27 Temmuz 1935 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 6

27 Temmuz 1935 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Yunan kralı Konstantinin Aşk Mektupları Türkçceye ceviren A £ Hiç de imrenilecek bir haveti ru - hiyede ne olduğunu söyliyen is * kambil kâğıtlarının hakkı varmış. Dünkü müttefiklerimizden birine karşı harbetmek için müthiş kara- No 10 uncasına bir tarzda öldürülmüş- lerdi, Bunların elleri, kulakları ve burunları kesilmiş gözleri oyul muş, karmları deşilmişti; bütün bu-işlerin diri iken yapılmış oldu- rı Dası| vermeli, Bereket versin ki| ğu da yüzlerinin ifadesinden an- böyle bir karar vemekten kurtarıl dık ve harbe biz başlamadık. E - ğer yenilseydik ebediyyen mah - volmuştuk. Halbuki şimdi önümü- ze ne geniş hayaller açılmış bu- lunuyor! Sana Selânikten yazdı - ğim vakit, dövüşüyordun. Fakat bunun gerçekten savaş olduğunu henüz bilmiyordum. Bundan ev- vel de birçok defalar dövüşmüş- tün, Bu tuhaf durumu herhalde | gazetelerde görmüş aolmalısın. Mektubumdan bir gün sonra Selâ- nikten ayrıldım, savaş da sabahle- yin saat yedide aşağı yukarı 80 kilometrelik bir cephe üzerinde başladı. Bulgarların seksen sekiz bin kişi ve yüz yirmi topuna karşı Biz yetmiş dört tabur ve yüz ka - dar topluk. Onlar bizden daha kuvvetli idi ve durumları müthiş bir surette tahkim edilmişti. Sa- vaş üç gün sürdü; Tanrının ina- yeti ve yiğit kıtalarımın akla gelmez kahramanlığı sayesinde onlara her yerde dayak attık, sün gülerimizle siperlerden dışarıya attık ve otuz kadar toplarını zap- ettik, Dehşetli zayiat verdim; he men hemen on bin asker ve iki yüz zabit, altısı ölü olmak üzere sekiz alay kumandanı harp harici oldu- lar! Bu çok korkunç değil mi? Ancak elde edilecek amaç bu feda kârlığa değerdi. Tam on gün on - ları geceli gündüzlü kovaladım; kıtalarım yorgunluktan bitkin bir hale geldi; o kadar ki artık yürü- yemedikleri için birkaç kişi kendi ellerile canlarıma kıydılar. Fakat Bulgarlar... Bir daha bellerini dü - zeltememek şartile anaları bellen- mişti Yollar malzeme ve yorgun - luktan ölmek üzere olan Bulgar askerile dolu idi; Bunları en bü - Yyük bir zevkle avlıyabilirdim fa - kat ne yazık ki medeniyetim buna müsaade etmedi, Bunlar ne çirkef hayvanlar! Bunların dirilmesi de ölüleri kadar pis kokuyor ve yap- tıkları yabanilikler anlatılabile - cek gibi değildir. Ben Türklerden nefret ettiğimi sanıyordum; fakat bu domuzlara olan nefretim yanın da Türklere nefretim hiçmiş. Geç. tikleri her yeri ateş ve kana bo- ğuyorlar. Erkekleri dehşetli işken- celerden sonra kesiyorlar, kadın ve genç kızları berbat ettikten son ra çoğunu da öldürüyorlar. Ben bü tün krallarla devlet adamlarına telgraflar çekerek protestolarda bulundum ve bu Ferdinand do - muzu da Daily Telgraph gazetesi | sanıyorum. Bütün bunlar kıtala - | met göstermiyorlar. | Ta atmış olması beni ne kadar se- ne telgraf çekerek beni tekzibe kalkıştı, fakat ben de onun ağzı - nın payını adam akıllı verdim. Nevyork Herald gazetesine söyle- diklerimi gördün mü? Bunlar ga- zetede okunuyor, çirkin bulunu - yor fakat öyle büyük tesirler bı - rakmıyor. Dün burada Figarodan Mösyö Bourdov, Nevyork Herald dan ve İllustrationdan birer aytar vardı. İleriye doğru ilerlemişlerdi; bir tarlada Bulgarların Serezden getirmiş oldukları otuz kadar as- kerin “cesetlerini — görmüşlerdir. Bunlar ya yetişilemiyecek kadar fazla yürüdüklerinden yahut da İstenilen kurtarılma parasını ver - | meğe yanaşmadıklarından en mel laşılıyordu. İkisi kaçmağa teşeb - büs etmiş ve yakalanarak kafa - 1 ları tüfek iği ile ezilmişti. Yan larında dipçiği kırık, kan ve saçla bulaşık bir tüfek bulunmuştu. İnsan olan böyle bir şey yapa- | bilir mi? Bulgarları görür görmez | kesmiyen benim askerlerime ne di yelim? Gazete aytarları görülme- | miş derecede kızmışlardı. Niha yet bir. Avrupalı, kendilerini B kanlarda bir sulh elemanı olarak | tanıtmak suretile Avrupalıların gözlerini boyamış olan bu pis milletin ne olduğunu görebildi. Iş olup bitince, aslan postu düş- tü, şimdi onlar iğrenç ve utandırı | cı çıplaklıklarile görünmektedi: ler; bu Bulgarlar, Türklerin bü | tün tarihlerinde yapmamış olduk- ları şeylerden çok daha kötü iş - ler becerdiler. Sana anlattım kü- | çücük bir misaldir. — Onlar geç - tikleri her yerde Türklere ve Rum lara ayni şeyi yaptılar. Şimdiye kadar üç baş piskopos, birçok pa- | paz ve altı binden fazla kadın ve çocuk öldürdüler. Bunların yaşa - mağa lâyık olmadıkları Avrupa - dan yok edilmeleri lâzımgeldiğini rımın yiğitliğini bir kat daha art- tırıyor ve onlara dehşetli zayiat verdiriyoruz. Onlardan yüze yakın top ve sanırsam sekiz bin esir aldık. Müt- tefikler arasında canlı ve enerjisi olan yalnız biziz. Sırplar sözde kurnazlık yapıyor - lar, bizim gibi gözlerini kapıya- rak, düşman üstüne çulanacakları- na, manevralarla Bulgarları yene- ceklerini sanıyorlar. Ceneralın bli gisi olması gayet ta işin sonunda asıl dövüşü askerler yapacaktır. Romanyalılar karşıla- Fında düşman olmaksızın kolla - rını sallıya sallıya ilerliyorlar. Bulgarlar onlara hiç bir mukave: Bir Ulus için feci doğrusu! Ulusal isteklerinin bu ne sukuttu! Düşünülünce pek feci doğrusu! Ulusal isteklerini; sonuna ermişken, kurum, niyet yüzünden tepesi aşağı yu varlanıp bütün kaburga kemik - lerinin kırılmbası! Hem de ne de iyi oldu! En mühim dayağın hakir görü- len biz küçük Yunanistanın cnla- savaşta azıcık tü vindiriyor, izzeti nefsimi ne kadar okşuyor. Kazandığım zaferlerin beni sarhoş ettiğini mi - sanıyor - sun? Umarım ki böyle olmasın, çünkü bu tehlikelidir. Bundan başka bu domuzlar artrk bikip u- sanmışa benziyorlar. Savaş alanın da bizimle sözleşmelere girişmek için, Sırbıstanda bize en yakın o * lan Nişe bir general gönderdiler. Benim talimatım üzerine hepi - miz, önce mütareke yapmaksızın iptidai barışı imzalıyabileceği - mizi söyledik. Bulgarların derle- nip toplanmalarına meydan ver- memek için harbe devam ediyo - ruz ve harp meydanında sulh yap büyük devletlerin burunlarını sokmalarına engel olacağız. mak surcüle, bu işe (Devamı var), | | $tr sepeti örüyor, bir takımı saça- | yanımda da bir Vidos köylü ÇiNGENELER ARASINDA No HdVâ'rğ..ıw alırımı 2 —— hakiki ölr macera Yazan: Osman Cemal Kaygısız çocuklar hep birden üzerime saldırdılar, kahveden delikanlılar bizi kurtardılar'. - — Soralım çalgıcının kendisine | neredeymiş düğün, bakalım?. — Düğün olsa ulan, yalnız bir | tek çalgıcı mı gelir; hani bunun | utçusu, tefçisi, çengileri nerede ? | — Belki onlar da arkadan gele - | cekler! , . ] Bu sefer, ben çocuklara “ dön - düm: — Burada çingene çadırları ne- | rede?, Çocuğun biri: - Haaa! Sizinkileri mi yorsun?. soru - — Hangi bizimkileri ulan, ben şu harmancıları soruyorum! .. — Ha, ha!.. Sahi, siz Istanbul çingenesi onlar harmancı. . Çocuğun ense köküne elimin tersiyle bir yapıştırdım. Vay ca - nım vay, sen misin bunu yapıştı - ran? Öteki çocuklar hep birden yaygaraya başlayıp bana hüc kalkışmasınlar mı? Bereket yersin, oradaki köy kahvesinden yetişen bir kaç delikanlı bu haşarileri dar- ma dağın ettiler, sonra beni alıp kahveye oturttular, kahve ısmar - ladılar, halühatır sordular. Niha - | hayet meramımı anlayınca köyün beş on dakika ilerisindeki çukur - da kurulu çingenelerin çadırlarını gösterdiler. Aman Allahım, burası büsbü - tün başka bir âlemdi. Ben ömrüm- de bu kadar çok çingene çadırmı ve bu kadar çok çingene kalabalı - ğını bir arada görmemiştim.. Bu - radaki çukurda belki karşı karşı ve takım takım kurulmuş, kırk beş, elli çadır, ve bu çadırların et- rafında karınca gibi kaynayan irili, ufaklı yüzlerce çingene var - dı. Bir tarafta sepetçiler, bir taraf - ta kalpazan dedikleri demirciler tarakçılar, değirmenciler, bir ta - rafta ayıcılar, şebekçiler, iskemle kuklacıları.... Vakit iş zamanı olduğu için bunların bir takımı dişili, erkekli harman sürüyor, bir takırmı çama- ma yak, maşa, ateş küreği yapıyor, bir takımı küçük ayı yavrularını oyu- na alıştırıyor, bir takım — kadınlar da çadırlardan biraz öteden akan ince bir suyun başından çamaşır yıkıyordu Bereket ki köyden inerken ya - nıma bir köy delikanlısı almıştım. | Yoksa bu kadar çingeneye ben tek başıma zor meram anlatabilir- dim. Biz daha çadırların yanma var- madan belki otuzdan fazla çocuk | çevremizi — kuşattılar, o mahut nağmeleriyle benden para isteme- ge başladılar. Fakat, iclerir ileri gelen ağaları beni böy tuğumda şık bir keman kulusu de- liknalı ile görünce hemen bu âr - | sız şoparları dağıtıyorlar ve sağ - dan, soldan iki elleriyle birden, | beni selâmlıyarak: — Oş geldiniz, oş geldiniz!.. | içli ve dertli bir kad | içinde r bereket Diye bana iltifatlar yağdırıyor- lardı. —Önüne oturduğumuz kalpazan çadırının etrafı iki d bütün Ne ya- gözlerimle kanın içinde çingenelerin hatırı sayıla lan söyle lariyle doldu. yim, ben etrafta Topçulardan kaçan o ço - cuklu, içli, dul kadını arryordum çok Arıyordum amma, o kadar çingenenin arasında bizim Kar- | men aşığınt bulmak şimdi posteki saymaktan daha güçtü. Ancak ben bu kadını niçin ârryordum, o- nun nesine bu kadar tama yordum? Beni onu aradığım, ya - hut benim onda aradığım şu idi:; Onun Karmeni sevmesi ve az ay- | dınlık, çok durgün bir yaz gece - | e çadırından fırlayıp bir saat- hazin bize lik hazin din çadırının içinden yanık bir çinge - ne nivnisi dinlet yerde çalınan Karmeni a da e$ Ben sanıyordum ki, sonradan n olduğunu öğrendiğim bu dul çingene kadını bel güzel ve orijinal bir süje te li < bana çok olacak - musiki işlerinde Ammao, neredeydi şimdi, onu ben büyük ve alacalr bir. panayır bu — kalabalığ stl bulacaktım? Hem ba- li o burada mıydı?, Belki de şimdi şu dakikada Bü- yükderede, yahut Âlemdağı taraf - yerini and kalım larımdaki hısımlarının yanımda idi. Oturduğumuz çadırın önünde İ nelerin ileri gelenleri ile bi- z hoş beşten — sonra içlerinden kılığı kıyafeti en düzgün olan kapkara, pala bıyıklısı sordu: Ne sebeptir sizi buraya ge - tirten, bize g yapılacak bir ha- eetiniz varsa söyleyin, yapalım . Yalnız şöy- bi- Bir hacetim yok.. le biraz gezip tozmuya, sizinl. | vaz muhabbet etmeğe geldi İl. kin var ise bir emriniz de - iz bize ya Aklım o kadında olduğu halde içimden tam sırasıdır deyip herife — İyi ettiniz, buyurdunuz! le v palım !, | açıldım: bir | edi - | versin gelerek Ben Giraz musiki, çalgı me- raklısıym. — Bellidri o elinizdeki kema » nenizden.. — Onun için sizden eğer rkılar, türküler arsa onları biraz okutup iyi filân bilenler dinle « | mek isterim!.. | —Ha.Okolayiş o.. Çığrırız, | şinci bizim karıları, kızanları, $o » parları, onlar çalsınlar, sülesinler | size istediğiniz şeyleri! ! — Fena olmaz!.. | — İki dakika sonra bizim çadırın | önüne sekiz on kadın ve kızla kaç oğlan ve iki delikanlı — geldi. Kızlardan birinin elinde kenarla- yı zincirli bir ayıcı tefi; delikanlı- lardan birinin elinde sibemol bir klârnet, ötekinde de yarım knvala benziyen kalın bir çığırtma vardı. Bunlar, işte hazırız. durumun - da karşımıza dikilince kapkara, pala bıyıklı herif cümbüş emrini verdi: De kakılmayın öyle kazık gibi akrşımızda.. Çökün yer üs- tüne de bulaşın çalmıya! Beriki- ler yereçöltüler ve klârnetin ha - fif, ufak bir taksime benziyen kr- sa başlangıç nağmesinden sonra | hep birden tutturdular: *“Ablanı ala "'l': “Mis Fena halde canım sıkıldı, bir « den haykırdım: — Ben bunu istemiyorum ge luınmı ben,, ca - | nım, ben böyle şey istemiyorum!. Türküyü söyleyen kızlardan biri sordu: » Ya ne istersin benim körpea sarışınım ?. - Canım, benim istediğim si « zin kendi dilinizle söylediğiniz türküler,, Ben bunu ne yapayım ,. biz bunu vaktiyle Istanbulda din - Tiye dinliye bıkmıştık?. — Kendi dilimizle nasıl Türkü- | ler istersiniz bilmeyiz ki!.. —Yani Romanes türküler, Ro- | manes... — Haaa, Romanes yaniyaki cin- genece isterseniz.. İlle velâkin biz çingene türküsü çokluk bilmeyiz . Zatı yoktur biz de çingenece tür « kü, .Biz hep süleriz türkülerimizi sizin dilinizle.. | — Canmı, hiç bilmez değilsiniz ya, Elbet, kendi aranızda söyle - diğiniz bir kaç tane vardır. — Vardir bir iki iyi değildir onlar.. tane amma, Olsun, siz söyleyin.. Bir orta yaşlı kadın: — Ne çingene - teyi., Bragın siz bize de, biz size süleyelim nazik nazik İstanbul yapacaksınız, türküleri... — Hayır istemem. Çingenece varsa söyleyin, yoksa kesin! . (Devamı var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: