3 Haziran 1937 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8

3 Haziran 1937 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Yıldızların yıktığı bir saadet yuvası! 4 nisan yerine 14 nisanda doğmuş olmak bir erkeği karısından ayırmağa kâfi geldi Viyanadan yazılıyıor: Dünya sanki koskoca bir timarane oldu. İçinde yaşiyanların yüzde doksan beşi de çılgmlıklarını günden güne arttırıyor. Anlatacağımız vak'a Viyana gibi büyük bir Avrupa şehrinde vuku bulmuştur ve dünya yüzünde hergün emsaline binlerce tesadüf edilen çılgın - Irkların sadece biridir. Hâdiseyi ibret- Je okuyun. Gökteki yıldızlar Rudolf Kauiman ile Hedvig Hesser'i bir araya getirmiş ve bunları katr koca yapmıştır. Geçen kün bu ayni parlak semavi cisimler, bir Avusturya hukuk mahkemesinde gö - rülen acayip bir boşanma davasından sonra by izdivacı feshetmiştir ! Hâdise şudur: Kaulman, güzel karısını çok sever di: başka bir kadının yüzüne şöyle yan gözle bile bakmamıştı. İyi bir evciment idi. Hattâ karısının astroloji dediğimiz ilmi nie merakına bile alâka göster- mişti. Karı koca mis gibi geçinip gi - derlerken Hedvig kendini İocasiyle birleştirmiş olan zayiçenin bu izdivacı istemediğini tesadüfen öğrenivermiş - & ; Bayan Kaufman, yaptığımız her ha- reketin, ahlâlırmız ve mukâdderatımız hulâsa her şeyimizin “Levhi mahfuz,, < da yazılı olduğuna inanmış kimseler- dendir. Kocağiın hayatını tanzim et - mekte olan yıldızların bu izdivacı iste- meğiklerini öğrenince artık dayânama- dr. Aile hayatımın şimdiye kadar hiç a- rızasız ve pürüzsüz devam etmiş ol- masının onca, ehemmiyeti yoktu. Yıl - dızların bu izdivaç aleyhine harekete geçmelerinden evvel işi halletmek lâ- zrmdi. Bütün bu hakikatler muhakeme es « masında öğrenildi. Hiç birisi münec -* cim olmıyan hâkimler, söylenen söz - İere gerçi dudak büktüler amma, dava- cı ile dava olunanm selâmetleri için de boşanma kararını vermekten de geri kalmadılar, Hâkimler heyetini, ve ağız ağıza 4zmecek kadar dolu olan mahkeme s1- Jonununa hayretten hayrete sürükli - yen hikâyenin başlangıcı güzel Hed -— vig'in henüz yirmi yaşlarında olduğu günlerdedir. Kadın daha o vakitler bi- le astroloji'nin en hararetli çömezlerin- den iken, aralarmda Bay Kauf - sman'ın da bulunduğu üç delikanlının aşklatına mukabele için de vakit bula- bilmişti. Öyle tesadüf etmişti ki delikanlıla » rın üçüde hem yakışıklı, hem güzel ahlâklı kişilerdi. Bundan başka her U- çünün de mali vaziyetleri ve istikbal - leri parlaktı. Hedvig eş seçmekte güç « Kik çekmedi. Astrolojiye başvurmak için de üç erkeğin her birisinden hangi tarihte ve saat kaçta doğmuş olduk « larını sordu. Bu malmatı alınca insan kalb ve dü- güncesi üzerinde nüfuzu olan yıldızlar mütehassısına koştu. Bu adam her Üç delikanlınm zayiçelerini yaptı, İstik - ballerini keşfetti, Kaviman, sevgilisine filân senenin # nisan günü doğmuş olduğunu bildir MİŞ, Zaiçede, 4 Nisan, günün doğ - mak için düşünülemiyecek kadar iyi bir gün olduğunu, o günde doğan çocuk - ların hayatta acı tatmıyacaklarını söy- lemişti. Güzel kız bu “ dörtbaşı ma - mür, kocayı seçmekte artık tereddüt etmemişti, Mahkemede söylendiğine | göre, Bay Kaufman, tam sekiz D e çiğ kocaların kıskanacakları bahtiyarlık hayatı sürdü. Sonra ne olduysa oldu, gökler bu bahtiyar kocanın üstüne çöktü. Mesele Kaufman, daha bol ve daha yüksek bir memuriyet bulmasın. dan patlak verdi. Kaufman yeni memuriyeti işin ver - | mesi lâzımgelen diğer vesaik arasında doğum kâğının bir kopyasını da tak - dim mecburiyetinde İdi. Bu şahadetna- kayrtir olduğu gibi 4 Nisanda değil, 14 Nisanda doğduğunu gördü. Akşamı e- ve dönünce sadece bir şaka olmak ize- Kk ii kd re karısma bildiğinden on gün daha genç olduğunu söyleyiverdi. Bunun üzerime kocası sariki kanlı bir cinayeti yahut bir banka soygun- culuğunu itiraf etmiş gibi kadının kaş- lar: çatıldı. Gözünü yumup ağzını aç - tı ve zavallı erkeğe sahtekâr, namus - suz gibi ağırları da dahil olmak Üzere söylemediğini bırakmadı. Sonra doğ - ru telefona koşarak bir müneccimle görüştü ve ondan bir randevu aldı. Yıldızların hışmına uğrıyan Rudolf Kavfman ve karısı Hedvig Müneccim yeniden Kaufman'ın #ai- çesini döktü. Bu sefer verilen rapor güzel kadını doğnü bir avükatın' yazı - hanesine koşturdu. Şimdi'de yıldızlar 'Kaufmanı zayıf iradeli, fena kişilerin refakatinde çarçabuk tesir altında ka- dan hattâ cinayet yapmıyâ çok istidat- kı bir adam olarak göstermişlerdi. Hâkimler tabifdiz ki böyle saçmala - ra inanmadılar; kadını ikna için elle rinden geleni yaptılar. Fakat bildiğin- dan şaşmıyan ve yıldızlara olan inan - çı zerre'kadar sarsılmiyan bu inatçı güzel kada söz dinletemediler. Ni - hayet her iki tarafın oselâmeti için boşanma kârarı vermiye mecbur kal- ““Bu've buna mümasil İgcialara rağ - men Avrupa hükümetleri hâlâ aşk doktoru, fajcı, müneccim gibi dalâve - reçileri açıktan açığa ve serbestçe ic rayı san'atten menetmemektedir. Geçmiş z aman olur ki... cihan değil, metelik bile etmez zamanın hâtıraları — Hırsızlığın ve zulmün ölçüsü nedir ? -Bilmezseniz bu validen öğrenebilirsiniz Yazan: AKA GUNDUZ Yakın tanıdıklarımdan Kadir oğ- | ve zabıta işlerine verilerek müfreze- lu E. A. dan aldığım mektubun uy- gun yerlerini buraya geçiriyorum: Umumi harbin ikinci senesin- deydi. Orta Anadolunun bir kaza» sında bulunuyordum. İbrahim adın- da bir delikanlı cephede yaralanır, köyüne izin verirler, İzin müddetini üç beşgün geçirir. Çünkü kendi değirmeni ile sarıklı mebusun dayr smm oğlunun değirmeni arasında giderse evde anası, bacısı, kızı kısra- ğı aç, değirmende susuz kalacak, belki de bir gece yıkacaklar. Karşı taraf müzevirlemiş. Üç gün iznini geçiren ve cephede kah- ramancâ yaralanan İbrahim ilk haf- ta asker kaçağı oldu! İkinci hafta adını “meşhur eşkiya, ya çıkardr lar. Şuradan buradan devşirilen der» me çatma sakallı jandarmalara vür emri bile verilmişmiş. İbrahim işin sarpa sardığını anlayınca dağarcığı» na çamaşırını neyini yerleştirince sırtlamış, evine demiş ki: — Ben açıkta gidemem. Dur demeden vuracaklar. Taburuma ka- vuşmak için dağdan dağa aşacağım, geceleri yürüyeceğim, gündüzleri saklanacağım. Bölüğüme varınca size selâmet haberimi bildiririm. İbrahim yola çıkadursun. Bu “meşhur eşkiyayı, katili, yol keseni takip için,, vilâyetten kaza mıntaka- sma tam kırk kişilik bir atlı zaptiye geldi, Bunların başmda Türk olmı- yan ve eski zaptiye bolük ağalığm- dan 908 de tekaüt çıkarılan birisi vardı. Katillikten mahküm iki kişi de — o günlerin modası olarak — affedilip hapishaneden çıkarılmış Meraklı tetkikler Kemo - Terapi enstitüleri “Müikrabu öldürmek için” boya” yın!,, Bu söz bir şâka değil; tatbik edilmiş bir nazariyedir. Eskiden te- davi edilemez sanılan birçok hasta” lıklar, mikropları öldüren ilâçlarla boyaların tekâmülü sayesinde ye- ir. Şimdi yepyeni bir ilim olan Ke mo Terapi yeni kimya ile tedavi me- selesile bütün “memleketler uğraş: sika be İma yeni ilâçlar için ça enstitünün kurulması masarifi oaln 30,000 İngiliz lirası tahsisat ver miştir. Kemo - Terapi enstitüsü verem ve büna benzer hastalıkların teda" visine mahsus ilâçlar bulacaktır. Bu cins müesseseler şimdi kinin- den daha müessir bir ilâç bulmak gayesile uğraşmaktadırlar. Kinin Malarya hastalığnı teda- vide faydalı bir ilâçtır. Fakat Malar yanın bazı tiplerine biç tesir edeme- mektedir. Kemo - Terapi ise böyle ilâcn molekül teşkilâtmı tetkik etmekte ve bunun müştekkatını Malarya üs- tünde denemeğe başlamaktadır. Maksat, hastalığı çekmekte olan adamı ramen © hastalığın mikrop, t parazitini zehirliyerek öldürmektir, a bi Şimdi Mae tedavi edilebilecek çok değildir. Zatürreeyi tedavi edecek elverişli bir ilâç yok- tur, İşte enstitüler böyle mikroplar ra zehir bulacaktır, “Bakteri,, lerden çok daha karışık bir takrm'mahlükların sebep olduk- ları birçok hastalıklar da vardır. İn san sıhhatini mahveden diğer kü- çük mahlük da “Protozoa,, dır. Ekserisi sadece kuyruklarını vu” tarak yüzen küçücük bir höcreden ibaret bu mahlüklar diğer hastalık- lar arasmda uyku hastalığı da ya” yarlar. . Bu korkunç hastalığm eskiden tedavisi imkânsızdı. Kemo Terapi arseniğin “Tripanozom,, yani uy- ku hastalığını tevlit eden “Proto, zon,, üzerinde müthiş tesir yaptığı- nı keşfetti, Ancak arsenik hastaya da pek iyi olan bir şey değildir. Kimyagerler arsenik yerine kul, lanılabilecek bir şey aramağa koyul dular ve “Atoksil,, i buldular. İlk önce bu ilâç çok iyi farzedildi. Fa” kat kullanıldıkça gözün sinirini ha- rap ederek hastayı körleştirdiği an- laşıldı. Nihayet bir Alman firması mah- lâkları boyamanın en iyi çare oldu- gunu keşfetti. 205 Bayer adlı ilâç Tripanozmalara iyice yapışmakta, bunlar da mahvolmaktadır. Dünyada en çok kullanılmakta olan Aspirinin bulunması Kemo « Terapi işlerinin bir romanıdır. Salislat dü Sudun romatizma üze” rinde tesir ettiği biliniyordu. Fakat bu ilâç hastanın hazım cihazı üze- rinde fena tesirler bırakıyordu. Salislat dü Sudun Molikül teşek. külâtma birkaç Atom daha ilâve ola 3 a nin çavuşluğuna ve onbaşılığına ta» yin olunmuş. Köy köy dolaşmağa başladılar. Meşhur haydudu tut mak veya öldürmek için dolaşma: dıkları köy, döğmedikleri kadın, er- kek, kırmadıkları kol bacak bırakmr yorlardı. Atları tavlansın (!) diye atlarına buğday yediriyorlar, pek. mez. içiriyorlardı. Fakir o fukara dinlemiyorlar, mebus hocanın akra. baları müstesna, ne bulurlarsa gas bediyorlardı. O darlıkta © vilâyet merkezine — İstanbula göndermek için — sevkettikleri arpa ile buğday üç vagon doldurdu. Bir gün sözde çavuşla sözde on- başı azıtmışlar. Dağda bir gelin bacı yakalamışlar. Ormana çekmişler. Çavuş güzel kadını altı defa döğ. müş, onbaşı da beş defa tekmele. miş. Kadıncağızda ne ırz kalmış ne takat, Onlar bu hakareti yapadururken beride de bölük ağası basmış köylür ye dayağı. Hem nasıl? Küreğin kes- kin tarafiyle. İhtiyar bir topçu ça vuşunun kolunu iki yerden kırmış- lar. Birkaç kadının tabanlarını pat- latmışlar. Çekip öte köye gitmişler. Canlarına tak eden köylüler kasaba- ya geldiler. Yaralıları da sedyeler: | İe getirdiler. | Tesadüfen ben orada bulun. | Bönükinizeşnlkenelnmisisdiiti arzuhallerini kinse yazma | ğa cesaret edemiyordu. İçim acıdı, ne olursa olsun harbiye, dahiliye ne- zaretlerine, sadarete çekilmek üzere bir telgraf arzuhali yazdım. İşi an- lattım ve dedim ki: “Buraları düşman bassa bu ka- dar zulüm yapmaz.,, Bu arzuhal İstanbulda bomba gibi patlamış. Dahiliye nazını Ta. lât bey hemen telgrafla emir ver miş: “Müfrezeyi şimdi geri çekiniz, başındaki üç kişiyi tevkif edip tab- kikata başlayiniz.,, Harbiye nazırı Enver paşa kö- pürmüş, emir vermiş: “Bütün müf rezeyi tevkif ediniz, divanı harbe ve riniz. Başta bulunan üç kişiyi idam ediniz... Sadaret / bu işlerle uğraşacak küçük makam olmadığı için hiç ses çıkarmadı. Ertesi günü vilâyetten bir niza- miye zabiti ile on asker geldi. Müf- rezenin silâhlarını aldılar, Hepsini vilâyete götürdüler ve hapsedip di- vanı harbe verdiler. Vilâyet fitili almıştı, Vali kaza. ya bir şifre çekip sorar; “Bunlarm arzuhalini kim yaz. dı,,, Herkes biliyor ki ben Yazdım; cevap verirler. Akşam üstü beni tev kif ettiler ve mahfuzen vilâyet mer- kezine götürdüler, Vali beni divanı harbe vermiş. Demiş ki: “Bu adam kanuni salâhiyeti olmadığı halde arzuhal yazmış (1). Hükümeti celi. edildi ve bu yeni şeklin ağrı ve sızı. yı dindirmekte çok faydalı olduğu görüldü. Kemo Terapi ilminde yeni bircok ilâçlar bulunacaktır. Şimdiye kadar tedavisi imkânsız sanılan inatçı bir çok hastalıklara ilâç bulunması im kânları çok kuvvetlidir. Nitekim bu ilim çok hızlı adımlarla tekâmül yo- lunda ilerlemektedir. Hatta Kemo - Terapicilerin pek yakın bir zamanda kansere bile sal. dıracakları söylenmektedir. A.E İsi meşruta memurlarına iltira et. miş. Gasp, yağma, darp, işkence, ırza tecavüz isnatlarında bulunmuş. Halkı devlet aleyhine isyana teşvik eylemiş. Bu teşvik müessir olmuş ve halk kaza merkezine baskın ha- linde gelmişler!,, Bereket (e versin bundan çabuk baberim oldu. Ben de İstanbuldaki lere bilvasita bir telgraf uçurdum: “Arzuhallerini yazdığım için asıla- cağım, bari divanı harbin tahkikatı- nı beklesinler!,, dedim. İstanbulda iltimas da buldum, 6 da bir taraftan uğraşmış. Benim için de emir gel- di: “Zulüm gören halkın arzuhalini yazanları tevkif edeceğinize zülme meydan vermeyiniz!,, Vali beyde şafak attı. O kadar şiddetli attı ki beni huzuruna çağır. dı. Karşısma oturtüu. o Mektupçu, defterdar, kadı, birkaç misafir, gali- ba iki tane de müfettiş oradaydılar. Bana bir alay zuhuri tekerleme- sinden sonra dedi ki: — Yavrum, seni aldai i Arzuhalde söyledikleri hep yalan, hep isnat, Ben tahkikat yaptırdım. Hepsi hepsi uydurma. Dayanamadım: — Aman efendim, dedim. Nasıl olur? Gözlerimle gördüm. — Ben yalan olduğunu ispat e- deceğim, bak ispat ediyorum, dinle İ beni: Ne diyorlar? Üç vagon dolu. o enli esiilei sel eilelak Miz va, e lan! Tahkikattan anlaşıldı ki otuz kile buğday ile on yedi kile arpa al. mışlar. Bunların da parasmı gön- derdim. Döğdükleri de yalan! İs- patı meydanda. Kırk kişi bir adamı döğerse o adam sağ mı kalır! Onla- rı bir iki kişi döğmüşler, onların da on beş günlük aylıklarnı kesip bi- rer hafta hapsettireceğim. Dağdaki genç kadma hakaret bahsine gelin- ce, bu büsbütün yalan, hem iki baş- kı yalan! Kadın evvelemirde 18 yas şında değil, nüfus kâğıdiyle sabit oldu ki yirmi beş yaşmdadır! Bu bir! Beşer, altışar defa hakaret et- meğe gelince! Aman oğlum, hele bir düşün! Şahsan benim ömrümde böyle hir hadise başıma gelmemiştir. Beş, altı defa hakaret! Olmaz şey! Yalan! Bu sefer büsbütün dayanama. - — Müsaade buyurunuz mukHle- rem vali beyefendi hazretleri! de dim. Bendeniz'de iki lâf edeyim: — Söyle yavrum, söyle! Barikai hakikat müsademei efkârdan çıkar! — Neden çıkarsa çıksın, o beni alâkadar etmez beyefendi hazretleri. Bendeniz de şöyle düşünmek cesa- retindeyim: Gasbın, hırsızlığın. ök çüsü nedir. Üç vagonluk mal gas- betmektirde on kilo, on okka, bir okka gasıp değil midir? Kırk memurun bir çispıda, elbir- liği ile halktan birini döğmesi suç- tur da her memurun ayrı ayrı bir ki- şiyi döğmesi basit bir şey midir? Kadına beş altı defa hakaret me- selesine gelince ; beyefendi hazretle- ri kırk elli gün güzel havalı, güzel sulu dağlarda dolaşan, atlarına bile pekmez içiren, hapishaneden yeni çıkmış bir dağ pardasma siz bu ihti. mali belki — bilmem nereden pay bi çerek — kondurmazsınız. Fakat beşine altısına değil, onlar hesabma sekizine onuna ben kalıbımı basa- rım! Divanı harp onları mahküm etti, Ben kurtuldum. Tarih, yolunda yürüdü gecti, Aka GUNDUZ

Bu sayıdan diğer sayfalar: