23 Nisan 1938 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 9

23 Nisan 1938 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

dB Hiç düşündünüz mü? Av hayvanları avcılardan nasıl kaçarlar? Bazı hayvanlar öyle şaşılacak kurnazlıklar yaparlar ki insanın bunları bilerek yabtıklarına inanacağı gelir Kanatlı ve tüylü hayvanlar; avcılara karşı kendilerini mü- v .hâıhırıokıınlaeı;ğ yaczat ederler ki, güphesiz — nefsin muhafarası için sevki tabit ile yopılan ba- reketlerdir. Fakat bazan öyle hayret edilecek şeyler yapar- İar ki, insanm, bunları bilerek yaptıklarına hükmedeceği ge- lir, İşte, av metaklısı küçük oku- yucularımıza, hayvanların ba- Zı kurnazlıklarını, kendilerini. mak için müracaat ettik- deri hileteri yazryoruz : 'Tavşan .— İlk evvel bir düz yol takip eder, sonra ayni yol- dan geri döner; yarı yola gelin- ©e yan tarafa doğru alabildiğine kaçar ve bu suretle arkasından koşan köpekleri şaşırtır, alda- Çulluk .— Orzmanlık y bulunur, Avcının — yak hissetti mi, aallar arasında kendine bir yol açır, ve ahtak ağacın tepesine çıktıktan s0: HKüyalanır, uçar. -e ADA TAYŞANI W tır. Eğer avcı usta değilse ka- ça- kurtulur, Ada tavşanı — Birdenbire “fırlar, avcının öntünden kaçer, Sağa ve sola gayri muntazam gıçrayışlarla bir ot demeti arka- €ına saklanır. . Bıldircin ve Tarla kuşları — İzlerini çaprazlaştırırlar, bicibi. ri içinden geçirirler ve en avcı köpekleri bile şaşırtırlar, yol- dan çevirirler, Fakat, bir defa havalandılar mr, canlı bir he- deltirler, umum!yetle dosdöğrü uçarlar. Sülün — Avcryı görür, teh- likeyi anlar anlamaz gürültülü bir tarzda havalanır, yakın bir ağaca sığınmağa çalışır.. Ekse- riyetle şakuli uçer. Uzun Iıux- ruğu, usta avcılar için iyi bir hedeftir. Su çulluğu — Bataklıklarda sulak yerlerde gezer. Avcıyı görünce, aşağı, yukarı, sağa ve sola gayri muntazam uçuşlarla kaçmağa çalışır, tehlikeyi at- I Biliyor musunuz ? Filler çok iyi duyarlar ormanlarında bir fil. İşittiği bir gürültü Üzerine kulaklarmı açmış, gürültüyü dinliyor. Kulaklarınım büyük- lüğüne dikkat ediniz, Fillerin kulakları yumuşaklır -ve çak hassastır. Çok uzaktan bila herhangi bir gürültüyü duyar, x * X Ilk deniz feneri Hindistan hin en eski devir! fener mevcuttur. İr geyrüselere başladıkları zaman fener ih- tiyacmı da hissetmişlerdir. En eski devirlerde yapılmış o- lan İskenderiye feneri, dün - yünın en büyük harikaların. dan biri addedilmektedir. Bi. lâhare Rados ve Messina bo . Bazındaki cesim fenerler, de - nizcilere büyük hizmetler ifa etmeye başladılar, İlk elektrikli fenerin tocrü- besi 1865 do Frangız limanla: rından biri de yapıldı. Hintli Fakirlerden bir çokla Fi garib bir böğürtlen yatağı Üzerinde yatarlar ve bunu ğü. yet rahat bulurlar, Şen Fıkralar h Saffet — Ben her aktörü ve herkesi tak - lit — edebili - rim... Nez i h & — Bahsa girerim ki, babamı tak- lid edemezsin. Saffet — Ben de taklid ede. bileceğimi iddia ediyorum. Ba ban ne yapıyor? Nezihe — Bu sabah — bana bir kutu çikolata getirdi, ———————— latınca havaya doğru tıçar, Süda yaşayan hayvanlar — Su kuşları, karabatak, ( Surun üzerini yalayarak sür'at- ekseriyetle umulmadık suya dalarak hiç bir yerden telsrar çıkarlar, Ka- çarlar. Ördekler — Halilçe meselâ kanatlarından yocalanan ördek- ler suya düşerler, Ve kendile « rini yakalamak için yüzen, ağ- zını açarak tutmak istiyen kö- peğin önünde suya dalarlor ve çok uzaklarda ölürler. Resimlerde bu hayvanların avcılardan nasıl kaçtıklarını görüyorsunuz. Meşbur sinena aktörü Polen Rodye sahradla çevrile . ir filmin baş rolünü yapa- ezk caktı. Hareketinden evvel, on dört yaşlarında bir lise talebesi olan i Şatl, kendisini de bera- almasını ondan yalvorarak rica etti. Çöldeki ikameti kısa süre için, Polen Rodye, — yeği bu iszarma dayanamadı ve onu da beraber götürmeğe karar verdi.. Kafile, Uragladan 250 kilo- metre mesafede bulunan Elgo- lea civarına gelmişti, Eskiden gayet tehlikeli ve güç olan bu seyahat bu dela büyük bir kolaylıkla yapılıyor- du.Otokarlar; artistleri, opera- törleri ve idtweecileri sapasağla: bir halde istenilen yere geti mişti. Yalnız, baş rolü yapacak ©- lan kadın artist meydanda yok- tu. Hezkesle beraber gelmek istemediği için geç kalmıştı. İki gündenberi herkes onu bekliyor ve fena halde kızıyor- du. Çünkü yakıcı güneşin al- tında boşuboşuna — beklemek cidden güç bir şeydi, Diğer ta- raftan geceler de son derece bunaltıcıydı ve herkes bitkin bir hale gelmişti. Bir sabah, saat dörde doğru, türlü uyuyamıyan kalktı ve kampın Bır dolaşmağa başladı. ç Henüz elti adımlık bir metafe kat'etmişti ki arkasından bir sest duydu; — Nereye gidiyorsun, amca? — Görüyorsun, Şarl gezme- Re çıktım. Bu sıcokta imkânı yok uyunmuyor. Biraz dolaşıp güneşin doğuşunu seyredece- ğim. Görüyorum ki sen de be- nit vaziyetimdesin., — Hakikaten öyle. Fakat amca, seninle beraber film çevi- recek olan yıldız amma kendi - sini bekletiyor, ba!.. — Evet, oğlum! Kendileri- ne ihtiyaç olduğunu bilen ber yıldız gibi o da nazlanıyor. — Acaba bugün otokarla ge- Hir mi dersin?, — Her zartan getebilir.. Biz de burada onun şerefine kavru- luyoruz.. Bir tayyaresi olduğüu için, bizden daha çabuk ceğini zannetti. Halbuki meydanlarda yok!.. — Tayyaresi olduğuna gö- re, her halde çok para kazanı- yor, öyle değil mi, amca? . — Tabil oğlum.. — Amca, bana da attistlik Öğretsene.. Bu her halde, lise- de ders okumaktan daha hoş gele- î'oleı Rodye gülmeğe başla- dr: — Pekâlâ, dedi, öğretirim. at evvelâ liseyi bitirmen lâ- Daha: vaktin var, isi de, neş'eli bic - tavırla, develerle, üzerinde çizdik'eri dar biryol- dan yürüyorlardı. Bu yol nereye gidiyordu? Bumu bilmiyorlardı. Fakat bu- nün ne ehemmiyeti vardı?. Za- ten uzaklırjmağa niyetleri yok- tü. Sadece geziniyorlardı. Yo- rulunca tekrar geriye döner- lerdi. Kampa dönmek için, iz- leri takip etmek kâfiydi.. Bu müddet zatfında, — beklenen “yıldız,, da, belki dönmüş olur- du. Etraflarında sahra, korkunç bir ıssızlıkda uzumıyordu. Her tarafta, tıpkı deniz dalgaları gibi, kuma dalgaları örünüyor- dü, Yürüdükleri yol, kum tepe- leri üzerinden aşarak, diğer tepelere doğru uzanıyordu. Şarl şöyle diyordu: — Ne çak kum.. Her taraf kum.. Hayatımda —bu kadar kum görmedim.. Amcası da cevap verdi: — Ben de görmedim, oğlum. Hem düşün ki, bu çölde, bu nâmütenahi sahrada — yaşayan insanlar var.. — Olur şey değil.. Fakat bu bir hakikattir. Bizi Biskrodan, Üç yüz kilo- metrelik bir kum mmntakası a- yırıyor. Yürüyorlardı. Garip yol, mütemadiyen kıv- rılıyor, kum tepelerini aşıyor- Tardı. Ne uzaktan, ne de yakın- dan bir tek canlı mahlük gö- rünmüyordu. Diğer taraftan, görünürlerde külübe ve ağaç ta yoktu.. Birdenbire tüzgâr çıktı. Bu mmtakalarda her zaman olduğu gibi, rüzgâr hızla ve şiddetle esmeğe başladı. Koyu kum bulutları yükseldi, toz #©cncayla yeğenin — yüzlerine çarpmağa başladı. Polen Rodye: — Galiba fırtma kopacak, oğlum, dedi XaT EİRRERr yağma'ne güzel olur, amcacığım! — Evet, ciddlen iyi olurdu.. Fakat her hâlde yağmurun ya- ğacağı yok. Her ne olursa ol. sun, derhal geriye dönmeliyiz. İster yağmur yağsın, İster yağ- masın, bu fırtınada burada ra- hat etmemize imkân yok. Ace- le edip kampo dörelim, Hiç tereddüt etmeden, kam- pa dönüş yolunu tuttular, Fa- kat rüzgâr, şimdi tamamiyle bir kasırga halini almıştı. Yer yer, küçük kum hortüm- ları peyda oluyor ve kumları on metre havaya yükseltiyor- du üzgâr, kumlorı büyük bir şiddetle sahra boyunca sürük- lüyor.. Yol siliniyordu.. Şarl, endişe içinde titriyen bir sesle: — Koşalım, amca, dedi. — Soğuk kanlılığını muhafa- Za et, oğlum!?.. — Peki, fakat koşalım. — Büyük bir dikkatle mergiz lâzım., Görmüyor m sun ki, yürüdüğümüz yol şim- diden kayboldu.. —— Korkuyorum.. — Korkma, Kampton ©o ka- dar uzakta değiliz. Bir — kaç dakika sonra oraya varırız, Sikı adımlarla - ilerliyorlar- di Biribiri ardındımı, aştıkları kum tepeleri, onları — şaşırttı, yanlış bir istikamet tutturdu - Jar ve iki saat sonra, yakıcı bir güneş, kum bulutlarını deler- en., onlar, artık yürüyemiye- cek, bitkin hir hale gelmişler- di. Ne yapacaklıcdı? Halleri ne olacaktı? Yiyecek bir şeyleri yoktu ve bilhasra susuzluk on- ları bitiriyordu. Evvelâ Şari yere yıkıldı. Yü- zükoyun uzanmıştı. Gözleri ka- panıyor ve kum ağzını - doldu- ruyordu. Kalb sızlatıcı bir sesle şöyle nurıldanıyordu:? — Su, bit yudum su.. Dehşet içinde kalser Polenin de hali haraptı. Mes'uliyeti onu titretiyordu. Bu çocuk, gözleri önünde ö- lecek ve © buna bir çate bula- mıyacak mıydı? , Çılgın bir sesle bağırıyordu: — Şarl, Şarl, yalvarırım sa- na, yavrum, kalk!, Biraz cesa- ret, Fakat delikanlı cevap vere- cek halde değildi ve tTüzgâr daha büyük bir şiddetle eserek enun vücudunu örtmeğe başlı. yordu., — Ahbi Ya Rıbhlm. Kamp uzakta değil! Onu bulmalıyım! Ve zavollı aktör böyle keke- ledikten sonra, ayni çılgın ses- le bağırıyordu: — İmdat! İmdat!.. Nihayet bütün kuvvetini top Jayarak, her ne bahasmma olur- sa olsun, bir imdat bulup, ken- disine teslim — edilen çocuğu kampa nekletmek ümidiyle koş- mağa başladı.. Bir saat sonra, bir tayyare, kampa müteveccihen, kum der- yâsı üzerinden geçti.. Bu, hep geç kalan güzel “yıl- dız,, n tayyaresiydi.. Bir aralık, pilot, aşağıda, kumlar üzerine uzanmış bir ço- cuk vücudu gördü,. Bir kaç yüz metre ötede de, diğer bir vücud uzanmıştı. Bunların hiç birisi canlı gö- rünmüyordu ve kum onları boz bir tabakayla örtmeğe Huşla- mıştı.. Tayyare, en yakınm kampa doğru yol aldı, oraya indi ve oradakileri vaziyetten haberdar etti. Derhal, araplardan müteşek- kil bir yardım kafilesi hazır- dandı ve, fırtınaya rağmen, tek- rar havalanarak kendisine yol gösteren araplar sayesinde, iki fırtıma kurbanın: bulmuğa mu- vaffak oldul.. Can çekişen amcayla yeğen sedyelere konarak kampa geti- rildiler. Uzun müddet tedavi edildiler ve uzun müddet onlar- dan ümit kesildi. Nihayet dudaklacı kımıldadı; gözleri açıldı. Kurtulmuşlardı! .. Nazlı sinema yıldızı, bu defa hakikaten vaktinde gelmişti! . BULMACA Yukarıki (V) harfini yalnız makas dari &e öyle üç preçaya ayırmız ki, bu parça- ları birleştirdiğiniz. — zaman, Fransızca (X) harfi meydana gelsin, Bu bilmeçemizi halledenler- den birinciye bir kol eaati, ikin- tiye büyük bir resim albümü, üçüncüye bir bel kemeri ve ay. rTıra 200 okuyucumuza muhte- Hf hediyeler verilecektir . SAD DN HABEP COCUK SAYWFAS Bilmece kupomu 23 NİSAN — 1988

Bu sayıdan diğer sayfalar: