16 Eylül 1938 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8

16 Eylül 1938 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Haber'in tarihi Romanı:30 Padişah sokaktan bigünah kullarını toplatıp idam edecekmiş / mel'unenin ve mel'unların kellesini is- terim. Sekbanbaşı padişah huzurundan çıkın. ca doğru şeyhülislâm konağına gitmiş ve Ataullah efendiyle bir saat kadar gizli- ©e görüşmüştü. Padişah, vaka faillerinin ve Gilizarm kellelerini istiyordu, no ya- pacaklardı? Geykülüslimda da şafak atmıştı. Olur a, bir gammaz çikip: — Şeyhülislâm efendinin de bu haile- de parmağı vardır! Dese onun da sorgusuz sunisiz kollesi gidecekti. Şimdi ne yapmalıydı? O mrada salonda kadınlardan başka gözlerine bir şey görünmemişti, Nere » den bilsinler kim silâh attı, kim vurul du, na oldu? Fakat şeyhülislim umur görmüş, böy. Te yerlerde aklını çarçabuk başına dev- girip en selim yolu tayine muvaffak 0- Tur bir devlet adamıydı. Sekbanbaşiya dedi ki: — Efendi ağa, bu badireden halâs bul- mak için, bigünah da olsa birkaç adam yakalayıp huzuru hünküra götürmekten başka çare yoktur. Sen ne dersin? Bokbanbaşi bu fikri beğenmişti. Ama, © bütün bu dertlerin Cevrinin başınn altından koptuğunu biliyordu. Onunda bu münasebetle cezasını vermek gerek- *. Dedi ki: — Cevri kalfa elebaşıdır. Dainiz, bu aşlitenin de padişah huzurunda İdam 0. Tanmasını muvafık görürüm. Ne buyu- rursuğuz j — Bırak şimdi bunu ağa! O padişaha Büşer bir keyfiyettir. Haydi kimi gözün : sırırsa tevkif edip huzura sevkeyle. Şu kâbusu atlatalım, Yoksa neuzübillâh 86. nin de kellen elden gider ha! Sekbanbaşınm gözleri dönmüştü. Diş. lerini gıcırdatarak söylendi: — Benim kellem pahalıya gider Şeyh efendi, bana yardım odilmezso siz bilür, sünüz. Şeyhislâm Atawliah Efendi, buradaki tehdidi anlamıştı. Hani şu haliyle sek- banbaşımın da hiç şakası yoktu. Yapar mı yapardı, Kalktı, başefendinin arkasmı okşadı, tatyip ve tatmin etti: — Ne demek olsun efendim, hep ka. #ımdaşız yardımımızı esirgemiyeceğimiz den İştibah mı oluyor? Hem padişah bir kaç kelleden sonra teskini gayz eyler Banırım. Bir de şu Gülizar denen aşifteyi der. dest eyleyüp huzura götürmelisin. Önee PARE EN ARMADA EE — Çabuk. Birkaç dakika içinde >) Gillizarın cezasmı tertip eylemek vacip! olur, Sokbanbaşı Şeyhislâmdan ayrılır ay. rılmaz dört yeniçeri yasakçıbaşıyı yanıns| alarak önüne gelenler içinden en halsiz cansız ve dermansız olanlarını geçip muş” ta, yumtuk, sille, tokat tevkif ettiler, Halk neye uğradığını şaşırmıştı. Pazar, dan nevale devşirip evlerine giden bu kendilerinden bilo bihaber zavallılarm bunca nizam ile tevkif edilip ellerine ke. ment bağlanıp sürüye sürüye sevkleri halkı tethiş etmişti. Bir tanesi yalvar.) miş ve söylemişti; — Ne oluyor ağalar? Bizler ne gün, hımız ve suçumuz var ki ellerimize kay tan geçirip vücutlârımızı hurdahaş eyle diniz? Ne ettik, çoluk çocuk sahibiyiz. Padişaha dua ederiz. Bekbanbaşı haykırıyordu: — Yürüyün bre mel'unlar. Padişah Alempenah sizleri diler, — Bu ne günlerdir? Bu Allah korkusu kalmamış zamandır! Diyen yaşlılar dük. kânlarmı kapatıp camilere koşuştular, Herkes evlerine kaçıştı. Reaya dükkân kepenklerini kapatıp buldukları deliğe saklandılar. Deraliyeyi dehşet istilâ etti. Ağızlardan ağızlara yayılıyordu: — Padişah sokaktan bigünah kullarmı toplatıp idam edecekmiş! On beşe yakm adam elleri bağlı hünkâr huzuruna çıka. rildı. Padişah eğzt köpürmüş bir halde, delirmiş gibi haykırıyordu: — Bu hmzırlar im, bu kahbe oğulları mı padişahlarma, velinimetlerine silâh çeken? Sekbanbaşı ayak öpüp elpençe durdu: — İşte hünkârm, suçluları huzurunu, zâ getirdim. Biçareler hiçbir gey anlamamışlardı. Bolki padişahı bile İlk defa görüyorlar dı. Dilleri tutulmuş, gözleri kararmıştı. Silâh çekmek velinimete ihanet etmek de ne demekti? İçlerinden biri, mütemadiyen padişahım bu saygısız tahkir ve tezlilinden ürpere.. rek haykırdı: — Padişah olacaksm. Günahsızla gü. nahlıları tefrika kadir değilsin. Sekban. başı denen bu dinsiz ve mel'un bizi 80. kaktan devşirip kuzurunuza getirdi. Ne olduğundan bihaberiz. Seni dahi tanıma yız hünkür, Kahbe oğlu biz değiliz, senin! sekbanbaşındır! Padişah donup kalmıştı. Kalktı, tekrar oturdu. Sekbanbaşıya baktı ve haykırdı: — Cellât! Cellât! İçeriya dev vücutlu bostancılardan iki, AŞK ROMANI — Ne çekingenlik! Sen tanınmıyacak bir hale geliyorsun, dos- fum. Hasta olmıyasın sakın?.. Dördünün de bu baloya gidecekleri kararlaştırıldı. Prenses ile Nazan, derhal birer ağır elbise tsmarladılar, xvın A Yazan: Ikimim si girdiler. Padişah geri çekildi ve hay. kırdı: — Ne durursunuz, vutun şü mol'unla. rm boynunu! Cahil ve mecmım hünkâr, on beş ada. mm kim olduğunu bile tabkika Hüzum gör memişti, Bunlar salonda nasıl bulunabilir, di, ne maksatları olabilirdi? Hem on beş kişi hâdisenin fail olsaydı salcnda canlı bir tek İnsanı mı kalırdı? Fakat padişahın bunlar, bu muhake. meler umurunda mı idi? Sırf ibreti mes, sire olmak zere birkaç kafanm dizi di- binde uçurulması lâztmdı. Mevkuflar içinden beyaz sakallı bir ih, tiyar, sakallarma süzülen gözyaşlarım titriyen elleriyle silerek yalvardı: — Padişahım, bırak birkaç rekât na, maz kılıp tövbe istiğfar edelim. Kul ha, dar hata da yaraşmaz hünkürm. Yarab- bi sen kimsesizlere muin olmaz mısın, görmez isin kullarının kalplerinde ateş ne dokunmuş, onlar bile hazırlanmış ya. tağanları geri çekmişti, — Nerede o mel'un kahbe, Hemen kel, lesini isterim, anladın mı sekbanbaşı? Yahut senin boynunu ururum, Saraya derin bir dehşet çökmüştü. Or talikta kimsecikler yoktu. Şiddetli bir yağınur sarey pençerele- rine çarparak, loş ve boş koridorlarda a. sabı bozan sesler çıkarıyordu. CellAt, namazmi bitirip duasmı ede. nin boynumu bir satırla koparıyordu. Kel leler, kan içinde ortalığa döküldüler. Ka. fasından ayrılan ceset, çırpmarak bir müddet yuvarlanıyor ve başsız oynıyan kol ve ayaklar, göğse doğru çekilen ke- #ik boyun derisi tüyler Ürpertecek bir vahşet manzarası alıyordu. Kanlı hünkârm kılı bile kıpırdamamış, bu en hissiz insanı bile dehşet içinde de. Mrtecek facia karşısında sakallarını tarı. yarak eğlenmişti. Padişaha biraz sükün gelebilmişti Gariptir ki kafasi en son kesilen beyaz sakallı ihtiyarm başı, Mustafanın ayakla, rma doğru yuvarlandı ve hunbar hü kümdar bir tekme vurup savurdu. Kelle nin gözkapakları açılıp gözleri dışarı fır. ladı. Cellât bile dehşet duyup irkildi ve geri kaçtı. (Devamı var) UBAYIN 4 Yazan: R. Rober Düma — e db b ran 6 6, 16 EYLUL — 108 60 — Çeviren: F» K Hırsızlığın cumartesi günü yapıl ması lâzım, general yalnız o gü” a lâboratuarında Diğer taraftan üç dört günde bir, "ga- zetenizin,, yazı müdürü tarafından gön- derdiğiniz yazıları aldığına dair bir mek tup alacaksınız, Hüviyet varakası temin ettiğim gazetenin yazı müdürüyle bu hususta anlaştım, Siz de adamakıllı ma. kaleler göndermeğe gayret edin, — Bu mesele benim becereceğim iş. lerden değil, Onu madam Seviny yapa- cak, — Makaleleriniz gazetede çıkmaya başlayınca sizin gazeteciliğinizden artık kimse şüphe edemiyeceklir, Her gün si- x0 beş allı gazete ve mecmua da gönde- receğim ama, vaktinizi onları okumakla geçirmezsiniz herhalde! — Merak etmeyin. Orada gazete oku- mağa vaktimiz kalmıyacaktır. Verdiğiniz işler o kadar çok kl... — Plânımı bütün teferrünlyla size anlattım, Eksik bir gey kalmadığını sa- nıyorum, Muvaffak olacağınızdan emi , nim, Fukat tedbirli va ihtiyatlı davran - mak şart... Soraca kbir şeyiniz var mı? — Hayır. Hırsızlığın yapılacağı günde değişiklik oldu mu? — Hayır, Bu işin mutlaka bir cumar- tesi günü yapılması iâzım. Çünkü gene ral yalniz o günü llboratuvarmda yalnız kalıyor, Hırsızlık #aat on dokusla yirmi bir a- rasmda olmalı, Çünkü general eve saat on dokuza doğru dönliyor, lâboratuvara çıkması için biraz zaman birakmak lâ - zım, Sonra Noel, bu işi müteakip sizi Pa. rise getirecek olan tren saat 2138 da hareket ediyor. Rolünüzü iylee biliyorsu- nuz değil mi Noel? — Evet. — Siz Rokur. — Evet yüzbeşım, Benim plânım daha basitti ama... — Ne basit mi, bilâkis çok muğlâk.. Farzedelim ki generalin kasasınm anah- tar deliğinin kalıbını aldınız; nasil anah.. tar yapacaksınız? Bizzat siz yapamazsı- nız, bir çilingire müracaat etmeniz (se tehlikeli olur, Kasa çifreli ise bu şifreyi nasıl öğre, neceksiniz? OÖğrendiğinizi farzedelim; gece içeri nasıl gireceksiniz? Girseniz na- si çıkacaksmız ? Nöbet bekliyen sivil po. dis gözleri bağlı dolaşmıyor ya! Karanlık. ta evin içinde nasıl dölaşacakemız? Hiz, metçiler ve bizzat general uyanırsa... İmkân yok. Muhakkak benim plânımı tatbik etmelisiniz, muhakkak... Sizin plân üzeriden bir şeye teşebbüs oetmiyece- Hinizl bana temin etmelisiniz. — Peki. Merak etmeyin. — Çok şükür inadınızdan vazgeçtiniz! Fikriniz tehlikeli olmasaydı niçin kabul etmiyeyim? Fakat sizi tehlikeye sokmak istemem, (Devami AN MM RNA LE şak halı ile döşenmiş olan — muhteşem parke merdivenle çıktılar. Merdiven doğrudan doğruya, muazzam salona nn du. Salon, yüksek ve nefis yağlı boya, resimlerle kaplı ta gi yerinde asılı çok büyük bir kristal avize içinde yaran luk elektrik lâmbaları ve kenarlarda, biribirlerinden aralıklarla, çepeçevre bir koridor teşkil eden oymalı yalnız kalıyor Benim plinım dâhiyane değil gi mümkün mertebe az tehlikeli ” yazıhanenin, lâborstuvarın v6 er gık olduğu bir zamanda tatbik süre? Sizin için çalan maddeyi SUp “yi kaçmaktan başka yapacak ip yok” yuz tam zamanını ve fırsatı kollıys© Generalin evine girmezden Ü€ ce, yani perşembe günü sabahi ye kuzda Madam Delmon adresin? telgraf çekin : p “İsim gününü kuttular, elerimi”” periz. Nikol . Lüsyen,, pr Telgrafı elir almaz ben Berlin? oem larımızdan birini göndereceği” aba! benmişim gibi itimat ediniz. Cur$ tali sizinle buluşur ve vaziyete SÖ” < verir, Noel, senin biletini de sana teslim edecek. Senin ger öğ velden gitmemen çok daha iyi oi” yatlı bulunmak lzum... ie Herkesten güphe edin. Biribirii* g lefonda tehlikeli şeyler kon! förlerden, otel hin giyisi sl Berlinde karşılaşacağınız ği şüphe edin. Mektuplarımız için yapmayın. Sonra Rokuür, ricamı unutrlâ, peni suzi meselemle de meggul ol. — Velter meselesi deği mi? — Evet, — Herifin fotoğraflarını saatlari kik ettim. Nerede görsem tans — MW” aaa ye benzerini bulmak imkünsezder! 2 eşik nl ne kadar değiştirse kulakları" tiremez, — Teşekkür ederim Rokur. | ge a geldi: N — Trenimiz saat 7,10 ds kal zi gara kadar götlürürsünüz değ — Maalmemnuniye götürmek çeş fakat sizlerin benimle beraber yi niz doğru değil, Burada gg Evvelâ ben giderim, siz peştodi” BİRİZ. i İki arkadaşma uzun uzun bak? ga — Allaha ısmarladık 5 niz açık olsun. ör miser de müteessir oldu, mevf/” tirmek için kendini zorluyaraX ve birden: , — Ha, dedi, aklıma gelisi"” : 9 yım: Bizim Baron 'ne oldü ea) se” ge a Sabırsızlıkla beklenilen balo günü gelmişti, Bayram münasebeti le, pek mutena bir surette donanmış olan sokaklar, gece olunca, bol elektrik ışığile aydınlanarak, ifsaneyi bir manzara almıştı. İstanbul komutanlığının bu sene fevkalâde olarak hazırladığı baloya tahsis edilen binanın muhteşem cebhesi, elektrikten bir nur halesile' çevril* mişti. Dahilden taşan yüzlerce mumluk işık da bu nura katışarak caddeyi gündüz gibi aydmlatıyor; civardaki ışıklar, bu geceki müs- tesna parlaklıklarına rağmen bunun yanında sönük kalıyorlardı. Binanm bulunduğu büyük cadde, davetlileri getiren otomobil lerden âdeta geçilmez bir bale gelmişti. Kapının önüne gelip duran vekâlet, sefaret, yüksek devair otomobillerile, husust ve taksi, çeşit çeşit otomobillerden, çevik bir hareketle kaldırıma atlayan büyük Üniformalı subaylar ve Fraklı siviller, bunların hürmetle uzattıkla- rı ele, bir ellerile hafifçe dayanıp, diğer ellerile uzun eteklerini top- layarak, çalâk bir sıçrayışla yere basan muhteşem tuvaletli bayan lar, gelip geçen halkın mütecessis nazarlarından kaçınmak ister gibi çabuk adımlarla, binanım geniş mermer merdivenlerini çıkıyorlar, büyük kapının içinde bekliyen teşrifat subayları otarafından kar- gılanarak içeri alınıyorlardı. Binanın, ardına kadar açılmış olan büyük giriş (kapısınm iki yannda birer genç teşrifat subayı yer almıştı. Gelen davetliler, bu karşılayıcıdarın çok nazik ve mültefit tavırları karşısında, daha ka, pının önünde iken, muhite rsinryorlar, samimi bir ocakta oldukla- rından ve çok eğleneceklerinden emin bir hisle, geniş merdivenlerden çıkıyorlar; baştan başa bir kabul salonu olan, yukariki kattan, aşı- KAÇIRDIĞI —928— aya ve dışarılara kadar taşan cazın kıvrak, oynak ahengi ve arada klasik parçalar çalan salon orkestrasının lâtif nağmeleri, daha sa- tona girmeden davetlilerin ruhunu kucaklıyor, onları cezbediyordu. Prenses ve arkadaşlarını getiren otomobil kapının önünde dür. duğu zaman, bol ziya altında büyük üniformasına parlâk sırama" larile esmer, yakışıklı yüzü güzel bir tezat yapan üstteğmen Sadun Alev, hemen dışarı fırlıyarak prensese elini uzattı. Prenses, mütebes sim bir yehre ile, bu elin yardımını kabul etti. Onun arkasından ay hi şekilde, fırlayan yüzbaşı İrfan Timur da, Nazarin inmesine yar, dım etti, Büyük üniformalaria, Plâton her zamankinden daha va" kur görünüyordu. Prenses ile Nazanm giyimlerinde. sadelikle, ihtişamı mezcetme" #ini bilen bir zevk göze çarpıyordu. Bir ellerile tuvaletlerinin uzun eteğini hafifçe toplayarak, diğerile — prenses Sadunun, Nazan da Platonun — koluna girdiler. Vekarlı bir neşe ile diş kapının önüdeki geniş mermer merdivenleri çıktılar. Hemen kendilerini okarsılıyan teşrifat subaylarının delâletile — bayanlar kaplarını, Sadunla Pla- ton da, kılıçlarını ve kasketlerini vestiyere bıraktıktan sonra — ho” lün nihayetinden tek fakat çok geniş olarak başlayıp ortadaki büyük bir sahanlıktan itibaren ikiye ayrılan ve ceviz trabzanları pek sa. ralkârane bir şekilde işlenmiş, basamakları yukarıdan aşağı yumu” m ların dantel gibi İşlenmiş başlıklari içinde gizli rengârei$ aydmlarmıştı. yi Orta salonun ber iki yanından, geniş sürme ceviz dav çilen daha küçük salonlarda dahil olmak üzere bütün Kat çi tahsis edilmiş olduğu halde, büyük bir kalabalık göz? ieelefin Bir çok generaller, yüksek rütbeli subaylar, resmi eb” ii ganlarile ecnebi ataşemiliterler, sefirler, büyü ünite gi rütbeli subaylar, erkek davetlilerin ekseriyetini teşkil ediy # dan başka, hükümet erkânmdan mebuslardan, yüksek i murlardan, mümtaz simalardan bir çoğu göze garpıy id p Bayanların tuvaleti, cidden biribirinden güzel ve ? nde üzerleri çin, us calarmda öyle tatlı bir renk ahengi vardı ki, © gözler, hiç bir çiy renk've aykırı biçime rastlamadığı | yorulmıyor; balâkis bunların, yüzlerin güzelliğine “© de uydurulmasındaki ince zevk, gözü okşuyordu. j Prenses ve arkadaşları salona girdikleri sırada, rk yy güzel bir valsini çalıyordu. Dansiçin (ayrılan in kuvvetli ritmine uyarak, fırıl fırıl dönen sr generallerin geniş kırmızı zırhlı külot ve rugan çizmeli” siyetlerin yüksek terzi elinden çıkmış şık frakları ile tenk ve manzara tezadı teşkil ediyor; damlar da, nazlı Kf ni andıran tuvaletleri ile, bu heybetli kavalyelerin vefis birer bukete berziyorlardı. ALI Use mü gel $ Ne ç (Devamı v8) EE , b -4 Ep ŞEİSİİSİZJ SELLLSEŞSLİŞ ELİ SE OLE LEE LİR ZEZE m FFELS EE SİLİS EFE Sİ ERE EEE, zg FES E EA İS > LEE Yİ #3 >

Bu sayıdan diğer sayfalar: