26 Aralık 1935 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 6

26 Aralık 1935 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Yazüm: LP Yel İİ. 77 rm. Peregrini'nin, hattâ on beş se- nelik İstanbul hayatma rağmen, Rabianın içindeki günah korkusu nu anlaması ihtimali yoktu. Saçın: göstermenin ne kadar günah ad dedildiğini bilmez değildi. Fakat Rabiayı o kadar senedir tanıyor du ki. Gerçi muayyen bir yaştan sonra kız, hep başını örtmüştü. Fa kat çok zaman örgülerinin ucunu başörtüsünün altından görmüştü. Kızın yalnız saçlarının başına top- lanışmı çok zarif buldu. “Altın yılanlar gibi. Vay (Me- duz) vay.,, diyordu. : Rabiaya bunu söylemek ister. ken kızım başını kendinden çevir- - diğine, efendiye baktığına dikkat “etti. Gerçi efendi bakılacak bir adam amma, Peregriniye göre, o nun güzelliğinde bir erkeğe yaraş- mıyan garabet var, Ancak bir de- jenere bu kadar kusursuz tarzda güzel olabilir. “Kadın olsam bu genci yanıma yaklaştırmam,, diye içinden söyleniyordu. Peregrini biraz haklıydı. Nejad efendi, yıpranmış hükümdar sülâ- lelerinin arada yetiştirdikleri faz. la güzel ve acaip simalardan biriy- di. Çekik kaşlarının inceliği bir genç kız kaşı gibi; koyu mavi göz- (efini çerçevelendiren siyah kir. piklerin uzunluğu ve kıvırcıklığı gene onları bir kız çocuğunun göz- lerine benzetiyor; ağzmın küçük- lüğü; dudaklarınm kıvrıntıları, u- fak sarı bıyıkları fazla özenilmiş. Burnu ailesininkine hiç benzemi- yor. Ufacık. Yüzünün heyeti umu- miyesi ona duvar dekorları için! yapılan bir hal veriyor. Oda hi raz mütehalik bir tavırla hep ya nında oturan Rabia ile meşgul. Sarayın dört duvarları arasin- j da muhayyeleleri de , sinirleri de (Wakil, tercüme ve iklibos hakkı mahfuzu.., “Bir mahalle imamı torunu, bi» orta oyuncusu kızı, kendisi de şu içini görmek hiç nasip olmıyan küçük evlerden birinde oturuyor. diyor, sonra Rabiaya dönüyor: “Hanım, sizin sokağın adı Si nekli Bakkal olduğunu söyledi Ne sevimli isim!,, diye sarayları mahsus o biraz sun'i, kesik gülüşü ile gülüyordu. Peregrini karşılarındaydı. raya oturduklarındanberi Sof- kızı nâzarı dikkatini celbetmeğe mu | vaffak olamamıştı. O kadar kız-! mıştı ki, Kanarya ile konuşan Vehbi efendinin onu lâkırdıya ka rıştırmak için sarfettiği sohbete lâkayt kalmıştı. Nejat efendinin bu garip gülü- şü içini zaferle doldurdu. Bu ap- tal gülüşe nasıl olmuş da şimdiye kadar kendisi dikkat etmemişti Fakat Rabianın buna dikkat etti- ğine dair bir emare yoktu. “Yazın bizim sokaktaki sinek. leri görseniz adını da, kendini de bu kadar sevimli bulmazdınız. Hiç bizim sokaktan geçtiniz mi, efen- dim?,, “Hayır. Fakat hep bu arka s0. kaklarda evlerin içini de, içinde- kileri de çok merak ederim.,, “Pek merak edilecek yerler de- ğil. Bilhassa sokak hem pistir, hem gürültülüdür. Çeşme başında her gün kavga vardır, çocuklar sabahtan akşama kadar çamurla- ra yuvârlanır.,, “Harikulâde, harikulâde..,, (Devamı var) hasta kadınların gönlünü yanmı;! © harman yerine çeviren bu güzellik Rabiaya hiç tesir yapmadı. O, esa- sen saray halkının kadını da, er | keği de alelâde insanlara benze- mediğine kaildi. Bununla berabe- efendinin sıkılganlığında, kekele | memek için sarfettiği gayrete se | | vimli bir köşe bulmuştu. Belki bi.! raz da efendinin pek bariz suret- te kendisiyle alâkadar olması onu mütehassis etmişti. Fakat ikisi nin de birbirine karşı duydukları alâka, sofrada mütemadiyen bir birleriyle meşgul olmalarında ne güzellik, ne cinsiyet bir rol oy -| nuyordu. Hiç kimse bu sıkılgan gencin sarayın haricindeki insan- ları ne kadar derin bir tecessüsle bilmek istediğini tahayyül ede. mezdi. Rabianın, bilhassa saraya bir vazife veyahut içtimai sebep- lerle arada gelebilen sınıflardar.! birine mensup olmaması daha zi Utan masa dikişli, yünlü hırkasını eliy yade efendiyi cezbetmişti. le okşuyacak, o kadar kızın kıya | feti bile onu sarayın süslü kadın larından başka buluyor. Kendi kendine: i dır. Avrupada iki yeni kanal Endüstri bölgelerini yeni su yollariyle denize bağlamak için Holanda ile Belçika arasında ya- pımlakta olan keskin yarış Avru £ kazandır. mıştır. Avrupanın en mühim ka- * paya iki büyük kanal nalları olan bu su yollarmdan bi. | Amerikayaj 26 ILKKANUN — 1985 e Parker odadan içeriye Gülin. polis hafiyesini karyolada bağlanmış gördü. Ceki: “Ağzına kirli çoraplarımı tıkadım.. Baygın yatıyor!,, diyerek, çaldığı paraları çete reisine uzattı. Ceki, çete reisine $öz vermişti; — Burada bekleyiniz, dedi, o- | nün sakladığı paraları bulup size | getireym! Parker: — Bunu yapmazsan, yanımr za gremezsn! Dyerek prosunu tellendrmiş ve yanmdak masada oturan bir baş- ka arkadaşile konuşmağa başla - mıştı, Tom, Cekiye gözünü oynatarak: — Haydi kalk., Kendini gös * ter. Bu kaçırılır bir fırsat değil - dir. Diye mırıldandı. Ceki yavaşça yerinden kalktı. Tom tekrar Ce - kinin kulağına iğildi: — Bizim Parkeri her zaman böyle yumuşak göremezsin! Fa * kat, dikkat et.. Paraları ralaca - ğım diep patronun canına kıyma! Otelde bir tadsızlık çıkarmama * ğa çalış, Ceki omuzlarını kaldırdı: — Görüyorsun ki ben bizim patrondan çok kuvvetliyim. Onu! öldürmek için, ondan zayıf ve cr- İz bir adam olmam gerek. Sonra birden ayaklarını yere vurarak hızlı bizlr yürüdü.. “Sa * ondan çikrp gitti. La Aradan yarım saat bile geçme! mişti, Ceki, yemek salonunun ka”; pısmda göründü. Tom, Parkerin gözcüsüydü. Ceki kapıyı açar aç maz yanına koştu: risi Belçikanın Albert, diğeri de afiff Holanr'anın Juliana kanallarıdır. Bunların her ikisi 18 250.000 , İngiliz lirasına (bizim panamızla 113 milyon 150 bin liraya) malol- ; muştur, Kanallar dağlık, yayla ve ©4555 Ra ovalık olan mıntakalardan geçe rek şimal denizine 2900 ton bü-| yüklüğünde bir gemiyi taşımakta”) dırlar. İlk açılışlarında senede| de anversin Ucari ehemmiyetini çok arttıracaktır. Geçen sene Belçika kral ve kra 1.590.000 tonluk mal taşıyacaklar | İiçesi tarafından açılma töreni ya Birisi Rotterdam'in, ikincisi) pılmış olan Albert kanalı Belçika- saydım, beş dolar bırakırdım.. — Ne yaptın? ! — Herşey yolunda.. l — Paraları aldın mı? — Elbette.. Koynumda. — Yaman adamsın, Ceki! Ben senin kadar kuvvetli bir adam ol-! saydım, günde bin dolar kazanır dırm, — Gevezeliğin sırası değil, He- | rifi karyolaya bağladım ve ağzı na kirli çoraplarımı tıkadım. Hay | di git, patronuna haber ver! Tom yavaşça geri döndü.. Par-| kere uzaktan bir işaret verdi. » Çete) reisi birden yerinden kalkerak! kapıya geldi: — Ne haber var? — Paralar cebimde, Parker! Parker, Ceki ile görüşmemiş gibi davranarak, kollarını sallıya sallıya dışarıya çıkıyordu. Tom: — Haydi, patronu takib ede - lim. Diyerek kapıyı açtı. Otelin loş dehlizleri arasında, Ceki, cebinden bir deste banknot çıkararak Parkere uzattı: — Kaç dola olduğunu bilmi “| yorum... Saymağa vakit bulama- | dım. Fakat, patronun bütün para” | sı bundan ibarettir. Ceketinin ce- | binde harçlık olarak kendisine ek li dolar bıraktm. Tom: — Çok insaflı imişsin! Ben ol- Mister İ ya & milyar tranga mal olmuştur. Eylül aymda da Holanda kraliçe: si Vilhelmina 74 milyon 400 bin! Türk lirasına mal olan ikinci ka-| nalı açmıştır. Diye güldü. Parker paralarrokadar çabuk saydı ki.. Ve birdenbire başınısallıyarak gülümsedi; — On iki bin dolar. — Saymadım dedim ya. — Sen ayni zamanda hileden hoşlanmaz, doğru bir adama bem ziyorsun! Tom senin yerinde ol - saydr, iki bin doları cebine atar, bana on binini getirirdi. 'Tom kaşlarını çatarak bir şey- ler söylemek istedi. Ceki çok he * yecanlı görünüyordu. Parkere: — Haydi yukarıya çıkalım da herifin karyoladaki vaziyetini ya" kından görün.. Baygın bir halde yatıyor. Diyerek yeni patronun koluna girdi. Bu muvaffakiyet "a "erin mi, yoksa Cekinin mi hesabma kay - dedilecekti? Henüz belli değildi.. (Kızılotel) de geçen hadisele- rin esrar perdeleri, borsa oyunla” rna benzerdi.. Biraz önce kaza * nan, biraz sonra kaybedebilir; mu zaffer olan, biraz sonra vödil Tab olabilirdi. Parker, ikinci kata çıktı.. Ceki odanın kapısını açtı: — İşte.. Bıraktığım gibi yatıyor. Parker, Cekiye itimad ederek içeriye girmişti.. Karyolada elleri ve kolları bağlı yatan içki kaçak i çısmın halini yakından görünce: — Haydi gidelim, dedi, bun * dan sonra sen de bizim kumpan- | yanın adamı sıfatile içimize gire bileceksin ! “6 Üç kişi otomobile bindiler. Meksikadan dönüyorlardı. Parker, açıktan aldığı paralar dan beş yüz dolarını Cekiye, beş yüzünü de Tom'a vermişti. Parker yolda giderken anlatı - yordu: — Biraz sonra otel garsonu o- daya girecek.. Müşterinin kollarr nı ve bacaklarını çözecek. Parala- rınm çalındığını gören patron u i marım ki ağzını açmadan Nevyor ka dönecektir. Ceki: — Hiç şüphe yok, dedi, çünkü, bizim patronun ne kadar korkak bir adam olduğunu size evvelce söylemiştim. Parker biraz düşündükten son ra,Cekinin yüzüne baktı: — Sana yarın, bize ihanet et- tiği için kendisini bodrumda hap- settiğim bir çapkını teslim ede * ceğim. Bu bekçilik işini çoktan beri Tomyapıyordu, Fakat, bugün lerde Tom'u yanımdan ayırmak mümkün değil. Başka işlerimiz var. Sen güçlü kuvvetli bir adam sm.. Bir kaç gün için, bu bekçiliği yapacaksın! Ceki, hapsedilen adamın (As. lan Turgud) dan başka biri olma- dığıma hükmetmişti. — Ne iş verirseniz yaparım, Mister Parker! dedi. (Devamı var) A sami öle önüne dilimini

Bu sayıdan diğer sayfalar: