11 Nisan 1937 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8

11 Nisan 1937 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

“Yazanlar; 1 çesterter — 7 Sayers “8 Agsta Kristi — 4, Vin Kirofis — 8. Yaytçiirg — 6 Henri Ved4 — 7. C.D. H, ve M Kül — 8 Milvard Kennedi — 9, Con Royd — 10 Ronald Akpoks — 11. Bizar Jepson Çeviren: fa. — Mister Hollanda içeriye kimsenin girmemesini tenbih ettiğinizi söyledim, fakat.. — Fakat ben de gireceğimi söyledim. — Demek siz Mister Holland, Mister Arthur Hollanldsınız? — Evet. . — Buraya niçin geldiniz? — Matmazel Fitzgeraldı görmeğe geldim ve şunu da ilâve edeyim ki, kim olursanız olunuz, pek acele işim var. Haydi, Emeri, gidip matmazele bura- da olduğumu söyleyiniz. Hem de çabuk. Müfettiş, uşağın gü üye inen bir oda hirmetçisi ile görüştüğünü gördü. Bu zorlu ziyaretçiye dönerek: — Bir saniye, dedi, eğer müsaade ederseniz sizinle görüşmek İsterim. E- meri size amiral Peniston hakkımda bir gey — Evet, öldüğünü söyledi. bu, matmazel (o Fitzgeraldı Fakat birine ihtiyacı var.. Bu aralık, uşak, hürmetkâr bir tavır- Ja ilerledi ve: — Affedersiniz, dedi, odin Fitz- gerald gitmiş! İkisi birden hayretle bağırdılar: — Gitmiş mi? — Evet, Oda hizmetçisi, matmazelin bir bavul alarak otomobille hareket et- tiğini haber verdi. On dakika oluyor- müş. Müfettiş ya.. ya.. diye hayrstini izhar ediyor ve bu anf hareketten manalar çıkarmağa çalışıyordu. IN. UNCU KISIM Yazan: Henri Ved Meddücezir Hakkımda Zek! Düşünceler Bu mühim şahsiyetin © ve ayni za- mand. umlu şahidin birdenbire gidi- vermesinden endişeleri artan müfettiş Rac, yarındak! gence dönerek: — Lütfen, dedi, benimle gelir misiniz? Size bir kaç sual cağım. — Şimdi sırası değil, Gidip matma- zel Fitzgeraldı bulacağım. Ve Holland, cevap bile beklemeden kapıya doğru yürüdü, — Durunuz, Bu seste o kadar kuvvetli (o bir irade yardı ki, Holland durdu ve döndü. Rac ayni dakikada iki şahit birden kaybet- mek niyetinde değildi: — Mister Holland, dedi, sizinle gö. rüşmeğe mecburum. Emin olunuz ki siz! fazla akoyacak değilim. Holland, zoraki bir gülüşle razı ol- du ve ikisi birden amiralin çalişma oda- sma çıktılar. Müfettiş, (o Hollanda bir koltuk gösterdi fakat o, ocağa dayana. rak ayakta durdu: — Ey, dedi, ne m? Müfettiş, cebinden not defterini çı- kazdı ve sanki mübim şeyler yazacak. mış gibi azametli bir tavır - takınarak sordu: — Admız, soyadınız? — Arthur Holland! — Kaş yaşındasınız? — Otuz üç. — Adresiniz.? — Vunmut'da Lord Marshall oteli. — Bu daimi adresiniz değil herhal- de? — Zannedersem öyle. — O halde eşinizi — Yok. Müfettiş kaşlarını kaldırdı, kurşun kalemini tükürükledi ve münakaşaya hazırlandı. Lâkin fikrini değiştirdi! — Muayyen adresi yok deriz, Diye öylece not etti ve sordu; — Ne işle möşgülsünüz? — Ticaretle. — Nasıl ve ne gibi ticaretle? — İptidat maddeler titaretile, guk, fildişi vesaire, — Londrada mı? Holland sinirleniyondu : — Azizim, dedi, bütün bunlar Lon. drada bulunmaz. Şimdiki halde İr; seye, mal satmak İçin geldim. — Ya... O halde, Londra piyasasına satacağız bu maddeleri dünyarın han- beraber sora. istiyorsunuz baka- görmem | için bir sebep değli ki, bilâkis, yanında | 12. Klemans Dan — 18, Antoni Berkeleğ. 'Tefrika numarası — 9 gınız bu maddeleri dünyanın han — Size Löndra piyasasına mâl sata. cağımı da kim söyledi? Londra, dünya- nın tcaret merk ir, muhtelif piy; Jar buradadır, mal satmak demekten maksadı; uhtelif piyasa. lardan birine ma) satmak için o geldim “demektir, Müfettiş Rac bu aptalca sualleri mah sus soruyordu. Böylece (o Holianddan sinirlendikçe arzu etmiş olduğu malü- matı alıyordu. — Anladım. Fakat bu maddeleri ne- reden tedarik ettiğinizi söylemedini: — Nereden olursa tedarik (ederim. İşime neresi gelirse, meselâ Burma, ce. nut Afrika, Kenya, Hindista; Holland birdenbire durdu. Sövliyece- ği bir yer daha vardı herhalde. Müfet- tiş bunu anladı: — Mister Holland, dedi, devam edi. niz. Yoksa nasıl olsa öğrenirim. — Gizli birşey değil ki esasen.. Da- ha sonra ve bilhassa Çinden. — Çinden! Orada da daimi adresiniz yok mu? — Yok. Müfettiş, not defterinden bir yaprak çevirdi: — Şimdi dedi, dün akşam Lord Mar- shall otelinde miydiniz? — Evet. (Devamı var) Tarihi macera ve aşk romanı —:2.- Yazan: (Vâ - Na) O, bir kemençeci üstattır. Hâkim yaylı altında, Geçen kısımların hülâsası Beni himaye eden Sünbül ağa ha. dım. edildiğim işitince fevkalâde | hayıflandı. Zira, sesimin güzelliği bolacak diye acıyor. ... w. « diye inledim. - O tehli- var? | ya... evlâdım, haremağaları. erini bilmez misin? Nasil in- Kendini açıktan açığa haremağala. rmdan ayri tutuyordu — Evet. Bu herifler, sana acımadı» | lar, arında muharebe eden padi-| şahlar, biribirlerin, ekin hediyeler göndererek bir:birlerini remizle tah - kir öderler. Meselâ, Sultan Selimin Şah İsmaile kadın esvapları yollama. sı kabilinden! Onlar da seni bu şekil de süfli bir âlet olarak kullanmışlar. Ah, namussuzlar. Senih hançeren gibi yüksek bir musiki âletine naatl kıydı- ! lar... Elleri kopsun... Oğlum, ah € lâdım... Ben senin sesine âşığım. caba bozulur mu?.. Bozulacak mu Fevkalâde bir elemle gözlerimin içine endigeyle bakıyordu. Doğrusu müteha; dın, güzeli yezli kimselere karşı nası lamazsa bir sanatkâr da $i dir eden böyle bir insana karşi ka'p'i olamaz, İçimden: “. Ben sana nasıl ihanet edebili- rim ?,, diye düşünürken, yüksek bir | sesli — Bilmiyorum (efendimiz! dim, - Hiç tecrübe etmedim. O H katı | .de. kel başıma geldikten sonra tabildir &ine| , yüksek sesle Kur'anıkerim okudum, | ne de musiki parçaları taganni ettim. | Sonra, yüzünü buruşturdu: — Keyfim de yok ama, ne Zarar... Bir toplantı yaparız... Evet, evet- yalanırım, daha iyi, Yazan: Edgar Rice Burroughs Çeviren: A,E. aşkın vücuduna en güzel nağmeleri vermesini biliyor.. Bizse acemi birer gıcırtıcıyız ! yapılsın... Cariyeler, oyuncu w Anladı - inden birine döndü: nezaret et. efendimiz" başkalarına hitaben: — Anber Mustafa yorgundu bir daireye alın. İyi yatak yapm “rahat etsin. Uyusun. Yumurta akı da içirin, Sesi açılam. Aksam Üzeri, vakti kerahat gelince uyandırırsınız.. baha kadar mdin dinlen. r. Onu Sünbül ağanm maiye. ağaları arasına bede aya nasıl girdiğime soramadı. Esasen ©- , Baray İçinde s8. ştur, Üçüncü Muraddan bu cesetleri yollarda sü- rüklenmişti, İşte üçüncü Mehmed, Bi- Sultan Mustafa, ikinci Osman, yine Sultan Mustafa, nihayet Muradı Bütün bu değişiklikle. re Tâğmen, değişmi yen bir ikbal var al Onun bu muvaffakıyetine sebep ne | diz... Pavloviç saatli bombayı gizlice kurarak kamaraya saklamıştı. Facia, yaklaşıyordu Bunun için hırsla banknot deste sine bakan gemiciye kafa tutmaktan vaz geçti. Gemiciye arkasını döndü ve ye" ni bir engel daha çıkmasına meydan vermeksizin geminin kenarma gide rek, oradan sessizçe kayığma girdi. Birkaç dakika sonra dünyanm en kötü ve korkunç canavarını taşıyan kayık vapurun bordasından ayrılmış, | sık ormanların koyuluğu görülen ır- mak kıyısma doğru gözden büsbü « tün yok olmuştu. Pavloviç düşmanlarını öldüre » cek tertibatı aldıktan sonra ırmağın kara suları, sık, karanlık Afrika orma nm merhametsiz duygusuz tuzağma doğru kaçıyortdu. Okadar korkunç, okadar acı ve ezici bir yaşama sahası sa doğru ilarliyörde Önündeki uzun yıllar içinde tüyler ürpertici, yürekler yaralayıcı bir hayat geçirecekti. E- ğer şu anda bunu bilse ve göz önüne getirebilseydi, ormana gitmektense | açık denizde, mavi ve serin sular a- rasında boğulup yok olmağı bin ke- re tercih ederdi!. Gemiciye gelince, vapurun ke- narına dayanarak Pavloviçin kayık - İa gittiğini seyretmiş ve onun tama- men açıldığına inandıktan sonra ses vinç içinde baş kasara altına, arka” daşlarmın uyuduğu yere inmişti, Pa- raları ve eşyayı bulunamıyacak bir yere sakladıktan sonra da yatağına uzanmıştı. Şimdi Kinkayt vapurunun için dekiler hiçbir şeyden haberleri ol . maksızm derin uykularına dalmış bulunuyorlardı. Geminin Pavloviç'e mahsus olan kamarasındaki masa” nın gizli gözünde, cehennem ma - kinesi (sai boraka) bir saat gibi tik tek isliverdu. ar içinde bırakacağı dakikaya doğru yaklaşıy «İsör kan ve steş bah tarzan ortalık ağar- imağn başladığı zaman uykixlan uyanmış ve fırtmanın tamamile ge- sip geçmediğini anlamak için vapu- run güvertesine çıkmıştı. Rüzgür hafiflemiş, geniş mavi İ göklerde tek bir bulut parçası bile kalmamıştı. Havanm O görün Tarzan ilk defa bırakıldığı adaya yolculuk için müsait gö yordu. Tarzan, sadık arkadaşları Şita ile maymunlarmı kendi yurtlarına be taktıktan sonra Kinkayt vapurunun başinı İngiltereye çevirecekti. Şimdi Tarzan karısını bulduğu için sevinçliydi. İngiltereye hiçbir üzüntüsüz gidebilirdi. Fakat gözleri önünden çocuğunun tombul, ve da- ima güler yüzlü hayalini silemiyor- du. Maymunların oğlu hemen gemi- nin ikinci kaptanını kaldırttı, vakit kaybetmeksizin gemiyi kaldırması için emir verdi. Gemide sağ kalan gemiciler geminin hareketi haberini büyük bir sevinçle karşıladılar. Çün kü bu adamlarda aylardanberi bu yaban bucaklarda çektikleri güçlük- lerden, geçirdikleri korkulu zaman lardan bıkmışlardı. Üstelik simdi vapurun âmiri olan Lord Greystok ile kör kendilerine İngiltereye varır varmaz mükâfat vereceklerini de vaadetmişlerdi. Şita ile maymunlar gece kapalı bırakıldıkları anbardan o çıkarılmış- lardı. Bunlar sabah güneşinin altın- da güvertede başıboş dolaşıyordu. Gemicilere yaklaştıkları zaman da korkularından titriyorlardı . Tarzanla yerli Mugambinin göz- leri hayvanların üstünden bir daki- ka bile ayrılmıyordu. Vahşi hayvan ları gemicilere alıştırmak için her şe- yi yapıyorlardı. Kinkayt vapuru Mugambi ırma- gının durgun suları üstünde ağir ağır aşağı doğru iniyor, güneşin ışığı içinde pırıldayan mavi denizin sine- sine yaslanmağa gidiyordu. Tarzan ile Ceyn güvertede yan yana duruyorlardı. Bir taraflarında bitmez tükenmez ufuklara doğru uzanmış Atlas Okyanusunu, bir ta- raftan da gittikçe uzaklaşan yeşil ormanlara bürünmüş Afrika kıylıla- rını, burada tarifi mümkün olmaya» cak derin ve coşkun duygular içinde seyrediyorlardı. Ta çocukluğunun, gensliği- rin bütün hatıralarma hazine olan | ve her duygusunu, bilgisini içinde | olgunlaştırdığı Afrika ormanlarına ve kıyılarından evvelce ayrılırken üzüntü duymuştu.. Fakat şimdi bi- rinci defaki gibi bir erginlik ve iste- memezlik duymuyordu. Kinkayt vapuru oğullarını kayb- eden ana ve babaya yürümez gibi görünmekle beraber yine yol alıyor- du. Tekne, Atlas Okyanusunun tat hı bir şaka okşamasına benziyen dak ga şamarlarını yiyerek ilerledikçe Mugambi ırmağı kıyıları artık gö rünmez olmuştu. Bir zaman sonra batı ufuğunda denize yakm kara hir leke göründü. Bu Rokofun Tarzsnı ilk önce bırak- tığı ve Tarzanın Şita ve maymun” larla yoldaş olduğu ada idi. Görünüşte, Kinkayt vapurunda işler yolunda gidiyor herkesin yüzü gülüyordu. Fakat Aleksi Pavlovicin kamaârasındaki küçük sivah kutu durmadan işliyor; bir yelkuvan da” kikadan dakikaya ikinci bir yelkv- vana daha ziyade yaklaşıyordu. Bu iki akrep birbirine temas edince de cehennem makinesinin © tıktakları büsbütün kesilecek ve kıyamet ko- pacaktı. Tarzanla Ceyn geminin köprüsü” ne çıkmışlar, 1ssız adaya bakıyorlar” | dı. Gemicilerde baş tarafa toplanmış” lardi. Gemi yaklaştıkça denizin binden çikiyor gibi yükselen adaya | HEP Kroze Birdenbire büyük bir gürültü du- yuldu. Gemi kamarasınım tavanı ha- vaya uçtu, Kinkayt vapurunun için de bir yanar dağ çıkmış gibi direks | içi lerin üstüne kalın, kara bir duman buludu fırladı. Duyulan korkunç İ muştu da, bunca şeyialara, dedi patlama vapuru baştan aşağı sarstı (Devamı var) Kadınlar! Saray kadınları!.. Erkek diye yalnız müleredai paği. Şahları, iliği sümürülmüş gehzadeleri gören, kafes arkasında ihtiraslanmış, azmış, esen rüzgârlardan erkek koku. su almıya çabalıyan kadmlar... Peki, bunların üzerinde Sünbül &- Zanm tesiri neden bu kadar büyük ol. e lara, halâ aleyhindeki casus teşkilât- larma Tağmen, kimse ona el süremi. yordu? Bu sırrı da işte, o gece, Sünbül ağa. meclisinde bülununta ilk Erkeklik kudreti... İskender de erkekti... Arkadaşı olan yeniçeri de... Ben de... Ve Ayşe, ddden fevkalâde bir kadmd Bir erkeği “oeturacak bir kadındı... Onun üçü- müzli mahut gece zarfmde re kadar costurduğunu gözlerimis gördüm, si. tecri'ba ettim. elikantlıyız, yerde dol . 0 gece “bizim meclis sol sâlardı Gk Sünbül sağayı *kadm'arm Yanında görselerdi ayni reyi düşü neceklerdi. Omuzuma vurup: “— Arkadaş! » diyeceklerdi bor Mademki Sünbül ağa gibi erkek İ din zaten, hadım olmuşsun, olmsmiş. am ne çıkar, Âlemde hüner, onun gi- bi muhtesem bir erkek olmalı. Böyle yaşı ilerlemiş olduğu bir sırada bile, 0 safayı böyle sürmeli... Kadınları ndine böyle meclüp edebilmeli... O, bir kemen ddır.. Hâkim yayi dınları nasıl nağme. Bizse, çırağız!... Nafile. e kötü saz çalacak olduktan 1 da kir, at vesselâm! Onun hadım edilmiş olmana eseflen. © birader... Hattâ varsınlar, bizi de © akıbetine uğratsmlar... Eseflen. © (Devamı var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: