13 Ekim 1935 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8

13 Ekim 1935 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Ty — e a an İ Tefrika MN“ Dünkü ve evvelki günkü yazıların kısaltılmışı Makedonya komitacılarının iç yüzü. | nü yazan Makedonyalı Stayan Kristof Kitabına komilenin en son başkanı ? -! van Mihailo'f'un bir mülâkatilt baş « 4 ine için teşebbüslere girişmiştir.| Hiç mülâkat vermiyen ve hele yabancı gazetecileri semtine uğratmıyan, o günlerde dağdan dağa koşarak gizle- nen İcan Mihailofla görüşebilmek için Sofyada Umro ajanlarına baş vurmutş, müldkat fırsatını beklemektedir. Bu ülkü için binlerle Makedon- yalı can vermiş ve başkalarından da binlerce kişinin ölümüne se- bep olmuşlardır. Bunlar gene de Balkanlarda ve bütün Avrupayı kanlı boğuşmalara sürükliyebilir» ler. Gerçekten amaçları da bu- dur. Bunu gizlemiyorlar. Yeni bir savaşım, geçen savaş- ta olduğu gibi Avrupanm harit #ını değiştireceğine ve Makedon- yayı müstakil bir devlet haline ge- tireceğine inanıyorlar. Mihailofun düşüncelerini der ğiştirmezsiniz. Onunla konuşa- bilirsiniz; sizi dinliyecektir. Fa- kat on yıldan, yirmi beş yıldan, hattâ doğduğundanberi yalnız bir iş düşünmüş ve (düşünmektedir: “Makedonya için istiklâl!,, işte bu düşünce onün beynine ve bütün varlığına bir daha sökülmemek ü» zere çivilenmiştir. Mihailof için dünya, para, kül- tür, medeniyet, insanlık bunların hepsi boş lâftır! Dediğine bakı- lırsa hepsi yalandır. İnsan karan lıkta yaşayınca medeniyet yok de- mektir; İnsan mahrum edilince kültür £ yoktur, insan! muamele gör| meyen insanlar için insaniyet yok» tur; hele hürriyet hiç yoktur. O- nunla ayni fikirde olmıyabilirsi- niz; onu körükörüne bir mutaassıp sanabilirsiniz. (Hiç şüphesiz ki, öyledir de) ancak onun ateşli ide slizmi, eğer Makedonyaya yar- dımı dokunacaksa kendisinin, ar- kadaşlarının ve düşmanlarının be» yinlerini patlatmağa her an hazır bulunmasını takdir etmekten ken- dinizi alamazsınız. * Piç istiralht etmeksizin ve u- yumaksızm boyuna konuştu. Gece kulübede lâmbanın soluk ışığı al- twkla konuştu; gündüz dışarda gülgen ağaçlarının gölgelerinde, yahut kayalık dağların tepesinde gene konuştu. Başka şeyleri de! ne dereceye kadar bildiğini anla- mak için düşüncesini başka mev- zulara çevirmeğe uğraştım. Başka şeylere dair çene yormak, vakit kaybetmek, boş yere kuvvet israf etmekti. Makedonya müstakil o- luncıya kadar hiç bir şeyin değeri ydktu. Evvelâ bu, sonra başka şeyler!... Üstünde bulunduğumuz tepe| komtiteciler tarafından çevrilmiş- ti. Yürüdüğümüz zaman Mihaile- fun omuzunda tüfek, üstünde cep- hane ve silâh anbarı duruyor, ar-| kamızdan da en güvendiği iki kos! miteci adım adım bizi takip edi- yordu. Bu tepeden Makedonya-! nın oldukça büyük bir parçasını! görebiliyorduk. Ormanlık için de dere akan bir vadinin karşısın-! - MAKEDONYA ipntila! Komitesi Balkanları ölüm tuzoğı ve pusu yeri haline getirmiş olan teşkilâtın iç yözü 3 AE ! lavyanın Makedonyası vardı. Mi » da otla örtülü bir tepe vardı; işte bu tepenin eteğinden Bulgar - Yur goslav smırı geçiyordu. Üstüne oturduğumuz yosunlu kayalardan Yugoslav smır nöbetçilerinin si- perleri çevresinde dolaştıklarını görüyorduk. Öte yanda Yugos - Yazan: Stoyan Kristof hailof orada, Bulgaristana ait par- çada olduğu kadar emniyet için de bulunamazdı. Fakat sonraları bu parça da ona tehlikeli oldu ve Türkiyeye sığındı. * Beni dağ karargâhına getirmiş olan iki arkadaş bolbol konuşabil. memiz için bizi yalnız bırakmak- ta devam ettiler. Akşam üstüne doğru bu genç ihtilâl şefi ile güle gen ağaçlarmın altında toprakla- ra uzanmıştık; Güneş toprakları kızıştırmıştı. Karşımızda bir te- pede koyunlar kayalarm arasında otlamağa çalışıyor, arasıra boyun» larındaki çanlar kulağa hoş gelen! tıngırtılar yapıyordu. Bir iki defa| çobann köpeklerine çaldığı islik lari duyduk. Mihailofa yabancı memleket - lerde umumiyetle O Musolini'nin komiteye yardım etmekte olduğu na inandıklarını söyledim. Komi- te şefi bunun doğru (o olmadığını! söylerken beni buraya getirmiş >İ lan iki arkadaşının birisi yanımı) za gelerek, eğer konuşmamız bit-| tiyse Mihailofla gizlice görüşece- ğini söyledi. Ben uzaklaşarak yüz metre kar İ dar ötede duran öteki arkadaşın yanma gittim. O, yanma oturur oturmaz, arkadaşımın Mihailofa ne söylemekte olduğunu anlatma. ğa başladı. Mesele şuydu: İ Biz Sofyadan ayrılmadan bir! iki saat evvel, bir gece önce Ştip- de Mihailofun babasiyle Kardeşe nin öldürülmüş olduğu haberi o- raya varmıştı. Mihailofun yurdu Ştip, şimdi bulunduğumuz tepe - den, sınırın öte yanında 200 kilo » metre kadar uzaktaydı. Baba ile oğlu Ştip'deki dük - kânlarından Mihailofun doğmuş olduğu Novo Selodaki o evlerine dönüyorlarmış. Otinia köprüsünü geçerken ikisi de öldürülmüş... Bu haberden ben tabii mütees- sir oldum. — Bunu bana daha önce niye söylemediniz? Diye sızlandım. Adam da kar- şılık verdi: — Hiç bir şey olmamış gibi w» lelâde şerait altında konuşabilme- niz için biz bu haberin sizden ve Mihailoftan gizli tutulmasını mü- nasip gördük!.. Mihailof bakımından arkadaş- larınm bu ihtiyatlı tedbirlerine hiç de lüzum yoktur; müteessir ol- muş bulunmasına rağmen gözüne den bir damla yaş akmadı ve ko- nuşmaşına gene eski ruh ve heves- le devam etti, Kardeşiyie babasr nın ölümü ne olabilirdi? Elli yıl. lık kanlı tarihte sadece birer kü- çük hâdise! Kardeşiyle babası şimdiye ka» İ dar verilmiş olan binlerce kurban arasında sadece iki kişi idi. Ma- kedonya düşmanlarının elleriyle ölüme kavuşmuş olan arkadaşla riyle yurtdaşlarına karşı gösterdi ği teessürden daha fazlasını baba ve kardeşi için göstermek hiç de yakışık almazdı. (Devamı var) Neclânın nışanlısı TÜ lk ar? rk Kızı 3 eğleniyordu. Neclâya: “Arkadaşını bir kaptanla kol kola gördüm!,, deyince genç kız hiddetlendi : Allah aşkına, burada olsun polislik yapma! i Salonun boğucu havasından sı. kılan yorgun çehreli bir genç kadı. nı yolundan çevirdi... Israrla dan- sa davet etti, Kadm reddedemedi... Kollarını uzattı.. Birleştiler ve dönmeğe başladılar. Dans durmadan devam ediyor- dü, Aslan Turgut, kolundaki kadı- na belli etmeden, döne döne nişan! lısmın yanma yaklaşmıştı. Bir a- ralık Neclâ ile göz göze geldiler.. Bu vaziyeti, bir nezaket kaidesi” ne riayet etmiş olmak için hoş gör-' düğünü anlatmak istedi.. Ve ken. di kendine: — Şimdi dans bitince Neclâ ile bir köşeye büzülüp, bu coşkun ka- labalığı uzaktan seyrederiz. Diye düşüntü. Her eğlencede görülen coşkun- luklar gibi, Amerikalının danslı! çayındaki bu kaynaşma da bir *1 ralık durulur gibi . olmuştu. Caz| çalmıyordu. Biribirine dolanan çiftler kollarını biribirlerinin be- linden ayırmışlardı.. Aslan Turgut nişanlısının. b : | “üm? Tunduğu köşeye doğru , yürü Fakat, Neclâ, onu görmemiş dibi davranarak, yanındaki Amerikalı. ya cazi işaret etli ve: — Bir tango... Diye seslendi. Amerikalı mu- zik başladı ve çiftler tekrar birles tiler. Aslan Turgut bu hali görünce hiddetinden dudaklarını ısırdı ve biraz önce birlikte döndüğü kadı- nı arayıp buldu. — Hanrmmefendi, tekrar kabul! ederler mi? — Ah... Vallahi o kadar çok yorgunum ki.. — Çok rica ederim! — Pekâlâ.. Son defa.. Hatırı- nız için... Polis hafiyesi ilk dans ettiği ka dınm tekrar beline kolunu attı... Birleştiler ve dönmeğe başladılar. Neclâ bu sefer de nişanlısivle göz göze geldi; “Ne güzel eğleni- yoruz, değil mi?,, demek istiyen bir bakışla Aslan Turguda uzak tan güldü. Bu ne duygusuz, ne saygısız bir kızdı! Halbuki Aslan Turgut onu çok ince ve bilhassa çok ( kıskanç bir kız olarak tanımıştı. Neclâ, nişan- lisının kolundaki kadının » genç olduğunu tanımak için . yüzüne bile bakmıyordu. Nihayet, bu ağır figürlü tango- da kurtlarını döken gençler yorul- duklarının farkina varmış olacak- lar ki, müzik durur durmaz, her keş etraftaki koltuklara yıkılıyor du. Amerikalı seyyah, Neclânm yanından ayrılmıyorlu. Aslan Turgudun taşmıştı.. Gemici garsonlar bardaklarmı deleştırırken,. deli- kanlı, nişanlısmın bulunduğu kö-l “başınızı az kaldırın, “yukarı bari i turdu. Başı o kadar dönüyordu... tahammülü| şeye gitti... Ve başiyle her ikisini de selâmladıktan sonra, Neclâya döndü: — Kâhyaya bıraktığın mektu- bu aldrm. Fakat, beni buraya ES çin davet ettiğini bir türlü anlıya- madım! Neclânm, akşamdanberi içtiği şampanyadan gözleri mahmurlaş- tı. Sol eliyle saçlarını düzelterek ayağa kalktı: — Mister Hopkins... — Aslan Turgut... Neclâ sadece adlarmı söylemek suretiyle iki erkeği biribirine ta- nıştırdıktan sonra, tekrar yerine o. Dizleri o kadar dermansızdı ki.. Eğer bir dakika daha ayakta dur- muş olsaydı, yere düşecekti. Amerikalı soğuk bir gülüşle Arslan Turguda yer gösterdi. De- likanlı iyice hiddetlenmişti. Ya - vaşça Neclâya işittirerek: i — Bune hal, Neclâ? Sen çıl - dırdın mı? Diyebildi.. Yat sahibi delikanlıya sordu: Arslan Turgut, lll) bu sözüne Neclânın cevap verme- sini bekledi.. Gözünün içine bak- tı, Amerikalı ile ilk tanışan o idi.. Onu Amerikalıya takdim eder - ken: — Nişanlım. demesi lâzım- dı. Neclâ sustu.. Birşey söylemedi. Söylemek istemedi. Arslan Turgut, bu vöziyet kar - şısmda vaziyetini ve haysiyetini! Resimde pozunuzu kendiniz vereceksiniz Fotografımız çe- kildikten sonra nasıl görü - neceğinizi (o şi- ze önceden bil . diren bir maki - ne icad edilmiş- tir. Bir kabine - rin önünde 6 * turup yüzünü zü ortadaki a - çıklıkta görür - sünüz. Eğer p - rofil resim çı - kartmak istiyor sanız yanlarda ki açıklıklara ba pi karsmız. Bu yar açıklıklar dilen « diği gibi ileri geri sağ ve so la sürülebilmek tedir. Kendiniz. istediğiniz biçin ve pozu verdik ten sonra, fotoğ rafya (sadece “haydi, o diyeceks'a'z. üzerine fotoğrafçı bir Bunun| düğ - şampanya! meye basmakla resmi çekmelte - | Ur. Sundan sonra fotoğraçılar size | Amerikalının yatında 2 — Bu hahımı nereden lal kurtarmak için: | — Aile dostuyum... | Dedi.. Önüne bakarak cebin * den cigara paketini çıkardı.. Çak” makla cigarasmı yaktr.. Ve bu sr rada önlerine gelen şampanya ka” dehine elini uzatmadı. Neclâ çıldırmış mıydı? Arslan Turgut bir gün içinde. i bir kadınm bu kadar değişebilec€" ğini ummuyordu. Neclâ şampan © ya kadehini aldı: — Herkes içiyor.. Eğleniyor Sen neden içmiyorsun? Niçin asık suratlısın, Arslan? Ve kadehini bir yudumda bo * şalttr.. Geniş bir nefes aldı. Mis ter Hopkins kalın pürosunu yeni tüttürmüştü, Muhitinde kibar bif Amerikalıdan ziyade küstah bif Meksikalı ayaş tesiri bırakan: b adam, Aslan Turgudun hiç de be şuna gitmemişti. Biraz sonra caz tekrar başlıy#” ğ caktı. Aslan Turgut Neclâya sor” du: — Bu güzel eğlence saat ei kadar sürecek...? -— Sabaha kadar diyorlari"* Biz ne vakit öneceğin e — Senin canm sıkıldı galiba? Sen ne zaman istersen dönebilir” sin! Bizim evimiz yakm. Herkesi beraber, ben de Nesrinle dönerin” —Nesrin güvertede bir genç kap 7 başbaşa vermiş Yanmayayd — Aman canım.. Sen de hef” şeyi görürsün! Allah aşkma basi da bari polislik yapma! (Arkası var). “ kın,, “azıcık gülür,. gibi vam lar vermiyece'tir. Bütün bu siz kendil'ğ'nizden ve daima ? (i di yüzünüzü görerek yapac nız, . p

Bu sayıdan diğer sayfalar: