25 Temmuz 1935 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 5

25 Temmuz 1935 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

N__” TEMMUZ — "L__—:r.—ısw— — Yazan: KADIRCAN KAFLI FHARER — Akşam Postası ARüRn ei RRNr Tme aa ğ No dALI Türk donanması hiç durmadan yük alıyor, gemileri erzak, asker, esir ve mal ile dolduruyordu — 56 — ' KONT DO VİLYER İspanyol kadırgası bütün yel- enlerini şişirmişti- Üç dört saatin içinde körfezi baştan başa geç- miş, Kapri adasına varmıştı. Bu ada Napolinin cenubunda, deaize doğru uzayan uzun bir burunun u- cundadır, Dünyanın en güzel çam lrkları, en güzel denizi, en işle meli kıyıları buradadır. Bu işle meli kıyılarda ve yamaçlardaki çamlar, salkım v> akaliptüs ağaç- ları denize doğru uzanmış gibi du- rurlar, Sanki bunların her biri, - rada oturan, fakat göze görünmi- yen deniz ve kır perilerinin güzel. likte eşsiz birer şemsiyesidir... — | Fakat buraları, güzelliği dere-| cesinde, gizlenmek, pusu ve tuzak kurmak, avlanmak için de çok el- verişlidir. Çünkü birçok girinti ve çıkıntıları, serpilmiş — adacıkları vardır. ğ Fernando, Kapri adasının İtal-, Ya tarafındaki burnu arkasına giz- lendi. Oradan küçük bir sandalla rşıya gönderdiği iki asker, te- Peye çıktılar, Uzakta, Salerno kör- fezinde demir atmış olan — Türk donanmasının neler yaptığnır gö- zetlediler. Türk donanması hiç durmadan Yük alıyor, gemileri erzak, asker, €tir ve mal ile dolduruyordu. Buradan çekilip gidecekleri anlaşılıyordu. Hattâ üç dört ka- dırga şimdiden cenuba doğru yel- açmıştı. Birkaç kırlangıç ve kalite, kör- fezin açıklarına, hattâ Kapri ada- #inin cenup kıyılarına kadar açıli- Yör, İspanyol ve Italyan donan- Malarının gelip gelmediklerini gö- zetliyorlardı. l”"l'i asker çabucak kıyıya indi- Sandallarına atladılar. Gemiye dönerek gördüklerini ter birer Fernandoya anlattılar. Fernando sevindi. Türklerin Napoli üzerine yürü- Miyecekleri anlaşılmıştı. Belki Tansız amirali Polinin zoruyla Ibiga kalesinin kuşatılmasına :i"l&oklerdî. Geşki böyle olay: LA Bu kale hem denizden içe- Tide, hem de çok kuvvetli idi. Türklerin ellerine düşmezdi. Türk '&? oraya girebilmek için en az bir iki ay uğraşacaklardı. Hattâ ora- da korkunç bir bozguna uğrama- İarr da beklenebilirdi- Aradan bir ay geçince de Ce- neral Don Alvaronun hazırlıkları- Ni bitirmesi, yardımcı askerlerin gelmesi, kırk elli bin kişilik zorlu ve büyük bir ordunun toplanması işten bile değildi. Bununla beraber Fernando, #imdi bunları değil, Hüsmenin ne olduğunu, Beatrisin nerede butun. duğunu merak ediyordu. Bütün düşüncesi onu bir daha kaçırmamak üzere ele geçirmekti. Türk donanmasının durumunu anlatan asker henüz sözünü bitir- mişti ki Fernando, yanı başında duran genç bir zabite şu emri ver- — Kont dö Vilyer ile oğlunu ge- tiriniz!,.. Zabit koşarak uzaklaştı, amba- ra inen kapını önünde, — aşağıya doğru haykırdı; — Süiçi!,., Esirleri getir!... İri yarı, patlak gözlü bir asker biraz sonra iki adamı önüne kata. rak güvertede göründü. Sağ e- linde bir kılıç vardı. Sol elindeki ipin iki ucu, esirlerin gergin bir şe- kilde arkaya doğru çekilmiş olan kol ve bileklerine sımsıkı bağlan. mişti, Böylelikle esirlerin, el ve kol. larını azacık kımıldatmalarına bi, Te imkân kalmryordu. ' Bu iki esirin birisi kırk yaşla- rında, dinç, beyaz yüzlü, biraz sa- rışın, sevimli bir adamdı. Başını önüne eğmişti. Sık sık nefes alı- yordu. Düştüğü halden çok üzül. düğü anlaşılıyordu. İkincisi ise ancak on yedi, on sekiz yaşlarında vardı. Henüz bıyıkları terliyecek gibiydi. O da başınmı önüne eğmişti ve bu yaşta babasiyle birlikte böyle esir düş- menin acıları yüzünde pek açık o- larak okunuyordu. Fernando sert bir sesle: | — Kon dö Vilyer, başmı kal- dır!... Seni niçin amiral Rodrike- zin elinden aldığımı söyliyeceğim O seni gemisinin direğne asacak- tr. Çünkü sen, Isanın vekli papa hazretlerine baş kaldıran, kâfir- lerle elele vererek hiristiyan ül- kelerini yağmaya başlıyan alçak Fransa kralının bir..... — Kont birdenbire dimdik oldu: — Senyor!... Kralım için fena söz söylemeyiniz!... Ona böyle söz söyliyenin kılıcımla kalbini deş. mek için yemin etmiştim. Fernando güldü: — Yaaaa..: Biz de kendi kralı- mız için bu adağı yaptık. Değeri. ni bilirim. Fakat senin açık kalp- li, sözünü tutan bir adam olduğun anlaşılıyor. İyi... Hoşuma gitti. Bırakıyorum. Zaten ben şimdi ne Fransa kraliyle, ne de Türk padi. şahı ile uğraşmak isteğinde deği. I —.. — Baştan başlryorum. Seni ve oğlunu asacaklardı. O zaman sen “beni asın... Hattâ kendi kendimi öldüreyim, fakat oğlumu bağışla- yın!...,, diye yalvardın... Öyle de. ğil mi? | — Evet.. — Demek ki oğlunu çok sevi: yorsun!.., Elbet... Insan bir tane- cik oğlunu sevmez mi? Hele se- vimli ve yakışıklı olursa... — Öyle değil mi? — Şüphesiz senyor... Fakat e- ğer ben bir Ispanyol kontunu ve oğlunu ele geçirmiş olaydım, on- ları rasgele birer — korsan imişler gibi geminin direğine asmazdım. — Ya ne yapardın? — Kavganın bitmesine kadar kendime bir konuk yapar, sonra da yurduna gönderirdim. — Çok kibarsınız... Hoşuma git. ti. Demek ki ben de sizden aşağı kalmıyorum. Sizi kendim öldürt- mediğim gibi, öldürenlerin de el- lerinden kurtardım. Öyle değil mi? — Evet... Fakat bundan son- ra?.. — Bundan sonra da salıverece- ğim, Para da istemiyeceğim. Yal- niz'üfak 'bir iğTEEiYECeğimi... Ufak bir şey... Hem de pek ufak ve ko- lay... Umarım ki bunu yaparsınız. Çünkü sizin için çok kârlıdır. Eğer bunu yaparsanız kendiniz kurtul. duğunuz gibi oğlunuz da kurtula- caktır. Zaten ben ne seni, ne de oğlunu öldürtmekle hiç bir şey | kazanmıyacağım ki... Benim için pek değersiz olan bu ölüm ise si. zin için pek korkunçtur... — Öyle değil mi? — Evet... — Zaten sizi kara gözlerinize vuruldum diye kurlardığımı san- mazsınız elbet... Bu işi size gör- dürmeyi orada iken - tasarlamış- tım, Başkası yapamazdı. Bunu sizden iyi yapabilecek bir adam daha bulmak, kimbilir kaç yılda gülen bir talie bağlıdır. Benim ise hiç bekliyecek vaktim yok... Anlı- yorsunuz, değil mi? Çok açık ko nuşuyorum. — Anlıyorum. Benim ve hele oğlumun kurtulması için yapıla - cak olan bu ufak işi merak etme- ğe başladım. —Varol... İşte şimdi akıllı bir adam gibi konuşmağa başladın.. Ne iyi... Beni dinle, şimdi!... Söy- liyeceklerimi yarı yarıya kabul et- tiğine inandım. Kollarınızın bağ: İr oluşu sizi sanırım ki biraz sıkı- Ki ”l"ımıııdo iki esirin arkasında yalın kılıç duran iri yarı askere emretti: — Bunların iplerini çöz!... Ipler çabucak çözüldü. Baba ile oğul kollarını sarkıttı- lar. Sonra bileklerini, parmak ve dirseklerini ovaladılar. Geniş bir nefes aldılar; yüzlerinde büyük bir sevinç ve saadet okunuyordu. (Devamı var) Nakleden: terin (Hatice Süreuya) Dünya güzelinin peşinde.. Fahrünname adlı aski Farisi romanından alınmıştır. No.t4 Ferruh Şehzade, yamyam kı._ı_ına__ söz verdi: “Senden Omrümün sonuna kadar ayrılmıyacağım!,, Gizlice işret ediyorlardı. Bir gün, Ferruh, Hurreme dedi kit — Ey benim arkadaşım. Bu bi. zim işimiz iş değildir. Bir gün yam yamlar, meselenin farkına vara - rak, kızı da, bizi de parça parça | edecekler. Bunun bir çaresine ba-| kalım. Şu işin içinden selâmetle yakamızı sıyıralım, Hurrem, bir zaman düşünceye daldı. Neden sonra: — Şehzadem! - dedi - Bizim i- çin bir kurtuluş yolu vardır. O da, bu kızın yoludur. Biliyorsun ki, yamyam kralının kızı, sana — son derece tutkun..: Sen, onu tenhala- ra götür. İltifatını son raddeye kadar ilerlet. Belki bu suretle, mu-| radını hasıl ettiğin için, gönlü ve| fikrini büsbütün çeler ve kaçma- ğa vesile hazırlarsın, — Beraber mi kaçalım? — Evet. — Ne diye? — Ne diye olacak?... Başka ça. re var mı, düşünsene... Burası, al- lahın ummanları ortasında bir a- da... Biz de adanın ortasında bulu.. nuyoruz.., Sahile gitmemiz bir iş... O bile, başlı başıma bir macera o lacaktır. Nerede kaldı ki, sahile giderek bir gemi bulmamız ve o gemi ile kaçmamız... “Yamyam kızıyla bir olmadan bu işi başaramayız. O ise, bizi ko- yuvermez. Çünkü sana âşık. Ken. disine beraber kaçmak teklifinde bulunmalısın, Babanın yanma gö- türerek kendisini alacağını söyle-| melisin. Böyle söylediğin takdir.- de, annesini de, babasını da, her şeyini de senin için heba eder. Buna eminim, Zira, aşk, her şey den önce gelir. Ferruh, bu sözleri işitince, arka-| daşımın tavsiye ettiği şekilde kaç-| mağı iyice aklına koydu. Kaçmak için de başka çare yoktu. Burası| bir mezardı. Öleceklerdi. Ölmek. tense, bu teklif, daha muvafık de. ğgil miydi? Hemen kalkıp kızın katıma (hu- zuruna) gitti. (1) Her seferden daha fazla hoş sözler söyledi. Kı- zı bir kenara çekti. Onunla oy- | naştı. Nihayet dedi ki: — Sevgilim! Sen, bize hayatı- mızı bağışladın. Bundan başka da, bana, aşkını verdin. Bunun için sana cidden medyunum., Lâkin, şunu da öğren ki, benim aklım başımda değildir. Böyle seviştiği- miz duyulursa hepimizin başı gi- decek... Hem sonra, buranın yam | yam âdetleriyle, benim boyuna ya. şamam kabil değildir. Bir gün ke- sileceğim ve etimi yiyecekler. O- nun için, buna bir çare bulalım. Genç kız: — Ben de üzüntüdeyim. Aklım. da fikrimde hep bu..: Fakat ne ya- palım? Nasıl çare bulalım? (1) “Kat,, kelimesinin “huzur,, manasında olması, öz türkçedir. Maamafih, bu kelime, tercüm2 ıl—! mekte olduğum kitapta da aynen kat diye geçiyor. ç Ferruh, cevap verdi: — Benim babam, büyük bir pa- dişahtır. — Ararzisinin, askerinin, servetinin sayısı malüm değildir. Ben, hir iki gün, denizciliğe he- ves etmiştim. Yelken kullanıp du- rurken, rüzgâr çıktı, yolumuzu şa- şırdık, buralara kadar düştük. Şim di, ailem beni merak ediyordur. Haydi, birlikte kaçalım. - Bizim memleketimize gidelim. Orada, izzet ve itibar içinde yaşarız. Kız, bu sözü işitince aklı başın- dan giti-. O derece memnun ol- muştu. Fakat, ihtiyata riayeten Rerruha sordu: — Ah, şehzadem, şimdi böyle söylüyorsun amma, babanım, ana. nın yanına gidince, beni başından silkip atarsın, Başka bir sevgili bu- Tursun, Ferruh: — Böyle şey olur mu? Sen, ba. na hayatımı bağışladın. Ben, seni canımdan fazla severim. Sana ve- fasızlık eder miyim? — Peki, yemin et, € Şahzade, vefasızlık etmiyeceği- ne, ölünciye kadar yamyam kızını terketmiyeceğine dair büyük bir yemin etti. Kız, bu yemine inandı. Sondere| ce sevindi. y Böylece kaçmağa karar verdi . er. Kız dedi ki: — Arada sırada, denizlerde do- Taşmak benim âdetimdir. Babam. dan bir gemi isteyip birkaç — gün gezerim, Gene de öyle -yaparız. Gezmek bahanesiyle kaçarız. — Çok iyi bir plân. Bir gün, bu karar üzerine, kız, yamyamlar şahının yanına - gitti. Son derece canının sıkıldığından bahsetti. — Babaceğım... Burada dura du- ra artık bunalıyorum. Bir iki gün denizde gezmeme müsaade et! de. di, (Devamı var) HABER AKŞAM POSTASI İDARE EVİ Istanbul Ankara Caddesi Telgral adresi: İSTANDUL HABER Telefon Yazı: 23872 Idare: 24370 ABONE ŞARTLARI :ııılllı l:::.:'ı 2700 li('. a * avlık — 720 .. aylık — 400 £ avlık — 180 (| n 300 2 İLÂN TARİFESİ Ticeret lânlarının 2.80 Resmi ilânların 10” .::ı':u"wr 1430 ., n00 » Sahibi ve Neşriyet Müdürü; Hasan Rasim Us Başıldığı yer (VAKIT) maelbaası

Bu sayıdan diğer sayfalar: