6 Ekim 1938 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 12

6 Ekim 1938 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 12
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Köse duralamıştı. Filhakika diğer oda- da da serdarı ekrem Çelebi Mustan£ pa. şa vardı, Bu suikastin hangisine olduğu- mu tayin şimdilik mümkün olamazdı. Çünkü köse Abdürrahmanı ilk defa gö. rüyor ve valde sultanm kahvecibaşısı olduğunu şimdi öğreniyordu. Bu herifin efendiyle alâkasından ziyade Çelebi ser- darla bir alişverişi olmazı daha akla ya- © kmâr. Alemdarm sorgusuz sunisiz önüne geleni paladan geçireceği şu sırada, bel- ki de kendi emellerine yardımı olacak bir bigünahı katlettirmek doğru muydu ya? Bu millâhazs ve mütemsdiyen onu bu — fikre imaleyo çalışan Fettahla Nezirin müdafaa ve ısrarları köseyi doğru yo. Tundan çevirmişti. — Hele, dedi, Tahkik eder, © Seyyiatm cezası gecikmez. © Yüzündeki #sarılrk ve hiddet işaretleri #ilinmeden Alemdarm yanına girdi, — Devletlâm. Dedi, Artık advet bu- yursamz mfnasib olur, Yarın büyük mej- veretimiz vardır. Sizin gibi mülk ve mil lete nizam vermek için dağlar aşmp gelen bir serdara, meclisi meye düşkünlük ve devlet umurunu tehir yakışmaz. Alemdar baygm gözlerini Köseye dik- miş, dinliyordu. Bu herif de çok oluyor. du. Alemdarm velisi veya vasisi değil, kethüdasıydı. Bu ne cesaretle böyle gey. ler söylüyordu! » — Ayağn kalktı, haykırmağa hazırlanır. ken kösenin gözlerinde birikmiş yaşlar gördü, sindi, — Ne o kethüdam, sen elemli görü. o müyorsun? Filhakika köseyi biraz daha tahrik ot. seydi koskoca adam bir çocuk gibi ağlı yacaktı. Bu ne mel'un yerdir! Ne kahra- man dinlenir, ne serdar dinlenir, ne hiz, met dinlenir, ne vicdan, ne namus, ne geref dinlenir. Ellerde zehir şişeleri, han çerler, palalar, baltalar vur bre vur, kes bre kes. Niçindir, neyedir, manası n6- dir, neticesi neye varacaktır, kimsenin hesab etiği yoktu. Velevki Çelebiye dahi olsa, bu kadar hizmet görmüş bir © devlet adamma, bir padişah vekiline böyle kahpe bir ölüm biçilir miydi? — Haydi devletlüm, gidelim, dedi. Köse kethüda, Alemdar: bu tehlike yerinden uzaklaştırmağa çalışırken, bu kadar emekle hazırlanmış vaziyetin ello- anlarız. Arkadaşları, ne haltedeceklerini şaşır - xoışlar, herhalde bu gece bir şey yapıp Alemdarı buradan sağ çıkarmamak için seri tedbirler düşünmüşlerdi. Kurşun, hançer burada müfid olmazdı. MEDİAN NDA JE Haber'in tarihi Romanı: SO Kethüda, Alemdarı tehlike yerinden uzaklaştırmağa uğraşıyordu Ancak bir hud'a ve desise İle temizle- ttah cariyelerden birini bu ize sevketmeği en yerinde todbir O0- arak görüyordu. Kadın Alemdarı balko, na götürecek ve kenara yaklaşınca hir fırsatını bulup itiverecekti O srada E- be Selim kurtarmağı koşacak ve eğer Alemdar can vermemişao kafasını taşa vurup parşalıyacaktı. Bittabi herkes Alemdarm sarhoşluk yüzünden öldüğünü kabul edecekti. Mu- vazenesini tutamamış, düşmüş olacaktı. İyi ama, cariye nasıl bir behane bula - caktı? Yoksan hakikaten bu tedbir dâkl- yaneydi. Çünkü köse kethüda Ahmet 6- fendi de bunu anlıyamıyacaktı. Bir ta, raftan bunlar bu tedbiri ittihazla meş » gulken diğer taraftan Köse kethüda ye- Bİ bir tehlikeyi önlivememek ihtimalin. den ürkerek Alemdar kaldırmak ve ar- tık konağma avdet ettirmek istiyordu. Kadınlardan en güzeli bu vazifeyi U- zerine almakta bir an tereddüd duyma- dı ve bir kadehle koca serdarın yanma yaklaştı, Bütün kadmlığını kullanarak bin bir işve ve cilveyle kadehi Alemdara sundu: — Aslanım. Dedi, Seni n gibi bir kah. ramana bin kadın feda olsun! Aelmdarm eli ayağı çoktan kesilmiş, ayranı çoktan kabarmıştı, Şu bir gece- cikten güm almamak olur muydu hiç? İşte serdarlığn şartlarından biri de bu olmak gerek değil miydi? Nihayet her. kes gibi kadın onun da hakkıydı, hem o kadar hakkıydı ki, ne yapsa kimsecikler çok görmezdi. Yıllarcn Tuna boyunda harb halinde boyuna uğraşmış ve artik €peyco yaşlanmıştı. Ömür su gibi geçi yor. Hünkâr eğlenir, serdar eğlenir, herkes zevkederken, işten gayri zaman İ- çinde Alemdar da eğlenmiş ne çıkardı? Fakat başı dönüyor, gözleri kararıyor, gönlü bulanıyordu. Haddinden çok iç - mişti. Belki bu kadar içki onu bu hale getirmez, dev vücudunu bu kadar sars- mazdı ama, karmakarışık yemiş içmiş ve midesi ait tist olmuştu. Kadın Alemdarm koluna girdi: — Haydi devletli serdar, şöyle bir balkona kadar çıkıp taze havayla yeni- den kuvvet bulsak olmaz mı? Alemdarm da aklimdan geçmiyor de İMA, Belki biraz hava, bu sersemliği ve bu mide bulantısını hafifletir ve koca , Sordar mecliste yediğini çıkarıp da rezil olmazdı. Sallanarak kalktı. Köse kethüda mü « temadiyen kadının yüzüne bakıyor ve harekâtımda bir gizli maksat olup olma. dığını anlamağa çalışıyordu. Alemdar kadının kolunda balkona yürüdü. Eğer LR SEN SSL Genç subayın aklından çıkmıyordu. Hurafelere İnanmamakla Yazan: Ikimim bu sırada Nezir içeri girerek köse kot- hüdayı lâfa tutmağa kalkışmasaydı, bel- ki plânları tahakkuk etmiş bulunacaktı. Fokat bu hareket kösenin aklını başıns getirmiş ve kendiinin işgal edilmek is- tenildiğini snlamış, bir saniye kaybet , meksizin yerinden fırlıyarak ve Neziri b terek balkona koşmuştu. Artık şüpbe etmiyordu ki sujkast A- lemdaradır ve ne pabasma olursa olsun #ağ çıkmaması için ker geye bagvurul « maktadır. Meelisin derin sarhoşluğu ve kendinden geçmiş bir halde bulunmasını fırsat ittihaz ettiklerinden de şüphe yok- tu, Hiç köse kethüdaya oyun olur mu? Boyunun eksilmesi sanki beyninin o nispette çoğalmasını mucib olmuştu. A. Jemdar bile onun işin kaç kere: — Kaç bon gibi serdarı sudan getirir, suya götürür! e Diys iltifat etmiş ve daha doğrusu ba kikati söylemişti, Köse ketküda, balkon kenarma yakla. gan Alemdarı görünce bir hamlede yan na fırladı ve sol kolundan yakalıyarak geri çekti, Ve bir küçük manevra yapa rak kadınım beline şiddetli bir tekme vurdu, Tekme o kadar ânt ve şiddetli ol. du ki, kadn gik bile diyemeden mermer Uzerine serildi, Kethlida haykırdı: — Haydi paşa, İkinci defa siçradın. Yolda arzihal ederim. Etrafa selim vermeden öylece köşk, ten çıktılar ve gece dışarda serdarlarını bekliyen askerle konağa döndüler. Halk ne oluyor, ne var, gece bir ihtilâl mi ol- dü diye pencerelere üşğüştüler, « Alemdar, kethlldasmı dinledikçe hidde. tnden tepiniyordu. Bağırdı: — Bre Ahmet efendi, bütün bunları anlamışsın da bu işin müsebbibi kimdir neden fehmetmezsin ? — Devletlüm, seni çekemiyen o kadar çok ki,hangisinden şüphe edelim? Sordarı ekrem Mustafa Çelebi paşa da, Alemdarın sn$izm gitmesinde bir iş olacağını düşünerek o da kalktı ve gece olmasına rağmen sarayı hümsyuna gide- rek radişnhla görüşmeğe İzin istedi. Serdar heyecandaydı. Padişah henüz uyanmış, daha mahmurluğu gitmemişti, Sordu: — Na var yine Çelebi? — Ne olacak hünkâr. Enderunu hü- mayun iğfal olunmuş, Alemdar teceddü. dü saltanat dalyesindedir. Sen hâlâ te- rodâüd iğresin, Bırak hünkürm. İşe ser- darın bir nizam versin. Bu mel'unlarm hepsini idam edeyim. (Devamı var) > e LA ay Li Yazan: R. Rober Düma — 80 — Stefan, yabancısı olduğu bir zevk le titriyerek Hildanın yalanın! dudaklarından içti. Edebiyat faklltesinin ikinci sınıfında olan Stefan Gietzinger Berlin - Vilmers. dorfta küçük bir apartımanda annesiyle beraber oturmaktaydı, 1915 do Fransa cephesinde Şampanya laarruzu maktul düşen bir lise kocasının oğluydu. Annesi de 1918 de İspanyol nezlesiyle ölünce büyük annesi tarafından büyütül. müştü, Babasının muallim olduğu lsede oku- muş, on İki yaşında “Hitlerei gençlik, Coşkilâtına girmiş, on sekiz yaşmda Hit- lercilerin heki üniformasını giymişti. Ha- yatı tahsil, spor va askeri terbiye ile geçmiş, kadın macerası olmamıştı. Hilda işte bu vaziyette tanıştı, Kendisini kont ve kontes fon Hedingene bir geçit res- mi osnasında tanıtmışlardı. Hildaya az za manda âşık oldu. Esasen komiser Velte, rin emriyle hareket eden Hilda ona bu işte epey yardım etmiş ilk görüşlerinde kâfi derecede cesaret vermişti, O gece Stefan gözlerine uyku girmedi ve er- tesi gün Hildayı ziyarete gitti, Hilda bu basit ve saf delikanlının na- zarmda ateşli bir vatanperver görün - mek için büyük bir zahumct çekmedi. Ko- cası diye tanıttığı fon Hedingenin #ste- diği kadar hararetli ve faal bir vatan, perver olmayış'ndan şikâyet etti, Birkaç hafta bu şekilde başbaşa görüş- melerle delikanlıyı tamamiyle avucunun içine aldı, Genç talebe o gün daha saat üçte “kont ve kontes, in evine gitti. Hizmet çiden başka kiriseleri yoktu, Salona gire di ve beyecan içinde beklemeğe başla» dı. Saat dörde çeyrek kula Hilda #okak- tan geldi. Stefan ona doğru giderek he, yecanla: — Nihayet geldiniz, çok şükür! dedi. O kadar korktum ki gelmiyeceksiniz di- ye! aklıma türlü fens ihtimaller geldi, Bana dünkü cüretim için kızdınız San - dm. Müsamabakâr davrandığınıza pig - | man olduğunuz zannıns düştüm. Söyle- yin rlea ederim: sizi sevmeme müsaade ediyorsunuz değil mi? Genç kadın soğuk bir nezaketle mu. ksbele etti: — Otürsanıza Stefan. Konuşulım, — Evet konuşalım. Size aşkımı... — Hayır mösyö, Stefan dayak yemiş bir. köpek gibi mazlum nazarlarIs ona bakımca güldü: — Şimdilik bayır öyleyse! Onu uslu durursanız sonra konuşuruz. Stefan çocuk tavrıyla cevab verdi: — Uslu duracağım! EE GE MY ECU ALADA * — Sustu. Gözlerini yere indirdi. Platon ona, çok kıymetli bir” MATMAZEL Gey JA 6 BIRİNCİTEŞRİN — 1838 bk > ARİ Çeviren: F. Çok korktuğu kocasınm karşınıns */ çen bir talebe sıkınganlığıyla bir iss leye oturdu. Kollarını göğsünde Ke turdu: — Sizi dinliyorum. Hilda elddi bir tavırla söze b — Onlar birkaç daklkaya kadar FP cekler. Sizden ne beklediklerini bill Sünüz. — Evet. Hazırım. Kendiliğimden adetmiştim, vandimde durasağım. “Fi olanm sözü birdir!,, (1) Heyecanla Hive etti: — Zaten sizinle Pariste buluşacak ğil miyim? Heyecanı ksybetsem görünce tekrar cesaretlenecek ve vaffak olduğum takdirde mükâfat mak Üzere sizi kolaylıkla bulmak im na malik olduğumu düşünerek ke teşri edeceğim, Romantik ruhunun saf heyecanıyif #ilir (nşad edermiş gibi sözlerine ö etti: — Düşmanımızm kanıyla solıynesi ecnebi toprağı belki de ilk busemiz8 hid olacaktır. Hilda rol oynamağa çok müsalt © bu fırsatı kaçırmadı. Ayağa kal delikanlınm göğsüne atıldı, başmı* doğru iğdi ve dudaklarını uzatıp dandı: — Hayır yavrum. Kahramanlığın! rada, sevgili ve mukaddes vatanın şimdilik bir öpücükle mükâfatland isterim, Cesaret kahraman çocuk! Stefan, yabancısı olduğu bir 20 titriyerek Hildanm yalanmı dudak! den içti, - Dakikalarca biribirlerine sarap ab? lar. Kapıya vurulduğu zaman Hilda cudiyetini unutruş görünmeğe muvâf” olduğu dünyays yeniden dönüyormuf bi bir tavır alarak doğruldu ve marrıld” d; — Geldiler, Stefan mukabele etti. — Pariste tekrar buluşacağız. Sisli çin çıldırıyorum! — Cesaret dostum! Hilda' kapıyı açtı. Velter ve fon Fi gen salona girdiler. Hilda Stefanı “ terle tanıştırdı. Birkaç dakika sonre ter: — Azizim kont, dedi, beni Gielzin8' yalnız bırrkmanızı rica ederim. Çok him şeyler konuşacağız. Kurt ve Hilda dişarı çıktılar. V gayet ciddi, söze başladı: (Devamı var) (1) Alman darbrmeseli: “Elni ela wort.,, beraber, kalbinin yeni bir azapla sıkıştığını hissetti. Nana on sekiz “yaşında mı ölecekti? Belki şun anda Nana, bir hastalığın müthiş acılarile kıvranıyor du. Belki bir gün evvel istediği ölüm, yatağın yakınlarında dola oŞyordu. Eğer bu hayattan, kendi dediği gibi, bu “çok sıkıntılı,, ha“ yattan bıkmışsa, Platanun bunda hiçbir kusuru yok muydu? Aşırı — Herecede haşirliği ve ora karşı aldığı bir mektep hocası tavırlarile, kızcağızın eskiden neşe ve hayatla taşan genç kalbini böyle her şey» den bezdiren kendisi değil miydi? Ondan, mümkün olmıyan bir şe Yi; her cibetçe mükemmel olmasını istemekte ne mana vardı? Kendi kendine söylendi: — Ya ölürse? ne yaparım, nasil yaşarım ben? Ah, ne kadar vic dan azabı çekeceğim, ne kadar nedamet edeceğim Ayakları bilmeden onu 1ssız paviyona gölürmüştü. Bahçe &ira- gına Oturdu, Bir gün evvel Nanayı gördüğü, gürgen ağaçlarile çevri- li yola baktı, Gene acı düşüncelerine daldı. j — Canından bıktığını söylediği zaman nasıl o anlamadım? O meyus bakışlarda uzun bir didinmenin yorgunluğunu nasıl görme dim? Epey zaman oturduğu yerde kaldı, Çok ötede görünen ırmağın “berrak suları pırıldıyordu. Bir gün evvel Nâzanın — cesaretle içine Satıldığı buz gibi su sanki çıplak vücüdüna çarpıyormuş gibi, titri- yordu. Kendi kendine lânetler yağdıra yağdıra uzun ozaman rastgele yürüdü. Nihayet yorgun düşerek içeri girdi. Kendini yatağına attı — ve uyudu. Saat sekizde uyandı. Ahşap olduğu için sesi fazla aksettiren evin SUBAYIN KAÇIRDIĞI KIZ Ma niha Muhtar kahvaltıyı kendi eliyle hazırlıyordu. Platon kısa bir selâmdan sonra, merakla sordu; — Bayan Siniha, Nana,. Bayan Nazan nasıl? Genç kızın hafif kısık sesi ocvap verdi: — Bayan Nazan, burada.. Balkonda güneş (obanyosu yapıyor, bay Platon, Platon, üç adımda kapı İle arasındaki De aştı ve kendisini Nânanın önnüde buldu, Genç kız, beyaz bir yünlü giyimniş, geniş bir koltukta dertop olmuş oturuyordu. Penbe bir şemsiye, biraz sa- rarmış güzel yüzünü, şimdiden yakıcı bir hale gelen güneşin sıcak* lığından saklıvordu. Platon, dünkü su banyosunu kendisi yapmış gibi, kısık bir ser le: — Hiç bir rahatsızlık duymıyor musunuz? diye sordu. Elini genç kıza uzatmağa cesaret edemiyordu. — Hiç bir şeyim yok. Teşekkür ederim. Deliksiz bir uyku çek” tim, Soğuk su banyosu kadar uyku veren bir şey ölamaz. — Ama, böyle bir mevsimde.. — On beş gün sonra herkes zevki için banyo yapacak! Ben bir parça erken davranmış oldum, işte o kadar. kaybettikten sonra birdenbire bulan kimselerin sevincile bakıyo” Nana, sükütun,uzadığını görerek, sordu: — Kahvenizi içtiniz mi? — Hayır! — Öyleyse, fincanımızı buraya getirtin, beraber kahvaltı & Platon bu sözü bemen yerine getirdi. Biraz sonra, ufak bif Üzerinde kahvaltı takımı önlerine getirildi. “İnsanlar arasındaki yakmlık yemek yerken artar... derlef” söz tamamile doğru değilse bile, pek de yabana atılacak gibi © dir. Nananın da çabucak eski şakraklığı yerine geldi. Çenesi a Ara sıra gözlerinin önünden bir gölge geçiyor, fakat onu da uy" nu kaçırmak için göz kapaklarını uğuşturan bir çocuk tâvrile, laştırıyordu. Fincanlar boşalınca, Nana, artan ekmeğini ufalıvarak bab serpti. Bu beklenmiyen zivalete konmak için her taraftan kuşlif şüştü, l Nana, yorgun fakat mesut bir tavırla koltuğuna gömüle© — Kuşlar beni tanırlar, dedi, beni severler. Bu sözün üzerine gözlerini kapar. Siyah yanakları üzerinde koyu bir gölge Yayıyordu. Platon, sebebini anlayamadığı bir korku hissetti. Hizmetçi gelip kahve takımını aldı. Bu aralık, Sadun Alev £ sından Azâde gelip Nananm sıhhatini sordular, Sonra, prensi” mek salonunda bulunan âile halkınm yanma gitti ve yavaşfi kon kapısmı kapadı. Platon, Nazan yalnız kalmıştı, Biran tereddütte sonra: — Nanaldedi. Nana kanalı duran gözlerini açtı. Yüzüne bir kan dalgası GÜ ç (Devamı var) © kirpikleri, 8 İN a çk dizi

Bu sayıdan diğer sayfalar: