2 Eylül 1935 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 12

2 Eylül 1935 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 12
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

a m a a, AM e e Ar ER, © getirerek (aldehidiyin teşvik etmektedir. SAGLIK BAHİSLERİ HABER — Akşam Postası BATI ANADOLUDA BİR GEZİ gr e Sirkemi, yoksa limor İzmire girerken .. mu daha zararlıdır? yazan. Hemen Mer memlekette bazı kim- #eler, eski bir düşüncenin (tesiriyle limonu, sirkeye tercih ederler: Halk diline “sirkenin vücudu zayıflattığı, geklinde geçmiş olan bu düşüncenin yanlış olduğunu iki Alman doktoru, senelerdenberi yaptıkları bir çok tec- rübeler neticesinde isbat etmişler ve bu nazariyeyi kökünden çürütmüş - lerdir, Berlin üniversitesi Patoloji enstitü. sil hayatiyat şubesi profesör doktor Bickelin “hazım hastalıkları, mec - muasımda bu husustaki yazıları çok dikkate değer. Bu profesöre nazaran, miktar ve ekşiliği ayni olun sirke ile taze limon suyundan sirke, mide usaresini daha fazla kuvvetlendirmektedir. Suyu, su- ya nazaran biraz daha fazla usaresi « ni fazlalaştırır. Binaenaleyh sirkenin, o sağlam ve bilhassa mide usaresi az olan kimse - ler ve hastlar için limon suyuna ter- ih edilmesi Tâzımdır. O halde hazmı kolaylaştırmak için bilhassa hazmı güç yemeklerin yanında sirke kulla - nılması bu bakımdan faydalıdır. Limon suyu mide usareleri farla- Jaştırmak istenilmeyen hastalar için limon suyu tercih edilmelidir. Yücuttaki temessülü bakımından da sirke ile limon suyu arasında da büyük fark vardır. Profesörtin tec - rübelerine göre Timon hamızı; vücut- İz tamamiyle parçalanarak yanmak - ta ve daha ziyade uzviyette yanmıyan madeni hamızlar gibi (meselâ hamızı klorma gibi) tesir yapmaktadır. Uz - viyelie tamamiyle yanmıyan ba gibi hamızlara hazım kanalımda, böbrek - lerde ve kısmen idrarda şeklini de - #iştirmemiş halde rastgelinir. Buna mukabil sirke hamızı (hamızı hal) uzviyette tamamiyle yandığın - dan bilhassa böbrekler üzerinde mu - zır bir tesir yapmıyacağı aşikârdır. Sirke ve mon suyunun kann evsafı üzerinde bir tesir yapıp yap» madığımı tesbit için (profesör, kendi tecrübe hayvanlarına hergün ağırlık - larının üç misli miktarmda sirke veya limon suyu vermiştir. Sureti mahsuşada güçleştirilmiş o lan bu tecrübe şartlarma ve on hafta devam eden tecrübe müddetine rağ - men, tecrübenin (nihayetinde bütün hayvanlarda kırmızı kan kürelerinin ve kanm renk maddesinin — tecrübe başlangıcına nazaran — azalmayıp bi lâkis fazlalaşlığını ove keza verilen sirke miktarmın hayvanların ağırlı - ğmda bir noksanlık yapmadığını gör - müş ve bu suretle vücut o ağırlığınm üç misli nisbetinde yenilen bir sir - kenin bile kanm teşekkülünde hiç bir değişiklik yapmadığını tesbit etmiş - tir. O halde bu âlimin tahkikatma gö- re diyebiliriz ki sirke, mide usaresini fazlağaştırır, uzviyette tamamiyle ya- nar, sarfolunur ve kan İçin, böbrekler için hiç bir zararı yoktur- Bu hususta meşhur profesör dok. tor Fon Nordenin tetkikleri de evvel. ki âlimin tetkiklerini o teyit ve ikmal etmektedir. Bu profesöre göre, sirke değil sağ lamlarda hattâ şeker, romatizma ve asap, böbrek, sarılık hastalığı olan - larda bile muzır bir tesir yapmamak- tadır. Hattâ şeker hastalığı olan ve binaenaleyh (Aseton) husule getirme- meğe istidadı fazla bulunan bir hasta ya, ekşilik dereceleri aynı olmak şar- tiyle sirke veya limon suyu (verildi - ğinde limon suyundaki mon hami - Zının, bu hastalıkta vücuttaki yağlar- dan husule gelen “aldehidi hal,in miktarını tedrici bir surette ve az - miktarda yükselttiğini ve buna muka. bil sirkenin bunu (Yyapmadığımı gör - müştür. Bu da gösteriyor ki sirke hamızı (hamızı hal) vücutta süratli bir şekil. de sarfedildiği halde (limon hamızı “hamızı limon) vücutta uzun zaman harırrt kuvvetini muhafaza etmekte ve İm suretle de karaelğeri faaliyete teşekkülünü Necati Gönencer Yalnız limon suyunun sirkeye na- zaran vitâmince ve bilhasan C vita» minince zengin olduğu muhakkaktır. sebze ile (salata, hıyar ve saire gibi) fakat sirke yalnız sarfedilmeyin bir beraber kullanılacağına göre bu ba- bakımdan olan fark da oldukça sirke lehine döndürülebilir. Yalnız bazı yemekler için limon, sirkeden daha uygundur. Bazı yemek ve çorbalarda sirke yerine İlmon, kul. landığımızda © yemekler veya çorba - lar bize daha lezzetli gelir. Belki de yalnız bir alışkanlıktan başka bir şey olmıyan bu nokta üzerin de fazla duracak değilim, Yalnız şini- diye kadar söylediklerimle, yapılan derin tecrübe ve tetkiklere istinaden sirke hakkındaki yanlış okanaatları ve fena propagandaları gidermek is - tedim. Bu sözlerime şunu da ilâve etmek isterim ki gerek sirke ve gerek — he- nüz kısmen de'olsa — limon bizim ma. lmızdır. Gerçi limon istihsalitımız, memleketimizin her tarafının ihtiya - cına yetecek bir dereceye varmamış ise de geçen her sene bu sahada mem- Teket Tehinebir kazanç teşkil etmekte. dir, Şimdiye kadar limon yüzünden dış memleketlere verdiğimiz para, hiç te az görülecek bir miktarda değil - dir, Gümrüklerimizde kontenjan usu- lünün tatbikinden evvel yalnız İstan - bul imanına İtalya, Trablusşam, Be- rut gibi yerlerden giren limonun kıy» meti — gümrük statistiklerine göre — senede vasati yarım milyon (liradır. Istanbuldan başka diğer limanlarınız dan memleket içerlerine giren limo - »um kıymetini de en aşağı bir hesapla yarım milyon lira kabul etsek bu yüz- den senede diş pazarlara verdiğimiz paranın bir milyon lirayı bulduğunu görürüz. Değil bir milyon (lira gihi! büyük bir parayı, hattâ bir pe) bile memleket içinde alıkoymak zaru- retinde olduğumuz bu zamanda bu ik-| tZadi noktanın gözönünden hiç de w- zak tutulmaması lâzımdır. Bu böyle olmakla beraber sirketi- iğimizi, Jimonculuğumuzu ve sıhha- timi çok yakından alâkadar eden diğer bir v--iyet de memleket sirkeci. Tiğinde sir'e ruhunu (hamizı halin) kullanılmasıdır. Sirke ruhu yüzünden memleketimiz den çıkan para da pek çoktur, Bu ci- het böyle olduğu gibi sirkecilikte sir- ke ruhunun kullanılması, memlekette ürüm ve şarap sirkeciliği üzerinde bü. yük yaralar açmış çok eski sirkeciler rekabet kaygusu İle sirke (o ruhu kul- lanmağa başlamışlar ve iu yüzden sir keciliğe elverişli kuru üzümlerimizin satışı çok azalmış gene herhangi bir sebeple bozulan ve #irke vapmağa el. verişli olan şaraplar (artik satılmaz hale gelmiştir. Bütün bunlar, netice (itikariyle bağcılığımız ve bağ mzhsullerimiz ü - zerinde fena tesirler yapmış ve yap - makta bulunmuştur. Onun içindir ki bugün memlekette ve bizzat İstanbul. da üzüm ve şarap sirkesi yapanların Sayısı gün geçtikce azalmakta ve ba - na mukabil belediyenin dalmi kontro- lana rağmensihhate muz boyalar, sirke ruhu ile sirke yapan sirkeci ve bakalların sayısı gittikçe artmaktadır. Binaenaleyh memleketimizde İyi, temiz, sıhhi bir. sirkeciliğin inkişafı ve bu suretle kıymetsiz, dış piyasalara göndermediğimiz üzümlerimizi veya herhangi bir sebeple bozulan şarapla rımızı hir şekilde O kirmetlendirmek, sirke ruhu ve limon yüzünden verdi « imiz paraları memleket icinde alıkoy mak ihtiyacı karşısındayız. Bunun İ- çin de her şeyden evvel: 1 — Sirke ruhunun O sirkecilikte kullanılmasının önüne geçmek ve yal nız sat ihtiyaçlar için sirke ruhunun memlekete girmesine müsaade etmek, 2 — Memlekette limon yetiştirme- ği daha fazla teşvik ve yabancı mem - leketlerden yurdumuza girecek limon miktarını en aşağı bir dereceye İndir. mek, 3 — İyi, temiz ve silahi sirke ya» izmirin gülü Karşıyakada yolcular! karşılıyan hoş manzra... Afyondan birkaç istasyon s0n-! yapılmış açık yer evlerini andırır.) ni ilgilendirdi. Camilerin mina. ra Ege mıntakasının izleri ile kar! laşırsınız. Büyük Türkün büyük! zaferine meydanlık etmiş olmak! onörü ile ödemlenen Dumlupınar Ege kıyılarına girmeden uğranı- lan son istasyondur. Banaza varırken yaylâ yerine| yeşillik bir ovaya girdiğinizi gö- rürsünüz. Tepeleri ağaçlarla örtü lüdür. Mıntakanın ilk verimi ola- rak karpuzu istasyonları doldu- rur. Bu verim ilerledikçe fazlala- şir, Uşak; şeker fabrikası ve halı dokumaları ile ovada yerleşmiş sevimli bir kasabadır. Her taraf- ta ağaçlıklar, tarlalar, gözleri ok- şuyor. Bu ralarda hayat kaynaşı- yor. Vakti geçmiş iğdelerden kö- şeye bucağa sinmiş son kokular burnu okşuyor. Bu verimde bütün duygular zevklenir. Damarlardan akan kanda tatlı bir kaynaşma olur, Yaylâda insan bilgi "kuvvei ha- tıra,, nm belini bükmüştü. Burada iki kuvvetin birleşerek beraberce çalıştıklarını görürüz. Tren Uşaktan başlıyarak, yay- lâdan deniz kenarma doğru yuvar- Tanarak koşuyor. Alaşehire var- madan geciken on dört tünel yay- lânm son smırlarmı da nehirler, bu tünellerden büyük savaşın ikin- ci yılımda da geçmiştim, En uzu- nunun Güney tarafına adsız bir el büyük arap harfleri ile "bu da ge- çer be yahu!, sözlerini kazmıştı.! Bu yazı bâlâ duruyor mu göre-| medim. Alaşehir... Sevimli, göz ve gö- nül okşayıcı bir kasaba; vakit ol- sa şehre kadar çıkıp on sekiz yıl evvel kebap yediğim lokantayı zi- yaret etmek isterdim. İstasyonda bir takım yavru ellerinde ağzı mantarla kapalı destiler koşuşu- yorlar. "Maden suyu |ppsw Burada biraz duracağım. Ma- den suyu,. Evet Alaşehirin çok ün- lü bir maden suyu vardır. Yahut vardı. Bu hayat kaynağına “sarı kız,, derler. Sarı kız “Alkalen , bir maden suyudur. Tadı az ekşi ol- makla beraber en hafif en faydalı maden sularından biridir. Son za- manlarda işittiğimize göre bu kıy metli su bakımsızlıktan akamaz hale gelmiş; zavallı Sarı kızm kay nağı biraz daha bakımsız kalırsa kuruyacak imiş; Alaşehir şarbay- leğr bunu aldırış etmiyormuş. Eğer duyduklarım doğru ise çok yazık; Sarı kız değil yalnız Eze çevresi için. Bütün Türkiye için kıymetli çök kıymetli bir su kaynağıdır. Böyle bir kaynağı kurumaktan kur tarmak için ne yapılsa azdır. Artık Ege çevresinin en verimli bölgesinde bulunuyoruz. Salihli de üzüm tamamen hükmünü sürmeğe başlar. Bağlar hattın iki tarafın- da sıralanmıştır. Her bağın bir küçük evceğizi ve o evceğizin önünde bir üzüm kurulma yeri vardır. Üzüm kurutma yeri dört köse yahut uzunlama olarak kerpiçle panları mükâfatlandırmak. Gibi tedbirlerin, vakit geçirilmek. sizin alınması memleket ekonomisi ve sağlığı hesabına bir zarurettir, “Ziraat gazetesi,, Üzümün kurutma mevsiminde ol- dumuz için bütün kurutma sergi- leri doludur. Yeşil bağın arasında yayılmış üzümlerin sarı halılar gi- bi görünüşü gözle görülmeden an- laşılacak kadar güzel bir görü ya- ratıyor, Üzüm.. Şu bağ bozumu, üzüm yayımı sırasında kilo metrelerce boyda çevreyi dolduran sergiler gördükten sonra ülkemizin en de- ğerli, en verimli mahsulünün ü- züm olduğuna inanmamak imkân. sızdır, Genç köylü kızlar, delikan- lılar br taraftan henüz yeni kopa- rılmış üzümü yayarken, diğer ta- raftan sararmış, olgun bir hale gel miş üzümü toplıyarak altın rengi kümecikler yapıyorlar, Her bağda başka bir çalışma hali görürsünüz. Tren alabildiği- ne koşadursun, sart servet de w- zun halılar halinde yayılır gider.. Öyle bir servet ki eşini belki dün- yanın hiç bir yerinde bulamazsı- BiZ. Gözler bir sergiden diğerine at- larken ne kadar şenleniyor bilse- niz. Şu sırmadan işlenmiş gibi yaygılar, bir ulusun en büyük ge- liridir. Öyle bir gelir ki paha biç- mek olamaz. Eğeliler! Ülkenin açık kısmetli çocukları! Elinizdeki bu zengin- lik kaynağını canınızdan fazla se- viniz. O kaynağı nasıl devrim lendirdiğinizi gördüm ve ona olan bağlantmıza inanım vardır. Bu- nunla beraber tekrarlıyorum. O kaynağa olanca küvvetinizi veri- niz. Yaradışın elinize bırakmış ol- duğu bu eşsiz vergi sizi acunun en zenginleri arasına sokacak ka- dar önemlidir. Üzümün yanında incir bahçe- lerine de tesadüf ediliyor. İncir kelimesi üzerinde bir an duraca- ğrm. Bizim İstanbulda $u isimle tanıdığımız yemişin İzmir ve Arl dın çevresinde adı başkadır. Ay- dın yemişi yahut bardacık diyor-! lar. İncir ora halkınca başka ve| söylenmesi çirkin bir manaya ge-| liyormuş. Bunun için oradan ge-| çen yolculara öğüdüra olsun, sa- km incir istemesinler. “Bardacık,, yabun “Aydın yemişi,, nin tatlı ve olgunlarını dediğim isimlerle is- tasyonları dolduran erkek, kadın, çocuk satıcılardan arasınlar. Sardın ovaya hâkim olan hara- beleri önüden geçtikten sonra bir- kaç istasyon atlıyor ve Manisaya varıyoruz. Osmanlı hakanları ilk zaman- larda büyük ağullarma Manisa beyliğini verirlermiş; bu çevrenin tarım yönünden zenginliği gözö- nüne alınmea, o bakanların yerle:| rine bir gün olup geçecek olanlara ülkenin en verimli bir toprağını bağışladıkları anlaşılır. Manisada kavun mıntakası da başlar. Karpuz bütün yol boyun- ca yetişmiş, hattâ geçmeğe başla- mıştır. Kavun henüz yeni yetişi- yor. Bununla beraber buralarda da asıl hâkim olan üzümdür Manisadan iki istasyon sonra Muradiye.. Zengin olduğu anlaşı- lan güzel bir köy.. İki cami! var. Burada anlıyamadığım bir şey besi relerinin yukarısına birer bayrak asılmış; köy uzakta, sebebini 40- ramazdım. Düşündüm.. Zânnım- ca cuma olduğu içini camileri böy- Je bayrakla bezendirmeğe lüzum görmüşler. Her halde bu sebebi pek de anlaşılmıyan bayrak asışı Muradiyeden başka yerde göre medi. Menemen boğazmı geçiyor ve Menemene varıyoruz. Kışla, ilk- mektep, hükümet binası, hepsi ye- ni ve güzel, tepede Kubilây anıtı bütün ovaya hâkim.. Cumur idare- sinin genç kahramanı, büyük şe- hit, ölmez vücudunu ileri doğru almış; ülkenin kuytu köşelerinde yol alabilecek gerilik ve kaytalı- ğa karşı göğsü geriliyor. Artık İzmir kapılarındayız. Gayet güzel, gayet gönül alıcı bir sayfiye görünüşünü taşıyan Ulu. cağı geçiyoruz. Biraz daha yol alındıktan sonra Karşı yakanın ışıkları arasında gecenin Örtüsü ile koyu bir renk almış denizi gö- rüyoruz. Deniz. Su kenarında doğmuş, büyümüş olanların bir türlü dimağlarından silemedikleri sert, fakat tatir kokulu; göz din- lendirici, sinirleri okşayıcı deniz; yaylada uzun müddet yaşamış o lan yolcu denizi görünce, nasıl bir kıvanç duyar, anlamak İsterseniz; uzun zaman yaylada oturunuz ve sonra denize doğru bir sefer yapı- BİZ. Karşıyaka, günden güne şenle- nen, güzelleşen bir sayfiye yeri- dir. İstasyonda sayısız halk dola- şıyor. Beşer altışar kolkola gir- miş genç kızlar, peronda aşağı yukarı dolaşırken otuz saatten fazla yolculukla vücüdu yıpran- unutmuyorlar. Böyle bir güzel çi- çek kümesi kumpartımanımızın ö- nünden geçerken içlerinden çok sıcak kanlı biri seslendi: 3 “— Karşıyaka gülleriyiz!,, Evet, Karşıyaka.. Eski şarkıda dedikleri gibi, İzmirin gülü Kar- gıyakadadır. Öyle bir gül ki bin bir koku ile dolu zarif bahçelerin ortasmda beyaz öbeklerde ye tişiyor. Karşıyaka gülü, İzmirin can çe- kici çiçeği; sen, bu güzel ağaçlık- lar arasında, kokuları gönülleri dolduran bin bir güzel çiçek ara” sında çiçeklerin en güzeli gibi ya- şarken, minimini dımağın be zan faaliyete geçsin; Menemen boğazını, Manisa tepelerini, Kin- lik'in ucu gelmez yarlarını esen ve senin güzel kokuna, gönül alı- ci taraveline eksiklik için yaylada durmadan çalışan. gereksiyen, tabiatle en önemli savaşlara girişen ağabeylerini har tirlayıver.. Bu hatırlaman onlar4 daha ziyade hiz daha ziyade kud retle kuvvet verir, Tren son himmetini sarledi" yor. Ağaçlıklar, bahçeler arasın” dan süzülerek “Turan,, ı, “Halk” pımar,, ı geçiyor. İzmirin dışım kemerliyen hat üzerinde kayıY0” ve nihayet Basmahane istasyon” na varıyor. Akdenizin incisi İzmi” re ayak basmış bulunüyoruz. Gayyur Bleda

Bu sayıdan diğer sayfalar: