31 Ekim 1936 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8

31 Ekim 1936 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

© mesi Yizemdi. Hatıralarmı anlatan: Alman korsan gemisi “Deniz kartalı” “nm süvsrisi Kont Feliks fon Lukner —21— Koca geminin teknesi bir anda havaya uçuyor, içindeki mevadı infilâkiye tesirini göstermiştir. Şimdi düşman hattındaki yeri bomboştur Artık geminin azami süratiyle gi- derek muharebe kruvnzörlerine yetiş- Ateşçiler o küreklerini, © dirseklerine kadar kömüre daldırıp birer cehennemi andıran ocaklara kö- mür atıyorlardı, Bacalardan dumanla beraber alev sütunları da yükseliyor, emniyet supapları açılarak ıslıklarla buhar kaçırıyor, gemilerimiz sürat tecrübelerinde bile elde edemedikleri büyük bir süratle düşmana doğru ko- şuyorlardı. Yarabbi, ne heyecan! Şevkimiz gemilere de sirayet etmişti, onlar da pervnnelerin devir tazyikile sarsılarak sanki muharebe heyecanile ” — Gayret çocuklar! Düşmanı bu se- fer yakaladık! Muharebe kruvazörlerimiz rotalarmı! değiştirmişler, İngiliz amireli Bitti de onları takibe koyulmuştu. Şimdi iki tarafm esas kuvvetleri son © süratle biribirlerine yaklaşıyordu. Nihayet düşman göründü ve Ateş , başları. İki tarafda hasmmı çelik yağmuru altında boğmıya çalışıyor, Ber dakikada elli altmış ton kızgm çelik teati ediliyordu. Kruvazörler 120 metre irtifamı bu- © Jan Su sltunları arkasında, kaybolup çikiyorlar. Arasıra amiral Hiperin forsunu taşıyan Luetzofu görüyorum. Nelerin hamlesiyle ilerye atılmış, yükselen su sütunlarmdan mitrekkep orman arasından gözden kayboluyor, toplarından alevler fışkırıyor. Tavotyof borda ateşi yapmaktaydı. © Peşi sıra da arkadasları Seydliç, Der Flinger, Moltke ve Fon der Tan geli- yorlar. Karşı tarda da Büyük Britanya bandırasmı taşıyan devler: Prinses Ruzyal, Layn, Kun Meri, Tayger, İn- difatgeybil, Nuyzilend... Bunlar da bizi mümkün mertebe ça- 'buk ahrete yollamak üzere azami kud- İardi, Birdenbire Fon der 'Tanm biribirini takip eden Iki salvosu üzerine İndi- İfatigeybıl'ın bordasmda ateşten bir yı Jan dolaşıyor, sonra iki alev sütunu yükselerek havada birleşiyorlar ve ge- mi muazzam bir volkan halini alıyor. Alev, kapkara duman kusan cshenne- mi bir volkan... Koca geminin zır teknesi bir anda KADI LAR BE ARE AR / havaya uçarak paramparça oluyor, İ- çindeki tonlarca mevdddı infilâkiye tesirini göstermiştir. Şimdi düşman hattında işgal etmekte olduğu yer bomboştur. Lâkin çok sürmüyor, baş- ka bir gemi yerini dolduruyor. Fan der Tan yeni düşman ve hedeflerle karşılaşmıştır. Salvolar, salvoları takip ediyor. Çok geçmeden dilşman yeni bir felâkete uğradı. Bu sefer de Kuin Meri kor- kunç bir taraka ile berhava oldu. Ken- dizinden sonra Taygerin güvertesi ha- vadan düşen enkaz altında kaldı. Kilçük kruvazörümüz — Regensburg iki torpido filotillâsmın başmda düş- mana saldırıyor. Şimdi de küçük ge - miler arasında harp başladı. Akşamın yedisine doğru muharebe kruvazörlerimiz ana donanma ile bir. leşti. Demek ki İngilizlerin onları tec. rit hususundaki teşebbüsleri akümet ve hüsranla neticelenmiştir. Dritnavtların blokhavzlarmdan, is - kele cihetinde düşman görünüyor: — Herkes vazifesi başma! Allahim ne dakikalar! Bütün cihaz- lar yeniden tecrübe ediliyor: — Soğukkanlılığınızı muhafaza edi- niz. Acele yok, mühimmat asansörle- rine dikkat ediniz! İngiliz muharebe kruvazörleri Al “dilmen kireilar. Bunun © amiral Şer emir vetdi: — Şimale doğru düşmana hücum e- diniz! Bütün Alman gemileri düşman filo- su üzerine ölüm saçmaya başladı. Bu sırada düşman kruvazröleriyle ara - mızda dört muazzam kütle belirdi: Kuin Elizabet sınıfı düşman gemileri, Amiral Bitti'nin ricatini korumak İsti- Hatıralârın: anlatan * EFDAUW TALAT —24â— Yazan: IHSAN Ben bitaraflık çerçevesi harici çıkmamakla beraber onu el altından iknaa çalışıyordum Heyecandan tirtir titriyordum. Bu ne güzel bir sahne idi. Casusluk hayatım- da çektiğim büyük sıkıntıların manevi mükâfatlarından birini daha görüyor - dum. Zavallılar, o kadar bunu ümit et- miyorlardı ki-bir müddet şaşkın şaşkın biribirlerine bakındılar. Sonra ekserisi-| nin gözleri yaşlı teşekkürler ederek çı - kıp gittiler. Onları uğurladım. İçlerin- den biri kapının önüne dönerek bana şunları söyledi; — Ben hayli yaşlı bir adamım. Hiç bir kabahatim olmadığı halde bir iftira- ya maruz kalarak atıldım. İngilizlerin bizi kendiliklerinden serbest bırakacak- İarını aklım kesmez, Eğer buna kim se- bep oluduysa Allah ondan râzı olsun. Ses çıkarmadım, Onun meçhâl ha- yırhahı kasşısındaki gönülden o çıkan duyguları içime sindi. Ve daha çok ça- kışmağa diğer muztarip ve mağdur va- tandaşlarımı da kurtarmağa ahdettim. Ve bunun içindir ki, o gece sabah saat üçe kadar, yüzbaşı Defreytas ile çalış- tım. Yüzbaşı ara sıra müşkülpesentlik ediyor: — Bu daha birkaç güne kalsın. — Bunun tahliyesi doğru değil, suçu ağır. — Bunu kolonele soralım, Gibi sözler söylüyor müşküller çıka » rıyordu. Ben ise bitaraflık çerçevesi ha“ ricine çıkmamakla beraber onu el altın- odan iknaa ordum. Bu suretle mü-. racaatçıların tahliye karar: aliağa muvaffak ölruş- tüm. Bu iş bittileten sonra yüzbaşı Def; reytas bana dedi ki: — Peki; bunlar iyi! Ya ne olacak? — Hangi diğerleri? — Diğer mahpuslar! em İrili diğerleril — Onlar hakkında da bir (kararınız İ mı var. — Bunları birer vesile ile (o bıraktık. yorlar, İ Ateş giddetini arttırir. Yeni gelen! düşman gemileri 38 lik toplarmın bir tona yakm sıklette obüsleriyle tepe - mizde frtmalar okpartıyorlar, mermi. ler dehhaş gürültülerle patlıyor. König ve Markgraf zrhlılarma müte addit isabetler oldu. Lâkin hayret! Bu müthiş darbeler zırkılılarım2! ze » bun düşürmüş değildirler. Sağımızdz, solumuzda, önümüzde ve arkamızda öyle su sütunları yükseli- yor ki, sanki denizin sularını görün - mez bir kuvvet havaya doğru emmek- tedir, (Devamı var) Hissi Roman Nakleden: Hatice Süreyya mg ne bak... öylede bir aksi güne rasladn ki.. Çünkü bugün benim Yakacık dil beriyle randevum var... Evet, Yakacık Güzeliyle... Ne zaman balkonda oturup hava banyosu yapmaya kâlkışsam, bu kız, karşıki evin penceresinde kendini gösterir. Kâh profilden, kâh üç çeyrek profilden yüzünü gösterir. Sonra sar- kar, vücudunu teşhir eder.. Derken gaclarmı döker... Hulâsa, yaptı yapa- Cağını, beni baştan çıkardı. Ve aldı randevuyu... Buluşmamız da bügün.. Murad: ç — Bak hele... Kızları rahat bırakır mısın ?... Alemin evlâdnı baştan çi- karım! - diye lâtife etti. İsmet, kendi kendine: , —Bu da kimmiş böyle?.. Ben bura- larda Yakacık güzeli diye kimseyi i- gitmedim... Sonra, meseleyi anlayıp gülümsedi: — Ah, ne aptalım... Bizi yalnız”bı- rakmak için bunları uydurup duru. yor, Hakiksten de kahveler heniz içi)- mişti ki, Jönis, yerinden kalktı: — Fiörtçii küçük beyi mazur görü. nüz, şu Yakacık güzeline gidip bir yol bakmak mecburiyetindeyim... Her hal de gecikmem, gelirim! - dedi. Annesinin iki yanağını, sapırdata J rak öptü... Murada elini uzattı: | — Allaha ısmarladık, kardeşim..| Annemi bügün yalnızlık, can gikmtir | sından kurtardığın için vallahi sana pek çok teşekkiir ederim... Ve, cevap böklemeden kapıya doğru yürüdü: | Onlarm kabahati ne? Geri kalanlar tah- liye edilenler gibi hafif suçlu “olanlar: istida vermediler diye alıkoymak doğ - ru mu? — Bilmem ki! Elini bu gibi mahpuslara 3it doslara vurarak: — Nasıl bilmem.Fiğer hakkaniyet daire sinde düşünmek lâzimsa doğru olmaz. Haklarında müracaat edilenleri serbest bırakıyoruz. Onlardan daha hafif suçlu oldukları halde «rf istida © verilmemiş olduğu için kalın mahpuslar mevkuf — Çay vakti gene başbaşa kahvaltı etmek üzere gelirim. Buraden ayrıl - mıyacaksın, değil mi, Murad? Bunun da cevabıru beklemeden kay- boldu. Giderken kapıyı kapadı. İsmet, onun arkasmdan endişeyle baktı. A - man yarabbi! Soğuk almasa, hasta- lanmasa! Nerelere gidiyor? Bilhassa yorulmasa... Peki ama, kürünü ne za- man yapacak ?.. Böyle intizamsızlığı başlamak ölur mu yâ?.. Pencereden baktı. Nâzarleriyle oğ- Junu takip ediyor. Enis, işte, yolun dönemecini buldu bile... Sonra, koru- luğa giden keçi yolunu tutturdu... Gözderi kayboldu. Muradla İsmet, biribirlerine baktı- Söyliyecek tek Kelime : bulamıyor- lardı. Ne demeli? Öyle iyi anlasmıslardı ki... İsmet, kendini koltuğa bıraktı. İki saat evvel de, bu koltuğa oturmuş, oğluyla konuşuyordu ve Enis ona, h&lâ güzel, cazip olduğuna dair teminat ve- rip duruyordu. Murad, ayakta ve çok heyecanlı... bulundurmağa devam etmekte var mı? Yüzbaşı Defreytas işi kökünden te mizlemek istiyordu. Çünkü, yarm ö bür gün ayni iş gene başma patlayacak ge- ne böylece uğraşacak değil miydi? tyi- si mi hepsini bir arada çıkarmalı, işi te- mizlemeli, bu belâdan kurtulmak idi, Yüzbaşınm tasavvuru benim için bulun- maz bir nimetti. Ve alci, mantık, derhal onu bu noktada teşci etmemi icap ettirir değil mi? Halbuki ben böyle yapma - dım, Sebebini biraz sonra anlayacağı * mz gibi bu fikre karşı (Omüstağnl bir hal takındım ve dedim ki: — Bencede bu geri kalan kimseleri bırakmamak haksızlık olursa da bunu düşünecek biz mi kaldık. Yüzbaşı Defreytas çok almgan bir a- damdr. Bu sözüme içerledi; — Peki, kim düşünecek? — Amirlerimiz düşünmeli, bize emir etmeli, Yüzbaşının en nazik noktasına dokun muştum. Daha fazla asabileşti: — Biz düşünürsek kabahat mi olur? — Bilmem. Ama, sizin bu (hususta vereceğiniz kararı belki kolonel redde- der. O zaman lüzumsuz yere mahcup © Jursunüz, İsyan edecek hale gelmişti. Bir taraf tan uykusuzluk, bir taraftan yorgunluk mana halle del Kendiside asan Hara bir sev Birak- mamıştı, Şimdi bir de tahrik (edilince iyiden iyiye çileden çıkmıştı. Çünkü, yüzbaşı Defreytas yaveri olmasına rağ men kolonel Ballari hiç çekemez, fırsat buldukça da ötede beride aleyhinde söy lerdi, Şimdi benim “ya kararlarınızı ko- lonel reddederse mahcup olusnuz,, sözü onu en hassas yerinden yaralamıştı. He: halde bu şekilde hareketim isabetli ol- muştu. Çünkü onun İâalettayin mütalca kabilinden ileri sürdüğü bir düşünceye gelişigüzel taraftar oluşum belki hiç bir netice vermezdi. Bu şekilde #se işi sağ- lama bağlamıştım. Defreytas hazırladı- ğın plânın farkında olmamış, ökseye düşmüştü. Mağrur bir eda ile dedi ki : , — Ben bir şeye karar verirsem emin ol ki onu kimse bozamaz. Bu meselede ben bu,adamların tahliyesine lüzum gö- rüyorum. Kolonel bunu hodbehot neden reddedecekmiş? — Bu hususta tamamen haklısmız. Ismet'in ayakları dibinde duran paf'u görüyor, Fakat oraya oturuvermek ce- sereti kendisinde yok... Bilâkis, uzak- laşıyor oradan... Çünkü, o yerin Enise ait olduğunu biliyor.. Koltuğun arkasma doğru “geçiyor, arkalığına dirseğini dâyıyor. Ve hâlâ sevdiği (ve sevdiğini şimdi görünce anladığı) bu kadınm saçlarmdan ge - len rayihoyı dinliyor, İçinde samimi- yet titreşen, heyecanı zorla zaptedil- miş kısık bir sesle: — İsmetçiğim... İsmetçiğim! - diye inliyor. Kadın, başını; genç erkeğin ağzı hizasına çevirdi.Bakışlarını onun ms - yi gözlerinin derinliğine daldırdı. Bü- tün benliği mavi bir ısık içinde kaldı. Bu, Muraddı... Murad., Daha din, onu düşünüyordu da, ken dinden nekadar uzak, âdeta bulutlar İçinde kaybolmuş bir şekilde görüyor- du. Halbuki işte'hakikat olmuş... Ay- niyle hakikat... Ona, eskiden olduğu gibi, gene “İsmetçiğim..... diyor. Pudaklarının titrediğini farkedi- yor. Delikanlı, başmı eğiyor. Daha yaklaşıyor. Nefesi taplaze.. Güzel ra- yihalı... — Hayır, dur... Nasıl münasip görür, nasıl eni niz öyle-yapalım. — öyle, öyle... Bunu da sonr# tiz, Vakit hayli ilerlemişti. İkimiz kin vaziyette idik. Çalışmayı bır odalarımıza çekildik. Ertesi sabah dokuzda ben başlamıştım, Tasdik ettirilecek ları hazırladım. Yarım saat i de Ballar da odasına indi. Her”) hına girdim ve; | — Diğer mahkümlar hakkmda yaları da tetkik ettik. Kararlar yorum. diyerek dosyaları önüne | dum. Ballar, birgün evvel tahliy€” cek olanların evrakını okumağif) etmişti. Bugün de öyle yaptı. bulunan diğer mahpusların da kararlarını imzaladı. Ben müri$ dilmemiş olanlardan hiçbah — Daha tetkiki bitmemiş basi Jar vardır. Onları da bilâhare ti deceğiz, diyerek odadan çıktım. yüzbaşı Defreytası buldum? — Emrinize âmadeyim yüz — Bugün de diğerlerine b değil mi? — Evet! — Derhal işe başlayalım. Odasında karşılıkiz oturduk. ait dosyaların tetkiki de bir iki #5. dar bizi meşgul etti, İşimiz biti 3 JarI dü Kucamya an suugu BE yanıridâ aldım. Ballar, b ç i il z | İ ında ; savmak bahasına bunları da 49“ saladı, 2 Saat on ikiye gelince (o hef vi mişti. Krokerdeki son vatand” salverdik. İşim bitip odama kendimi karyolanın üzerine p rin bir nefes aldım. Şöylece ak ren bir düşünce ümit edilmiye” zaman içinde hakikat oluve! / bu suretle elliden fazla bigün 4 daş daha fazla rstırap çekmekte” f muştu, Bu muvaffakiyetim ba kerde daha bir müddet çalışma. zum Ve faydalarını daha iyi oluyordu. Bunu düşününce E sözleri hatırıma geldi. O muh. ta daha ziyade hak verdim. V için ne bahasına olursa olsun # | men sonu alınmcaya kadar İşi” da kalmaya karar rin , yi E J Ni Ki Elini, yüzüne siper olarak Murad, bu ele bin bir küçük Ü ler konduruyor. Kadın, dö” $ dudaklarmı öpmesini yy dilik müsaade etmiyecek. j Murad, kolunu, sevgilisiDi! ig na doladı. Büyük bir muhab””” kucağınm hapsi içine aldı. — Beni beklemiyordun, 4/9. İsmet, kekeliyerek: © — Hayır, hayır... Hem 409 yordum, ihanmıyordum... DE $u İnanmıya cesaret ederi — Ben seni unutabilir mi — O. değil mi Murad, seni © büraya getirtti, değil mi?

Bu sayıdan diğer sayfalar: