26 Aralık 1935 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 13

26 Aralık 1935 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 13
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

SEYAHAT MEKTUPLARI Yabancı dil bilmeyenler Avrupaya gönderiliyor! Istanbullulara bir tavsiye. Romanyalı Roma hukuku profesörü bir Türk talebeyi nasıl müdafaa etti? YAZAN ; Kâmran Şerif BERLİN, İLKKÂNUN Bir şehrin dışardan görünüşünde o günkü havanm büyük dahli oldğu muhakkaktır. Bu âdeta şehrin o gün giydiği esvap gibi bir şeydir. Kıyafe. tin de insanı ne kadar değiştirdiğini herkes bilir. * Çirkin bir kadına çok güzel bir el- bise giydirin, âdeta yüzüne bakılacak bir hale geldiğini görürsünüz, En gü. zel bildiğiniz bir kadın hırpani kıya - fetinde muhakkak ki güzelliğinin ya- rısını kaybeder. İstanbuldan hareket ettiğim gün hava müstesna derecede lâtifti. Dün- yanın sayılı güzellerinden | biri olan İstanbul o gün gelinlik elbisesini giy- miş gibiydi. Siz okuyucular, içinde ol. duğunuz için belki de farketmemişsi - / nizdir, 4 kânunueyvel çarşamba günü saat ikide, Istanbul, mavi atlas denizi ne ve mavi tül semasına o bürünmüş, güneşten aldığı o kırmızılığı ve altın yaldızı sürünmüş — şunu da söyliye - yim ki bizim güneşimizin altını 24 a. yardır. Buradaki gibi 14 ayar değil — Evet güneşten aldığı kırmızılığı ve altın yaldızımı sürünmüş olduğu hal- de, yüzüne bakmağa (o kıyılamıyacak, bakmakla doyulamıyacak kadar gü . zeldi! Bir ay sürecek olan ayrılığın ver. diği endise ile o gün İstanbula alıcı gözüyle bakmış olduğumu anlıyorum. Onun için bütün hemşerilerime tavsi- ve ederim, canları cidden çok güzel hir şey görmek İstediği zaman uzağa “havanın güzel olduğu bir günde, bir Kadıköy veya Üsküdar va. puruna binsinler ve o gün benim yap- tiğrım gibi İstanbula alıcı gözüyle baksınlar! Fransız şairi Theophile Goutier Bot»icini “yerle gök arasında en gü- zel çizgi,, diye tarif edermiş. Mütevef. fa bunun böyle olduğuna yemiş etmiş olsaydı, muhakkak ki başı bile ağrı - mazriı. “Daçya,, vapurunun güvertesinde paltosuz, başaçık dolaşıyoruz. Hava o kadar mutedil, Adeta bir yaz gilnü gibi, Dün müthiş bir lodos fırtınası İstanbulu (o haliç Opamuk atar gibi attı, dün gece sağanık (halinde yağmurlar yağdı. Bugün mayıs ayın- da bulunmadığımıza insanı inandır . mak için bin şahit lâzım, Bu da şar- kın bir mucizesi... »» Daçya Boğaziçinin nefti kadifeyi andıran iki sahili arasından süzülerek gidiyordu. Hisardan geçerken Tevfik Wikrelin “Aşiyan,mı gördüm ve sisli *sta-bula meşhur hitabını hatırladım. Jariçten uzaktan açılan gözlere süzgün eşmanı kübudunla ne munis gö. ” rünlürsün? Tevfik Fikret son senelerinde ken. di kendini yemeğe başlamıştı. Mer . hum ayni zamanda boğazlı bir adam- dı. Onun için kendini bu kadar çabuk bitirdi. Zavallı öldüğü zaman henüz kırk iki yaşında idi. » Vapurda her çeşit adam var: Kefiyeli Arapdan tutunda Pilistinden dönen tahta sakal Yahudi hahamla. rma kadar. Hükümet Türk gençlerini Avrupa ve Amerikaya okumağa gön- deriyor. Bunlarm içinde hiç bir ya - bant dil bilmiyenler (var. İlk önce gittikleri ülkenin dilini öğrenecekler, sonra tahsil edecekler. “Bunlarm ye - rine dil bilen gençler gönderilse da - ha iyi olmaz mı?,, diyeceksiniz. Bu i- tiraza şu cevap verilebilir : *Dil bilenler nasıl olsa bunu öğ - renmisşler. Teatmda yabaner dilde ya. gıtmış kitaplara müracaat edip bilgi - lerini arttırahflirler. — Onun için asıl dil bilmiyenleri göndermeli. Karadeniz, Karadenizliliğini bel - li etmeden içi rahat edemedi, Nâzım Hikmetin kulakları çınlasın, İniyor kayık Çıkıyor kayık Devrilen bir atın sırtından İnip Şahlanan bir atd biniyor kayık. İşte bizim Daçya da tıpkı Nâzım Hikmetin kayığı gibi yapıyor, Bu sık sık beygir (o değiştirme şiir okurken hoşa gidiyor ama deniz (o yoleulu . ğunda insanın hayli keyfini kaçırıyor! Türk talebeden birinin haşma e- pey süzeşli bir vak'a geliyordu. Be - reket önü alındı. Trenimiz Bükreş ten hareket ettikten sonra bir kon.! düktör, Türk talebenin elindeki Ro - manya hattıma ait bilette bir silinti olduğunu iddin ederek, türkçeden baş ka hiç bir dil bilmiyen zavallı genci geceyarısı Krakowa istasyonuna in dirmeğe kalktı. İşe hepimiz müdahale ettik. Talebenin biletindeki silintiden bittabi hiç haberi yok. Kondüktörün iddiasma göre bilet ilk önce falan yerden falan yere kadar (yazıldığı halde sonradan falan yer silinip yeri. ne falan yer yazılmış. Talebeden ilk önce nedense 200 ley istemişler, son * ra bu para, bilet birlikte 700 leye çıkmış, Ayni zamanda kendisine sahtekâr lık isnat ediliyor. Krakowa istasyonu, na indirilecek, hakkında zabıt varaka. sı tanzim edilecek, İlk... Ayni kompartiman yolcuları ara sında, beyaz saçlı, kulaktan takma gözlüklü, yalnız - çenesinde hir karış! kadar bembeyaz sakalı o olan, kırmızı yüzlü, iri yarı bir zat da bu işe karıştı. Kendisi Krakowa üniversitesinde Ro. ma hukuku profesörü, Gayet. iyi al . manca ve oldukça İyi fransızca bili - yor. Bükreşte mahkemei temyizde bir İşi varmış. İşini görmüş, tekrar Kra. kowaya dönüyor. Bu zat meseleyi tetkik etti ve kondüktörün tamamile haksız olduğuna kanaat getirdi. Fa . kat kondüktörü yola getiremedi. Ba ğırıp çağırdı ve nihayet o kadar kız. dı ki bir yabancıya karşı reva görülen bu haksızlığı ulusal bir izzeti nefis meselesi yaptı. Talebeyi kat'iyyen yo. lundan alıkoydurtmiyacağımı, kendi - sinden ceza alınsa (Obile şimendifer kumpanyası aleyhinde dava açıp pa . rayı geri alacağımı söyledi. Yumruk larını sıkarak: — Bu bir haksızlıktır! Bir kon düktör milletini bir yabancı o önünde hacil edemez! Ben bir (o profesörüm. Bir talebenin hakkını müdafan etmek benim için bir vazifedir! Bakımız ne. ler yapacağım.. Tenp ederse keyfiyeti mecliste istizah ettireceğim.. diye haykırıyordu. Trende bir vekâletname © tanzim ettik. Şahitler oifadelerini yaz. dılar. Profesör dosyasmı tamamladı. Artık sükünet bulmuştu. Şimdi be - yaz keci sakalını müsterihane okşıya. rak gülümsüyor: — Bu memlekette de bir kanun var! diyordu. Krakowa istasyonunda o hepimiz indik, Profesör İstasyon memurunun odasında feveran etti, bir kadim Ro. ma senatörü gibi kükredi, haksızları adalet yıldmimile tehdit etti. Neticede talebenin 700 küsur ley! verip Yoluna devam etmesi takarriir! etti, Fakat vatadasımızm ancak 500 küsur leyi vardı! Üst tarafımı profe -| sör kesesinden tamamladı. Galebesin. den emin bir tavırla: — Hiç merak etme, paranı tama - men geri alacaksm.. diyordu. Roma hukuku müderrisine candar teşekkür ettik. Sankalarımızı sallı - yarak trene bindik. Trende kondüktör, epey düşünceli görünüyordu. HABER — Akşam postası Umumi harpte Cihan harbinde Ingiliz muka- bil teşkilâtının en mühim adamla-| deliklerin arasından geçebilirdi. rından biri olan Mister Hugh Cle- land Hoy geçen hafta bir hastaha- nede ölmüştür. Bu adama vakti. le “Esrar kumkuması,, lâkabı ta- kılmıştı. 1913 ikinci teşrininden 1917 birinci kânununa kadar deniz is- tihbarat şubesi direktörünün husu- si kâtipliğini yapmış olan bu ada. ma Amiral Celliko'nun en gizli parası ve ceza ile) ge Kendisine “esrar kumkuması,, lâkabı verilen Hoy dosyaları tutturulmuştu. İngiliz entellicens servisinin sabık baş'.a- nı Sir Basil"Tökipson hatıratın Ja bu adam için “Cihan harbinir. en mühim esrarını biliyordu,, demiş- tir. Hey İngiliz amirallığnm “OB 40,, markalı meşhur gizli odas'n- da çalışmadı. Harbin en mühim es- rarının çözüldüğü bu odanın mey cudiyeti İngiliz kabinesi azasın- dan bile gizli tutulmuştu. Burada tehlikeli casusları maskeleri düşürülür, ölüm ve fs- lâket saçacak düşman harp plâr. ları ele geçirilir ve Alman ordu sunun en küçük bir hareketi bile vukuundan evvel buraya bildiri lir, düşman casuslarınm en tehli keli haberlerini bu oda yakalıya rak deşifre ederdi. * “OB 40, yahut harp nasıl kaza- nıldı,, adlı kitabında Hoy diyo ki: çe Entelicens Servis,, in en mühim şahsiyetlerinden biri olan Esrar kumkuması Londrada öldü Ingiliz mukabil casus teşkilâtının prensipi şuydu: “ Gözlerini yum ki gafil avlıyasın! ,, harikulâde istidatlı bir casus bu Bunun üzerine Alman casus teşk: lâtı eskisinden daha çok cesur ve orijinal usuller kullanmağa başla dı. Birdenbire Holandadan İn giltereye akın akın iş adamları gelmeye başladı. Bunların gelme siyle birlikte de işler galiba çoğa İıveriyordu. Holandalı iş adamları arasın- da kendilerini Hayk Petrus Mai nus Janssen ve Vilhelm Johannes Ross adıyla tanıtan iki kişi vardı. Anlaşıldığına göre bunlar gayet zengin bir firmayı temsil ediyor . lardı. Çünkü biri olmazsa öteki he: gün bir telçraf çekerek büyük miktarlarda puro cigarası ısmalı yordu. Sansör dairesinde çalışmakta olan zabitlerden birisi Ross ile! Janssen'in yaptıkları işlerden şüp- helendiğini söyledi Böyle ardı ar- dından telgraflar çektirecek ka dar kazanç getiren bu iş insanır düşüncesini bulandırıyordu. Zabit çekilen bütün telgrafla- rm kopyalarını toplattı ve her bi risinin deniz limanlarının birin- den telgrafhaneye verilmiş oldu ğunu gördü. Bunun üzerine Holandada tah kikata girişildi ve anlaşıldı ki 8: parişlerin verilmekte olduğu fir- manın merkezi küçücük ve ehem miyetsiz bir ticarethanedir. Bundan başka beşinci derece. de bir hanm en üst katında bir tek oda işgal etmekte olan bu ticaret- Kolümbiya dişçilik enstitüsü Iki meşhur âlimi tabanca ile öldürdü işlemesine sebep müesseseden kovulması imiş Bu cinayeti Amerikanın meşhur üniversite lerinden biri olan Kolimbiyanm “Bitaraf ülkelerde bulunan giz | (Columbia) dişçilik enstitüsü ge- li ajanların bazıları harbin bilhas-| çen akşam feci bir cinayete şahit sa ilk günlerinde bizim istihbarat teşkilâlimızın ne kadar ağır gitti- ğine gülmüşlerdi. Bu ağırlık onları avlamak içir. bilhassa düşünülmüş ve tertip e- dilmiş bir plândı. Nasıl ki harpten evvel de burada casusların açık- tan açığa çalışmasına kimse enge. olmamışlı. Harp esnasında bütün meseleyi öğrenebilmek için onla- rım şüpheli muhabereleri önce gis Ti odada deşifre edilip okunduktar sonra gidecekleri yere gönderilir- di. Gizli istihbarat şubemiz ke, disine şu vecizeyi amaç edinmişti: “Gözlerini yum ki gafil avlıya. sm!,, Harp ilerledikçe entellicen: servisin memleket üstüne kurduğu mukabil casus teşkilâtınm ağı ge- olmuştur. İlki meşhur âlim profesö rünün ölümüyle neticelenen bu öl dürme vakası bütün Amerikada derin bir teessürle karşılanmıştır. Lâboratuvarda hademe olarak çalışan Rus doğumlu Beto Kussov ismindeki bir adam tabanca ile enstitü dekanı Arthur Rowe ve profesör Baul B. Wiberg'i öldür müştür. Kussov diğer bir profesö- rü de kolundan yaralamıştır. Arkadaşlariyle iyi geçinemeyip o sabah enstitüden çıkarılan Kus sov akşam geç vakit profesörleri" yalnızca lâboratuvarda çalıştığın. bildiğinden gece yarısı tekrar ens- ttüye dönmüş. Elinde dolu bir tabanca ile lâboratuvar kapısını a- çarak içeri dalmış ve namluyu pro fesörün kalbine dikerek zavallıv. nişledi ve bu şebekenin elek de-| o anda öldürmüştür. Katil bunun likleri o kadar küçüldü ki ancak! üzerine köşedeki başka bir kapı- haneye her gün esrarengiz bir ta. kım Almanların girip çıktıkları da haber verilince zabitin şüphesi büsbütün arttı. Bu haberler almdıktan birkaç gün sonra her ikisi de İngiliz po- Jisi tarafımdan ayrı ayrı ve birbi- rinin malümatı olmaksızın tevkif edildi, Bu iki kişi Skotland Yard'da Sir Bazil Tompson tarafından sor- guya çekilirken ben de hazır bu- landum. Odaya evvelâ Janssen getirildi. Sir bazil ona sordu: — Sizin Ross adlı bir adamı ta. nıdığmızı sanıyorum. Janssen kafasını sallıyarak: * — Böyle bir ad işittiğimi bile hatırlıyamıyorum! Deyince Sir Bazil masasındaki bir düğmeye baslı ve içeriye der- hal Ross girdi. Odada ikisi karşı- laşınca şaşkınlıktan donakaldılar. Foyaları meydana çıkmıştı. Hiç şüphe uyandırmıyacak gi- bi görünen puro cigarası sipariş- lerinin, İngiliz donanma hareket. lerine dair alâkaya değer malü- mat olduğu anlaşıldı Ross ile Janssen'in verdikleri şifre çok kur nazca tertip edilmiş bir işti. Sir Bazil ile mülâkattan sanra casus- lar hapishaneye < götürülürken, Ross kendini otomobilden aşağıya atmağa teşebbüs etti. Her ikisi de muhakeme netice- sinde idama mahküm olarak 39 temmuz 1915 de Londra kalesin- de kurşuna dizildiler.,, hademesi yı açarak yukardaki tâboratuvara giden merdivenleri çıkmış ve ora- da ilmi araştırmalarda bulunan profesör Crawfordu kolundan vur. duktan sonra, profesör Wibergin odasına dalmış ve onu da öldür. müştür. Bir Rus göçmen ailesinden ge- len Kussov profesörlerce daima kavga çıkarıcı olarak tanmmıştı, Bu yüzden de son dört sene zar- fında altı defa kovulmuştu. Kussovun nevresldniye müpte- lâ olduğu farzediliyordu. Bu gid den de kovulduktan sonra tekrar alınmıştı. Fakat o gün son kovu. luşu olduğu kendisine söylenmiş ve tekrar alınmıyacağı bildirilmiş» ti. Hattâ diğer defalartekrar is. tihdam edilmesine âmil olan pro- fesör Rowe bile artık bir şey ya- pamıyacağını söylemişti. Kusso. vun bu elim cinayeti kendisinin hakikaten deli olduğunu meydana çıkarmıştır, fakat ne yazık ki iki âlim ölmüştür. a)

Bu sayıdan diğer sayfalar: