanın içinde avazım çıktığı kadar bağırıyor, tanrının ıssız kırlarndan imdat istiyordum. İki kocaman çoban köpeği bizim zavallı beygirin bacaklarını o kart dişlerile baştan başa hacamat eder ken baktım fundalığın alt tarafın- dan hoy breece hoy breee! — Hoy breeee, hoy breeee! Hoy bre çom, hoy bre çomar!.. Oha.. Yuha.. Daha.. Maha.. Alakata, Alakata!.. Gel buyana, gel bu - yana! Çomarlar bu sesleri duyunca beygiri brraktılar; beygir tekrar kudurdu, bu seferde alabildiğine fundalığın içinden Vidosun dik sırtlarına doğru yollanırken ara - banın g01 tekerlekleri oradaki al - çak bir hendeğin içine girdi. Ara- bada orada mıhlandı.. O yağmu - run altında uzaktan koşarak kö - peklere bağıranlar iki erkek çin - gene idi. Çomarlar — sahiplerine doğru döndükleri — zaman dişisi tekrar başını arabaya çevirdi, yü- züme bakarak bir iki homurdan - dı. Böylelikle: — Biz size daha gösterirdik Mecidiyeköyü civarındaki harmancı çingenelerin akşam safası amma, dua edni ki bizim velini - metler çabuk yetişti!. Demek istiyordu. Çingeneler a- rabanın yanma yaklaşmca baktım bunların bir tanesi bizim Topçu - larda Toskaların — harmanında tanıştığımız kösele suratlı, — sırımm gövdeli Etem değil mi?, Ben artık bitmiştim, lâf edecek durumda değildim. Etem beni gö- rünce: — Vay dedi beyağam, vay pa - şakam, nedir bu hal, nedir bu ha - vada zorun burasıllarda.. (Carmi. olsun, geçmiş olsun.. Hani nere - de arabacı?, — Aman Etem ben pek bittim.. Arabacıyı marabacıyı bırak şim - di... « Etem, yanındakine bir işmar et- ti, delikanlı çingene de hemen ara baya atlayıp benim karşıma geç- ti. Kendisi de arabacının yerine fırlayıp dizginlere yapıştı; — ba - caklarından kanlar sızan hayvanı gayet ustaca dehleyerek bir kaç dakika sonra beni Vidosun Da - vutpaşa yönündeki (tarafındaki) | yamaçların altına rastlıyan çinge- ne çadırlarmna getirdi. Burası yamaçlardan akan sel - lerden hemen Beyazıd — meyganı büyüklüğünde bir göle dönmüştü. Arabadan beni Etem elimden tutarak indirdi. Çadırlardan uza- nan bir sürü kadın ve erkek çoluk çocuk kafası benim bu — halimi şaşkınlıkla seyrediyorlardı. Yağ- mur biraz hafifler gibi olmuştu . Etem beni bir çadıra alırken ara- bada benimle birlikte gelmiş o - lan çingene delikanlısı da hemen beygirin kayışlarını — söküp onu çekti, oradaki bodur bir gürgen ağacin köküne sımsıkı bağladı . Kireç ocaklarındanberi başımız - dan geçenleri anla! n ufacık çadırın içini dolduran on, on beş kişi şaşkınlıktan ;ı,kmhğı düşü- yor boyuna bana: — Geçmiş olsun!. ları bastırıyorlardı. Islak ıslak ü- şüyüp soğuk almıyayım — diye E- tem bana ceketimi çıkarttı, onun yerine o zamanki çeribaşı Maruf ağanın kışlrk gocuğunu uzattı. Ben gocuğu omuzuma alırken, her zaman mahalle aralarında , hususiyle Fatih, Aksaray, Şehre- mini, Yenibahçe, — Şehzadebaşı, Beyazıd taraflarında gezgin fak cılık yapan topuklarına — kadöf çifte örgülü saçlı, az çiçek bo' zuğu bir bacağı topalca bir k# dın başka bir çadırdan — ban$ temiz bir teneke maşraba içindi Hmonata getirdi.. — Ha buyurasm, — buncağı? içesin, yüreğin biraz ferahlasın! Amma şimdi diyeceksiniz Kİ SBIZ: Hiç çingene evinde musandı * ra aranılır mı?, Dedikleri gibi çingene rında limonata ne arar? çadır Onlar çadırlarında — misafi! için yalnız limonata değil, icab ederse kuş sütü bile yaratırlar * Hele hidrellezlerde, düğünlerde başka teferizlerde — (eğlentiler de) kuzular, pilâvlar, zerdeler yoğurtlar dolmalar, börekler, şet" betler, şaraplar, konyaklar — gırl$ gider. Ya ötekilerin, ya İstan " bul içinde yerleşmiş olan çalgıd çıganların bayramlarda, düğün * lerde, ve kendi aralarımda yap * tıkları her türlü kerizlerde öylü yiyintiler, içintiler yapılır; öylü sofralar kurulur; öyle ziyafetlef ti çılırdı ki bunu gören yabancıla' rın parmakları ağızlarnda ka " hrdı. Sırası gelince, bizim mu * siki sever arkadaşm hatrra def * terinde bütün bu düğümlerim derneklerin, tekerizlerin, kerizle rin en meraklı veen şık - tafsilâtmt göreceksiniz... Biz gelelim, şimdi lâfı bıraktır ğımız yere : Ben limonatayı yudum yudum içerken çadırdaki kadınlar hep ay” ni tavır ve eda ile: — Oh afiyetler olsun.. Oh yağ bal olsun.. Oh yüreciğin açılsın! » Diyor ve arada bir kendi dille * riyle bir şeyler söyleyerek beni tepeden tırnağa süzüyorlardı. Limonatanın arkasından kahvt geldi ve ben Etemin kendi taba * kasından kendi eliyle sarıp ban$ uzattığı cigara ile kahveyi höpür * detirken bizim zavallı arabacı dâ fesin boyasından yüzü gözü, e sesi, kulağı, panayır — palyaçolarf gibi boyanmış ve gözleri faltaşr gr bi açılmış olarak çadırların önün! damladı. Adamcağızın benim orâ* - da olduğumdan haberi — yoktu: Çingeneleri tamdığı;için daha yif” mi otuz adım ileriden bağırdı * — Abe Salih, abe Süleyman * Bu arabanın içinde bir bey vıld“' gördünüz mü o ne oldu?. j denen delikanlı — benimle birlikt* arabada gelen idi. Arabacıyr — meraklandırmak için: — Biz bey mey görmedik.. Bis salt tuttuk yolda.. Getirdik te b ” raya... . — Abe demeyin, içindeki n ııe" du acaba, yolda düşüp başına kaza filân gelmesin! ' (Devamı berk sAre->Hela AnArlM—

Bu sayıdan diğer sayfalar: