15 Haziran 1938 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 6

15 Haziran 1938 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Yasan: Gerald Kelton ap. Çeviren: P.K, Aşilin ölümü, sayenizde hiçbir şüphe uyandırmadan oldu. — Bunu söylemeğe neden Jüzum görmüş? Bu bile budala olmadığın ispata yarıyabilir. — Budala mağrurun biridir o, Ken. disinin mühim bir şahsiyet olduğuna beni ikna etmeye uğraştı durdu. — Olabilir, Fakat Aşilin İngiltereyi temsil ettiğini ve delikanlının da lord Vitleyin oğlu olduğunu düşünürsek İşte tesadiften başka şeyler de ara . makta haklı olurz sanırım. — Israr etmiyorum, Maamafih şu- nu söylemeden geçemiyeceğim: eğer siz de onu benim kadar tanısanız, ya- | ni beş on defa kendisiyle konuş zavallınm böyle işlerle uğraşma çok uzak olduğunu derhal anlarsınız. Şiir yazdığını iddia ediyor, fakat ts tünkörü bir tahsili var. Hiçbir ecnebi dili bilmiyor. Züppe şımarığın biri. En nefret ettiğim tip. — Bir dakika fröylayn... Güst Rig hakkmdaki malümatımızı sizinle be . raber şöyle bir tetkik edelim. Şiir yazıyor; demek az çok zekâsı | var, Zengin züppenin biriymiş. O halde Londra mevsimi henüz en hararetli devresindeyken bu sırada niçin Rivi- yeraya geliyor. Hiçbir ecnebi lisanı bilmiyormuş. Ne malüm? ya biliyor da gizliyorsa.. Şimdi garib tesadüfleri tetkik ede » lim: Şimdiki İngiliz kabinesindeki na - zırlardan Almanyaya en ziyade rleyh- tar olan nazır lord Vitleydir. Bu deli- kanir onun oğlu... Mulende tam sizin Libnerle görüş. tüğünüz sırada ortaya çıktı. Kendisi Aşilin ahbabıdır. Aşilin ölümü polisçe gizli tut tu. Çünkü kumarhane İ; ber değildir diye in Montekarloda işaa edilmez. Halbuki o bu ölümden derhal haber aldı, Nasil? Sonra abdal dediğiniz delikanlı size, Aşilin kendisine itimad etmediği ka- naatini uyandırmağa muvaffak oldu. Erika başıyla red işareti yaparak: — Hayır her baron. Deği, Israr et- tiğim için beni affediniz Yanlış yol. da yürüdüğünüze ben elân kaniim. Bu saydığınız küçük teferriiat bence ko. Jaylıkla izah edilebilecek noktalar, Ben onun bu işle kat'iyyen alâkadar olmadığına eminim. — Belki de haklısınız. Fakat aldan. miş olduğunuzu bir an için kabul ede- ilm. Lord Vitleyin oğlu dün Ağşille u- zun boylu konuştu. Piânların elden e. le geçmediğine kat'iyyen eminiz âma Aşil tehdidim üzerine genç ahbâbına tı vermiş veya gönderemedi de bunları arkada gına anlattıysa? malüm ya bunlar da mühimdir ve kolayca hatırda tutula- bilecek şeylerdir. Veya Luftvogelin plânlarını nereye sakladığını da belki ona söylemiştir. Bunlar öyle ihtimal- ler Ki hiçbirisini nazardan uzak tut. mamak mecburiyetindeyiz. Genç kızm güzel yüzü dehşetle bu. ruştu, gözleri büyüdü: — Onu da mı? o delikar yoksa? — Hiçbir gey söylemek istemiyo- rum, Maamafih kazalar hiç eksik gil. Lord Vitleyin oğlu çok tedbirsizce otomobil kullanıyor. Fakat eğer böyle bir kazayı lüzum- lu görürsek üzerimize hiçbir suretle şüphe celbetmiyecek şekilde hareket edeceğimiz ta i yenizde hiçbir oldu. Fakat İngiliz hazırlarından biri. nin oğlu ölürse mesele bu kadar ses. sizoe kapanmaz. Tahkikatın derinleş - tirilmesine lüzum görülür. Bu sebeble kaza olması lâzımdır... Neyse, belki de var, bu delikanlmın işlerimizle hiç a- lâkası olmamasını temenni ederim. Delikanlının size bahsettiği diğer ah . babı kimmiş? hani bekliyormuş ve ayni zamanda onu Aşil de tanıyor . muş, — Kim olduğunu e bilmiyorum. Bu yı da mı Eelecekimiğ.. / — Aşilin İngiltereyi temsil ettiğini artık kat'i olarak biliyoruz. Onun ford. i Juyla tanışması bir "tesa - eseri olmadığını bir an Için kabul ederseniz beklenilen zatın kim olduğu- nu tahmin. edemez misiniz? — Jasonu mu söylemek istiyrrsu. nuz? — Ta kendisi! — Ondan ne nefret ediyorum bilse. niz! — Haksızsımız fröylayn. Bizim mes. Jekte ne kin, ne de aşk için yer yok- tur. Jason mühim bir adamıdır. Entel- licens servisin arkasında çalışan fev. kalâde sınıftan bir casus... Ondan kor. karım ben ve onun için bundan büyük bir takdir nişanesi de olâmaz. — Bize oynadığı bu kadar oyundan sonra ona karşi pek mülâyim görünü. yorsunuz her baron... Onu Almanyada ölü veya diri'yakalıyana mükâfat va- ğini bilmiyormuş gibisiniz a. — Biliyorum ama bu,ona karşı hayranlık duymama bir mâni teşkil etmez ki... — Fakat o bize ihanet etti, — İhanet etmek Jasonun vazifesi olduğu gibi benim Ve #izin de vazife. miz... “Çelik baltalar birliği,, ne giri- şini ima elnek istediniz, değil mi? — Evet. Sadakat yemini etmişti. — Tabi, Yemin etmeseydi teşkilâta giremezâi. — Yeminini tutmadı. — Ama, vatanma karşı değil. . — Birliğe komünizmle mücadele et- mesi için alınmıştı. — Bunda samimi olabilir, — Faka: bu hususta bize yardım etmedi. — Firsatmı bulamamıştır. Kurtul . mak için kaçmaya mecbur kaldı, — Her şeyi öğrendikten sonra., — Evet, “Çelik baltalılar birliği, ne ait her geyi öğrenmişti. Firarı gayet tuhaf oldu. Hakkındaki ihbar bir ko- mite içtimamda, yirmi sekiz aza hu- zurunda yapılmıştı. Hemen o içtimada derha idama mahküm edildi, Bu hü- küm üzerine: — Efendiler, dedi. Hükmünüz âdi- lânedir ve haklısınız. Ve başi önünde salondan dışarı çık. tı, Kaçar gibi yapsa, koşsa derhal ya. kalanırdı. Onun için böyle yapmadı. Fakat dışarı çıktıktan sonra da ka - yıplara karıştı. Nasıl? ne vasıtayla? bunu ancak kendisi bilir, Hep aristokratlardan müteşekkil o- lan komite azasmdan hiçbirinin onu öldürmeye teşebbüs etmiyeceğini bili- yordu. Bu iş maiyetten birine lâyık görülürdü. , Şimdi "Çelik baltalar biri yetçi diğer bütün birlikler gibi feshe. dilmiş bulunuyor. Fakat Jason hâlâ idama mahkümdur. Ancak kendisinin Almanyada yakalanması şart.., — İnşallah o günü görürüz. Ken- disini görseniz tanır mısınız? — Tabii değil mi? dostumdur, biri- birimizi mütekabilen takdir ederiz. — Bu tanışıklık bir mahzur... — Hayır. — Bana âşık olan delikanlının bek- lediği adam belki de Jason değildir. — Onu yakımda öğreneceğiz fröy ş layn. Metrdotelin (o bulundukları tarafa doğru geldiğini gören Erika: — İşime dönmeliyim, Dedi, Sizinle fazla kaldım. Allahaısmarladık Her baron. (Devamı var) JS HAZİRAN — 1931. Yazan: M.S. Esrar denilen o meş'um, öldürücü zehirin girmediği hapishane yoktur an Bu saçmaları işittikçe, gülmemek için cebri nefsediyor, dudaklarımı ısırıyor - dum, Derken bir sayıklama daha başi dı: — Bir varmış, bir yokmuş, evvel za- man içinde, kalbur saman içinde, deve tellâl iken, horoz berber iken, ben ana- mun, babâmın beşiğini sallarken, anamı aldım bir omuzuma, babam: aldım bir omuzuma, anam; sattım bir akçeye, b bami sattım iki akçeye, yoğurda süt kattım soluyor diye, halkaya bir tekme attım geri dur! diye, yangın kulesini belime söktüm borudur diye, gülleyi ce- bime koydum darıdır diye, © da yalan, bu da yalan, fili yuttu küçük sıçak, ka- rıncanın üstüne bindim, deveyi kuca. ğrma aldım, © da mi yalan? Deveye biner misin?. Güneşe gider misin?. Güneşin kapısı kilidli Pirenin başı bitli! Ali, Ali Hurma dali Yeme beni Yerim seni Mandıra tersi Yuftri.. Uç uç katırım.. Sana pabuç alayım! Ağanın emriyle bir cıgara daha yan- dı. Ve cıgaralar yandıkça, gölgeleri kımıldanıyordu. Etrafta çıt yoktu.. Ses, sada yoktu. Herkes mastur olmuş, hepsi de esrar dalgasına tutulmuşlardı. Ancak iki ne- fes çektiğim halde ben de; — Mastur!, Olrmuştum. Duman masturu!, Ertesi gü uyandığım zaman hâlâ ser- sem, hâlâ mankafa bir balde idim HAPİSANEDE ESRAR! Esrar denilen o meş'um, öldürücü zebrin girmediği hapisane yoktur. Bu azlık veya çokluk farkiyle bütün ha. pisanelerde vardır. Mahpuslarm bir çoğu bu menhus iptilâ ile malüldür. Es- rarkeşleri tefrik etmek güç bir şey de- ğildir. Öteki mahpuslar arasında canl cenaze gibi gezerler, siyah ve yeşilimsi renk bağlıyan yüzlerinde, fersiz ve dal- gin gözlerinde belâhet okunur. Uzun müddet yanında oturunca vü. cutlarından sızan müstekreh koku in- sanı bizar eder, rın kendine mah. ıs o mide bulandırıcı kokusu elbise- lerine kadar sinmiştir. Bunlar alelekser hapisanelerde duvar diplerinde sessiz, sadasız otururlar, mütemadiyen nürler, kendi kendine konuşurlar, En aztir, güçlü, kuvvetli bir mahküm esrar kullanmıya ba nca, beş, ön gün içinde yerinden kalkmak, kımıl danmak isteğinden mahrum kalır, Es- rat bulamadıkları zamanlar, âdeta hay- van sersemliğiyle gezerler. Bu betbaht. r irade ve muhakeme kabiliyetinden mahrum bir halde hayal içinde yaşar- lar, Hapisanelerde esrarın nasıl sokuldu ğunu yazmadan evvel, bazı hapisanele- rin dış bahçelerinde hüdayi nabit otlar ve sebzeler arasında bahçe işlerinde kullanılan mahkümlar tarafından nasıl esrar çıkarıldığını anlatayım? (4..) hapisanesinde bulunduğum si. , hapisanenin dışarısında çok geni$ iki sebze bahçesinde çalıştırılan mah * puslar tarafından az miktarda esrar çı- karıldığını gördüm. Bu mahkümlar “çedene,, tohumunu sebzeler, fidanlar arasına dikerler, bundan keyif verici bir madde istihsal ederlerdi. Sebze bahçelerinin kenarlarına, gü ya bahçeyi muhafaza için mebzulet (kendir) ekerek, fidanlarından topla « nan tohumları, tomurcukları tencerede kaynatmak suretiyle keyif verici kuv * vetli bir mayi elde edildiğini (bizzat gördüm. “Kuru bezelye,, ye benzeyişi itibari" le nazarı dikkati çekmeden hapisaney€ sokulan (çedene) tohumunun içindeki özünden esrar yapanlar çoktur. Esrarkeşler arasındaki samimiyet. farmasonların biribirlerine karşı clan bağlılıkları kadar kuvvetlidir. Zengi esrarkeşler, fakir esra düşkünlerin€ yardım ederler. Hapisanelerde az ve binbir zorlukla elde edilmiş olmasını rağmen, bu muzır maddeyi biribiri esirgemezler, Açlığa dayanan esrarkeğ esrarsızlığa tahammül edemez. Bir lo” ma ekmek istemekten utanan esrar” wüptelâsı esrar veya esrar almak içi" para İstemekten zerre kadar utanmaf HAPİSANELERE ESRAR HANGİ YOLLARDAN GİRER? Ya adam öldürdüğünden, ya hırsı” lık yaptığından, ya devlet parası çald” ğmdan, yahut ağam dolandırdığındam ev soyduğurdan, dağa kız kaçırdığın ” dan, yol kestiğinden, emniyeti sujisti “ veya herhangi bir 6U$” tan dolayı, hapisanelere girmiş olan mahkümlar esrarı nasl buluyorlar” Esrar hapisanelere nasıl girebiliyor * Hapisane idareleri, bu gibi yasal şeyler için tedbirlerini almış, gözü” dört açmış olmasına rağmen, hapisa ” nelere esrar sokulmâsının maalesef ö5' ne geçememiştir. (Devamı HABERİ e Ee LR Bittabi onu ailesinden uzak gezmelere götürdüm ve ihtiyat- la kalbini yokladım. Onu söylettim, fikirleri, tasavvurları, İs. tikbelimiz hakkında kendisinden hesab sordum. Suallerimin ön. ceden hazırlanmış birtakım düşüncelerden doğduğu belliydi; evlilik denilen müthiş hayatın en zayıf noktalarını bulmakta da o kadar meharet gösterdim ki Lul - sonradan kendisinin de iti- raf ettiği gibi - bir kızda bu kâdar sarih bir bilgi bulunmasın. dan adetâ dehşet duydu. Ben onun cevablarını dinliyordum; ha. ni korkudan ne diyeceklerini şaşıran adamlar vardır: Lui de işte onlar gibi konuşuyor, bir türlü işin içinden çıkamıyordu. Sen gururla, benim ruhumun büyük bir ruh olduğunu söyler- sin; herhalde Lui'de de böyle bir his uyanmış olacak ki benim karşımda büsbütün küçüldü, kendini pek naçiz bulmaya başla- dı; doğrusu benimle münzkaşa edebilmesi de pek kabil değildi, Geçirdiği felâketler ve sefalet onu ezmiş; kendine artık maâhvolmuş bir adam gibi bakıyor ve fç müthiş korku İçinde kıvranıyordu. Bir kere o, otuz yedi yaşında, ben on yedi ya» şımdayım; aramızdaki yirmi yaş farkı düşündükçe elbette bir dehşet duyuyordu. İkincisi benim çok güzel bir kız olduğum iddia edilir; Lul de bu hususta bizim fikrimizde olduğundan, çektiği Istırabların yüzünde gençlikten hemen eser bırakmadı. ini gördükçe içi sizlıyordu. Üçüncüsü benim kadınlığımn, ken- di erkekliğinden çok üstün olduğunu hissediyordu. Pek aşikâr olan bü üç küçüklük, onu nefsinden şüp ttirmeye başlamış- tı; beni mes'ut edememekten korkuyor ve benim kendine, iki şerden en hafifi diye vardığımı arlıyordu. Bir akşam bana çeki. ne çekine: — Tekrar manastıra dönmek olmasa beni istemezdinin. de. gil mi? dedi, ENER X TER Nurullah ATAÇ il ye Çeviren: Ben ciddiyetle: — Orası doğru, dedim. Kardegçiğim, o adam bana erkeklerden duyabileceğimiz ilk büyük heyecanı tattırdı. Gözlerinden dilşen iki damla yaş beni tâ kalbimden vurdu. Acısmı avutmak istiyen bir sesle: — Lat, dedim, sırf birtakım düşüncelerin eseri olan e İzdi- vacı, benim gönlümle kabul ettiğim bir izdivaç haline getirmek $izin elinizdedir. Benim sizden istiyeceğim gey, aşkınızın $8- mimiyetiyle katlanmaya hazır olduğunuzu söylediğiniz esaret- ten de çok daha güzel bir feragat göstermenize bağlıdır. Siz, benim anladığım manada muhabbete, dostluğa yükselebilir mj. siniz? insanın hayatmda bir tek dostu olur, ben de sizin dos- tunuz olayım. Dostluk, kuvvetleri ile birleşip yine de akil kalan, biribirinin benzeri iki ruh arasındaki bağdır. Hayatı beraber taşımak için dost olalım, hayat ortağı olalım. Benim istiklâlime dokunmayın. Benim için aşk beslediğinizi söyfüyor- #'ınuz, beni de kendinize âşık etmeye çalışmanıza mâni olmam; AZAN: ONORE DU BALZAK n ancak kendi rızamla sizin karınız olmalıyım. gs emi size teslim etmek arzusunu uyandırırsanıZ, emi? olun ki onu hemen feda ederim. Aramızdaki dostluğa bir Şi vermenizi, onu aşkın sesiyle tahrik etmenizi menetmiyo! il ben de muhabbetimizin tam olmasına çalışacağım. Bilhi 5 Sizden bir ricam var: aramızdaki garib vaziyetin dışarda” anlaşılıp beni sıkmasına meydan vermeyin, Ben günü günü” uymaz, fazla fazilet taslar bir kadın gibi gözükmek istel ai çünkü öyle insanlardan değilim; sizin de ele güne kerşi Li ğin zevahirine hürmet edecek kadar düşünceli bir erkek oldi” Zunuzdan eminim. Kardeşçiğim, ben hiçbir erkeğin o derece sevindiğini g* medim; Lwl'nin gözleri parlıyordu, saadet ateşi gözyaşlar”” kurutmuştu. Sözümü şöylece bitirdim: — Sizöen istediğim o'kadar da garib bir şey değil, Sİ le bir şart koşmam, sizin tevecelihünüzü kazanmak dan doğuyor. Beni sadece nikâhla elde ettiğinizi farzedelim” nükâfatmı benim gönlümden değil de ancak kan! y i emirlerden gömrüş olunca bana kargı bir gükri” ve si duyabilir misiniz? hoşuma gitmediğiniz halde, pek gi t rem annemin tavsiye ettiği gibi, size içimden gelmiyen biri dan G0 Li v4 göstererek anne olursam o çöcuğu, müşterek bir arzu: cak çocuk kadar sevebilir miyim ?Belkçi birbirimizden il âsi ri bi hoşlanmamız zaruri değildir ama siz de takdir edersiniz a olmazsa birbirimize karşı bir soğukluk duymamamız K 0 Biz gayet tehlikeli bir vaziyetle karşılaşacağız: köyde Y' gi! gız; Mtiraslirm' kararsız olduğunu düşünmemiz feab etm” pe akrtilı, uslu kimseler, de; ğin seböb olacağı felâketleri Baba katip da onları önliyemezler mi? ğ (Devamı var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: