19 Ekim 1930 Tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4

19 Ekim 1930 tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Tüilliyet IDAREHANE — Ankara caddesi No: 100 Telgraf adresi iyet, İs tanbul, Telefon numaraları! Istanbul 3911, 3912, 3913 ABONE ÜCRETLERİ G Eler bi için Hariç için 3 aylığı © © 400 kuruş 800 kurup Çi 750 , 1409, 12.» 1400. , 2700, Gelen evrak geri verilmez mir. Gazete ve matbaaya sit işler kabul etmez. Bugünkü hava Dün en çok hararer $( en ax 16 derece idi Bugün ruzgir poyraz Gecek hava bulucu olacaktır. Köstebek hikâyesini unutma ! Nüktedan dostlarımdan ve sefaretlerİmizden birinin o mü- him erkânından biri ile Atinada görüşmüştüm. Bütün bir lâtaif serisi karşısında beni hayran bi- rakan dostumun müsaadesile şu aşağıdaki fıkrayı neşredıyorum: Adamcağızın biri (o tuhaflık yaptığı kanaatinde imiş, fakat her sözü gayet barit olduğun- dan herkes bu tuhafirkları işit- tikçe: —Aman aman sus! derler, ya onu susturur, yahut (kendileri uzaklaşırmış, Günün birinde bu adam tünel hakkında bir tuhaf- dak ve oraya girip çıkan- ları benzetmiş... Bü sözler nasılsa gitmiş ve Bu vak'adan sonra da ayni adam tuhaflık diye o soğukluk Yaptığı zaman: — Aman sus! diyenlere; — Köstebek hikâyesini unut- ma! dermiş. © Biliyor mususnuz? Hayatta bütlin muvaffakiyeti bir köste- bek hikâyesinden ibaret niceleri za- El ve ağız», . Bilmem siz dikkat ettiniz mi? Ben tesadüfen müşahade ettim: Bir kısım kimseler var ki, ağız- arı olmasa ellerini koyacak yer, ve elleri olmasa ağızlarını kapa- yacak şey bulamıyacaklardır. FELEK —— MAMA Dr.H. ŞıNASİ Yavrunuzun en sıhhi gıdasıdır. Fikir, 19 TEŞRİNİEVEL 1930| Müddeti geçen nüshalar 10 kuruş Gazetemiz Hânların - mes'uliyetini| beşte Profesör Aynştayne çaya da- | orman kenarında ahşap vil İ dık. Bir sathı mailde yapılmış önün! j merdivenle çıkılıyor. İşte villanın buu M:; Einstein Stokholm'deki beynelmilel miha- nik kongresinden avdet ederken Ber linde profesör Einstein'i ziyaret et- mek arzu: idim. Bu maksat için. Stokholm'deki kongreye iştirak €-| den, tensor nazariyesinin hemen ba nisi sayılan profesör Levi—Civi dan hususi bir tavsiye mektubu al. muşta. Profesörün ötedenberi, gayet ba it, çekingen bir hayat yaşadığını da biliyordum. Bütün bu müşkülleri ye- nerek kendisini görmek lâzımdı: Ber| lin büyük elçimiz Kemaleddin Sami| Paşa pek büyük lütuf ve zahmetler ihtiyarile bu meselenin teminini der- uhte ettiler. Hareketime artık bir gün kalmıştı öğleye doğru büyük ot- çimiz Kemaleddin. Sami Paşa, saat vetli olduğumuzu tebşir etti. Nihayet Einstein'in bulunduğu kö ye gelmiştik, “Villâ Aynştayn,, di- ye soruyoruz. Kimsenin haberi yok! Nihayet villâya gidilecek patikaya geldik. Villâyı öğrendik. Villâya müntehi kum patikayı takip ederek de geniş bir'ahşap tarısası var. Buna tarasaya nazır iki oda ve bir sofası vardır. Yalnız bir oda tarasaya sathı İledi. Mizah, ile mülâkat İça veya bunu tatbik etmek ümkünr güç oldukça istatistiki metodun fev- kalâde elzem olduğunu ilâve etti ve misal olarak Brovvn harekâtı tesbit olunmadan evvel (o termodinamikini halini zikretti, Nihayet Schrödingerin mevce mi- baniki hakkındaki düşüncelerini sor. dum. Çok entrosan olmasına rağ- men mevce mihaniğinde Sehrödin- gerin henüz vazih olarak ( ) ips tâbine nasıl mana vereceğini gös termediğini ilâve etti. Mülâkatımız bu esnada iken ma- dam Einstein bizi çay masasına da- vet etti, Artık çay masasmda umu) mi mübahaselere avdet edildi. Her İ zaman neşeli ve dudağından tebes sümü zail olmıyan bu büyük âlim, hayata, cemiyete nit her mesele ile canlı şekilde alâkadar bulunuyordu. Daima nükteli fakat açık bir ifade) ile müsahabeye iştirak ediyordu. Dünyanın bir çok cihellerini gez- diğini anlatırken, en ziyade kendisi” ne tesir eden çölün güzelliği ve çöl- deki gurupun azameti olduğunu söy İ Maalesef İstanbulu görmediği- Sefir Paşa hazretleri profesörün İstanbula seyahatini ih- zara delâlet edeceğini büyük bir sa- mimiyetle teklif ett Hatta, her şeyi müsbet şekilde ve etti, mail boyunca merbuttur. Bu oda mo| dern tarzda döşenmiş hem oturma, hem yemek odası idi. Evvelâ Madam | Einstein bizi karşıladı ve hemen hiz- metçi kız ile profesör Einstein'e ha- ber gönderdi. Nihayet profesör Einstein geldi.! Mutat takdim merasimi yapıldı. Ke- maleddin Sami Paşa bu şahsi muare-| feye tavassut ettiğinden memnun ol- duğunu ve profesör Einstein'in bu imkin: ltfetmesine teşekkür etti. Profesör Einstein, daha fazla bir artist, bir san'atkâr tesirini veriyor. du. Keten bir pantalon ve üzerine bir yün fanile giymişti. Ayağında çorap- 8ız bir sandal vardı. Böylece villâsm- da büyük bir samimiyet ve besatet Paşa Türkiyede mühendis mek- tebinde de bu mücerret nazariye ile meşgul bulunulduğunu büyük bir haz ile söyledi, İlmi mübahaseye gi- rişebilmek için Paşanın bu sözünden bilistifade “izafiyet, üzerine mühen- dis mektebinde verilen dersin seviye sini anlatmak için, kendi esas eserle- rinden maada Becgwerel, Weyl, E- dington ve sairenin eserlerinin me- - baz ittihaz edildiğini söyledim. Muhaveremiz, fizik âleminin en mühim meselesi olan illiyet (Causa- litö) prensibi üzerine cereyan etti.! Malüm olduğu üzere, yeni atom naza riyesinde, şimdiye kadar ilmin te. taşı olan illiyet | (Causalite) prensibi sarsılmış bulunuyor. Bilhas- sa yeni mevce mihanikinin vazıların- dan SeKödinger, fizik kanunlarının istatistiki mahiyette bulunduğunu ve kanun dahilinde ceroyanıı tasavvur ettiğimiz hâdiselerin — sırf tesadüfi mahiyette olduğunu iddin ediyor. Illiyet prensibinden, her hâdisenin “hiç olmazan fiziki hâdiselerin,, bir sebebi bulunduğunu ve “ayni şerait altında, ayni esbabın ayni metice tev- lit etmesini,, anlıyoruz. Profesör Einstoin, her halde Ca- usaliteye merbut olduğunu ve hadi- satın bu noktadan izaha çalışması lâzam geldiğini söyledi. Ancak ha- disatm asri kanunları bulunmadık. görmeğe alışmış bulunan Paşa ileri giderek zumanının tayin meselesine temas etti. Einstein atılarak teşek- kür ettikten sonra “biz şarklıyız, is- tcal etmiyelim,, dedi. Madam Eins- tein, hemen atılarak kocam yahudi olması dolayısile kendisini şarklı ad- deder dedi. Biraz sonra Paşa çölde) geçirdiği hayatın entresan kısımları” Bi tatlı tatlı anlattı Yahudilerin na turel yaşadıklarını ve sağlam oldu- ğunu söyledi Einstein de bahçede | bir çok zamanlar çıplak ayak gezdi- i ve tabinte muhabetinden bahset- ti. Fakat faydasından - çok bahsolu- nan yoğurdu sevmediğini ilâve etti. Gene lâkırdr İstanbul üzerine geldi. Güzelliğinin methini > çöl İşiiğini fakat Riyo de Janironun da dünyanın en güzel şehri olduğunu zannettiğini söyledi. Gene şuna dikkat ettim ki Einstein bütün meselelerle canlı şe- kilde alikadar olmasma rağmen, da- ima yarı bir rüya halinde yaşayan sanki yüksek, ilâhi bir muhitten in- miş. bir mahlük hissini veriyordu. na rağmen sözü, haro- iğ hulâsa bütün hayatı #nde ve olduğu gibi munmelesinde de çok o mültefit, sun'i | tevazu dan, azametten, caliyetten ari oldu- | ğu bariz şekilde gözüküyordu. Bu da dehanın samimiyet, yakınlık ve sıcaklığını gösteren canlı, güzel ve teselli bahş bir misaldi. Daima hal kütlesi içinde bulunmaktan hoşlan- dığı, bunun için üçüncü mevkide se- yahat ettiği muhtelif portretistler tarafından her vakit müşahede edil- miş bir keyfiyettir. Müderris Dr. Kerim Teranbul 3 üncü icra Memur- tuğundin: Bir deynin temini için mahcuz bulunan 1761 Seyrisefer No.lu Falkonnayit. marka kapalı ve müstamel ve sekiz yüz lira kıy- meti muhammeneli bir adet otomobil 25-10-930 Tarihinde sast dokuz buçuktan on buçuğa kadar o Taksim © meydanında satılacağı ilân olunur. PAZAR 19 : Mes'ut Çırpıcı çayırında lardı. Bol güneşli bir günün, çok gölgeli, fakat aydınlık bir akşa mı da konuşuvermişlerdi, Na- sıl konuştukları, biribirlerine evvelâ ne söylediklerini hatırla mıyorlardı, yalnız bildikleri bir şey vardı: Sevda. . . Sevda ile konuşmuş lardı, Daha o zaman genç kızlar he nüz barlarda dansedip viski iç- meğe başlamamışlardı; daha henüz Çırpici, Kuşdili, Bağlar- başı piyasası revaçtaydı. .. Si- nema henüz dile gelmemişti; sevdazedeler, karanlıkta biribir lerini sıkıştırmaktansa ağaçlı bir su başmda bakışmayı tercih ediyorlardı. Onlar da —Pervin'le Sahir— ilk mülâkattan sonra cumaları tanışmış- ğa başladılar ve bir gün Sahir: — Pervin, dedi, bana varır mı sın? Pervin Sahir'i seviyordu. Bu teklifi duyunca sarardı: — Hayır, diye kekeledi,. ol- maz... İşte bunu yapamam, ".* Pervin © gece, o cuma gece- si —hem de bol mehtaplr bir geceydi — sabaha kadar ağladı. Ertesi gün yataktan kalkama- dı, hasta gibi idi; hattâ gibi de- gil, hastadan beterdi. Öğleye doğru odaya teyzesi geldi. Pervin'in anası babası yoktu, öksüzdü. Teyzesi dedi — Kız, Sanaiyi bir kısmet çıktı. ,, Duydum, duydum, oğla nın hem keridi hem anası geldi. Temiz, namüslu aile. Çocuğun yüz elli lira kazancı varmış, iki de evleri var. Sahir Bey taştan ekmek çıkaracağa benziyor, ne diye evlenmem demişsin?,. Ça ğın geldi kızım, .. Pervin homurdandı: — Beni rahat bıraksın, — E, ne diye aşiftelendin?.. Haydi haydi uzun etme, onu pek âlâ seviyorsun. Âşık oldu- ğunu ben gözlerinden anlıyor- dum. Pervin Sahir'i çok seviyor ve çok sevdiği için de evlenmek, ona varmak istemiyordu. Bir kadının, sevdiği, sahiden, candan sevdiği bir erkekten hiç bir şey saklamaması lâzımdı, halbuki Pervin'in kimseye söy- liyemiyeceği bir eli vardı... * Pervin on dört yaşmda iken bir adamın tasallütuna uğra- mış, kızlığı mahvolmuştu. Bu- nu Sahir'e söyliyebilir mi idi?.. Amma saklaması da doğru mu idi?,. z İşte bunuh için: “—Beni ra- hat bıraksın!,, dedi... Dedi am) İNİ ER 1930 kırlarda, mesirelerde buluşma-; Edebiyat, Sa A e n Pervi Evlendiler. hı yoktu ki... iniş biçare bir kızdı. diye açırdı... Amma iş söylemekte idi. Söyliyemedi. Zifaf gecesini bekledi. * Nasıl olsa Sahir işin raf ederdi... ... Sahir hiç bir şeyin farki na varmadı... Pervin gene sırrı nı saklıyacaktı. Ağlamağa baş- ladı. Sahir şaşırdı: — Kabalık mı ettim Pervin! Şu kaderin cilveşine bakin! . Pervin kendine tasallüt eden o meçhul adamdan yediği : yum- rukları hatırladı... Herifin ku- durmuşçasma erine çullan- ması gözlerinin önüne geldi: — Seni seviyorum Sahir... Seviyorum, seviyorum... Aşı- kım sanat. e Aşk günleri başladı. Amma saadet günleri başla- madı. Pervin en keyifli zamanlarm da birdenbire sofhurtuyor, gü- lerken ağlıyordu. Nen var Pervin'im?. mes'ut edemiyor muyum? — Ediyorsun canım!.. Pervin'in içinde artık: “Ya duyarsa?,, korkusu vardı. Filva ki maceranın üstünden seneler geçmişti, Sahir'e kim haber ve- rebilirdi? i E, kimbilir? Böyle şeyler bel Mi olmaz. En ümit edilmedik bir ande, hiç beklenmiyen bir kim- #c gevezelik ediverirdi. ... Pervin'in her kapı çalmışta, her yeni birini tanıyışta yüreği oynardı. Pervin'le Sahir'e çifte kumru lar ismini takmışlardı. Onlar kadar hiç bir karı ko- canın sevişmesine imkân yok- tu. Seni, * gün eve Sahir'in ölüsünü altında ** Bi: getirdiler. Otomobil kalmıştı. Pervin'in halinden kimse bir şey anlıyamadı. süründe büyük bir dı; donuk, soğuk bir sükün. Hattâ bazan gülümsediği bile oluyordu. Biri şaştı; dın gibi duruyor! Bu tahmin doğru idi. Pervin, acısına rağmen mes'uttu. Dert- ten korkudan kurtulmuştu, en- dişesiz nefes alıyordu, mes' ma Sahir onu rahat bırakmadı... Bu macerada Pervin'in güna- Taarruza uğra- Bu acıklı macerayı kocasından saklamak! ta mâna yoktu. O bir kere söy-| lerdi'de, Sahir ne yaparsa ya- pardı. Belki de bopnuna sarı- lır: “Vah Pervin'ciğim vahi, farkına varaçaktı. O zaman iti- Çok müteessirdi; fakat tees- sükün var- — Garip şey, mes'ut bir ka- Mektepliler:müsabakası Müessif hadiseler 75 ihci hafta birinciliğini ka- zanan Pertevniaylden 186 No. lu İrfan Yavuz Beyin yazısı şu- dur; | 75 inci haftanın'en mühim haberi, her yerde H. F.: lehine inkişaf etmekte olan belediye in tihabatı esnasmda memleketi- mizin muhtelif yerlerinde zuhur eden müessif hâdiselerdir. | Memleketimizde Belediye in tihabatı başlıyalı o epey zaman oldu; bu intihabata yeni fırka- nın da iştiraki, hakiki bir müca- dele sahnası vücude getirmiştir. Serbest fırkanın, binlerce lira mukabilinde çığırtkanlar “tuta- irak yaptığı menfi ve çocukça propagandalarma mukabil şuur İu halkımız reyini, öz Fırkası o- İlan H, F. na vermemektedir. Bu hal, memleketimizin hemen her yerinde ayni suretle tecelli - et- mektedir; fakat bu bariz muvaf fakıyyeti gören karşı fırka er- kânı ve taraftarlafı, gerek inti- | habatı durdurmak, gerek karga | ş şalık çıkarmak maksadile gayri meşru bir çok yollara sapmak- i tadırlar, Bu gayri kanuni hare-| ketlerde bulunanlar, şimdiye ka | dar karşı fırkayı benimsemek is tiyen mazileri karanlık bir ta kım adamlardı. Fakat bu hafta zarfında bilhassa Antalyada vü- ku bulan nümayiş, bir kaç vatan daş kanının akmasma da sebep| olmuş, bu nümayişi karşı fırka | idare hey'etinin teşvik, hattâ biz zat idare ettiği anlaşılmıştır. Salihlide, İzmirde, Samsun- da... hükümet konağına, beledi- yeye.... hücum edilmiştir. Pro- pağanda namı altında yapılan bu kanunsuz hareketler, büyük bir ekseriyeti haiz vatandaş küt lesinin umumi teessürünümucip, olmuştur. Şüphesiz, - Cumhuri- yet adliyesi, bu taşkınlardan he- Sap istiyecektir. Maamafih, bü- tün bu hareketlerinden kendile- ri de bir daha anladılar ki halkı- mızın tarihi fırkalarma olan iti- madı, öyle bir iki yaygaracının saçma sapan sözlerile kaybolmu yor, bilâkis daha kuvvetleniyor, Nitekin intihabatın temdindin- den sonra hâsıl olan netice, bu- nu katiyetle ispat ermektedi, Istanbul Mahkemei Asliye Birinci Ticaret Dalresladen; Doyçe Öryent Bink tarafından vuku bulan telebe mebni nezdinde merhun olup Spridyon ve şürekâsına alt bir Hömonsi Nektar ve İstanbal Rıhtım şirketi Anadolu Demir yolları ve İwihat Değirmencilik © şirkeri stanbul Tramvay şirketi ve tötün | tejisine ait hissö senedatının 20-10 | 930 tarihine müaadif pazârtesi günü #ast onbeşte Borsada sarılı talip olanların yevm ve kürdü hazır hulanmaları dn olunur. ——————. tu, Artık korkusu kalmamıştı... Henüz soğumadan evve! niha- yete eren aşkını yadetriek için önünde uzun seneler vardı. Mes ut günlerinin zevkini bundan sonra tadabilecekti. Selâı Milliyte,, in edebi romanı: 97 — Malınut Yesari « hayal, gözlerinin nuru söndü- |dan şüpheye haklı rar idi?, ğü zaman da yaşıyor, parlıyor - Nevres Vacit, gülmeğe çaba - du, öldüğü vakit te yaşıyacak) lıyordu: © parlıyacaktı!. Hürrem Hakkı, o darbenin kuvvetini bütün şiddetile duy- — makta idi. Bu, aklına * gelme mişti. Acaba söyledikleri haki- kat mi idi?.'Hakikat . olduğu takdirde meselenin o vahamteti büyüyecekti!. Bu, romanda bil hassa arana arana — bulunan ve - yahut aranmadan du göze çar “ pan bir hataya, bir kusura ber. , Zemezdi. Vahameti bir şeyle ölçülemezdi. . Asil yi vuran, , Rasih Babssı, oğlun- — Ne kadar şakaçısınız, Ha- nımefendi?, Fakat sesi, tavrı, bütün teni! kinini, vakarını o kaybetmişti. Hürrem Hakkı, bahsi değiştir. mek istedi.: — San'atkâr görüşü elbette başkadır. Ben, okumadım. Bu gece okuyacağım. Belma Ha- nım da, bu gece okuyacak. Ya- cek... Müşterek noktai nazar-. ları birleştirerek umumi bir fi-'dı kir, bir kanaat elde ederiz, Son! söz, san'atkârındır tabil, Fazilet Hanım, Nevres Vaci- din kalbine aşıladığı zehirin te- sirinden emin olmuşa benziyor; du, ısrardan vaz geçen bir ta- vurla tasvip etti: — Çok muvafık olur. Hürrem Hakkının ortaya attı gi fikir, Nevres Vacit'i ümitle sarsmıştı? — doğru! — O halde yarın akşam, biz de toplanırız, olmaz mı üstat? — Emredersiniz, Hanımefen sanıyorum, dedi. Nevres Vacit, içini çekti: — İnşallah öyledir. Eğer şüphelerim tahakkuk ederse... Sözünü bitirmedi. Ağabeyi. nin elini tuttu, Kuvvetle, hara- retle uzurı uzun sikti: — Bana söz ver Hürrem.. Bu gecce okuyacaksın, mi? — Okuyacağım... dit Hürrem Hakkı, mütemadi- yen havai bahisler açıyor. Teh- İikeli mevzua yanaşmaktan ka- bil olduğu kadar ihtiyatla ka- sıyordu. Misafirler, gece yarıma doğ — Bana hakikati söyliyecek sin, — Söyliyeceğim! Nevres Vacit, yumruklarını dizine vuruyor, diş gıcırdatı- yordu: — Ah gözlerim.. Elimden ürün vakitsiz ve... Nevres Vacit, başını hiddet- le salladı: — Ve münasebetsiz ( değil mi?, Haydi, onu da söyle... Elile kardeşini itti: — Bana, ben mevkide adam lara teselli de ayrı bir zulüm— dür. Bir gün sana, karanlığa değil|alıştım?Yeni bir âleme doğdum | madı, Bu müddet zarfmâa oku- demiştim. Hatırlıyor musun? Hayır... Hürrem, buna alışılmı- yor. Doktorlarm, telkinle teda- vilerine gülmüştüm. Fakat nef simde tatbik ve tecrübeden ken dimi alamadım. Kendi kendimi inandırmak istiyordum. . Kollari yanıma düşmüştü: — Ne hayal!.. Ne çocukça Nevres Vacit,!birşey gelmiyor ki... Anlaya-| vehim!,, ru Emineye Rasih'i sordu: — Geldiler, doğru odalarma İ çıkıp yattılar. Biraz başı ağrı-)mam z i yormuş, efendim! Cevabmı al-| Bu hain karanlık beni korkut rın sabah gelip fikrini söyliye-' di — Peki, Kızım. Kğ ii mam ki.. Tahkik em ki Silâhı elinden alınmış bir ada- Karanlıklar içindeyim. yordu. Diçi diri mezara gö da her şey var.. Hiç bir şey- yok. . Hürrem Hakkı korka korka 0-/idi?. Hürrem Hakkı, bü Dudaklarını güler gibi kımıl datıyordu: — Şimdi gülüyorum. . Hep- sine, her şeye gülüyorum! Fer-| te; a e nin aczine, kendi aczime, hep- Hürrem Hakkı, Emineyi sav|müşüm, zanediyorum. Etrafım-| sine, her şeye gülüyorum!.. . aşımı elleri arasına almıştı. Gülüyor mu idi?. Ağlıyor mu di onun bu) ucuna basarak kapıya doğru git mek için başını çevirmişti. sonra Hürrem Hakkı, kardeşi: nin sesini duyarak döndü: Soldan sağa ve yukardan dan çevirdi, ih Bir müddet sustular. Nedeü| baktı, döndü: Bilmecemiz | 19 8 9 Oi KJA STAT JAR iL) TJA Z AM ag” İRİ LİEN dg e ÂJLI KA KJA! Am A A SJ a AL Afril P'A TUj bilmecemizin haltedilmi şekli 198456 789İ 5 Bugünkü bilmecemiz 1 — İgfal etmek (9). 2 — Sopa (3). 3 — Zaman (2). Tahta kuf&; su ilâcı (5). Nota (2). 4 — Nota (2). Yazık mid (2). 5 — Duacı (3). Gözü gü bir hayvan (3). Ono (8). d 6 — Düzeltmek (5). Işık Vİ ren (5). 7 — Çoban (3). Büyük (8 Başına bir (N) gelirse m” sevi ismi olur (3). 8 — Uzak nidası (2). Kır at (2). | 9 — Beyaz (2). Eşya taşıyâ”| (5). Genişlik (2). he mükinln gingenectöi 3). 11 — Karadeniz sahilinde Vilâyetimiz (9). İşte Elâstikİ. | Kemeri | rin Şaheser Metin ve busmul bir trlsodan ms mal geyel bazi med vk Roumel kemeri bali as madibince size male a temin eder, Mağasu- lonmızı ziyaret ve musavver ka” oğumuzu talep ediniz Yeğâne satış mahalli » ö Beyoğlunda Jj 4,Tünel meydanında No ra ğ v6 İştikiül caddesinde No 388 Fintı 6 hradan ilibarep © © tokmağı h tiyatla dışarıf# — Kimseler yok. . ui — Görüyorsun ya, her $€9” — Hürem, senden bir ritam)den kuşkulanıyorum. Beni var, Bana, söz vereceksin. ğım. — Sabaha çok vaktimiz kal- yup bitiremezsin, uyku sersemiliğile bir şey anla» mazsın, Hürrem Hakkı, omuz silki- verdi: — Ben, uykusuzluğa alışkı- nımdır, i — Biliyorum. * Fakat salim kala ile okumanı © istiyorum. Senden ricam büsbütün başka. . Benin. . Durdu, bir şeyden şüphelen miş gibi doğruldu, sesini alçalt- — Kapıyı açar, bakar mısır? — Bir dinliyen mi var-?, — Sen, bak bir kere... Hürrem Hakkı, ayaklarının Gl öm Fazilet Hanımın söyledikl: hiç birini Rasihe söylemiy” sin. Yarm, benim yanımda, b okursan da|na okuyacaksın! . i le şimdi. Senin“Rasihle aren — Romanı bu gece okuyaca-| yi. . Lâkin benim bu şüpherli! | Hürrem Hakkı, birden cexff” veremedi. — Neye tereddüt ediyorsul” Yoksa, “Nevres Vacidin elleri titri”” — Yoksa, sen de mi kompl” | ya dahilsin?. — Sana bütün mukaddef” tım üzerine yemin ederim, N€* res, benim bir şeyden habefi”” yok... Senin emrine göre hn“ ket edeceğim. — 'Emrim değil, ricam. ; — Bana, emin oldun mii? * — Mersi!.. Artık git vat” — Sen? ei (Bitmedi) ağ

Bu sayıdan diğer sayfalar: