22 Ağustos 1936 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 7

22 Ağustos 1936 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

HABER — Akşam Postası dört nefer Hüseyni ölüm zindanından sence odasına getirmek emrini almıştı henliz bana lâzım. Bunu evvelce A yahudiyi muhafaza ettiğiniz ; Bitürün. Kendisine iyi bakm. Fa- E. yok. Tıpkı öbürisi gibi, Emirleriniz derhal yerine geti- tir bülyük haken! ili gimdi odasında yalnız kal- fasını tekrar iki yumruğunun &ldı. Ve söylenmeğe başladı: ik kızımın nerede olduğunu “um. Gökbigem halife Mustası- Siri. İpek kızım bu canavarın, bir #tin ceriyesi, Acaba? Hayır, ha- cesaret edememiştir ya? di ne yamp yapmalı Bağdada bir | varmalıyım. Kızımı, Gökbige- m arın elinden kurtarmalıyım. adı yaptedeceğim. Artık bu iş © kadar zor görünmiyor. Zavallı “ Meğer sen ne erkek bir yürek OT Muşsun. Kim olduğunu söyle- müşsun! Demek beni düşünüyor 2 Aykut! Halbuki ben bu yiğit kanlınm ne kadar aleyhinde bu- Mliştüüm, Daha © zaman kızımı bu vermemekle ne kadar büyük bir İşle İemişim. Bunu şimdi anlıyorum. * İ?e, artık vakit kaybetmiyelim ularım, biran evvel yols çıkmalı, İk İn doğru ilerlemelidir. “lâzğ bir delikanlı gibi yerinder adı: Ve kapısının önünde bulunan ği Şİyi çağırarak: Çabuk otağ toplansm! Müzakere * diye seslendi. i Arim adat kadar sonra çadır büyük mandanlarla ağız ağıza dolmuştu. * askerler arasında da » Bazbuğ otağı toplamış. Müzakere Acaba ne olacak? Geriye mi döneceğiz? “> Yoksa karşımıza yeni ve büyük * Odru mu çikiyor? li kulaktan külağa konuşulu- Çok geçemden mesele tavazzuh etti. iy lanlar başbuğ Hulâgü handan ikları emirleri askerlerine aynen S ediyorlardı: Bundan sonra kew ve gündür salan Bağdadın fzerine yürüyece i Büyük kumandan Hulâgü Bağ- bize verdi. Biran evvel Bağdadi larına erişe ek için atlarmızı stıncaya kadar süreceksiniz! W emirleri her taraftan duyulan at e Pam kısa fakat kati ifadelerle emirler, hücum sesleri takip te oca ordu bu anda şaha kalkmış *ek at gibi kisi toprakları eşe- — lan ateşlerin du- söndü. Takım takım yani kendini yere fırlatmak isti m Lâkin korkudan bir türlü syak- mara yordu. Artık vekit de b Tam kenara gelmişlerdi tra onu bir elile sımsıkı yakaladı: va Ben burada İken ! Kenarda hayvan- tereddtit ettiler, fakat o ka- en Etliyorlardı ki bir türlü müva- bulamadılar, Toprak da a 5 isi birden boşluğa uçtular, Yalârın dibinde Ferruh bey ken- İĞi zaman bir saniye ne oldu- anlaya hadı. Sonra 1 başma etrafına bakımı. Bir taşm sivri v in karnını delmiş, kendi üstü. biz İçin tesadüfen kurtulmuş. an ötede Mahir inliyor. Bu! tifade ettim... Tecavliz ettim... Haberi| lerini (söyledi. Çalıştı, çabaladı. Za- ve yer yer dört nala koşan atlarım tok sesleri duyuldu. Etrafı bir toz bulutu kapladı. On on beş dakika sonra kalkan toz- lar tekrar yere çöküp de ortalık belir- diği xaman az evvel koca bir ordunun yattığı yerlerin bomboş ve 1ssiz kal- mış olduğu görüldü. Glüm zindanında Halife Mustasım haykırdı: N — Ölüm zindanındaki haini de buraya getirin! Dört nefer işkence odasından çık- tılar. Demir çivili ağır ayakkabılar taş dehlizlerde sert akisler yaparak uzaklaştı. Merdivenler, yine merdivenler, yi- ne merdivenler.. Gıcırdayarak açılan kapılar... Ayak seslerini iri lokmalar gibi yutan aç dehlizler, Nihayet son kat! Ölüm zindanı! Neferlerden biri elinde tuttuğu me- galeyi delikten uzatarak aşağıyı ay - dınlattı. Yerde bir karış su Üzerinde hareketsiz bir ceset yatıyor: Hüse- yin. Kap karanlık zindanı isli meşale aydımlatınca yeraltı ohayvanları iri kertenkele, akrep ve karayılanlar ka- çıştılar, (Devamı var) AÇIK ARTTIRMA MÜZAYEDE İLE SATIŞ Ağustosun 23 üncü pazar günü saat 10 da Nişantaşında Valikonağı tâddesin de Vali konağının tam karşısmda Re- fah apattımanının 4 numaralı dairesinde mevcut ve şehrimiz büyük tüccarların- dan birine ait emsalsiz stil eşyalar açık arttırma süretile satılacağı İlân olunur. 18 parçadan mürekkep ve hakiki altın Yaldizdin KiplaNıyış saray işi Lui-Kenz salon takımı, gene Lui-Kenz yaldızlı büyük bir vitrin, &vitrinli bir büfeyi havi 9 parçadan ibaret asri ye- mek oda takımı, hakiki Fransız mamulâ tı oymalı som meşeden Lui-Kenz mü- kemmel yatak oda takımı, İngiliz mamu lâtr iki kişilik kare karyola, hakiki ma- ruken kaplı 2 adet İngiliz mamulâtı ya- zıhane koltuğu, gümüş pasta çatal bı- çakları, gümüş İran kılıcı, bakara kris- tal su takımları, Şam işi elektrik avize- ler, yıldız blö-blan, Pottuğez duvar ta- bakları, Çin, Japon, O Portugez vesairi vazolar, kristal bakara saray avizesi, di- ğer asri avizeler, som (mavundan ma- mul yazıhane koltuğu, meşhur ressam- ların imzalarını havi yağlı boya tablo lar, kadife perdeler, istorlar ve mister- ler, lâke portmanto ve sair (lüzumlu eşyalar. Emsalsiz (Anadolu ve Acem halıları, Segör markalı nefis Alman pi- yanosu çarpraz telli, 60 âdet plâklarile çok feci bir manzara böyle netidelene- eğini hiç ummamıştı. İkisinin birden öleceğini sanmıştı. Herhalde delikan. Imın hali fena, kımıldayamıyor yalva- rıyor, sesi kesik kesik çıkıyor: — Ferruh bey.. Ferruh bey yanıma gelin! Adamcağız yaklaştı. — Ferruh Bey, öleceğim, hissedi - yorum. Hakkımızı helâ) edin. Size bir sır tevdi edeceğim., Asıl onun ©&- zasını çekiyorum... Ben müthiş bir cinayet işledim... Zavallı bir kadım harap ettim... Irzma geçtim. O saf temiz bir kadındı.. Şimdi mahküm o- .. Hastaydı, ormanın kena sila baygm yatıyordu. Fırsattan is- EE &5, lellicen#,e Pİ e KAR :BirTURK | Hatıralarım anlatan * EFDAN TALAT Yazan: İHSAN ARİF Yunan mümessilinin sözlerini ay- nen ve hattâ bazı ağır yerlerini bir münakaşaya yol açmasın diye tahfif ederek tercüme ettim, Bizim şaşırmak ve korkmakta bittabi hakkımız vardı. Çünkü muhakkak olan bir şey varsa miralay Balların Oyaptığı büyük ve tehlikeli bir (o cüretkârlıktan başka bir şey değildi. Ben de mahpus diplomatın arkasın- dan sofaya çıktığım zaman gayet kömik bir manzara ile karşılaştım. Yunan si- yasi mümessili Krokere gelerek miralay Balları resmen ziyaret ettiği için — mu- tat olduğu üzere — yanma uzun boylu palabıyıklı bir Yunan jandarma çavuşu almıştı. Mümessil, Balların yanında bu- lunduğu müddetçe kendisini koridorda bekliyen bu jandarma, kapı © açılıp da efendisinin İngiliz çavuşu tarafından i- #le kakıla götürüldüğünü görünce'ne yapacağın: şaşırmış ve bir lâhzada mer- divenlerden indirilen zavallının arkasın dan bakakalmış... Ben dışarı o çıktığım zaman, palabıyıklı çavuşu (aşağı kata indirilen efendisinin arkasından Omah- zun mahzün bakıyor, etrafa şaşkın na- zarlar atıyordu. Bu jandarma çavuşu- nun vaziyeti o kadar komikti ki kendi- mi tutamadım, gülmeğe başladım. O zâ- man yanıma geldi. Bana o Yunanca bir seyler söyledi. Pakat tabit hiç bir cevap alamadığı için etrafına aptal aptal ba- kınmağa devam etti. Bu sırada tercü- man Konstantanidis de drşarı çıkmış- tu. Tercüman o kadar korkmuştu ki ba “ma“bile bir tek Tâf söylemeden merdi venlerden acele acele (o inmeğe, âdeta Krokerden kaçmağa başladı. oJandar- ma çavuşu da tercümanı ayni vaziyette takip etti. Bu suretle gittiler. MÜMESSİL NASIL KURTLDU? Ben odama dönmüştüm ki ei nın zili çaldı. Odasına girdim. Ballar, bastonunu ve şapkasını almış, gitmeğe | hazırlanmıştı. Bana: — Beraber geliniz, emrini verdi. Su- ratından düşen .bin parça oluyordu. O- dama koşarak ben de fesimi kaptım ve yordu. Buraya geldiğimiz zaman Ballar! doğru, general Haringtonun yanma git- ti. Biraz sonra gene karargâhta o bulu- nan kaymakam, Kornval de (generalin odasına geçti ve üçü konuşmağa baş- ladılar. Ben de fırsattan istifade ederek vaktile Robert Kolejde arkadaşım olan ve o sırada kaymakam Kornvalin tercü- manlığmı yapan (Gazaryan)ı o ziyaret ettim. Gazaryan, bundan bir müddet ev» vel memleketimizde şubesi tasfiye edi- len Amerikan ekspres bankasının me- murlarındandı. Şimdi İstanbulda âmâ, nerede olduğunu bilmiyorum. Biz iki mektep arkadaşı yarım saat kadar çene çaldrk. Bu sırada bir İngiliz çavuşu ge- lerek Balların beni çağırdığını söyledi, sordum: — Generalin yanından çıktı mı? — Hayır! Sizi geniral Haringtonun yanında bekliyor. Koşarak generalin odasına (o girdim. Ballar bir koltuğa kurulmuştu. Halin. den çok asabi olduğu O belli oluyordu. General Harington da masanın başında! mütefekkir bir halde duruyordu. Ha- rington, ben odaya girer girmez gu su- ali sorduz — Yunan mümessilinin sözlerini ko- lonel Ballara tamamen tercüme ettiğine emin misin? Bu sual karşısında birdenbire şaşır - “rm. Ne oluyordu? Balları hiddeti: ö- dedim. zerine kabak benim başıma mı patİryor. Olur ya, nihayet icap ederse tercüma- nım bana yanlış söylemiş; benim de kan beynime sıçradı, hapsettim, denilebili; di. Binaenaleyh, tereddüt etmeden kuv? vetli bir sesle şu cevabı verdim: — Ben Yunan mümessili efendinin sözlerini aynen ve hattâ bazı ağır yer- lerini bir münakaşaya yol açmasın diye tahfif ederek tercüme ettim, Demindenberi kanapede suratlı otu- ran kolonel Ballar bu sözüm © Üzerine yerinden fırladı ve: — Bu herifleri şımartarak böyle küs- tabanç hareketlere sevkeden ve başımı» za belâ eden hep bizim istihbaratın genç memurlarıdır, diye söylendi. (o Balların bu sözünün bence bir manası vardı. Çün kü, İstanbulun asayişini temine memur edildiği gündenberi mütemadiyen (En- tellcens Servis) denilen gizli kuvvetle mücadele vaziyetinde okalan miralay Ballar, her fırsatta o teşkilâtın kıyasıya karar ve taşkmca icraatını tenkit eder dururdu. Maske altında çalışan (Entel- icens Servis) memurları yapacakları işs lerin enini boyunu düşünmezlerdi. Çün- kü neticede onlara hiçbir şey olmazdı. Eğer onlarm icraatından mütevellit bir aksülümel vukua gelirse onu karşılıya cak olan Ballar gibi askeri erkândı. : (Devamı var) . . Bn Safiye Her akşam PANORAMA ı Bahçesinde mumun Balların arkasından sokağa çıktım. Ku- a nem © 28 ağustos Cuma : lead 1 Panorama BAHÇE Si? mandan, otomobiline biner binmez ş0- före şu kısa emri verdi: —GH. 9. Bu harflerin manasi karargâhı ei ii idi. Harbiye mektebi binasında bulunu-lİ Sahibinin Sesi cedid bir salon gramofo- nu. Pey sürenlerden yüzde 235 teminat almır. Satış peşindir. yoktu, gebe kaldı. Çocuk işte bunun semeresidir. Kadmın hiç bir günahı yoktur. Kocasını aldatmamışlır, Ağzı köpük ve kanla doldu. Kolla- rı gerildi, gözleri kaydı. Mahir, artık bu dünyaya veda et- mişti, Ferruh Bey, köşke döndüğü zaman herkes - telâşla onu karşıladı. Üstü bâşı parça parça idi. Geçirdikleri ka- zayı (anlatir. Nihal ağlıyarak koca sina sarıldı: — Ferruhum!-Ya seni kaybedey - dim, vellâhi deli olurdüm, — Fene bir rüyaydı, ti. Artık bunların hepsini şünme!.. Kadın ürkerek sordu: — O, ne oldu? Öldü mü? — Evet! — Mahsus yaptın? Sen de ölümü güze almıştım değil mi? — Cenabı Hakkın adaletine iti- mâdım vardır. Hak yerini bulacağına emindim. geçti git unut, dü- ... Şadiyenin aleyhine verilen hü Ferruh Bey, mümkün mertebe letmeğe uğraştı. Mahirden öğrendik - vallı kadm neticede yirmi sene hapis cezasile ölümden kurtuldu. Çocuğunu zehirlemediği bir türlü isbat edileme- di, Celâlin misafir olduğu evin de adresini öğrendi, gitti, onu müjdele- mek istiyordu. Lâkin heyhat tam bir hafta evvel zavallı adamı timar- haneye götürmüşler. o Tamamen ak- mı oynatmış. Yavrular da leyli o- larak ocivardaki mekteplerin birine yerleşmiş. Bu faciaya vakıf olan mü- düre hanım ( âlicenap bir kadm ol duğu için çocukları meccarın kabul etmiş, onları yetiştirmeği (deruhte etmiş. Ferruh Bey meyus evine dön- dü. ÜÇÜNCÜ KISIM OE digi Bu vakadanberi on sene geçmişti. Neclâ ile Leylâ mektepte müdüre-ha- nımın nezareti sltmda terbiye ve tah. sil görerek - büyüyorlardr. Hocaların. Kc polkala vuğindu ber ge r isin bir azen, b'r cehen-! nemdi. Çocukluk devresinde insanl düşüncesiz olur, istemiyerek * hainlik ederler. Bütün arkadaşları onlarla alay ediyor, zavallıları “Sarhoş kadı- nın kızları!,, diye çağırıyor!., Ne kaba- hat olsa hepsi birleşip bunların üstüne yüklüyor, onları oyunlarına karıştırmı- yor, mütemadiyen alay ediyorlardı. Yaşları ilerledikçe, akılları kemale er- dikçe tahammül! edemez bir hale geldi- ler., Hele Leylâ pek hassas ve asabi ols duğu için son derece ıztırap çekerdi. İki kardeş başbaşa kaldılar mı ağlaşa- rak dertleşirlerdi: — Ne dersin Neclâ annemiz hakikm- ten kabahatli mi?. Ben artık şüphe etmeğe başladım. — Deme öyle kardeşim!. Kücüktük ama, hatırlıyor musun ne güzeldi ne iyiydi. Hem polisler geldiği zaman na- sıl yemin ediyordu. Hayır, hayır. an- nem yalan söylemez.. Olamaz! Hepsi iftira. Bir gün her şey meydana çıka- cak! — Öyle ama, ne zaman? Bak öteki kızlar bizi nasıl tahkir ediyorlar. San- ki mikroplu imişiz gibi yanımızdan ka- çıyorlar, Bıktım, bu hayattan bıktım. — Sabırlı ol, çoğu gıru azı kaldi! Nerede ise mektepten çıkacağız! e (Devamı var) " ğ

Bu sayıdan diğer sayfalar: