17 Mart 1937 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 10

17 Mart 1937 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 10
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

p ö Teirika numarası —93 — "Yazan: Edgar Wallace ÇEVİREN: “fa — Sana kendisi söylemedi mi? Bo- | emin olunuz ki bu son suikastınız ola- runun içine su doldurur, iki tarafmı bağlarız böylece kuvvetli bir sopa va. siyetine girer. / Derhal işe koyuldular. Fakat netice ümit ettikleri gibi çıkmadı. Lâstik bo- ru, Bellamiye bir sivrisinek kadar te- sir edecek vaziyette değildi. Başka bir Çare aramağa karar verdiler... Ve her ihtimale karşı, mahpeslerini bir 'daha aradılar. Lâkin, silâha benzer hiçbir şey bulamadılar, Savini tekrar merdivene döndü, çe. lik kapaği sırtile kaldırmak © için son bir teşebblise girişti. Fakat tam bu es- nadaş, yukarda bir ayak sesi duydu ve sustu, Evvelâ bir zil sesi duyuldu, son ra bir mırıltı. Telefonla gi Müğü- ni anladı ve kulağını kapağa dayadı. Telefonla konuşanı tanımakta gecikme, di. Bu Lâsi idi ve şöyle diyordu? — Mösyö Fiter, siz misiniz? Bura- | sı Gar şatosu. Mösyö Bellami bu sabah saat ikide öldü. Sizin onamınıza bir mektup bıraktı. Gelip alır mısmız? Savini şaşırmıştı. Biraz sonra ken- dini toparladı ve aşağı inerek karısı. nm yanma geldi. Fay onun küşünceli halini gördü. Sordu: — Ne var Savini? — Hiçe — Bir şeyler mi duydun yoksa? — Evet... Galiba Lasi idi. — Lasi mi, bu saatte ne işi var? — Fitere telefon ediyor. Hem sen- den nediye saklıyacağım. Bellami öl müş. — Ya! ölmüş mü?. Kime telefon ediyordu? — Fitere, ölmeden evvel de ona hita. ben bir mektup yazmış, gelip almasını söylüyordu. Fay durdu. Düşünüyordut — Tuhaf, dedi, Fiter, hapse tıkmak için Lasiyi arıyor. ediyor, Bellaminin öldüğünü, gelip mektibu 'aTmükıni söylüyor. Doğrusu pek tuhaf! Hem ne diye mektubu gön- dermiyor da, şatoya gelmesini söylü- yor? Lasi, ihtiyar Bellamiye o kadar sadıkmı ki kendini tehlikeye koyuyor. Hem öldükten sonra?!.. Savini muhak. kak Fitsre bir tuzak kuruyorlar. Dü- şer mi dersin? Bence düşecektir. Zira Fiter Mis Hövete pek âşık. İnsan âşık olunca, aklını kaybeder. Haydi Savini, salonumuze gidelim. Ortalığı biraz dü- zeltelim. Galiba misafir gelecek, MISAFIR PFiter alelâcele giyindi ve sokağa çık. &. Hava soğuktu. Acele acele görüja gitti, otomobilini çıkarmak istedi. Fa- kat bir polis, onu hirsiz zannederek ya- kalaldı. Fiter kendini tanıttı, polisin yardımile otomobili çıkardı. Demek Bellami ölmüştü! Buna ins. nacağı gelmiyordu. Çü: telefon ede- nin Lasi olduğunu derhal (o sesinden anlamıştı. Bütün Londra polisi Lesiyi arıyordu. Herhalde bu işte bir fevka- Jâdelik vardı, Ve Fiter şatolla mevcu, diyetinin lüzumlu olduğuna kanaat ge tirmişti. Şatoya vardığı zaman saat £ olmuştu. Parmaklığın kapısı açıktı. Ka pıcı yoktu. Fiter otomobilden indi. Yü rüdü, Şatonun kapısı da (açıktı, De- mek kendisini bekliyorlardı. Filhakika , içeri girer girmez, kapı kendiliğinden kapandı, ve bir ses, hiç de ölü sesine benzemiyen bir ses: — Safa geldiniz, mösyö Fiter, dedi, sizi bekliyordum. Mukavemete Tözüm yok, zira... Beliaminin elindeki tabanca, (kâfi derecede niyetini enlatıyordu. — Herhalde, diye devam etti, Cena- ze merasimi için gelmiş olsanız gerek. Yanılmamışsınız. Filhakika bir mera. sim yapacağız, fakat benim için değil. göyle önden yürür müsünüz? Bellami onu önüne almca, elini cebi ne soktu ve Piterin silâbmı aldı. — Şimdi, deği, sizinle küçük gezinti yapacağız. — Hay hay mösyö Bellami, fakat bir Lasi ona telefon | cak, — Evet. ben de biliyorum. Buyuru. Duz. Bir merdivene gelmişlerdi. Fiter mer- diven başında bir parmaklık olduğunu gördü. Çünkü orada duran bir fener o tarzda konulmuştu ki, sadece merdi- venin basamaklarını aydınlatıyordu. — İniniz. Fiter, şatodaki son tertibattan hs- berdar eğildi. İhtiyarın kendini, kü. çük hücrelerden birine (o tkayacağını zannediyordu. Fakat birkaç basamak inip de arkasından demir parmaklığm kapandığını görünce şaşırdı. Bellami: — Geçen gün, dedi, KLondraya in- miştim. Pekâlâ biliyorsunuz, zira iki #damınız beni takip ediyordu. Dokto- ruma uğradım. Bana, ani olarak ölebile. ceğimi, bende âdtery » skoloroz oldu- Runu söyledi. Bunu öğrenmekle pek memnun oldum. Zira yapılacak bir çok işlerim vardı. Ölmeden evvel yapıla. cak., Bu yapılacak işlerden biri, sizi burada, avucumun içinde görmekti. Savini ara sıra bana tarihi kitaplar 0- kurdu. Bir defasında şunu okumuştu. Eskiden büyük padişahlar, öleceği ve ya öldüğü zamanlar, bir çok sdamları- nı da beraber kurban ederlermiş. Buon Yara ölümü kabul etmek hususunda bü yük bir teselli olurmuş. Ben de onlar gibiyim Fiter. Unutmadınız. sanırım, sizi de adamlarım meyanma kayidetmiş tim vaktile,. Allahaısmarladık, Fiter. Bir şeye ihtiyacınız olursa, zile basar. sınız, Savini derhal gelir. (Devamı var) Ke, © Yazan: (Vâ- Nü) iy Tarihi macera ve aşk romanı — 7 — PA O gece çok vahim bir rüya gördüm. Ben d€ Peygamberden şefaat yerine esaret ve rezalet istedim — Dünyevi olarak her şeyim seya- hat uğruna foda... . diğerek ısrar et- tim... Ah kegki ısrar etmeseydim... Zira, galiba o seat eşref saatmiş... İstediğim oluverdi. İhtimal &i Evliya Çelebinin rüyası tesirinde kalarak, o gece, uykuday. (Geçen tefrikaların hülâsası) Evliya Çelebi bir gün Anber Mus- tafaya gelerek meşhur rüyasını an, lattı: (Şefaat) yerine peygamber. den (soyahat ) istemiş, ... İ “Peygamber gülümeiyerek, sey&- hati de, şefaati de, ziyareti de bana vaadetti, “İşte, dostum Anber Mustafa. Gördüğüm rüya bu merkezde... Sen bu Işe ne dersin?... Hele bir yol tabir et... Ben de, bundan hayırlı bir mana çıkardım... Sen ne anlıyacaksın... Evliya Çelebinin boynuna sarıldım. Onu iki yanağından şapır şupur öp- tim. — Tebrik ederim... Cidden bir ha- hayırlı rüya görmüşsün, Göreceksin,! bunun ne güzel neticeleri çıkacaktır. Evvelâ, seninle öteden beri konuştu. umuz ve arzu ettiğimiz seyahat e- melinde kendini şimdiden muvaffak olmuş bil... Ah, gıpta ediyorum... Ben de, ben de bu işe muvaffak olsam... Bunun için her şeyimi, her şeyimi fe- daya hazırım... Evliya, o zarif tebessümü ile güldü: — İyi tabirine teşekkür ederim. Sana da kendime olduğu gibi seyahat dilerim! - dedi.. Fakat “her şeyimi bu uğurda feda ederim',, diye ileri var. ma... İnsanın ne gözden çıkaramıya- cağı şeyler vardır... Yazan: Edgar Rice Burroughs Çeviren: A.E. hayli sallapati olarak, peşinden koş- tum... — Seyahat ya resulüllah... Bana da seyahat nasip et... «diye haykıracak- tım. Benim de dilim dolaştı: — Esaret ya resulallah... . dedim. Tashih etmek istedim. Büsbütün batırdım; — Sefalet ya resulâlalh... Bunu da düzelteyim min ucuna beteri geldi: — Rezalet ya resulâllah... Peygamber, bana doğru yarım döndü. — Gönlündekileri kendisine ver- dim... Fakat, şefaatimi de ondan esir. gemedim... . deyip kayboldu... Buhran İçinde çırpınıyordum: ger. ci, şefaatle ahretimi temin etmiş. tim. Bundan dolayı çok -mes'uttum. Fakat dünyamı?... İşte dünyayı ber- bat etmiştim: Esret, sefalet, rezalet.. Ve o esnada aklımdan bin bir türlü habaset, denaet, redact geçiyordu. derken, dili. Rokof gittikçe yaklaşıyordu. Yolda o kadar zulüm yapıyordu ki, dehşe t içinde kalmış olan - yerliler kaçıyorlardı Uzunca bir dalgımlıktan sonra İsveçliye dönerek sordu: — Bu mini mininin kimin ço- cuğu olduğunu biliyor musun? Aşçı başmı salladı: * — Hayır!. Ve sonra ilâve etti: — Hiç bilmiyorum. O zaman sizin çocuğunuz diye biliyordum. Sizin çocuğunuz olmaymca, kimin olduğunu nasıl bilirim?.. Rokof! bi- ze, bunun sizin cocuğunuz olduğu- nu söylemişti. O adam her türlü yalanı söylemekten çekinmez; An cak bana kalırsa o da bu sözü yalan diye söylememişti. Kendisi de ço- cuğu gerçekten sizin sanmaktaydı. Aşçı düşünür gibi biraz durdu. Gene söylenmeğe başladı: — Şimdi bu'çocuğu, bu orman - lar, Yamyamlar içinde ne yapaca- ğız?” Çocuğu yeniden gemiye gö- türemem. Çocukla gidecek olsam, Rokoff beni yaptığım işten dolayı öldürür. Fakat siz yalnız gemiye giderseniz sizi öldürmez. İsterseniz sizi çocukla birlikte deniz kıyısma göndereyim. Bu kara derililer de de- niz kıyısmdan gemiye götürsün. O- Jar mu?, Ceynin gözleri korku ile açıldı, iye titremeğe başlıyarak hay - Ni : — Yok, yok! ölsem gitmem... Bu alçak adamm eline düşeceğime, beni burada siz parçalayın daha iyi! Yok.. Andersen, benim geri gidece- ğimi düşünme bile.. Yapacağımız iş bu zavallı çocuğu da yanımıza ala- çakların küçük grüpu, çok - şiddetli akan Ugambi ırmağı üstünde yola çıktılar. Böyle yolculukla, çok hız” kı gidebiliyorlardı ; fakat ırmak bü tün boyunca sefere müsait değildi, çok geçmeden kanoyu bırakıp orma- na dalmağa mecbur oldular. Yürüyüşlerinin ikinci günü, or manların boğucu gölgeleri altında ço çuk sıtmaya tutuldu. Anderson onu üzüntü ile muayene etti. Fakatü- i i Ceyne belli etmemeğe çalıştı, çünkü genç kadınm yavaş ya aş çocuğu sevmeğe başladığını ve kendi evlâdının yerine koyduğunu görmüştü. Çocuğun vaziyeti gittikçe fena” lastığından, Anderson ormanın bir açıklığında çadır kurarak birkaç gün kalmağa karar verdi. Ne yazık ki çocuk iyileşmiyordu ve Mosulalarda ürkütecek haberler getiriyorlardı; Rokoff gittikçe yak» laşiyordu. Yolda o kadar zulüm ya” piyordü ki, debret içinde kalmış olan Mosulalar, bir bir kaçıyorlardı. Nihayet bir gün Anderson yola çıkmea, en son bamslın da kazmış olduğunu gördüler. Şimdi İsveçli aşçı, Ceyn ve sıtmadan cayır cayır yanmakta olan küçük çocuk yalnız başlarına kalmışlardı. Bütün cesaretleri kırılmış olduğu halde yollarına devam ettiler, fakat akşama doğru, takip ettikleri yoldan mühimce bir silâhlı grupun gelmek- te olduğunu gördüler, (Devamı var) zak ileri gitmektir. Tanrı isterse, bizi nasıl olsa kurtaracaktır. Bu söz firarilerin son ptogramı oldu. Az sonra Ceyn, çocuk ve Am dersen yanlarında yiyecek ile aşçr nın vapurdan aşırdığı çadır ve eş yayı taşıyan on kadar yerli, yenibaş- tan ormanlar içinde ilerilemeğe baş- lamışlardı. Artık günleri geceleri devamlı ve hummalı bir kâbus gibi Ceyni sarmıştı. Zaman ve mekân mefhu- munu çoktan unutmuştu. Günler denberi mi, yoksa yıllardanberi mi sürünmekte oldumu bilemiyordu. Bu korku ve eziyet yolculuğunun | etrafını çeviren koyu karanlığı için de tek bir ışık vardı. O da kucağım da oğlu olmadığını bile bile tekrar aldığı dakikadanberi yüreğinde de bir acı ve sevgi yeri tutmuş olan çocuk... Aşçı Andersen hergünün güç lüklerle dolu yolculuğu bitince, va- purdan ele geçirmis olduğu küçük çadırı en büyük dikkatlerle kuruyor, kendi fanilasını bile yere yayiyor, Ceyn ile mini mini çocuğun rahatça uyuyup dinlenebilmeleri için elinden geleni geri bırakmıyordu. Andersonun arkadaşı olan yerli şefin gönderdiği bir haber ortalığı telâşa verdi Rokof firarilerin izlerini bulmuş ve takiplerine çıkmıştı! Bunun üzerine Anderson hemen mağa kadar gitti. Komsu şeflerin birisinden bir kano satın aldı ve ka- ken benim de gözlerime peygamber göründü. Kimsenin delâleti olmadan, | sevmekteydim... Kendisiyle | | ii Bunların hepsi de benim alarm ra yazısı mi olacaktı... 1 Bu gördüğüm fena rüyanın irini üzerimden silmek için, Yİ” N , işte yanın içinde, sevdiki Kari dat etmek istedim... Koştum ma teyzemin kızı Ayşe çekte üzere bulunuyorduk... “— Aygeli Aygelmer ÖİYE meli O, bana gelmek istedi. Fakat el, belinden kavrayıp Ayşeyi den uzaklaştırdı. Kızoğız, can ve gön feryatlar kopardı... Kayboli nde O esnada, bir el, beni bi Baktım: siyah biri... Eli pirimis üstadımız hazreti Bilâli Hs o. daşım Evliya Çelebinin rüyama" Ben de siyahım ama, Bilâl ud Yürüdüm. Beni yükseklere ga tuttu: N — Sand iyilik edeyim. - dedi per yeri siyah... ( “— Oh! Yarabbi güküre begi dedim; zira, ben milezginimi “ae Bilâl de bizim pirimizdir.- yok miydı?... adr — Hayırı . dedi.» Tan ime Bununla beraber, seni elinden cağım... Yürü... Fakat, orada da butumammadı e dg kuşun üstüne bindim... KUS k bit zerinde kanatlarını açtığı , 5 haç şekli aldı... Ve bep, ni ürktüm... Haçtan kurtulayım dei. çukurlara yuvarlandim... j şeye rasladım. ii Ve nihayet, kan ter içinde W s Doğrusu fena halde tevehhür ii dim. Bu rüygsmdan hiç de hayr” ği mana çıkarılamıyacağım tah yordum. Kendi kendime: i “.- Şunu hiç kimseye Zira rsi bir şeyler anlatars” — ni büsbütün asabileştirecekle”” Çed ye düşündüm. - Hem kirabihi?. de bu, sahih rüyalardan sef değildir “ii. altında gir Evliyanmkinin tesiri altı midir? ve müştür.,, Fakat “sahih midir, e e kur şeyle kalkti” diye düşünüp durduğum kum kaçtı, Kötü kötü ya ğa başladım. Yatağını Mereseden çıkarak, sokaklarda” gın dalgın dolaşmıya Ayaklarım, beni, teyzemin evine götürdü. zeldi. Ay ışığı sokakları 89 du. Fakat, o devirde geceli, larda gezmek mubatarali wa oluf” kü devriyeler insana rasl!y* #a bin bir sual sorerisrd” | gap Netekim teyzemin sokağa ye ğim zaman, köşe bışınd! bekledi” niçerinin pusu kurmuş gibi lerini farkettim. Ansızın, kamalarını G€ çıktılar, erek 08” rabam oturur! - teyzemin bahçe duvari i geler tepreşti, Bir de ne göreyim? pir İki” yeniçeri, Kucaklar0ö* 7 din, evden sokağı çikiY0”” Kız, çırpınıyor: — Imdatl.. Kurtarın bağırmak istiyor. ağ Fakat, yeniçeriler. 0m re kıyortâr... Bir ar, VENİ messi İcr de, bü yeni gelenlerle Au. Beni unutup o 19 Ben de merak ve il Mehtapta ne yöreyi” ani Ayse değil mi7. AYS©” bübem... Sevgilim, H Her seyim... eği —Ayrel, diye hayki. yi Ayse iy (Deve ii yenii *

Bu sayıdan diğer sayfalar: