15 Şubat 1936 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 7

15 Şubat 1936 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

ine kli gey Bakkal (Nakil, Dördüncü sahne: Cüce on beş! Yaşında, Amcasınm evinden kaçı- Yor... Bir sürü karışık manzara. Nihayet orta oyununun cücesi.. Tevfiğin arkadaşı, dostu. Artık ©! Du müdafaa edecek bazular var, 0- Mu sevecek bir insan yüreği var... Rabia tatlı tatlı gülüyor. On ye di yaşındaki Tevfik... Selâmete,| Madete çıkan zavallı bir cüce... Rabianın dimağında perde, U. Yayor, Rakım ömründe bu kadar güzel, kadar (realite) ile bir şey an- mamıştır. Cigarasını söndürdü. atağı dinledi. Rabia rahat rahat hefes alıyor. Belli ki korkulu rüya : den uyuyor. “O kadar üzülecek bir şey yok.,, Vehbi Dede gözlerini Mesnevi: çim kaldırmadan söyledi. Karş nda Osman anlattı, ve gözlerini edenin İsaya benziyen, ince çe- * geniş alınlı yüzünden hiç a- bei. Fakat o ne kadar mü- â Âğa ile, ateşle Rabiadan bahse-| a» Dede o kadar sakin, hat- em y görünüyordu. ğ i “Â kesi! diği için sustu. Biraz ikisara uğradı. Sinekli Bak: “SAN tâ Cihangire gelişinin se be ihangire geliş bi ti Vehbi efendiye yalnız derdi-| Anlatmak için değildi. Birde ÇE Vardı. Dervişin Rabianm! Üzerindeki tesirinden istifade et- yek istemişti, Vehbi Dede jsterte Ya sözanlatır. Bu. çılgmi e çılgi Dondan geçirir. Halbuki Veh- ede onu yüzünde bir tek adele alamadan dinledi. Şimdi de e hak veriyor. Mademki d... , > ezim ve o irade var, ma- > ki kiz, Şocuğunu hafaza İçin ö1 ocuğ muhal 0 ya tehlikesini göze alıyor... Vörye bunda bir hikmet var, 0, i Dede, bilhassa bu akşam “ni y “m sinirine dokunan felsefe- ir, kürd San'atkârlarm san'at- Ş'an halik» azam yeni bir ruh kia, Yaratacak... Rabia bir va- kı, çe, Vehbi efendinin sözünü “Fa Şen ban, Rabiayı ne için 0- Mem, bu tehlikeye maruz alradei ezeli. i ny öldürecek iradei ezeli X isyan ederim... Ben bu ak: den yardım umarak gel-| Yönü ek Rabia, senin her 8ö-! Ee <t telâkki eda», Gel, ko- ki, Mihat «t. Beyinsiz kızm ka- kataş, 7 mantık koy. Kadınm Mar, ir kabile kadını kadar ip- O, Yama, w Dag, A alnın terini sildi. Veh- şı salladı. Meselad, a bi, e değil, a Kabiaya karışmak sy, İSTapı en karışamam, Ne En belki bir ilhamdır.,, Yeh “selede Rabianm haya- : sendin, dostum. Hat. *n bile. Şimdi nsıl olu: €ndi canma kıyması. Yt kalıyorsun... ç 1, *8İ acıydı. İçinden t e i Salya belli etmemeğe Say O kadar sıkı ve İ ni kırmıştı. tercüme ve iktibas hakkı mahfuzdur.) eski dostluklarına rağmen Vehbi Dedenin, Rabianm dimağı ve ru- hü üzerindeki tesirini çok kıska- Esasen kendi muvaffak o- lamayıp da kızı ikna için Dedeye nırdı, müracaat, fena halde izzeti nefsi-| Bununla beraber ka- İ rışmın selâmeti için bu fedakârlı- Şimdi Rabianın hayatını kendi karışık felsefesin- den daha az mühim gören bu ada- ma fena halde hiddetlenmişti. ğa katlanmıştı. “Sen dostum, bir insan değil, a- yaklı bir felsefesin. Sence şefkat, muhabbet; bunlar hep metafizik mütalealara bağlı şeyler... “Bu ne gaddar, ne vahşi felsefe... Ben de seni Rabiayı sever zannetmiştim !,, Vehbi efendinin yüzündeki tat- Iı, sakin İsa maskesi kalktı, Gözle- ri acıyla, hayretle açıldı. “Ben Rabiayı pek... pek çok se- verim.,, dedi ve sustu. Biraz ev- vel uyuyan sular gibi dümdüz olan alnında düşünce çizgileri vardı. Osman artık onu kendi haline ter- ketti. Evet, bin sene şarkta otursa, mistiklerimin ruha verdikleri e- hemmiyeti idrâk edemiyecek. Bu ne patolojik, nasıl fazla şişirilmiş bir fikir! Acaba şark bir gün ru- hun kuvvetini garbın parmağımı ağzında bırakacak bir tamamiyet- le inkâr edecek mi? Vehbi efendi padı: “Yarın değil öbür gün gelir, Ra- bia ile konuşurum. Belki çocuk dü- şürmeği günah telâkki ediyor da onun için çekiniyor. Bu çocuklu- ğunun dar terbiyesinden geliyor. Dikkat ettim, her şeyi günah ad- detmeğe meyyal bir mizacı var, Ben ona, hekim söylediği vakit her şeyin yapılması mubah olduğunu anlatırım; Lâyükellifullahu nef- sen illâ vüs'abâ...,, Mesneviyi ka- Osman bu kadara razı olmağa mecburdu. Fakat biliyordu ki Ra- bianın israrı, inadı dini bir sebep- ten gelmiyordu. (Devamı var) ! Kim bilir? Belki de Ömer ken- disinden İbrahime hiç de bahset. memişti, Fakat, Leylâ bu ihtimali de zayif buldu, Yolda gelirken kendisinden bahsetmemiş olsay - dı, Zeynep (Yengem) dediği za » man, İbrahimin bu haberi hayret. le karşılaması lâzımdı, Halbuki, İbrahim her şeyden haberdarmış gibi görünüyordu.. Ve Leylâya sa: dece: (Teşekkür ederim!) demek. le iktifa etmişti, Neden ona başka bir şey söylememiş, neden Leylâ. ya, Zeynep gibi, yenge diye hitap etmemişti? Leylâ o gün Ömerin gizli dü - şüncelerine biraz daha nüfuz et - miş görünüyordu. Kendi kendine: — Acemi aktör rolünde müte. madiyen pot kırdığınm farkında değil zavalir! Diye söylenerek kenara çekil. di. Evde Leylinm yanma Zeynep. ten başka bir kimse sokulmıyor - du. Prenses Fatma, Leylâdan — Kahireye geldiği gündenberi — hoşlanmamıştı. Onun için (çirkin bir kadın) dr diyemiyordu. O, oğluna almak istediği kızdan bin kat daha güzel ve sevimliydi. Hattâ Leylâ o kadar güzel ve se- vimliydi ki, Prenses Fatmanm s0. yetesinde ondan daha güzel, fra- pan, ondan daha cazibeli bir ka. dın yoktu. Prenses Fatma, onu, kendisine karşı fazla hürmetkâr görünmedi. ği için sevmiyordu. Ayni zaman - da öteki kız kendi silesine men - suptu.. Çok zengindi. Bu münase. betle Leylâya fazla yüz vermiyor. du. Leylâ da onun yüzünü görme- mek, onunla karşılaşmamak için odasından dışarıya çıkmazdı. Eğer bu büyük konakta Zey - nep de olmasaydı, Leylâ Kahire. de bir gün bile kalamazdı. O gün Prens İbrahim misafir - ler arasında dolaşırken, Zeynebin kulağma şu sözleri fısıldamak fır- | AZAN: İSHAK FERDİ Pari ye i “Ben onu takip ettim.. ömer ben- den güzel bir. kadınla sevişseydi, hemen bavulumu alıp giderdim. Fakat, onun sevdiği Ingiliz kadını o kadar çirkin ki..,, satını buldu: | — Ağabeyimin düğünü ne za man olacak? İ — Leylâ yengemden mi bahset- mek istiyorsun? — Hayır canrm.. Ötekinden. — A. Çıldırdm mı sen? İnsan on kadmla evlenmez ya! Leylâ Hanımla İstanbulda nişanlanmış. Buraya kadar getirmiş. Şimdi bu kadar güzel bir kadımı bırakıp da başkasmı alırsa, ağabeyime her -| kesten önce ben gülerim doğrusu. | Prens İbrahim hayretle duda. ğını bükerek yürüdü. Prens Ömer, yolda gelirken, küçük kardeşine kim bilir neler söylemişti! Zeynep bunu anlamadan dura- mazd.. Yavaşça İbrahimin peşin. den gitti. Salonun loş bir köşesin- de iki kardeş tekrar buluştular. Zeynep ciddi bir tavırla sor - du: — Allah aşkma doğru söyle, İbrahim! Yolda gelirken, ağabe - yim, Leylâ Hanımı hakkında sana neler söyledi? İbrahim önüne bakarak mırıl. dandı: — Rica ederim, bu oynak ka - dından bir daha bana bahsetme, Zeynep! ilk anlaşma nasıl oldu? O akşam bir arada yemek ye- diler, Prens İbrahim İsviçredeki ha - yatından (bahsetti. (Avukatlık doktorasını bitirdiğini söyledi. Ö- mer Bey: — Ben senin İsviçreden yalnız geleceğini ummıyordum ! Diye şakalaştı. Prenses Fatma kaşlarını çattı.. Ömerin bu şaka - amdan hoşlanmadığı belliydi. Zeynep gülüyordu. Leylâya gelin. ce, 0, bir ipte oyniyan iki cambaz- dan birine benziyordu.. Oturduğu iskemleye sinmiş gibiydi.. Konuş. mıyordu. Söylenen sözleri dinli - yordu. Prens İbrahim, biraz sonra Ö « merin sözüne cevap verdi: — Annem bana, Avrupaya gi- derken; (Sakmçift gelme oğ- Tum!) demişti. Annemin sözünü | tuttum. Çift gelmedim. Prenses Fatmanm yüzü güldü. Yan gözle Ömere baktı. Sonra tekrar gözlerini Tbrahime çevirdiz — Sen çok uslu bir çocuksun, yavrum! Sofrada herkes biribirini teces- süs ediyordu. i Ömerin çok isteksiz yemek yö diğini gören Leylâ, müstakbel ko- casının yemekten sonra sokağa çi- kacağına hükmetmişti. i Leylâ, yemekten sonra bü tah mininde aldanmadığmı Saat dokuzu çalryordu. Ömer, Leylâya ve kardeşlerine gördü. | özür diledi: — Biliyorsunuz ya, başımda bir dava derdi var. Bu işi takip eden avukatımı ancak geceleri görmek kabil olabiliyor. Müsan « denizle biraz dışarıya çıkacağım, Siz eğleniniz.. Ben bir iki saata kadar dönerim. Leylâ sesini çıkarmadı. İbra « him annesine İsviçrede gördüğü aile rabrtalarından bahsediyordu. Ömer gidince Leylâ büsbütün konuşmaz olmuştu. Zeynep, yen « gesinin çok sıkıldığını görüyordu. Bu sırada Prenses Fatmanm dişi tutmuştu. Telâşla yerinden kalktış — Bu ağrıyı ne asprin keser,. Ne de başka bir ilâç. Diyerek yatak odasma doğru yürüdü. Zeynep: — Annemin diş ağrısı, başmı yastığa koyup iki büklüm yatma « dan geçmez... Diye mırıldandı. Leylânm ağzından, uçar gibi, iki kelime döküldü: — Garip ağrı! (Devamı var) Tetrirka No. 46 Fakat bu israrımız mukaddesatıma hürmetsizlik tesiri yapıyor. Kanun benim maddi varlığımı bağlı. yabilir fakat, ne benim kalbimi, ne de ismetimi zin. cirliyemez, Ben ancak sevdiğim bir adamın karısı o- lacağım.. Halbuki daha sizi sevmiyorum. Yüzünü garip bir surette ekşiterek; — Anlaşıldı! dedi, Sizi ikna edemiyeceğim. Bon- suvar, Elimi uzattım. Parmaklarımı dudaklarına götürerek: — Bu akşam sizden istediğimi (belki de artık kat'iyyen istemiyeceğim. — Çok iyi edersiniz — Görüşürüz! deği. İstikbal ne olursa olsun siz. den bir şey rica edeceğim: Çatımın altında yataca. ğımız şü ilk gecede sizl sevdiğimi ve yerinizin ebediv yen burası olması arrusunu beslediğimi asla unut, mAYnız. — Bu Tâtfunuzu unutamıyacağım. | Suratını asarak omuzlarmı silkti: "4 — Anlaşıldı beni anlamak istemiyorsunuz diye- rek savsak bir tavırla kapıya doğru yürüyerek sür- güyü açtı. . Kapıdan çıkmadan döndü. Alaylı bir bakışla be. ni süzdü. Kuru ve insanı sinirlendiren © gülüşünü &- gittim, Kapı kapandı. Yalnız kalmca bütün benliğimi (o karmakarışık düşünceler #ardı.Ancak sabahın saat ikisine doğru odama geçerek yatmayt düşünebildim. Bütün bu uzun düşüncelerime rağmen şu noktayı bir (türlü halledememiştim. Acaba Arif Nedret gerçekten sa» mimi miydi? Yoksa, bu geceki bütün sözleri alay mıydı? Gözlerimi sabaha karşı kapayabilmiştim. Uyan. dığım vakit saat on olmuştu. Hemen yataktan atla- dım. Tuvaletimi yapmağa başladım. Kapıya vuruldu. Ahmetağa gelmişti. Kahvaltımı saat kaçta alacağımı sordu, sonra: — Sandığınız salondadır dedi, İşte anahtar, Bey- elendi sire vermemi söyledi. Hemen salena koştum. Sandığım hakikaten oradaydı. Basit ve gösterişsiz çamaşır ve elbiselerimin yabancı gözler tarafmdan görüldüğünü anlaymca yüzümü şiddetli bir kırmızı. bk kapladı. Boğazım sıkmarak: — Bu sandığı kim ridip getirdi? diye sordum.. — Beyefendi... Kendisi. 5 sem Yalnız ma gitti? — Evet otomobili ile.. Memnun olmadmız mı hâs nımcığım? Beyelendiyse sizi sevindirmek istemişti, Belki meraklanacağınızı düşündü... Kendimi kollryarak: — İyi etti, dedim. Yalnız üzüldüğüm bir şey varı Erkek elleri ne de olsa beceriksiz, hoyrat olur. Aca ba bazı şeylerimi kırıp döktülerse diye korkuyorum. — Hiç üzülmeyiniz hanımcığım. o Çamaşırlar. nızı dolaplara yerleştirirken ben size yardım edece gim, — Teşekkiir ederim Ahmetağacığım. Ben kem dim yaparım.. Sen çekilebilirsin., Sanki onu koğmuşum gibi şaşkın şaşkın yüzüme baktı. Fakat bir şey demeksizin kapıya doğru yürü. dü. Galiba biraz sert söylediğim İçin yüre ktrmiş tım. Bakışı bana dokundu. İyi bir niyetle davranan bu ihtiyarı istemeden kırmıştım. Hemen bir sıçrayışta yanına koştum. Ko» Yundan tutarak : —Ahmetağacığım dedim.Şu sandıkta küçük bir mektep ti kızın elbiselerinden başka bir şey yok- Anlıyorsun değil mi? Çok sade ve unutamıyacağım hatıralar... Belki de bunları gardiroba bile koymıyacığım. O tera, kendi ellerimden başka hiç bir elin dokundu- ğunu İstemiyorum “ Ul mesane aa

Bu sayıdan diğer sayfalar: