23 Nisan 1938 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 11

23 Nisan 1938 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 11
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Tıpkı bir roman Bir haydudun hayatı — Galatadaki şlrkel hâdisesinin içyüzü — —DÜNKÜ SAYIMIZDAN MABAAD— Bize günlerdenberi kibar haydut Mah mut Nadirin hayatını — anlatan ve şimdi mnezaret altında bulunan bayan Remziye Fikri mektubunun burasında asıl mesele- ye temas etmektednr. Pek iyi hatırlarsınız ki bu meselenin başı Galatadaki şirkette muahsebeci ba- yan Emine Demirbaşa yapılan soy- gunculuk taarruzu idi. İş oradan patlak vermiş ve zenci saçı gibi döne kıvrıla bu günedek sürüklenip gelmiştir. Bayan Remzi okuyalım: .. * Şimdi gelelim asıl çıban başını kopa- ran uğursuz hidiseye, Evet, uğursuz hâ. dise, Mahmut Nadir hayatının ilk hata. sını o gün yapmamış olsaydı bugün iş- ler böyle olmazdı. Gene bilenler tanıyan- lar (Mahmut beyefendi asağı! Nadir bey- elendi yukarı!) diye kavük sallayacaklar dı. Neyse başınızı ağrıtmayım. Daha ilk tanıştığımız gün de söyledi- Bim gibi bu bayanın adı Emine değildir. Kibarlıkları, servetleri, muhatazakârlık- ları ve ahlâki intizamlarile tanınmış bir ajilenin tek kızıdır. Bay Ali Demirbaş la uzaktan yakından bir akrabalığı yök- tur, Fakat eskidenberi iki aile dost idiler. Biribirlerini çocukluk — zamanındanberi tanıyorlardı. Bay Ali daha fakültede i- ken (.) yi sevmeğe — başlamıştı. (.) delikanlıya karşı kayıtsızdı. Sadece aile dostu sayıyordu. Ali iç duygularımı kıza söylemiş olsa bile kız — aldırmıyacaktı. Çünkü haşka birisini seviyordu. Aile İ- çindeki — belki bazılarınca pek asrf gö- rülmiyecek olan — şiddetli nizam kızı başıboş bırakmıyordu. Bütün istiyenlere karşı - ki o zamanlar Ali İngilterede tahsilde idi - kız aksilik ediyordu. Ana baba bunun sebehini buül- makta zorluk çekmediler. Delikanlıyı buldular. Biraz üstünkörü tahkikattan sonra biricik kızlarını mesut emek için nişonladılar. 1 nişanladılar, artık pek o ka- dar geri WM.N, şanlı eve girip çıkmağa başladı. Mahmut Nadir bu delikanlı ile Yıldız. gazinosu- nun açık olduğu zamanlardanberi dost olmuştu. Delikanlı bu dostuna her şeyi söylüyor ve büyücek bir dünyalığa ko- nacağı için seviniyordu. Mahmut bu işe mim koydu. Mahmut Nadir (bir gün anarım baba- nın cayması ihtimali vardır, böyle bir akibete karşı ne düşünüyorsun?) — dedi. Bu bir kurt idi ki nişanlının beynini o andan sonra kemirmeğe başladı. Mahmut hep açıktan dolaşarak dostane mütalea- larda bulunuyor ve öyle bir ihtimalin önüne geçmek için pl.'ınn. öğretiyordu. Bir gün plân tatbik olu Acemi kız sadık nlşanlmm Kkarşı bü- Yük bir sadakat ve bağlılık göstermekten çekinmezdi. Öyleya nasıl olsa bir gün ev lenecek değiller miydi? Bir ay geçmedi,. ikinci bir Nadir marka kurt nişanlının kalbine sal. dırdı: — Üç günde, ne olsa bir yabanor sayı- lan senin kollarına düşen bir kız, acaba evlendikten sonra neler yapmaz! Biraz serseri ruhlu, biraz avanak, ve çok görgüsüz olan delikanlı da ka- pildi. Mahmut » Nadir denilen bu adam | ne kadar akıllı bir dosttu. — Ne yapmalı? dedi, Vaziyet mühim. | — Onun ehemmiyetini kız düşünsün. Kız, sevgisini nişanlısına — söyliyebil miş olsaydı bunlar olmayacaktı. Toy nişanlı vicdan yolunu sapıtmayacak- tı. Fakat söyleyemedi. Gureruna mı ye diremedi, ananeye mi uydu? Ne haltet- tiyse etti, sustu. Bir gün yine iki dost konuştular: — Tavsiyen üzerine terketmeğe karar verdim. — Bravo! Biraz açıkgöz ol. Gördün ya, babasından beş yüz Hira bile alıp ver- medi, Halbıki senin ihtiyacını biliyordu. — Şimdi ne yapacağız? — Fazilet yine sende kalsın, kızın re- simlerini, mektuplarını gönder, ayrıldı- fanı söyle. Birkaç ay için buradan sa- vuş. — Mektuplarını filan — göndereyim Ama, biliyorsunuz ki vaziyetim savusma Ba müsait değil. — Düşündüğün şeye bak? Sen böyle mi arkadassın? Bugün bende var, sana veririm. yarın sende olursa bana iade edersin. Ben sâ- na iş de bulurum. Üç yüz lira versem yeter mi? Ama dur; ne olur ne olmaz, beş yüz vereyim de yanında bulunsun. — Mektuplâarı nasıl göndereyim? — Nerede mektuplar? — Şu çekmecenin içinde. — Bir paket edersin, emin birisile gön- detirsin. Yoo.. Ben götüremem, iş falso olur. Sana hizmet eden Ihtiyar madamla gön- der daha iyi, Sen şimdi al şu çeki, He- | SA ee Avanak delikanlı bankaya gider gitmez, Mahmut Nadir çeknteyi açtı, bütün mek tupları, resimleri gözden geçirdi. Hepsi de bir nişanlının doğru dürüst yazılmış mektuplarıydı. Fakat bir tanesi çok müt hişti. Mahmut Nadirin dö aradığı ba idi. Bu mektupta kız diyordu ki — (buraları tarafımızdan çıkarılmıştır). Fotoğraflar arasmdan da bu mektuba benzer bir tane sini seçip cebine yerleştirdi. Eski nişanlı barkadan geldi. Yerli yerinde olan mek tupları paket etli, hizmetçi kadıma ver- di. Uzun bir seyahâte çıktığını, düğünün olamayacağını, kaderin maderin böyle yazılmış olduğunu bildiren bir pusula yazıp gönderdi. Kendisi de ertesi günü trene binip gitti. Kıza ne oldu? Bilmiyecek ne var. Dü- şüp bayıldı. Korku ve telâşla mektupla- rı yaktı. Yalnız ayılıp bayı ıilmasınm sebe- l ! e Ne sihirdir ne keramet Malezyalı sihirbaz, bir İIngilize mükemmel bir oyun oynamış Malezya adalarında - çiftçilik — ile meşgul olan bir İngiliz, Londra mec. mualarından birisinde bu adalara dair meraklı tafsilât ile dolu maka- leler serisi neşretmektedir. Bu makalelerdeki hâdiseler ve va- kalar belki mubalğalıdır. Fakat - zak iklimlerdeki âdetlere dair me- rakla okunabilecek kısımları vardır. Size bunlardan birini naklediyoruz: Malezya adalarına yerleşmemin üze- rinden çok seneler geçti. Sahilde âdeta bataklık halinde olan bir arazi parçası üzerinde Hindistan ceviz! yetiştirmek- le uğraştım. İşlerim iyi gittl Çalıştı- ğim nokta ile adanın medenileşmiş kıs- mı arasında yirmi millik mesafe var. Ormanlar arasından geçen bir keçi yo- lundan istifade ederek şehre kolaylık- la gitmek mümkündür. Bir kaç gündenberi, mini mini bir köy evini andıran ikametgâhımda şah- sıma ait bir takım eşya kaybolmağa başlıyor. Bir sigara tabakası, bir saat ve daha buna benzer bir takım ufak tefek eşya... Fiyatı itibarile krymetli eşya değil.. Fakat her birinin haya- tımda tatlı bir hatırasr var. Binaena- Teyh bence çok kıymetli şeyler.. Onun için bu ufak hırsızlık çok canımır sıktı. Suratımdan düşen bin parça oluyor. U- şağım Vahip de bu hırsızirktan benim kadar üzüldü. Onu en fazla müteessir eden nokta kendisinden şüphe etmem Bu düıuııee günlerce uşağımı ür- » Nihâyet bir gün dayanamadı, ya- nıma kadar geldi ve bana © civarlarda çok ineşhur bir sihirbazı uzun uzun methetti. Kaybolan eşyayı bulmak için onun yardımına müracaat etmemi tav- siye etti. Silirbasın ' bir za- B irleaie SAA DA ğınr söyledi. Bu sihirbazın muvaffakıyetlerinden bahsolunduğunu bir çok defa işitmiş- tim. Uşağımın teklifini kabul ettim. Vakıa sihirbazın kaybolanları bulaka- ğmma pek ümidim yoktu, fakat bunları bini göstermek için nişanlısı tarafından terkedildiğine dair olan pusulayı göster- Aıle nizam ve intizammı şiddetle mu- halfaza eden haba ile ana da kızlarını te- selli ettiler. İyi tahkikat yapamadıkları için suçun yarısını kendileri aldılar; ö- teki yarmını da iyi anlamadan sevdası- na düştüğü için kızlarıma yüklediler. (Başkası çook!) dediler, ve onlarca me- nasıl arayacağını çok merak - ediyor- dum.. Epeyce yaşlı olan bu adam o akşam evime geldi. Beraberinde bir sürü yer- hîer de wardı, Sibirbaz, beraber getir- rını çıkardı, içeriye girdi. Yüzü bakır renginde idi. Seneler bu gehre üzerinde bir çok derin buruşuk- Tuklar yapmıştı. Ağzında diş namına ni bir banka kapısı aralandı. Eski koca karıların dedikleri — (elimi sallasam ellisi, başımı sallacsam başt tel- lisi) gibi Mahmut Nadirde de bu orta gelirli bankalardan birkaç tane vardı. Vaziyeti anladınız ya, Buraya kadar Aliyi ortada göremedi- nİz, Ali ne oldu ve bu işe nasıl karıştı? Onu da aşağıda okuyup anlayacaker. nız, — Mabadi yarın — yalnız sim siyah Kkesilmiş bir kaç ufak kemik parçasından başka bir şey kal- mamıştı. Üst dudağında bıyık ismi ve- rilemiyecek bir kaç pis kıl vardı. Ba- şında kırmızı renkte bir sarık sarılıy- dı. Sarı ipekten bir ıguk).%ı beline de bir kuşak sarmıştı, Kı vardı. Sağ elinde kama kadar büyük bir beçak tutuyordu. Bu geniş bıçak yanında olmayınca hiç bir Malezyalı kendini emniyet altında görmez. İlk defa söze ben başladım, Misafi- rime kayboları öte beriyi bulup bula- mıyacağını sordum, İhtiyar adam hil- mediğim bir dille cevap verdi. Bu ve- vabı bana tercilme etmesi için uşağır mın yardımına müraccaat ettim. İhtiyar Bu işi başarabileceğinden e- min olduğunu söylüyormuş.. Bu ve- vap Üzerine nelerin çalındığını uzun uzadıya anlattım. Ben bu tafsilâtı ve-- rirken o bir köşeye büzülmüş oturu- : yordu. Hali, güneşin ışığından gözleri kamaşmış bir yarasayr andırıyordu. Ni- hayet ihtiyar mesele ile hiç alâkası ol- (Devamı 15 incide) MMM ısnmnp YA GN — O da ayni günde anasının evine gitti? — Anası nerede oturur? N »— İyi ama bunları bana niçin soruyorsunuz — Mecburuz, dedik ya! BAD — Siz mecbur oı;ıhmyı-:ıum fakat ben cevab vermek için hiç e bir mecburiyet düymuyorum kendimde. Murad ağanm bu cevabiyle rengi değişen uzun boylu 'd;i"' ihtiyara yaklaşarak hafifçe yakasından tuttu ve fısıldar gi — Biz polisiz, . dedi. Bize cevab vörmek mecburiyetindesin. Murad ağa vakarını bozmadı: — Bizim polislik işimiz yok. Olduğu zaman ayvallah.. — Sen bizi içeriye götürsene. — Benim götürmeme ne lüzum var... diniz sorun. Hiç beklenilmiyen bir zamanda köşktin böylece iki sivil po. lis tarafından ziyaret edilmesi, Murad ağanm, heyecanmı 35;“ termemesine rağmen aklıar alt üst etmişti. Ne olmuştu da adamlar gelmişlerdi? Acaba Suad beye bir şey mi olmuştu? Da- yanamıyarak sordu: — Kuzum ne oldu Allah aşkına Suad beye.-. Yoksa kendisi- ne bir gey mi oldu? — Hayır... Öyle bir şey yok..: Kendisini görmek zarüretinde- yiz, o kadar. Murad ağa, biraz durdu. Sonra: — Buyurun, - diye polislerin önüne düştü. . Mermer merdirenlerden çıkarak salona girdikleri sırada Şa- yeste ile karşılaştılar, İhtiyar bahçıvan genç kıza bir Şey SOr- madan yeniden polislere dündü: — Rica ederim, - dedi. Suad beyin annesi ihtiyar bir kadın. cağızdır. Oğluna bir şey olduysa söylemeyin. Zaten birkaç y #vvel kocasını kaybetti. O dert üzerine bir de bu, felâket olur ev İçin. Şimdiye kadar bir şey söylemeden, bir put gibi duran ikinci İşte yol. buyurun ken- HABERİN EDEBİ TEFRİKASI: 56 Yazan : Hasan Rasim Us polis atıldı: — Bir gey söylemeyiz. Merak etme... Sen yalnız çağırt da, adresini öğrenelim. Murad ağa, bu iyi kalpli adamın babaca ifadesine gözlerile teşekkilr etti. Sonra Şayesteye dönerek: — Baydi kızım, bir şey hisasettirmeden Büyük Hanımı çağı- river. Polislerin Suad beyi aradığını işitmesin. Şayeste bir hayli şaşkın uzaklaştı. Az sonra Safinaz Hanı- mm merdivenlerden indiği görüldü. Bir hayli çökmüştü zaval. l1 kadın. İki yabancının.kendisini istemesine bir türlü akıl erdi- rememişti. Yaklaşarak: — Beni istetmişsiniz oğlum, ne istiyorsunuz? Uzun boylu polis yerine iyi kalplisinin konuşmaya başlama. smdan Murad ağa büyük bir sevinç duydu: — Suad bey lâzımdı bize Büyük Hanım. Misafirliğe gitti. ini öğrendik. Acaba nereye gittiğini biliyar musunuz? Bize sarih adresini verebilir misiniz? — Ne yapacaktınız oğlum? — Kendisi benim arkadaşımdır. Hususf bir işim vardı ken- disile görülecek. — Manlesef bilmiyorum oğlum. Yalnız Göztepeye gittiğin- den haberdarım. Orada Abdullah bey adımda sizin gibi bir ar- kadaşı vardı. Oraya gitti. Yarın dönecek sanırım, YA BANCI DİLLEREİNAKLİ (HAKKI . MAHFU — Bize bugün lâzımdı da Büyük Hanım. — Size yardım edemediğime müteessirim. Adresini kücıik oğlum bilir ama, o da eve ancak akşam üstü gelir. — Saat kaçta gelir? — Ekseriya altı buçuk yedida evde bulunur oğlum. — Pok âlü öyleyse valde hanım, Biz yine o saatlerde rahat.. sız eder, kendisini görürüz. İki adam çekilip gitliler, Murad ağa, polisler arasında bu kadar naziklerinin de bulunabileceğine hayret etmişti. Onun pos lislere kargı hiç de iyi bir gürüşü yoktu. Daha yirmi, yirm! iki- yaşmındayken başmdan geçen bir hâdise, bugünkü ihtiyarın ka, fasında bu garib kanaati yaratmıştı. Büyük Hanıma karşı bu kadar nazik hareket eden adamların biraz yalvarmakla hakika. ti kendisine bildirebilecekleri zihabına kapıldı. Polislerin bir bhayli uzaklastıkları bir sırada peşlerinden koştu. Onları tam kapıdan çıkacakları anda yakaladı. Burada gördüğü Mmanzara« dan büzbütün ürktü. Kapı önünde iki, biraz ilerdeki köşede de bir resmi polis duruyordu. Demek hâdise aklının alamıryacağı kadar büyüktü. İyi kalplisine yaklaşarak Ürkek bir dille sordu? — Kuzüm beyefendi, - dedi. Pok merak ettim. Suad Beyi ni- çin aradığınızı söyler misiniz? Murad ağanın suali gene cevabsız kalmış, polisler uzaklaş. mışlardı. Bu esrareogiz arayışın, köşkte tesiri mühim oldu. Hiç kimse, hiçbir hükme varamıyordu. Bu tereddüdlü devre u« zuz sürdü. Ancak iş akşama doğru anlaşıldı. İstanbulda çıkan akçam gazeteleri, feci bir cinayetten bah. sediyorlar ve İrfan Pasa gelini Nimet Hanrmın, Doktor Nedim beyle birlikte öldürüldüğünü yazıyorlardı. Zabıta katilin izi 8. zerinde bulunuyordu. Köşkten Suad beyi aradıklarma göre katil © mıydı? Evde buna kimse ihtimal vermiyorda. Bu iş kör bir adamın başarabileceği işlerden değildi. YDevamı var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: