23 Temmuz 1935 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 6

23 Temmuz 1935 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Ait ——— Yunan kralı Konstantinin Aşk Mektupüarn Türkçeye ceviren: A E Bu, benim hayatımda çok ciddi bir ândır. Şimdi ve bundan sonra gelecek, çekinilmesi gayri kabil olan müşkül ânlarda beni düşüne- ceğini biliyor ve bundan cesaret alıyorum. Samimiyetine çok ihti - yacım var, yakınımda böyle bir şey bulamıyorum. Daha doğrusu çevremde ulusal ihtiyaçlarımızı ve amaçlarımızı anlıyan kimseler yok. Bunların hepsini kendi si - nemde — beslemeğe mecburum.: Harp genişlediği takdirde, mu - vaffak olursak — ki Buna emin değilim, belki de ihtimali bile yoktur — benim ve benim vası - tamla babamın kuvvetinin ne ka- dar artacağını, düşününüz hele... Her şeyi alt üst eder, yani her şeye bir düzen verebiliriz. Çünkü ileriye doğru büyük adımlar attı- rabilecek olan otorite ruhudur ve bu bizde tamamile yoktur. Ancak prestij sahibi olan bir adam bu ruhu aşılayabilir ve bilhassa kral hanedanına mensup muzaffer bir generalin prestiji ne olur? Beri yandan da mağlübiyet takdirinde düşülecek — vaziyeti gözönüne getirelim; daha iyi bu- nu hiç düşünmemeli! Böyle bir- âkibet karşısında evvelâ benden - başlamak şartile her şey biter. Böyle bir felâketten sonra yaşa - mamak daha iyi olur. İşte bunun için bir harp olursa, size belki de hiç dönmem demiştim, - Ancak bu kapkara düşünceler neden? Hadisenin her iki yanmı gözönünde tutmak gerek, an - >cak'ben nikbin tabiatli bir ada -- “mmm-ve-burndan daha elverişli bir fırsat bulamıyacağımıza eminim.> Biz fütuhat istemiyoruz, bulanık sularda balık avlamak niyetinde: değiliz, bunları Avrupada iddia etmekten geri kalmıyacaklardır.- Biz ancak hâlâ Türk boyunduru- ğu altında bulunmakta olan ulus- daşlarımızın durumunu ıslah et - mek istiyoruz. Eğer bu manevi bir |, tazyik vasıtasile ve harpsız ola - rak gerçekleştirilebilirse, ne iyi; olmadığı takdirde dövüşeceğiz ve Tanrı dilerse yeneceğiz. —Ancak bu çok zor olacak! Daha söyliyecek o kadar sözüm var ki, fakat sizi sıkmaktan kor- kuyorum. Yokluğunuzu ne de çok duymaktayım. Bunlarm hepsini sizinle konuşmak isterdim. Hele şahsi çarpışma ve dedi -- kodular o kadar arttı ki... Kimisi kendisine verilen işi istemiyor, kimisi de beceremiyeceği bir ku - mandanlığı istiyor. Eğer beni erkânı harbiye aşka- nımla birlikte bildiğim gibi yap - makta serbest bıraksalardı, her iş iyi olurdu, Fakat hetkes her işe- burnunu sokuyor ve istediklerini elde edemeyince, askerlik işinden hiçbir şey anlamıyan bakana baş- vuruyor, bunun üzerine ben, ya - hut erkâni harbiye başkanım o- turup uzun uzadıya izahat ver - meğe mecbur oluyoruz. Kararlar: hep böyle veriliyor. Görüyosunuz ya, otoritenin ek- sikliği nasıl duyuluyor. Başka bütün ülkelerde herkes tayin edil- diği yere -gider, bu vazifeden hoşlanmasa bile bir tek söz söy - lemeğe cesaret edemez, burada i- se bilâkis patırdı yapıyorlar; di - siplin yok fakat birkaç baftada işlere iyi bir düzen vermiş olaca - iem. 6 Şimdiki gibi fevkalâde zaman- larda kuvvet ve şiddetle hareket eden bir adama boyun'eğiyorlar, âdi zamanlarda ise böyle bir a - dam halkın gözünden düşer. İşte bunun içindir ki bundan üç yıl ev- vel beni iş başından uzaklaştır - mak istemişlerdi. Şimdi tekrar ba- na dönüyorlar, Bu, onların büyük bir saflıkla, düşünmeksizin ve bilmeksizin, vermekte oldukları şerefli bir tarziyedir. Çok tuhaf değil mi? Tatoi I| Birinciteşrin 1912 Salı Sevgilim, Mektubun bana cennet kapıla- rımmı açtı. Bir kere bana sen diye hitap etmenle, iyiliklerinin en yüksek derecesini göstermiş olu - ye-su.ı Bunu © kadar özlüyordum ki fakat akrabalığımıza rağmen bunu istemediğini sanarak dile - *e cesaret edememişlim. Bütün söylediklerinden anlıyo- rum ki beni düşünüyorsun, bu da bahtiyarlığımı arttırıyor. Mektu - bunu bu sabah aldığım, ve dün bir mektup göndermiş olduğum halde hemen oturup cevap yazı - yorum. Sen bir meleksin, sana tapınıyorum ! Seferberlik tam bir inkişaf ha- lindedir. Halk iyi bir durum ta - kınmıştır. Silâh altıma çağırılabi- lecek herkeş gönül rızaları ile ge- Hip alaylara yazılmaktadr. Sakin ve ciddi bir heyecan var ve bu da iyi alâmettir. Alâyişli, gürültü ve patırtılı, ilk aksilikte sönüp gidi -| veren, orduya da sirayet edecek mukabil darbeler getiren ve ya - pacağı neticeler pek kestirilemi - yen heyecandan ise böylesi daha iyi görülebilir. Bir şeyler biliyorum! Anlaşıl - dığına göre halk beni seviyor ve onlarca hiç ummadığım bir süel (askeri) şöhretim var. Diyorlar ki vilâyetlerde ahali benim şerefime “yaşa,, diye bağı- rarak alaylara iltihak ediyormuş. Bu, koltuklarımı kabartacak bir iş... Anck vazifem böyle büsbü - tün güçleşmiş oluyor. Çünkü söz: aramızda, Avrupalıların anladığı gibi hakikt bir ordumuz yok. Bu daha ziyade bir milistir ve bunun- la Türklerin talim ve terbiye gör- müş kıtaları ile, hele kendisile birlikte doğan disiplini dolayısile dünyanın en iyi askeri olan Türk- le kavga etmek kolay değildir. Türkler de Japonlar gibi ölümün hiçbir. şeklinden korkmazlar ve ku- atleri gerçekten muazzam - dir. - Her gün şehre inmek mecburi- yetindeyim. Benimle görüşmek is- tiyenler o kadar çok ki., Telefon- la konuşmak için beni geceleri bile uyandırıyorlar, Gelecek hafta başında kralın gelmesi iyi olacak; çünkü o gelin- ce zalnız askerlik ödevlerimle uğ- raşırım; şimdi yapılacak iki şey kalıyor. Kardeşim Andre bugün öğle - den sonra Korfo'dan geliyor. Se- ferberliği işitir işitmez geldi. Bi - lirsin ki o da bütün kardeşlerimle bilikte bundan üç sene evvel, ihti- lâl dedikleri işde ordudan uzak - laştırılmıştı. Şimdi ise işler ciddi - leştiğinden, onlara memuriyetle - rini iade edecekler! Andre çok i- yi bir adamdır, bir centilmen ol - HABER — Akştin Postası Noİ8 Ben şinci Çingeneyim, anadan amma doğma, ÇiNGENELER ARASINDA Havyattan alınmış hakiki bir macera Yazan: Osman Cemal Kaygısız bu görünüşte ve lâkin sütbesüt çingeneroğlu çingene değilim ! Etem gene duraladı, gene bana söyliyeceği sözleri zihninde ta - sarlamıyama koyuldu. Böylelikle beş on adım sessiz yürüdük, Son- 1 sırım gibi çingene derin bir ah çekti: —Aaah!.. Bilmezsin sen, bu bi- zim çadırlar içinde ne dertleri var dır yatanların.. O zavallı kadın - cık çeker şinci bir dert ki buna derler gönül kırmanı. İlle ve lâkin bunu ne dermanı vardır, ne de fermanı! — Zavallının kocası ölmüş, ga- liba şimdi onun acisiyle böyle.. — Salt o olsa gene bir şey de - il., — Başka ne ya? — Kapat şinci o sepetleri, ba - kalım başka muhabbete! — Bu kadının seninle akrabalı- ğt var galiba? — A benim şeker dilli beyza - var dem, sen çok tatlı dillisin de ona | ben kızmıyorum sana. — Ne var kızacak sanki? — Abe ne var olur mu, beni| yaparsın hâşâ zuhurdan! Elin çin- geneleriyle hısım akraba.. Ben o- nu hiçbir zaman kabul etmem süm me hâşâ! — Ay, sen çingene değil misin — Kim demiş onu zatınıza? bir keret iyi baksan a bana, var mı bende çingeneye benziyen hal? — Etem saçmalama! — Ne saçması? Şunu bilesin ki ben şinci bu görünüşte çingene - yim, amma ve lâkin anadan doğ - ma, sütbesüt çingene oğlu çinge * ne değilim! — Ya! çingenesin! — Hay yaşayasım ferasetinle beyzadem! Sonradan olmayım ya! Bu gece yolculuğunda biz Etem- le o kadar koyu bir kaynatmaya (muhabbete) dalmıştık ki Topçu: lardaki çadırların yanına yaklaş- tığımızın bile farkında olmamış - tık. Bereket versin birdenbire ku- laklarımızı tırmalıyan kalınlı in * celi köpek sesleri bizi dalgmlıktan kurtardı. Köpekler acı acı havla - maya başlayınca Etem: — Oh şükür, dedi, gelmişiz ça- dırlara... — Öyle ise gene görüşmek ü - zere — na müsaade Etem! —Estayafurullah — (estafurul - lah) misâade sizin.. İsterseniz o * Demek sonradan olma duğu gibi çok ciddi ve muktedir bir subay (zabit) tir. Kendi pron- isplerini ancak kıskançlık yüzün- den defetmiş — olduklarını şimdi anlıyorlar. Bu mektubu — sana yazarken,: geziklerin «—sanda bağrıştıkları- nr İşitiyorum. Oda bizmetçin hâlâ burada olsaydı ne kadar çok korkacakt! Mektubuna teşekkür ederim. Bütün varlığıyla senin Tino (Devamı var), * çıkmıyasın bayıra karşı... turun, eğer uyumamışsa bizimki - ler birer kahvecikte burada içe - lim! — Yok artık, başka zaman içe - riz. Vakit geçtir, Allaharısmarla - dık, geceniz hayrolsun! — Hayda gelesin hayra karşı; Başka avşam te şu çayıra karşı... Gene koyuluruz tatlıca bir mahabete! Ben, çadırların arkasından bi - zim eve doğru kıvrılan böğürtlenli Zincirlikuyu çingenelerinden bir orup çakırrarı örürmae * Selâniğin meşhur armwılkçller(ndı-n olup şimdi İstanbulun kır gazinola - rında çok dinlenilen armonikçi küçük Ali ile yanında def çalan kendi kızı sevimli Şahsene patikaya kıvrılırken, Tepebaşı bahçesindeki bando da Tuna dal - gasını çalıyordu. Ancak bu gece ortada incin yoktu. . ..- Vay köpoğlu Etem vay, amma antika şeydi ha!. Ben, kaç gün- dür bana dargın olan bizim arka - daşın halini merak ederken kösele suratlı, sırım gibi çingene, şimdi zihnimi büsbütün başka merakla - ra salmıştı. ı Herif Epikürden, Çiçerondan bahsediyor, Epikürün anasının ya- man bir falcı olduğunu söylüyor, yip dövmelerle dolu adam, şimdi büsbütün tuhaf, garip, esrarlı bir adam gibi gelmeğe başlamıştı. Ancak böyle bir adamın sözüne ne dereceye kadar inanılabilirdi? Köpoğlu, belki de böylelikle be « nim merakımı — uyandırarak bir yandan başka yollarla bizim ar * kadaşı, bir yandan da beni sızdır- mak için bunları söylüyordu. Ben bu düşünceyle yüz elli iki yüz a- dım kadar çadırlardan uzaklaş « mıştım ki bir de baktım arkamdan çingenenin sesi geliyor: — Hoy beyağa, hoy küçük | beyi Döndüm: — Ne oldu Etem, ne haber?. — Dur azacık, bir şey deyivere« ceğim zatınıza | Durdum. Seğirterek yanıma geldi. Kulağıma eğildi ve ne de - se beğenirsiniz? Demesin mi kit — Senin şinci bütübu düşün - düklerin yanlıştır, ben ne senin arkadaşını, ne de seni sızdıracak takımdan değilim! Yolda sana sü- lediklerimi numara yapmak için sülemedim zatmıza, Hem iyi bi « Tirsin ki ben anadan do süt besüt çingene değilim.. Çıkar ka- fandan yanlış düşünceleri.. Beni sonra anlayacaksınız nasıl adam- mışım ben.. Haydi şinci git güle güle.. Allah versin ikimize de ra - hatlık.. Kaldı zatı sabaha da vak- timiz dört beş saatlik!.. Herif yanımdan uzaklaşırken ben artık hiç bir şey söyleyeme * dim. Zaten köpoğlu bu durumda (bu vaziyette) bana söz söylete - cek bir alan da (meydan da) bı « rakmamış, — yanımdan kaçmıştı. Şimdi beni aldı yeni ve sunturlu bir düşünce daha... Hem ağır ağır yürüyor, hem bu herifin tam an * lamiyle (mânasiyle) hiç su katıl * mamış özbeöz, — sütbesüt veçok kurnaz bir hinoğlu hin, bir itoğlu ti olduğunu tasarlryordum!., Çingene Etem bana Epikürden, Çiçerondan dem vursun; çingene Etem falcıların dalâverelerini an * latsın; çingene Etem bana kendi * sinin özbeöz ve sütbesüt çingenet olmadığını söylesin.. Sonra çinge“ ne Etem, söz — arasında ikide bir kendisini bu dünyada yalnız bil « mediği beş vakit namaz! olduğur nu ileri sürsün!.. Doğrusu bunlar | olur şeyler değildi. Bu herif sırtına vuruldukça to * zuyan kepek çuvalları gibi ken * disiyle konuşuldukça içinden bif takım sırlar fışkıran karışık ge$" mişli bir adama benziyordu. Kim” bilir bu herifin geçmişinde nelof' kendi falcılarınm türlü dalâve -| neler, ne antikalıklar, ne acayip * relerini anlatıyor; sonra da ken - disinin anadan doğma sütbesüt çingene olmayıp sonradan çinge - neleştiğinden dem vuruyordu. Zaten ilk görüşte bana tuhaf, garib, esrarlı bir adam gibi görü - ne bu eli, yüzü, kolları, göğsü aca-! likler, ne korkunçluklar vardı. Işin garibi bu sapanorya he* rifin gece yolda gelirken ikide bif benim zihnimde ve gönlümden £ çenleri bilip bana söylemesi idi. (Devamı var),

Bu sayıdan diğer sayfalar: