8 Ekim 1936 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8

8 Ekim 1936 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Hulâgü yanında kumandanları olduğu halde Bağdada girmiş, Çapulcuların bir harabeye çevirmiş oldukları sokaklarından geçiyordu — Esasen bir esirle bir hayvan ara- sında bir fark yoktur. Şimdi netice açıktır. İkimiz de ölüme mahkümuz. İkimiz de ister bir hayvan, İster bir esir, ister bir kumandan ve halife gi- W © bi olalım. İkimiz de ölmeye, geberme- We ye mahkümuz. | — Evet, maalesef bu sözlerin doğ- Tudur, — Ne yapalım? — Ne yapabiliriz ki? — Hep kabahat sende Ubeyd! — Senin de kabahatin yok mu san- b xw? — İkimizin de aynı trynette adam- Jar olduğumuz nekadar belli? İkimiz de ayni riyetlerle ve ayni fikirlerle Hareket ediyoruz. Ben de bana bütün mn hazineleri rl <a ettiğin zaman ne A — me de, sen bana halifeliği tek- ME ettiğin zaman o kadar şaşırdım. — Sanki halifelikte gözün yok muy du? — Artık bir şey saklamıya Illzum görmüyorum. Evet vardı. Ve bu hazi. Beleri elde ettikten sonra buna mu-| yaffak olacağıma da emindim. — Doğru düşünmüşsün! — Fakat şimdi her gey bitti. — Acaba ölümümüze nekadar vakit Kaldı? — Çok değil, demindenberi konuşu- yoruz. Nihayet birkaç dakika kalmış olacaktır. — Ben de öyle zannediyorum. 'Tuh, hayatım nekadar beyhude yere gitti? Nekadar boşüboğuna gitti Şimdiye kadar sandık dolusu altm ve mücev- her toplamıştım. Hepsi beyhude oldu.! Bu servetimin hepsi mahzenimda gö- mülüdür. Onu biç kimse bulamıyacak. İşte yerine tesellim de budur. i — Bana da çok yazık oldu. — Ne biçim dünya bu böyle! Keşki l Meni daha evvel geberiseydim. Bunu WE yepmamamen biyük aptallığım ve hatamdır, üne ina din a —— j dl ; | , — Benim de olduğu kadar, — Başm dönmeye başladı. — Benim de. Artık ayakta duramı- yacağım. — Ben de, Bu ölmek üzere olduğu. müza delâlet eder. İkisi de yan yana yere Göktüler.| Derin derin nefes slıyorlardı. Biribir- İ leriyle konuşmak istediler, biribirleri- min iz şeyler söylemek istediler. Mu- olamadılar. Sesleri kısıldı. cak gibi oldu. Sonra son hir ihtilâçla ellerini ileri t uzatıp biribirelrinin boğazımı kavradı- lar. Ve öylece kaldılar, İkisi de gebermişti. Ve tam müsta- hak oldukları cezayı bulmuşlardı. Hulâgü, yanında kumandanları ol. duğu halde Bağdada girmişti. Bu zamans kadar betbaht şehir, çapulcu- lar ve yağmalar yüzünden mehvol mug ve korkunç bir manzara almıştı, Sokak başlarında yer yer yığınlar ha- linde ölmüş, tefessüha Yüz tutmuş ce- setler yalıyor, sağda #olda korkunç bir yangınm son alâmetleri olan du- manlar tütüyordu. Kisacası kocs Bağdad hemen hemen tamamile yan- mış, yıkılmış ve mahvolmuştu. Hulâgü yanmdakilere emretti: — Çabuk bu betbaht halkın im- datlarma koşun, “Ölüleri gömün, ya- rak olanların yaralarmı sarm! Yan- gmi da söndürmeğe çalışm. Bu işler bittikten sonra Bağdadın yeniden inşa edilmesi için derhal faaliyete geçile- cektir. Askerler, derhal bu emri yerine ge- tirmek için ileri atıldılar. Hulügü dü- şünceli bir tavırla bütün gehri dolaş. tıktan sonra ordugühına döndü. Hulagünun gehir içerisinde yaptı- ğı bu dolaşma, onda garip bir his do- Zurmuştu. Şüpbe yok ki o, bu anda halife Mustaşımm görülmemiş bir vahşetle öldürdüğü kızı Gökbigemi ve onun betbaht sevgilisi Aykutu hatır- lamıştı, OGözleri bir anda do- Ya dolu oldu. Boğazında bir takım yutulmıyan düğümlerin şıralandığını NisSEtLI ve uzun rrüddet Hiç Pir gey söylemeden ve hiç kimseye bir gey sormadan #ustu. Nihayet yarım sanat kadar sonra yanına nöbetçi zabitlerinden birini ça- İ Errarak sordu: — Mustasım ne yapıyor? — Hiç. Odasında sedirin Üzerine çömelmiş oturuyor. — Kendisine emrettiklerimi söyle- din mi? — Söyledim. — Ne yaptı? — Hiç bir şey yapmadı. Ona evvelâ artık orada yaşamaları için gizlieş| Karakuruma göndermiş olduğumuz or! Zullarını ve karısını öldürdüğümüzü İ söyledik. o Sözlerimize sadece bir “Ya!,, hecesile cevap verdi, Dünyada kendisind.n başka (hiç bir kimsenin| kalmamış olduğuna adeta memnun bi-| le olmuştu. — Size hiç bir sey sormuyor mu?” Sizden hiç bir şey istemiyor mu? (Devamı var) KABINLAR BENi ATAN AR / Nakleden: Hatice Süreyya i | E Gözleri büyülü, Yuvalarından çıkâ- i | ul Hissi Roman ay Enisin gözlerini kendisinden çevir- diğini ve hüzünle başka bir tarafa baktığmı görüyor. Yorulmuş gibi de arkası ilstü yattı, Zübeyde Hanıme- fendi: *— Haydi, artık çekil! Fazla heye canlanma!,, Manasma gelmek üzere bir işaret yapıyor. O da başile cevap veriyor: — Peki, peki! Kapıya kadar çıkıyorlar, — Kısım! Üzülme! Enisi nahek yere fazla düşünme! Ben buraağyım. Orun her türli fhtiyaçlarını görürüm. Haydi bakalım, güle güle seyahat et. İlk defa olarak annesinin sesinde bir gefket ifadesi seziyor, Öyle bir ifade ki aynı zamanda merhamete benzemektedir. Öpüşüp ayrılıyorlar, Altı hafta evvel olduğu gibi, Ismet bu sefer de kendini karların üzerinde yapa yalnız ve bikes buluyor... Hasta- hanenin menhus ve abus kapısı, Üzeri- ne kapanmıştır. Bir kira otomobili. Somurtuk, ebleh, insafsız bir şoför. Öylesine insafsız ki, “Enisin nastl?,, diye ha- tırmı bile sormuyor. Enis... Şoförün bilmediği, tanımadığı, mevcudiyetin- den bile haberdar olmadığı Enis... Hayat akıyor, etraftaki manzara- “ Hatıralarını anlatan # EFDAS TALAT Yazan: İHSAN Kalabalığın Beyoğlu tarafına! akın etmemesi için köprü“dud; kapatılmasına lüzum görüyorlardı Bu emri vermekle beraber (nelere yardım ettim, Kapıyı çabucak kapattı. Halkın binanın önünden geçişi devam ediyordu. Sokak müthiş bir gürültü i- çinde herelümerç halinde idi. Krokerin karşısında da yüksek binalar bulundu- Zundan sesler bir borudan çıkar gibi kuvvetli akislerle yükseliyordu, Odamnn bulunduğu orta kata çıktı- dum zaman, Balların Krokerdeki diğer zabitlerle birlikte camın önüne gelerek dışarıyı seyretmekte olduklarını gör » düm, Elektrik lâmbalarını söndürmüş - lerdi. Ballar beni görünce sordu? — Kapılar kapandı mı? — Evet! — Polisler hepsi iş beşmda mı? — Kimse izinli gitmedi. Hepsi emre Aâmadedir. — Pekâlâ! Ballar kapiten Defreytasa döndü, de- di ki; — Biraz evvel Kapiten Sedan tele - fon etti. Türkler ümidimiz hilâfına ola rak siikân ve itidallerini muhafaza et- mişler. Zannettiğimiz pili müessif biç bir hâdise cereyan etmemiş. Yalnız ka- labalık arasmda fırsat kollayan birkaç kişi Galatada bazı dükkânları taşlamış lar, camları, çerçeveleri kırmışlar, halk önümüzden geçtiği için belki (o bize de he: olanlardan biri çıkar, halkı tahrik! €der, bir tecavüze maruz kalırız © diye kapılari kapattırdıma. —tebat imişimiz. Ben de lâfa karıştım: — Bununla beraber halk (vakar muhafaza ediyor, Hiç bir tecavüz hissi beslemiyor. Ballar bana cevap verdi; — Şimdiye kadar hiçbir şey olmadı sayılır. Fakat daha yukarıda ne olaca» ğinr kimbilir? Yakında Bu sayfada 1 «— Seon korsan 1914 - 1918 senesininen cani deniz macerasi, 2 —HFârem ağasının oğlu VÂ - NO'nun telif eseri. heye. İs Sai Akiyor ve onu bir yi uzaklaştırıp öteki yere götürüyor... Sokak, yolcular . Biltün bu meç: hüller, bütün bu lâkeytlar.. Ah şu bakkal çirağı... Yenlerini dirseklerine kadar sıvamış, saçları rüzgârda... Yürüyor... Yürürken de koskocaman bir somundan, koskocaman jokmaları hart hart ısırıyor... Aikiniş oğlan... halbuki zâvalir Enis, bir lokma yemek bile (hem de ne kadar itinalı pigiri)- diği halde) boğazmdan geçiremiyor... İsmet, bakkal çırağının bu kuy- vetini, bu tabii mazheriyetini ozaif sıska ve hasta oğlu Dem ve hesabına kıskanıyor... Ne yaman oğlan. O da şüphesiz yirmi yaşında olacak. En- sesine dokunsan kan damlıyacağı bel- M.. Bazuları da yaman! Adımlarını gu toprağın üzerine öyle emniyetle &- tıyor ki... İsmet başmı çevirip uzun uzun bâk tı. Enisin yaşmda, Erisin boyunda olan bu oğlanı sevmeli mi, yoksa on- dan nefret mi etmeli? Bunu tayin e- demiyor, . Ber halde muhakkak olan bir şey varsa yüreği burkuluyor, bir Bevi kıskançlık hissediyor, | memnuniyetten BEPtt. Bu sırada gene telefon, Kânedi telefonda hırçın bir sesle ba ğurıyor: — Bu akşam başımıza bir belâ gele- cek. Çünkü demin Galâtaya geçen ka -| labalık bir şey değil.. Şimdi belki ek Wi bin kişi daha toplanmış köprüye ini- yorlarmış, Bunlar da karşıya geçerlerse ve ortalık bir karışırsa hepimiz âciz ka- lırız. Ballara söyle ne yapalım? Telefonu kapatmadan Kenedinin söy lediklerini kolonele anlatıyorum, Bal » lar arkadaşlarına diyor kit — Bu elli bin kişiyi nasil geriye çe- viririz? Diğerleri de şu mütlealarda bulu » nuyorlar: — Polis kuvvetimiz kâfi değildir. — Halkın önüne asker çıkarmak doğru olmaz, Ballar onlar: susturuyor: — Bir kere prensip itibarile Türkie- re karışmamağı kâbul etmiş bulunuyo- ruz. Eğer bize ve tebaalarımıza bir te- cavüz olursa ancak o mevkii hâdiselere miidahale edeceğiz. © — O halde bu kadar büyük bir kala balığın bu tarafa geçmesine muvafakat edelim mi? — Bütün İstanbulun Beyoğluna boşan- mast doğru değildir. — O halde? Defreytas atıldı; — Köprüleri kapatalım. Banat vepirayr — Mükemmel fikir; Sonra bana döndü: — Derhal deniz polisine Vakit geçirmeden köprüleri lar, Telefonda bekliyen Kenediye işi kı- saca anlattım. Deniz polisine de tele - fonla emri tebliğ ettim, Yirmi dakika sonra telefon çaldı. Deniz polis kuman danı bize vaziyeti bildirdi. — Halk Galeta köprüsüne © geldiği zaman orta dubayı çekmeğe başladık. Hattâ, halktan bir kısmı dubada kaldı. Karşıya kimte geçemedi, Bunun üzeri. ne halk Unkapanı köprüsüne © İicum emir ver, kapatsın- İ etti. Fakat biz orasını da kapatmıştık Limandaki kayıkları da topladık. Va - purlar işlemiyor. Binaenaleyh, karşıya geçemiyeceklerdir. Kolonel alınan tedbirleri öğrenince Bu sırada Galata tarafma © atlamış olan alayın bizim önlümüzden O geçişi! bitmişti, Artık gürülüler Tepebaşına | Otomobil gölSN ilerlemektedir, Vidalar gıcırdıyor, freni ncı acı İn- liyor. İşte nihayet istasyona vardı. lar, Elektrikler de yandı... Bu kadar çok ışığa ne ihtiyaç var. Bunlar bile İsmete manasız. Tüzumsuz görünü. yor. Bu kadar ışık meyi aydınlatıp belirtmek için? Şu anda karanlıklar. la gizlenmek, hüznüne daha uygun ge- lecekti. Gişenin önü kalabalık.. Haylı nö- bet beklemesi lâzım geldi. İri yarı bir köylü kadını, biletin pahalı oldu Zunn ileri sürerek gişe memuruna dert yanıyor. Sepetinden bir sürü sebzeler sarkıyor; ortalığa sarımsak kokusu moşrolunuyeor. Vay gidi onunla seya- hat ödeceklerin halinel. İsmet, onün arkasma düştü. Asz- biyetten tepiniyor... Köylü kadm, ne söylese bilet fi atını ucuzlatamıyacağını anlıyarak pa ralar, Yel 5; eşyasını topladı ve İsme! gişenin 7 2''ne vardı. Bile*(4* derhal aldı. Şimdi köylü kadının 4. y4W keyfli bir yemiş kemir- diğini görüyora doğru uzaklaşıyordu, Yüzbaşı DE tas gülerek; — Hepimize goçmiş olsun, deği Diğer zabitler de gülüyorlardı. arm bu gülüşleri o korkulu bir gören insanların uyandıkları şamâ$ niş bir nejes alışlarına ne kadar ziyordu. Kahkaha atarlarken telef zili gene öttü. Kapiten Sedan... dum: — Hayrola kumandan ne var? — Köprüleri açmamız para — Niçin ? — Halk gene karşıya geçiyormu Muhaveremize merak eden telefonu aldı. Mepgi-a ve biraz da biyetle sordu: © p — Kayık yok, vapur yok, köprülefi pal. Nereden geçiyorlar, yüze yüz Kapiten Sedanm ne cevap veri duymadık tabii, Fakat, bizim ibtiğği, Ballar müthiş bir küfür savurarak fonu kapadı. Birinci yaver sordu: — Fena bir haber mi var kı — Tedbir para etmedi. Halk bu fa geşiyormuş, — Nasıl geçerler? — Küâğrthane tepelerini Şişli yoluyla Beyoğluna inecei — Ne yapacağız, Ballar kendisini bir koltuğa — Artık yapacak bir şey yok. yi bekliyeceğiz. Beş dakika bir tel mb BT e devriye çavuşundan, telâşlı telifi ğıryor: — Türkler buraya geliyorlar, patrikhanesine tecavüz edecek! ne yapalım? Ballar homurdanıyor: — Dört polis ne yapabilir? çekilsinler, Kolonelin emrile Esat beyi ar patrikhaneye tecavüz edileceği © kındaki baberi bildiriyorum: — Müsterih olunuz diyor. Dah vel tedbir aldım. Patrikhane Türk sinin çifte kordonu altmdadır.. | Bu baber Balların çok hoşuna yer: — Bravo Esat beyç,... Cidden bir adam diye takdir ediyor... Aradan beş on dakika geçiyor. hepimiz fevkalâde bir vaziyete eden İnsanların merakı içindeyiz. tün zabitler Balların odasında... (Devamı Paranin di beşiz B din yok ki.. Şayet senin de gü te ateşi yllkselen bir hasta oğlü saydı... İsmet, kıskanıyor... Her geyip. kesin saadetini kıskanıyor... Bir hamal, eşyayı vagona ti Bavulalrı file raf üstüne yerlefi hayırlı yolculuk diledikten ve b ni aldıktan sonra çekildi. Kompartımanda başka yok. İsabet, Dahaviyi! mantosunu çıkardı. Bevulunun na, filen'n üstüne koydu. Oturdu... - — Ay... Diye ihtiyar gibi İ! Buns rağmen bir yeri ağ Zildir, Fakat, arkası hafifçe ça tir. Tam oğlunun vücudundaki © olan yer — kendisine yrtrrap ” sizin — zedelenmiştir. İşte “AŞİ ye haykırması bundan ileri göil Köşeye yerleşiyor. Göz! pıyor. Şimdi beyni boşalmış &” | Hiç, hiç bir şey düşünmüyor. (Devami

Bu sayıdan diğer sayfalar: