13 Aralık 1936 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8

13 Aralık 1936 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Hatıralarmı anlatan; Alman korsan gemisi “Deniz — kartalı” uu osüvarısi nont Feliks fon Lulmer “Moa,, isimli ve ötekinden daha büyük olan yelkenli de kaçmaya çabalıyordu. Fakat biz yetiştik ve gemiye rampa ettik Takipciler Horaki körfezinin sakin sularında kaçakları avlamak ümidile dolaşırlarken deniz tutmasma uğra- muşlardı. Bu mahir avcıların zavallı avları ise bu esnada açık denizde ve miltbiş bir fırtına ile boğuşarak tam süratle uzaklaşıyorlardı. Almanları kemiyet itibarile kendilerine üstün olan düşmana daima galip ge'ocekleri- ni bu sefer de gösterdi. Firarilerin peşine düşen bir vapur kaptanm telâşmdan kayalıklara otur- du; iki motör birbirini firarı Alman- ları taşıyan tekne zannederek müteka- bilen tüfek ategine tuttu. Bir aralık “Perle,, in alabora olarak bütün Al manlarm boğulmuş oldukları şayiasi çıkarıldı, Halbuki biz hepimiz pekâlâ biliyorduk ki Kont ve arkadaşları gibi en mlişkill şerait altında düşman elin- den firara muvaffak olan denizciler öyle kolay kolay boğulmazlardı. “Takibe çıkanlardan en samimi Ye doğru sözlüleri hakikatı itiraf etmeği tercih ettiler: — Hepimizi deniz tutmuş, hasta et- mişti, Bu vaziyette firarilerle karşı- laşmamak bir bakma belki faydalı bile oldu!,, »$ Şimdi hikiyeye ben devam edeyim: Yola aktıktan sonra geniş Horaki Körfezinde mevkilmizi tayin etmek hiç de kolay bir mesele değildi. Büyük mik yaşlı haritalarımız ise zaten yoktu. Esasen böyle haritalarımız olsaydı “bile böyle zifiri karanlık bir gece de tetkik edemiyecek idik, Bereket versin ki sâbahın saat biri ile ikisi arasında büyük ziya hüzmeleri semayı tarama- ya başladı. Bunlar Oklandm halkm sabırsızlığını gidermek için büyük bir faaliyet gösteren ve bizi denizde ârâ- yacağına gök yüzünde aramakta olan projektörleri idi, İşin asıl tuhafı biz projektörlerin ziyası sayesinde mevki imizi tayin edebildik. Düşman bize nefis ve mükemmel bir motör ikram etmiş olmakla kalmıyor, ayrıca göz gözü görmez zifiri karanlık içinde yol göstermek için projektörle- rini da yakıyordu. Şafakla beraber Red Merkliri adası- Yun 18s1z bir koyunda demir attık. Ve bütün gün burada gizlenmiş kalarak peşimize düşmüş olanların gayretleri- nin tavsamasını bekledik, Ayni zaman "da bu adanm yüksek noktaları bizim “için çok mükemmel birer tarassut ma- halli olmuşlardı. 'Takibimize çıkmış o- lan vapurlardan birisi pek yakmımız- dan geçtiyse de bizi göremedi. Firarımızın üçüncü günü İngiliz ka- ra sulârından çıktık ve açık denizlere açılınca müretteabatım önümde yemin ” ederek aaker oldular, Piyade ihtiyat çavuşu olan Egidi tarafımdan ihtiyat bahriye mülâzimi naspedildi, Münferit, bir harp gemisi süvarisi srfatiyle bu nasp ve tayina salâbiyettardım; hattâ hattâ o miinferit, küçücük “Perle,, bile olsa... Esasen “ç kardeşi, Alman bahriyesi- nin en mümtaz zabitleri idiler. Dör- düneli kardeşleri de bu suretle anava- tandan uzak sularda benim himmetim- le bahriyeli oldu. Artık harp etmeye hak kazanmış- tık, Daha iki giln evvel esir olan bu de Yeanllar bugün Alman harp bandırası v'tında birer asker olmuşlardı. öyle se viniyorlardı ki... Bu küçücük motörbot. Ga yapmış olduğumuz acaip bandıra yemini samimiyet ve heyecan itibariy- İs en muazzam Alman dritnotunda, yahut en muhteşem Alman alayında ya pılan bandıra yemininden hiç de aşağı aslmamıştı, Birden bır vapur göründü. Hemen motöre atlıyarak açıldık. Yeni Zelan- dn hükümetine ait Leydi Roberto oldu- Bumu sonradan öğrendiğimiz vapur a- daya yaklaşarak karaya adam çıkardı. 'Tabit kimseyi bulamadan döndüler. Dönüşte de pervanesini kayalıklara çarparak hir kanadını kırdılar. Oklan- da böyle yaralı dönüp haber götürdü- ler. — Düşman Red Merküri civarında yok!, Vapur uzaklaştıktan sonra biz tek- rar adaya döndük. İki gün sonra ada yakmlarmdan iki yelkenli geçtiğini gördük. Fakat peşle- rine düşmek üzere çıkan kuvvetli bir rüzgâr yelkenlilerden birincisine öyle bir sürat temin etti ki, kaçıp gitmesi- re razı olmamız Jâztmgeldi. OBu, sonradan anladık ki, bizim için büyük bir talihsizlik oldu. “Mon” isimli ve ötekinden daha bü- yük olan yelkenli de kaçmaya çabalı- yordu. Fakat biz yetiştik ve gemiye Tampa ettik. Mürettebat müthiş bir paniğe tutul. muşlar, bir koro teşkil etmiş gibi hep bir ağızdan bağrıyorlardı: — Merhamet, bizi öldürmeyin! Elimizden geldiği kadar zavallılar teskin etmeye çalışırken, geminin ah- çısı ortaya çıktı: — Ben Rusum, Rusya Almanya ile sulh yaptı, bana ilişmeyin. (Devamı var) Macera ve aşk romanı —a2 — Yazan : (Vö-Nü) l Harem ağası, pabuçlarını çıkararak, bunları, kolunun bütün kuvwvetile, küçük zencinin (4 2 ayaklarına fırlattı. Oğlan, artık herşeyin mahvolduğuna kanaat getirdi... Fakat... Geçen tefrikaların hülâsası: Sünbül iamindeki zenel, diğer arka, daşları hadım edildikleri halde, bu fe, Hâketi atlateniştr. Fakat, şimdi nerede ise, saklı bulunduğu paravananm ar, kazmda «le geçecek.. çünkü onu müt, hiy hartm ağalarından biri, odanda sezmiştir... “— İşte. Fare. Fare.. Hah hah hah, Yakaladım., Kârataları.. Hem de bir tane değil. iki fare,. Dur hele..,, Sünbül'ln vaziyetini tasavvur edin.. Ayaklarmn paravana altından gö- rüldüğünü neden sonra anlıyarak, ki- mıldandı.. Geri doğru çekmek istedi... Haremeğası: “. Kocaman, iki simsiyah fare... - diye devam etti. . Gebertmeli şunları... Ayağından pabuçlarını çıkardı, Ko» unun bütün giddetiyle savurdu: İki darbe de Sünbül'ün ayaklarma rasladı... Of! Öyle de bir acıttı ki... Başka zaman olsa, Habeş çocuk, kıyametleri koparırdı.. Tantuda, arka- daşlariyle birlikte kumlukta oynarken, hele haddi varsa bir! kendisine bir fis- Acaba bu bir tesadüf müydü $ Yoksa bü kutuyu Necmi Bey mi göndermişti ? Semra sigaraya düşkün değildi. Fakat, kendisine acıyan bu © #meçhül sabitin gösterdiği nezakete, sigarayı red detmek gibi bir kabalıkla mukabele sel mek istemedi; — Çök teşekkür ederim. : Dedi, Kutuyu açtı. Bir sigara gardi- yana uzattı. Bir tane d0 kendi dudak'la- rının arasına kıstırarak: — Fena değil, dedi, hayal kurmak is tiyen insanları cidden avutucu bir şey bu, Mevkuflara kibrit vermek yasaktı, Gardiyan mühim bir fedakârlık yapı- yormuş gibi dâvrandı; — Ne zaman sigaranızı yakmak İster seniz, parmaklıktan beni çağ; 2. Siz ze kibrit vereyim! — Teşekkür ederim. Çok alicenabsı- nız! Semra sigara kutusunu avucunun İ- ginde dolaştırırken, birdenbire kutunun kenarında kurşun kalemle yazılmış bir rakam gördü: 31, Kendi kendine: — Ne garip bir tesadüf. Diye mırıldandı. 31.. Bu numara binbaşı Necmi bey ile Semra arasındaki mahrem © parolanm. ifadesiydi. Semra bu numarayı görünce kutuyu İyice gözden geçirdi. Acaba bu bir tesadüf müydü? Yoksa bu kutuyu Alman zabiti vasıtaşile Nec- mi Bey mi göndermişti? Sarılan muhakemesi bu muammayı balletmeğe kâfi gelmedi.. Kutuyu elin- den bıraktı.. Ağzındaki sigarayı yarısı- na kadar içtikten sonra yere attı. Kuru bir ot minderinden ibaret olan karyola sına uzandı. O ne? Gardiyan — Aradan yarım saat bile geçmemişti — Semranın par- maklığında' yüksek sesle öksürüyordu. Semra yatağından başımı kaldırdı: — Soğuk almış gibi öksürüyorsun.. Hasta mısın? — Hayır yavrum. Biz bu dört duvar arasmda yıllardanberi öksürür, tıksırır, gene yaşarız. Şey.. Size bir pasta getir- dim. Yanınızdaki zabit verdi. Kabul e- derseniz çök memnun olacağını söyle- di! Semra: — Bu da bizim sahne âşıklarından galiba!., Diye söylenerek yerinden fırladı. Gardiyanın uzattığı pastayı aldı. — Maalesef kendisine £ teşekkiirden başka bir şeyle mukabele edecek vazi- yette olmadığımı söyle.. Tekrar yatağımın kenarına oturdu. Gardiyanın sözlerini komşu hücrede mev kuf bulunan Alman zabitine tekrarladı” ğın işitiyordu. Bir haftadanberi kuru ekmek yiyor- du. — Benim gibi ihtilâttan menedilen bir zabit höcresinde nasıl oluyor da pas- ta yiyebiliyor? Pastayr aldr, yemeğe başladı. Semrayı aç bırakarak, bu suretle söy- letmek istiyorlardı. Pastayı yerken, içinden © ufacık bir parşömen kâğıdı gözüne ilişti. Açtı.. Ve gözlerine inanamadı. Bu mini timini pusulanın üstünde Türkçe şu kelimeler yazılıydı: “Müsteri ol. Tahliyen için uğraşı" yorum! R 31. Çiğnedi Pusulayı ağzma attı. yuttu. Böyle bir pusula tesadüfen divanı harp heyetinin eline geçecek olursa, Semrânın idamında bir dakika bile te- reddüt edilmiyecekti. Semra şimdi yanındaki höczede bu İnan zabiti yakından tanımak, hatta onünla konuşmak istiyordu. Demek ki Necmi bey Semrayı unut- imamiştı.. Adım adım takip ediyordu. Necmi beyin divan: harp tevkifhane- sine kadar el atması şaşılacak bir mü- vaHfakiyetti doğrusu. Semra bunu düşündükçe Necmi beyi ve ke vursun... Derhal vaveylâyı kopar- tır, tozu dumana katardr.. Öyle süzütl öyle şirretti ki., Fakat, burada, gık bi- le demeden, ayaklarını, geriye, ta du- varın dibine çekti.. Duvarla muvazi bir hale soktu., Ve mukadder encamını, dehşet için- de bekledi, Fakat, haremağaaı: “— Vah vah... Gebertemedim.. Ka - çırdım Çardonları! - diye homurdan - dı. Kimbilir hangi deliğe girmişlerdir. Cik bile demeğdiler...,, Hayret... Pabuçlarını bile almak külfetine kat lanmadı.. Yerden tepsiyi aldı: “— Şunu temizliyeyim... Orta tara- fını ayıklarsam, diğer kısımları yene- bilir... Çünkü fareler ilişmemiş.... Bir elinde fener, ötekinde tepsi, dı- şarı çıktığı vakit, Sünbül, ta yanıba - şma kadar gelen bir felâketi nasıl o- up da böyle kolayca atlattığıma gaştı, kaldı, doğrusu... Hemen oracıktan frrladı.. Aralık ka- pıdan koridora sıviğtr... A çocuk, git uslu akıllı yatağına yatsana... Cesedi kaldırıp denize fırlat Yazan: iskender F. Sertelli ; — 29 — sonam eemmeneen zekâ ve cesaretinden ötürü takdir edi- yordu. Hele onu bir görse, neler söyle- miyecekti, 9 Ertesi sabah. Semra gözlerini açtığı zaman komşu| höcredeki mevkuf zabitin birdenbire di- vanı harbe götürüldüğü gördü. Uzaktan dikkatle baktı. Otuz beş (yaşlarında, uzunca boylu, kırmızı çehreli bir yüz- başıydı. — Onu tanımalıyım. Bu fedakârlığı. | nt yarın her ne suretle olursa olsun,| ödemem gerek, | Diye «söylendi. Biraz sonra pos bıyık- k gardiyan göründü. — Bu geceyi nasl geçirdiniz — Çok rahat. Ve gardiyan parmaklığın önünde dur duğu zaman sordu: — Komşuyu nereye götürdüler? — Muhakeme edilecek buşün. Galiba kurtulacak., Semra vücudunda hafif bir ürperme duydu: — Kurtulacak mı? — Evet. Bir yanlışlık olmuş diyorlar. Kendisine atfedilen suçu o işlememis. Suçlu başka bir zabitmiş.. — Demek onu yanlışlıkla tevkif et- mişler.. — Öyle diyorlar. Dün gece erkânı harbiyeden gelen bir zabit divanı harp reisile görüştü. Galiba burada ona ben- zer birkça suçsuz daha var, — Ne demek istiyorsun? Gardiyan gülümsedi: — Sizin de umuyorum : — Sahimi söyliyorsun? nereden ân- ladın bunu?.. — Erkâmharbiyeden gelen (o zabitle divanı harp reisi görüşülerken, ben de #aevkufların istesini reise götürmüş tüm, Kulağıma böyle bir haber çalındı. Çok sevindim doğrusu, — O erkânıharbiyeden gelen (zabit | lasını yedikten sonra ?..,, diye dişi Tür sana... Hayır, onda yılmak bilmii 'y bir huy vardı... Bir tehlikeyi atlatı” diğer bir tehlikeyi göze alarak yeni f* a ni maceralara koşmak... İşte karakjwd ri böyleydi... <P Şimdi karnı doymuş, - hem de Eğ tk; ve kuvvet verici ağdalı bir kabak te) İssiyla doymuş - susuzluğu giderilİ Ya olarak dehlizlerde gene sinsi sinsi Öğle laşmıya başladı. ga Aralık bulduğu kapıları gene in yor.. Fare gibi siyah iki ayağı de, pıtırtı etmeden, fare gibi dol& yor... Lâkin o ne?. Koridorlarda bu küçük gölge dö şir, ortalığı yoklarken ve kendisi, kısmet ararken, peşinden de başka “Man, gölge, tayf halinde gezmektedir... tayf, uzun boylu, zebellâ gibi bir px, ' Buna rağmen hiç gürültü etmiyö Yep Çünkü çıplak ayaktır... Köşebaşlart! duruyor... Başını, yalnız bir gözü gü a necek dereced çıkarıyor... Ve küstü 1 zencinin nerelere gittiğini, ne yaptığ | tetkik ediyor.. Bu tayf, deminki zencidir... Fem ni kimbilir nerede söndürdü... Tı ni kimbilir nerede bıraktı... O, ein # bir fellâklır... İki gocuk ayağmı, cardon sanacak enailerden sanmajl” ii nIZ ONU... Kendi kendine: i “— Mahsus habeşçe söylendim kâfi o Jan ne dediklerimi anlasım!,.. - diye #fe şünliyor. . Fakat hayret Bu ne esi El dır böyle... Yaralı bir çocuk nasıl diğ k. da kabak tatlısmı aşırmağa odama dar gelir... Nasıl olur da koskoca testiyi kaldırıp odanın ortasına ka fırlatır da dikiş yerleri açılıp bağır bağırmaz... Bütün bu safh bön de geçirdim... O acıların, ıstıraf”! rın ne olduğunu bilirim.. İnsan yanmdan öte yanma kadar teprif mez bile... Halbuki 0. Tuhaf şel” Yatmak için geriye dönmedi... Kot koridor geziniyor, Kapıları yoklusÜ Karnı da doyduğuna göre aradığı “ dir acaba ?..., Her halde bunun pek yük bir esrarı var... Dur hele, Dur ” le.. A... İşte, kadınların yatakhan do durdu. Kapıdan içersini dinliyf| Dur bakalım ne çikacak?.. Dört kulak kesildi. Onun da N alaca karanlıkta ortalığı seçecek tidarda yaman zenci gözleriydi. "— Hay maymun hay... Ne kadıların odasmda ağdalı kabak © ğ h ' kle Ber Ni Onrarşın ötede, Habeşi oğlan, yeri re İğilmiş, içeriyi gözetliyor, kokluY ve dinliyordu... Gene bir koku alm Fakat bu aldığı koku, beyaz kadın kusuydu... Hem de bir değil, bi kadınmki birden... Bir çiçek bahçesi? de rayiha duyan meraklı bir bahce” gibi, bu beyaz gülleri genç ve muf ris kalbinin ta ortasma kadar sindi yordu.. Artık her geyi, her tebli unutmuştu.. Bu gülistanda bir me esiyordu. Kadmlarm uyku aras” muttarit solumaları... Dört ayak yürüyerek verde ilerle” Fakat annsızın dursladı... Halbuki, durmasına sebep de Herkos, dördüncü uykuda... Yı lerinden biri saytklıyor.... rücu bir sayıklayış değil. “Bilâkis. lemeyi teşvik edici cinsten! İşte, diyor ki: tahliye (o edileceğinizi (Devamı yerl, benden de mi bahsediyordu? sö — Zannederim.. Adınızı duy' münasebetile Alman askeri istihb3' sıkıştırmış. Ve Berlinde bir fa dın casuşunun mevcudiyeti etmiş, ama, Erkâmbarbiye sizin muhake y Devamı 48'İ

Bu sayıdan diğer sayfalar: