6 Mart 1930 Tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4

6 Mart 1930 tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Fikir, şu üç “İsâ” tablosunda renkten, ziyadan ve geniş bir san'atten başka ne var?. Bunlar, nihayet| İve nihayet, canlı göründükleri Asrm Umdesi “Milliyet” tir. halde gene Sean vhs ğe rn ğiller mi?. Van Daykın, “At 6 MART 1930 üstünde kıral” tablosu, £ bütün İDAREHANE — Ankara caddesi | inceliklerile beraber, her hangi (0. 100 Telgraf adresi: Milliyet, İs-| kıymetsiz bir Hükümdarın fani vi varlığını gösteren (cansız bir | İve hepsi... biruh! Türkiye için Hariç işin İO tablo ki müze ( duvarlarma,| ii tüddeti geçen nushalar 10 kuruştur. saray galerilerine değil kürre- Gİ, Gazete ve matbaaya ait işler içinininbir köşesine tesbit edilmiş- iy çeüdürüyete müracaat edilir r, Üzerinde hatlar, gölgeler, 1 Pe a wliyetini | iya zerreleri ve boyalar de- ğil engin denizler, sayısız ne- birler, lar, bizzat güneş, ay, kehkeşan! mevsim * ve milyonlarca hayat var!,, Bu tablo çalınmaz, yan- maz, eskimez. Bilâkis gün geç- tikçe rengi güzelleşir, nuru yadeleşir ve cazibesi artar! Geçen asrın san'atkâr Da- hileri gibi gelecek nesillerin dahi san,atkârları da tabiatten ve tabiatin mahlükatından bi- rer zerreyi imal ki — mu. vaffakiyetle tas: dir. Lâkin, geçmiş asırlarda olduğu gibi gelecek asırlarda I Gelen evrak geri verilmez © BUGÜNKÜ HAVA İL Dün hareret en çok 73 enaz İ; 4 derece idi. Bugün hava kısmen İİ kaps, rüzgür lodos esecektir. "Fıkra Onun eseri Söylerler, yazarlar ve cser- erini de birer san'at bediası o- arak gösterirler. Meselâ: e — İste “Leonard Do Vin- İri”, derler. Yirmi adama kâfi elecek kafası vardı. Resme! “sem can, hem nizam verdi! Büyük san'atkârın eserle- den bir kaç nümune görür- kürrenin göksüne (oObu kadar iŞ bu kadar muazzam bir tablo a- samıyacaktır. hi il onun, resimleri onun- ii Bütün medeniyet âlemi, eş yüz yıldanberi onun yarat-| İiğr mabedin hayranı ve tablo»! harbi kanun harici diye ilân den Kellog misakı arasında henk temin etmek için Cenev- rede bir heyet harıl harıl çalışı- yor. Kellog misakı Ameriki “Venüs” bir hayaldi, “Titi- yan” o hayale sanki can verdi,! 4) derler. Ziya, seyyaldir, ele gir- su Mmez ve avuca sığmaz. Fakat K “Korrecio” nun, o girizan, o fi- ti rari kuvveti yakaladığını, tab- |dan gelmedir. Fakat Amerika safi Jolarma sıvadığını söylerler, bu misakı ihlâl edenlere karşı! il Her iki ressamın eserleri, bu/müessir bir harekette bulun- "iddiaları ispat ettiği içi le mek taahhüdüne hiç girişmi 1 | “Evet” demekte tatlı bir istırar |yor. Diğer taraftan Cemiyeti layarsınız. Akavm misakı haksız yere te- «Van Dayk» öyle, “Valâs. cavüz edenlere karşı bir takım öyle, “Rambrand" öyle, Zecri tedbirleri ileri sürüyorsa apihin, isimlerini altın hale.|da ne çareki Amerika bu cemi- lerle çerçevelediği bütün (o bu Yete girmemiştir!... Umumi ha- lar, bu san'atkârlar, be- |rpten sonra Cemiyeti Akvam de düşündürür, Şüphe yok | misakt yapılırken bütün ümit onların fırçaları renge ga-|ler Amerikan buna iştirakine etmiştir, ziyaya hâkim) göre kuruldu. Fakat bu ümitle- ) olmuştur, şekilleri iradelerine rin çıkması üzerine ica- i Jakiyat Mr ve gene şüp|bmda Cemiyeti Akvamın nüfu- yok ki onların eseri | zunu mütecavizlere karşı mü- il il dafaa etmek vazifesi Cemiyet Fakat düşünüyorum. Rafa. | âzasından en kuvvetli Cemiyet de, Titiyanım da, Korreci-| maya malik olan İngilterenin da ayrı ayrı İtinalarla ve | üstüne yükleniyor. Fakat İn- erin bir imandan doğan he-| giltere kendi donanmasını Ce- yecanlarla vücude getirdikleri ini yeti Akvamm emri altına vii Bürhan Cahit buldur o bakalım. Kemençeci Yorginin takımı nerede çalı di erkin kanatlandırdı. | yor? Cevdet Bey bü eğlentide a- | — Gümüş suyunda! sıkta kalacağını zaten gelirken —Bir adam koştur,çağırt: adaşlarına ihsas etmişti. Ö- | - Kuka şaşırmıştı: iler iki kadını taksim etmek-| — Aman Cevdet beyim. dedi, müşküle düşmediler. . — çini dediler hep bir- ve dolu şampanya kadeh- Saat on ikiden evvel gazinoda saz paydos olmaz ki! Cevdet Bey gözlerini açtı, a- Telefon numaraları: n t ve İstanbul 3911, 3912, 3913 tasvirden başka bir şey mi?. —— Diğer tablolar da böyle. Hepsi ABONE ÜCRETLERİ ( |bedi, hepsi cazip, hepsi muşaşa| 400 kuruş 800 KUMS| Bu mülâhaza beni, Onune- 1400 O, 2700 , | serini, onun vücude getirdiği! ye tabloyu düşünmeğe sevkeder.! ulu dağlar, rengin ova-| vir edecekler. da hiçbir ziruh, hiç bir fani parlak, bu kadar nazarnüvaz ve Ben, bu Rabbani tabloya hay | iz ve hakkında &söylenen|ranım ve bu tablo: Yeni Türki. gözlerin eee, inanmak. | ye, istiklâlini bulan - Türkiye, ta muztar kalırsın, di “ p ir, pal gün atasl den Sami © — İşte Sen Piyer, derler; perestişkârıdır. Bu sözleri söylerken Sen Misaklar ve Pr Pisi tbiole- emniyet eekir 'doğru!” diye! boyun eğersiniz. Cemiyeti Akvam misakile MUDİYET Mizah, Hikâye, PERŞEMBE 6 (MART veremiyeceğini bildirmekte ge- cikmemiştir. İngilterein sabık hariciye nazırı Sir Austen Che- İmberlain geçenlerde yazdığı bir mekalede hele bahri tahdidi teslihat yapıldıktan sonra İn- gilterenin böyle bir vazife al- tında kalmasına imkân kalmı- İğuı yapanlar şu sonon sene iyi iş gördüğünü iddia ediyor- lar. Fakat sabık hariciye nazırı Cemiyetin vazifesini yapması ancak ahlâki ve manevi surette Âzası üzerine icra ettiği tesir den ibaret olduğunu söylüyor. Bereket versin herhangi harekete ihtiyaç olmamış. Yok- sa bütün Cemiyet âzasmı -bitta- bi İngiltere de dahil olduğu hal- de- müşterek bir hareket etra- fında toplamaktaki müşkülât, daha doğrusu imkânsızlık ken- dini göstermekte gecikmiyecek- şöyle hülâsa ediyor: «Bir kere harp .patladıktan sonra Cemiyeti Akvam müeyyidele- rini kullanmağa kalkarsa zaif düşer, Harbin önüne geçmek için kuvvetini istimal ederse | daha muvaffak olacaktır. Onun gideceği en iyi yol harbe mâni olmaktır. Yoksa vukuundan sonra âmilleri cezalandırmak değildir.» Neticesinde karar kılan sabık hariciye nazırı Ce- mıyor. Amerikalılar da Kellog misakının dünyada emniyeti tesis ettiğini iddia ediyorlar. Halbuki bu vaziyette her iki Mustafa Kemalin Türkiyesi: misakın kuvveti ancak manevi İ ve ahlâki müeyyidelerden iba- ret kalıyor . (FELEK Sh Bayram ertesi Bayram ertesi ne demektir? cak hoca ve talebe olanlar onun istediği kadar yatar, istediği gi- bi gezer ve saatlerini istediği ka dar israf eder. Lâkin bayram er tesi abus bir mubassır çehresile herkesi iş başma çağırıyor. .Dü- işündüm: Her gün bayram olsa ne olürdu? Ya senin Müstaâr ismimin Felek olu- şundan istifade eden bazı müzip arkadaşlar her fırsatta bana sa- taşmaktan zevkalırlar, Bunlar- dan biri daima tekrar ettiği; “Zira Feleğin mesleki nasa-| zı dönektir” tekrar etti. Daya- namadım, dedim ki: — E. anladik be kahbe! Şu Feleğin mesleki dönektir” Lâ. | kin, dönek mönek bir mesleği vardır. Ya senin? Köprüden sonra. . Ticaret odamız Karaköy köp rüsünün idam kararımı verdik- ten sonra işsiz durmakta oldu- ğunu | gören ve odanın o çeşit mesaisine hayran olan bir zat beni iykaz etti: — Neden Ticaret odabı şu s&. lek yorgi kemençesini koltu- ğuna almış, gazinodan çıkar- ken zaten bir kaç müşteri kar- Şısında isteksiz çalan arkadaş- ları da şefsiz çalmıyacaklarını İsöyleyip dağılıyorlardı. Birbi- rinden ayrı çıkan saz hey'eti bir az sonra pansiyonda takım halinde toplanmıştı. İçki mec- İisi kıvamını bulmuştu. Nüsret Bey: yacağımı söylüyordu. İngiltere- | de Cemiyeti Akvamın avukatlı- | zarfında Cemiyeti akvamın pek | iti! Yüzlerinde çeşit çeşit mas rafa karşı müşterek ve fili bir | Austen Chamberlain fik- | miyeti Akvamın bu günkü va-| ziyetini az beliğ surette anlat-| ne çeşnisiz bir şey olduğunu bi- lirler. aByramda ne rahat, insan | nenin 13 aya taksimi SA le meşgul olmuyor? Şu ufak hatırlatmadan sonra umarım ki, Oda bu mühim işle iştigale başlar. FELEK| Maskara olmağa lüzum yok Karnaval haftası bu sene Beyoğlunda pek eğlenceli geç- keler, ellerimde süpürge sopa- ları sokak sokak dolaşan mas- karalara hepimiz güldük . Hele Kurtuluşta kurulan pa- nayır pek kalabalık oldu. So- |kaklar insan almıyordu. Dün aramızda bu karnavallara dair konuşulurken pek gülünç hal- lerile hepimizi kırıp geçiren bir arkadaş: — Monşer, dedi, bu seneki! karnaval âlemi pek hoş geçti - Öyle ki, hani benim de mas- 'ikara olacağım geldi . Ben güldüm: — Ne zahmet, dedim. Senin için ayrıca mağkara olmağa hü- | zum yokki... Kulak Misafiri Mitepeliler. müsabakası Fransız kabinesi 42 inci haftanın $ inciliğini Galatasaray lisesinden 8 İsken- der Nafiz Bey kazanmıştır. Ya. | zısı şudur: «Bu haftanın en mühim ha- beri, Fransız kabinesinin düş- mesidir. Tardicu kabinesinin suku- İtundan sonra teşkil edilen Cha- u - Temps kabinesinin, karşıla- şacağı müşkülât önünde Tar- İdicu kabinesinin akibetinden e aya e belli gibi idi, ye mitekim ÖYİÇ De abinesinin, uğradığı hezimet, “Tardicu ka- binesinin uğradığı hezimetten laha büyük ve elimdir. Kabinenin sukutu Fransada aylardan beri devam eden kabi- ne buhranı çoğaltmakla kal. madı, ayni zamanda bin türlü tnüşkülât yüzünden haftalar- dan beri uzayıp giden Londra konferansını yeni müşkülât kar bıraktı, ve zaten tatsız ve isteksiz (bir tarzda devem eden konferansın yeni kabine teşekkül edinciye kadar tatil edilmesine sebep oldu , Teşkil edilir edilmez düşen Chau-Temps ve oldu- Iğu gibi, yeni edilen Tar- | dieu kabinesinde de iye Nezaretini “Btiand,, vin deruh- ite etmesi, Fransânın, her ne o- Tursa olsun, Londra konferan- smda takip ettiği siyaseti de- Eiştirmiyeceğini gösteriyor. Bu günkü fırka vaziyetile de- vamlı bir hükümetin teşekkü- Jüne müsait olmıyan meclise, ve gittikçe “artan müşkü- Iâta, bu kabine, galip gelip tutunabilecek mi? Bunu bize zaman gösteröcektir .» di, utla kann kıvrak nağmeler le makamdan saakama geçtiler. Seslerin tonu ağırlaştı . 1930 NAKLEDEN: de geç giyiniyor . İşte dün gece ben o halde idim. Dadım, arkadaşım Salih Pertevin beni yemeğe davet et- haber verdi. Bu mesele | mühimdir. Salihin beni yemeğe davet etmiş olması değil, hayır, dadımın bunu bana haber ver- miş olması mühimdi. Dadım üstüne vazife olmıyan herşeye karışırda, ben yokken edilen te 2. İlefonları bana söylemez . Bunu âdetâ bir izzeti nefis meselesi yapmış diyeceğim; anamm öl- düğünü söyleseler bana haber vermiyecek . Dün dadım, hernasılsa Salih Pertevin sözlerini ezberlemiş- çesine, aynen tekrar etti: Bu gece sizi yemeğe davet ediyor, mühakkak gelsin dedi. Salih Pertevle mektep arka- daşiyım. Altı ay evvel evlendi, Zengin ve çok güzel bir kızal- dı. Karısmıbiriki kere gör- dan arkadaşımdır . Saat sekize geliyordu. Der- hal giyinmeğe başladım. Şey-| tan aceleye sahiden ferma du- ruyor. Beni telâşta görünce derhal işime karıştı: Acele iş diye... Beyaz kolalı gömleği kol ve yaka düğmelerini takmak, Şek #pir'i neden sevmediğimi anlat- maktan daha güç oldu. Yaka- Sitenin İlayda gibi yan etti; yola getirmek için ha- yli terledim. Kravatım; «Şey- tan aldı götürdü, satamadan getirdin liyip Gazi köprüsü- nün projesini meydana çıkarı- rm korkusile bir türlü düğüm- lenmiyordu . Giyinmek meselesi halledil. dikten sonra başka bir mesele daha baş gösterir: Birşey u- Kapının anahtarı nutmamak . nerede? Sigara paketini yastı- ğın altıma sokmuşum. Çakma- ğım, biraz evvel çıkardığım sa- rı iskarpinimin içine düşmüş. İMendilimi, cep tarağımı aldım. Eldivenlerim? Anahtarı bul- dum, amma eldivenlerim nere- de? -Karyolanm altında yok, dolabın üstünde yok, kütüpane- nin içinde yok . Hay allâh belâ- sını versin, buldum. Her zaman durduğu yerde &ravatlarm dur duğu kutuda imiş. Dokuza çeyrek kala sokağa çıktım . Çeyrek kala diyorum amma on vardı, saatim beş dak- ka ileridir diye kendimi aldatı- yordum . İlk rastgeldiğim taksinin şö- İförü yemek yiyordu; ikincinin — Bravo, bravo! yaşa oh! — Haydi Cevdet kalksana yahu, bunu sen oynuyorsun » Nusret bumu beğenmemişti: — Pek okkalı şarkı yahu, de- di, iyi amma, eğleneceğiz kü- zum. Bir zeybek, kuzum bir zeybek .. Saz “Şat araban,, şarkıyı çar- nağme ile hava değiştirdi ve Cevdet Bey iyi zeybek oynar dı. Fakat bu zevkini pek sami- İmi meçlislere saklıyan eski po- “letikacı bu gece pek neşeli de- iğildi. Arkadaşlarının zoru ile â : İ e leniyeddm Mâaamafih bu tek çabuk bitirdi. Kirnet zarif bir lif karşısmda ,9ynıyan genç kadının yanına duramadı, hele —Canım Yorgi, sen yokmu- | saz güzel bir zeybek çalmağa gelip te dizlerini dizlerine sür- sun hani, vallahi, diyordu. se- nin o (Kadifeli gelin) şarkısı yok mu, biterim vallahi... ha.. nasıldı o çal bakayım külhani. Saz çalarken hanendelerle beraber kızlarda okuyorlardı: başladı. Oh rarararam. Tara, tara, tara ram. Oh.. haydi yahu. Yok mu bir oy | nıyacak .. Kızlardan biri kade- hindeki oşampanyayı sonuna terek beraber oynamalarını rica | . tara rararam , .. tara- edişi onu çoşturdu. Saz bütün | ti: kuvvetile devam ediyordu. Câlketini çıkarıp attı. Gene kadınla karşı karşıya geldiler. — Tara, ra, tararam, tara, ra, Ben oldukça eline çabuk, be- |şö cerikli bir insanım; fakat insan |cü ine kadar becerikli olursa olsun, âceleye geldi mi hem güç, hem İye bindim: İdüm. Salihi çok severim, can-| Çat kapı... Yanlış geldim SELÂMİ İZZET #ör yeme; ja gidiyordu . i yemiş gara- Dördüncü taksi- — Sıraservilere ... O zaman aklıma geldi . Sabi- hin hangi apartmanda oturdu- gunu bilmiyordum. Herhalde Milliyet apartmanında oturmu- yordu. Eğer otursa idi Milliyet ismini unutmazdım, O apart manın üst yannda Kamera- partmanı vardı . Sabih o apart- manda oturuyordu galiba. Kamer apartmanın önünde ötomobili. durdurdum . Kapıcı- ya sordum: — Sabih Pertev Bey?.. | — Nesee?... | Bueski tecvit usülü dört elit miktarı “ne, hiç hoşuma git- medi; — Sa-bih Pertev Bey . — Burası değil. — Affedersiniz Peki amma ya neresi? Bir de Milliyet apartmanının alt tara- fındaki apartmana girdim. —Sabih Pertev Bey? Kapıcı elile kulak kabarttı: yok.. Mimi sağırca idi. idim.Oda haykırdı: Haykır- Şehrema- netinin acemi işaret memurları gibi kalakaldım . Karım acık- mağa başlamıştı . Hani önüme Mazhar Osman Beyin tavsiye ettiği o acayip yemeklerden bi- miri amil BERLİMiZa Bağ ladim. Bütün kapıcılar, firar e- den Semperparatos gemisini a- rıyormuşumı gibi gözlerini dört açıyorlar, yüzüme hayretle ba- kıyorlar, başlarını sallıyorlar- dı. Rühiyatçılığa başladım. Sa- bihin misafirleri de acıkmıştır, beni bekliyorlardır diye üzülü- yordum. Ayıp olmuştu. Bu mazeretimi nasıl kabul ettire- cektim Bakkala sordum . Alacaklıla- rınm defterine bâktı, tanımadı- ğını söyledi , Kasaba sordum, peşin alışve- a edenlerin ismini bilmiyor- lu. İnsan açken susuyor. Yol üs- tündeki küçük bir birahaneye — Aman bir düble! Birayı içerken telefon rehpe- rini açtım, aradım, yoktu. İstih- paratta kimseleri bulamadım . Telefoncu küçük hanmma $or- dum: — Güzel mi, genç mi? dedi. — Evet, dedim, İçini çekti: — Keşke tanısa idim! Telefon parası ile bira para- — Bana bak, Yorgi. Şu,bir günah ettimse cana süzinak ol- dum yeter,, diye bir şarkı var- dır, Çalsana şunu - Ötekiler gülüştüler: — Oh beyim, oh! Yahu Nuh zamanmın şarkısı, amma da iş ha! — Bu ihtiyarlık alâmeti mi- rim Sedat Âliciğim . Kadınlar bu şarkıyı hatırla- mıyorlardı bile! Cevdet Bey gülerek izah et- — Bu şarkı siz doğmadan ev- vel vardı galiba, Sedat Âli Be-Ji yin gençliğine âit olacak . Kahkaha #rrtması - epey sür- förü yemek yiyecekti, üçün-| — Salih Ahmet Bey burada | Sını verdim, çıktım , Baktım bis raz ötede küçük bir eskici düke kânı var. Kapıyı ittim . İhtiyat bir kadına sordum . Arkaya dö) nüp seslendi: i — Vartan, Partan Bey tano orsun?,. — Ne deorsun... rum... Geldi. Sabih Pertev ismini! tekrar ettim, Hayli düşündi kafasını kaşıdı, dudaklarını pe$ til gibi uzattı, boynunu büktü? — Tanımaorum! dedi. Sormadığım kimse, çalmadı ğım kapı kalmamıştı. Tekral birahaneye girdim. Bir dubl€ daha ısmarladım ..Bu sefer ha“ tırma geldi. Garsonu çağır” dım. — Sabih Pertev Beyin'nerdi oturduğunu biliyor musun? — Biliyorum efendim, dahs| biraz evvel bira götürdüm. Mik | liyet apartmanında 2 numaradâ| oturuyor | Öyle sevindim ki, sersemli: gimden utanacak vakit bula; dım, i Merdivenleri tırmandım, kağ pıyr çaldım. Hizmetçiye: — Galiba geç kaldım? dim. — Hayır, dedi, geldiniz. Misafir odasında kimselefi yoktu. Bu da ne demekti? Yan odada, yani yemek oda* smda kahkahalar | çınlıyordu. Nihayet kapı açıldı, elinde pe çetesi Sabih göründü . — Geldin ha, memnun o dum! Ben özür dileyecektim, o di vam etti: — Atfedersin, henüz yemek” ten kalkmadık . Seni geç vakit) davet ettiğim için kusurum! bakma . Sofrada on üç kişi olu yorduk . Aramızda bu rakka" min uğursuzluğuna İnanan yar, Seninle teklifli olmadığın8 için.na olur.na olmaz diye davet etmiştim. Mahaza on. dü tamamladık, sana hacet ki madı. Otur, bir kahve iç. Da rılmadın ya... Darılmadığımı temin ettim. — Bunda darrlacak ne vari dedim . Siz söyleyin, darılacak dal ne olsun. Yeni neşriyat Gayyâ Kıymetli san'atkâr o Şüküfe Nihal Hanım: * en güzel şiir p çalarını “Gayyâ” isimli bir tapta toplamıştır. Güzide şairin "bu eserini tavsiye ederiz. Geloo:| de hattâ erkeri 7 Türk Spor Bugün çıkan ve cazip spor Zı ve resimlerini ihtiva eden 23 üncü sayısında lik maçını ru tahmin eden oku) 100 lira veriyor. di. Nusret Bey: — Of, sıkıntılar bastı vallahi! diye haykırdı. Aman Yorgi, ça" 'buk bir çifte telli çal! Klâmet seri, hoş kıvrak nağ: melerle bir gâh yaptı, tel ler titredi. Yaylar gerildi ve ağır, uyutucu ahenk — bir and fıkırdak, oynak bir çifte tel havasma — Oh, hapalap, höpt yü oynıyan. il defa öteki genç kadın y€* rinden fırladı... Bir hafif için en kıvrak bava bir hareketle ( boşalıverdi. | gır elini bu yerden yapma ada-| o Kadifeli gelin çaydanmı geç- | kadar içip yerinden fırladr.. ra, ram! Tara,ra,ra, tara, ra-|dü. Maamafih israr ettiler: li ınlardan biri: mın omuzlarına koydu: tin, Erkekler derhal masayı tutup 'ram! — Bakalım nasıl şeymiş şu. |cudüne yapışık gelincik . — O kadar yerden geldik, | —Gözüme bak, sanane diyo-| Yanakların al al olmuş, kenara çektiler. — Oh, yaşa, yaşa,.. küt! Bra- | Çalsınlar, dinliyelim . de elbisesile kırılıp — gerildik6 ledi, bari bir saz olsaydı. rum, kemençeci yorginin takı-| Konyak mı içtin? Güzel oynuyordu. Ötekiler | vo Yorginin dağarcığında eski, |beli, göksü kalçaları bütün hat“ Ü ağız birden hareket etti:İmr şimdi buraya gelecek. — Oh! yavrum, yaşa, var ol /ellerini vurup tempo tutuyor, “Zeybek dansı çok sürdü. Cev- | yeni her çeşit mal vardı. He-|larile meydana çıkıyor, yu' işi i' Kuka itiraz edemedi: billahi! baygın, perestişkâr bakışlarla | det Beyle genç kadın terden |men teller gerildi, kirişler reçi- |lak vücudün pür iştiha kırılıp. > Vet Cevdet Bey bir hamlede | Cevdet beyin cebinden çıkan | Sedat Âli bu şarkıyı bayağı | onu seyrediyorlardı . ve yorgunluktan bunalıncıya | nelendi, sesler bir iki öksürük- |dökülüşü omuzların o titreyij dışarı fırladı. Kapının önünde |bir yüz liralık burnuna çarptı lu. — Oh, tara tara, tararam, ta-' kadar sürdü . İkisi de mecalsiz le akord edildi ve bu ağır şarkı mk ü Hint fakiri gibi bekliyen Ku | ve ihtiyar bir gölge gibi mer-| — Yorgi, diye seslendi, şulra, tara, tara,ram, tara, tara, ta koltuklara çöktüler. çalınmağa başladı. şü seyredenlerin içini ci i 1 çenesinden tutup kaldır: |divenlerden inip kayboldu. “Kış geldi firak açmada ...,, var. İra, tara,!.. Küt!.. Sedat Âli bey bir filozof tav- İçki ve yorgunluk içinde!yor, hele Nusret Bey kendisi İ 1 On dakika sonra şiddetli bir | Çal bakalım , Dizini yere Kirk havkı- rile ğe yeni bir şark iste- gevşeyen vücütler bu şarkmın | çin intihap ettiği bu Kadini Ki derhal bir saz | karın ağrısına tutulduğunu söy “Saz hemen ahengi rıyorlardı: Mei di: ahengile az kalsın uyu; ni ; (Bi İ

Bu sayıdan diğer sayfalar: