2 Haziran 1931 Tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4

2 Haziran 1931 tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

© Çil eğlendiklerini ri illiyet Asın anrdesi “Mitliyelir. 2 HAZİRAN 1931 IDAREHANE — Ankara caddesi No: 100 Telgraf adresi: Milliyet, Ta. tanbul. Telefon mumaralari: 24311 — 24312 — 24313 ABONE ÜCRETLERİ Türkiye için Hariç için Gelen evrak geri verilmez Müddeti geçen nüshalar 10 kuruş tür. Gazete ve mâtbanya ait işler »çin müdiriyete müracaatedilir. © Gazetemiz ilânların mes'uliyetini Sabul etmez. Bugünkü Hava Dün en fazla hararet 26 en az 16. Hava bugün açı Ruzgâr hafif mütehavv Tenezzüh ! Mülkiye mektebi de diğer mektepler gibi, bir yaz tenezzü hü yaptı. Bunu Beykoza azimet etmek üzere Köprüde “pala- mabent,, bir şirket vapurunun davlumbazına asılan ve “Mil kiye,, olan kocaman bir Anado Ju haritasından öği Bizi davet etmedikleri bizzat göre- medim. Yalnız bulunanların ifa 'delerine nazaran, hazırun bir takım mesleki oyunlar oyna 'mışlardır. En ziyade muvaf- fak olan oyunlar “köşe kapmaca, Allah kabul etsin! Dün Köprünün gözünden hı şımla çıkan bir romorkör naza rı dikkatimi celbetti. Bilâ ihi yar ismine baktım. Neydi bili- yor musunuz? Nafile düşünme yin! Sittin sene arasanız bula- Bu isim “Namaz- bu isme “Allah kabul demez misiniz? Ali Nazima Bey ve fazilet mükâfatı Zannederim merhum Necati B. zamanında Maarifte “Fazi- İet mükâfatı” diye bir nakdi mükâfat tesis edilmişti. Her sene bu mükâfat için her mek- tep namzet gösterir ve bu para da bir muallime verilirdi. Ben kendimi bildim bileli ismi şittiğim ve yazdığı eserleri gör. düğüm bir muallim var ki, bir kaç seneden beri kendisini ta- nımak hazzım duyuyorum. Bu zat Fransızça muallimi Ali Na- kının: ileri sürüyor ve böylelik- le ârâ çok dağılıyor, diğer taftan bu işin asıl kararmı ve- yenler de tam bir jüri gibi hare- “ket etmiyorlar. Eğer böyle ol- "masaydı. 50 seneden beri ho- alık eden, bir kucak matbu &- seri bulunan ve bu sene Fazi- © Biraz sonra Kerime Hanım- Ja yeğeni Yeşil Camiye vardı- Cami hakikaten nefisti. Ke- 'rime bir zamandan beri hasta ruhuna mühtaç olduğu teselli- yi veren böyle bir yerde bulun- mamıştı. Fakat ne yazık ki Hu in Hanım burada çok durmak istemedi. Camiyi bir müddet “dolaştıktan sonra genç kıza ““Çıkalım,, demek isteyen bir işareti yaptı. n yarka Çekirgeye gitti- ler, Nihayet akşama doğru Hu Li intiyi kâfi buldu. Hekimlikte Meteoro - Patoloji ele ile uğraşmış olmalarıdır. zamanlarda yaşamış olan selefleri- mizin bu hüsustaki malümatları sat hi ve noksan idi, bugün ortaya koy duğumuz şeyleri bilmezlerdi. Ver- dikleri malta sağlar temaları de yanmış görünmeyor. Bizden sonra geleceklere bizimkileri:hiç şüphe- siz, öyle görecekler. Eskiler bizim sebep ve yahut eser olarak düşündü gümüz; güneşin lekelerini mılnati- si fırtınalarını eserlerde yazamazlar da elekrik: İmdrotimden; endüksiyo nç ceryanlarından Ültra - Vyiole şu alarından Rontken şualarından, Mi likon şualarından, hulâsa fizikde in klüp. yapmak evöretini haiz olan bu inşinlardan bahsetmiş olmaları beklenemezdi. Bununla beraber sis- lerin, fırtınaların sihhat üzerine o- lan tesirlerini bilirler; ayla güneşe ve daha nevi “ Tıbbi ilmi nücum ” yaratmış oluyor ki gide gide eskisile birleşe- cek, hiç olmazsa bir çok bağlarla ona bağlanacaktır. Meteoro - Patoloji den elde edi- len ve elli sene evveline gelinceye kadar alâka gösterilmeyen biliğilerin | mukadderatı ne olacağı, insanların | sihhatları ve selâmetlerini | temin | edip etmiyeceği şimdiden kestirile. 1 mez. Bugün bunların birisinden, ba | yayi nesimiye ait olan hadiselerden giz. Bunun hakkında pek yeni ve gayet faydalı görgüler var- dır ki her zaman tetkikleri kolaydır. Bahsetmek istediğimiz rüzgürlardır. Rüzgürla yani havanın yerini değiş tirmesile sıkı fıkı meşgul olan tecrü becilere söz vermeden önce yukarı. da söylemiş olduklarımızı tasdik et- nakil ade gün doğuşu ile batı arasmda sen yeller gibi, kışın sıcak vüzgür. lara maruz bulunan ve şimal © rüz- masun olan şehirlerde ehemmiyetsiz sebepler yaraları azdı rır. Bu yerlerin halkı kuvvetsiz olur Kadınları hastalıklı ve kısırdır. Ço- cukdarı ihtilaçlı ve saralıdır; erkekle ri dö santaryo ya ve uzun kiş hum masma tutulurlar.” Bokrat hekim sonra cenup rüzgârlarından masun olan yerlerle yaz, kış gün doğuşu rüzgürlarına ve bunlara muhalif 0. ———sizinesmmenamezemasznerineiermmnı let mükâfatına en kuvvetli nam zet diye gösterilen zatin bile hocası olan, ve bugüne kadar bir defa dersini bıraktığı gö- rülmemiş olan bu yetmişlik ho- caya bu mükâfat verilirdi. Ben göğsümü gererek soru- yorum: Türkiyede Fransızca o- kumuş olanlardan kaç kişi o- nun talebesi değildir veya onun yazdığı bir eserden istifade et- memiştir? Bu suale cevap verecek yüz de bir kişi çıkmaz. Onun içindir ki bir sürü dedi koduyu mucip olan bu “Fazi- let mükâfatı” nı iyi seçilmiş bir jüri verse çok daha musip olur. FELEK EN — Haydi cicita,'dedi Artık vakit geldi. Eve dönelim. Paşa baban bizi bekler . Yusuf Paşa Bursaya geleli- den beri mizacını değiştirme- mişti. Paşanın keyfi artık ye- de idi. İşler istediği gibi gi- diyordu. Kendi adamları inkı- lâp taraftarlarının her gün bi- raz daha ilerilediklerine dair kuvvetler maksada müzahir o luyorlardı, Silâhlar bir taraf- tan geliyordu. Çaris Baker bun ları evinin altında istif ediyor- du. Vakti gelince tevziatı ya- pacaktı. Kadri Beye gelince Yusuf Paşanın ondan korkusu yoktu. | Her halde delikanlı ber alıp Bursaya gelinceye ka” MİLLİYET Sihhi bahisler Çapraskelimeler Lodos, poyraz ve şürekâsı Dr. Rusçuklu HAKKI “Ey, Horssyo! Yerle gök ara- sında öyle tesirler var hi sizin Bikmetiniz beniir anlamadı. Şekispiyer) “Küinatn her tarafından şun- Jar almaktayız, Usak güneşler den, nebülüzlerden gelen garip hassale Şualar, , (Milikan) lan rüzğürlara maruz bulunan yerle re geçiyor; ve bunlardan sahifeler dolusu bahsediyor. Bokrat, hiç şüp- hesiz, en iyi tanıdığı kendi vatanın daki şehirleri nazarı dikkata alınış pek mahdut bir tarzda lâkin derin olarak tetkik eyleyoruz. ... Ornek olarak prölesör Muril un “ cenup rüzgârlarının tesiri vanlı eserini alalam. Eserde Ron va- dilerinden kopan ve o civardaki hal- kça çar çabuk gelip geçici ve ehem- iyetsir arızalar yaptığı bağdeten tirilmiş olan rüzgârlardan bahsediliyor. Meme emen çocuklara bir hasthane koğuşunda yapılan tet kikattan bu rüzgârların daha başka fenalıklar yapmak kabiliyetinde oldu ıştır. Bu rüzgürlar estiği yüklerin başları ağrıyor; kuvvetsizlik hissediyorlar; ufak te- fek arızalara duçar oluyorlar, Ba zan da ehemmiyetli teamüller hâsıl ediyorlar. Bu cümleden olarak mü- teverrimlerin ağızlarından kan geli- yor; sinirliler hırçınlaşıyor. Küçük çocuklar üzerine daha ziyade tesir ediyor. Müdekkikler, rüzgârın, küçük be bekler üzerinde başlıca üç türlü te- sirini kayit etmişlerdir. Birincisi, lodos rüzgârı eserken Kreşlerdeki çocuklar, bile istisna, hırçınlaşıyor. lar; uyumayorlar; ağlayorlar. ancak rüzgâr kesildiği ve yahut po- yaza döndüğü zaman rahatlaşıyor. İkincisi Tip'te bulunan çocuklar çıkıyor, rüzgâr eserken içinde ni 39 kırka ipte, bazı çocuklarda arızalar telâş mucip olacak derecede şiddetli olu- yor ve pek bariz mümeyyiz evsafla tezahür ediyor; vahim mide ve ba- ğirsak iltihaplarına nüptelâ olanlar da görüldüğü gibi, çocukların vü- cutlarımdan sular çekiliyor, kuruyor lar; çehreleri değişiyor; yüzlerinin çizgileri çekiliyor; gözleri çukurla- #ıyor; tepelerindeki bımgıldakları çö küyor; derileri kül rengine çalar bir renk bağluyorşateş içinde yatıyorlar çocuk, bir kelime ile, kuruyor. Bu- kurumak vücutta ciddi ve mühim karışıklıkların alâmetidir. Okadar ciddi ve mühim karışıklıklar ki mü bile intac ederler. Bu feci aki bet bilhassa bünyece zaif olanlara mukadderdir. Bununla beraber bu meş'um rüzgâr esmeseydi o çocuk- lar böyle elim bir surette ölmezlerdi. Ne hekimce, nede hava ahvali il- imince tetkikatta derinleşmiyerek ya İımiz şurasını kayit etmek iseriz. Lo dos rüzgüri sıcak bir rüzgürder; ha- vayi nesimi tazyikinin alçalması ve rütübet derecesinin düşmesile müte rafıktır. ( Tanca) çok rüzgârle bir şehirdir. Akdenizle Atlâs sında, Cebelittarık bağazı vasrtasile pek büyük hava mübadelesi vuku bulmaktadır. Bu iki denizin üstünde hasıl olan tazyik ve ısinma — çok kuvvetli hava akıntıları (Tanca) ehri ba akıntıların "az » Buradaki rüzgârların en teh yerlilerin (şarki) dedikleri dir. Bu rüzgâr esmeğe başlarsa gün lerle esör; birdenbire kesilir. Eser. ken sinirliler harçınlaşıyor, baş ağrı ları tutuyor, Geceleri uyumayorlar, garibi şu Iki çok hassas kimseler vü- İ cutlarında hissettikleri rahatsızlık. dar Kerime İbrahim Beye var- iş olacaktı. Kızını Kadri Bey den iyice sakladığına kanidi. Yusuf Paşa artık hareket za manının geldiğini hissediyor- du. Asilerin başına geçecek, pi ht üstüne yürüyecek, sa- raya girscek ve Padişahı sal- tanat hukukundan feragate ic- bar edecekti, Bu işin muvaffakiyetle başa- rılabilmesi için Yusuf Paşanm vücudüne ihtiyaç vardı. Paşa bütün bu düşüncelerle meşgul olduğu için kızın sararıp solan çehresine bakmak aklından bi- le geçmiyordu. Ancak vakit buldukça el al- tından kızı hakkında malümat alıyordu. Haber £ verdiklerine | göre Kerime artık bağırıp ça- İ ğırmıyordu. Zorla verildiği a- damı nihayet kabule razı ol- muştu, daha doğrusu razı ol- muş gibi görünüyordu. Yusuf Paşa Kerimenin Kad ri Beyle sık sık görüştüğünden haberdar değildi. Orun için kı- zın genç zabite karşı gösterdi- ği merbutiyeti gelip geçici bir SALI 2 o > 23 İ—ita'> Mi imiz> Nim» Yeni şekil Soldan sağa HAZİRAN 1931 ir. — Öyle ise evvelâ hangisi ile evleneceğim anne? İsbat Hanım söyleyor, söyleyor, söyleyor. Kocası da gazeteye dalmış. Hanım «birdenbire kızdı ve kocasınm elinden gazeteyi çe- kip aldı: 1 — Yüz (5) Cevval (5) 2 — Meyva (4) Karaköy semti (6) 3 — Yeldırları tarassut (5) Ot tan kıl (3) 4 — Akıllar (4) Vücudün tüyü (3) Nota (2) 5 — Eksik değil (3) Sevgili (3) 6 — Saçsız baş (3) Kızın cilvesi (8) 7 — Tahmin (3) Pislik (5) 8 — İstikbal (3) Hoca (4) No- ta (2) 9 — Göl (3) Asüman (5) 10 — Bir memleket (4) Başta tufeyli mahlük (3) Su (2) 11 — Çarşı (5) İnce sandal (3) Yukardan aşağı 1 Sevinç (5) Zulmeden (5) 2 — Yakın değil (4) Tren (5) | 3 — Melike (5) Yüz örtüsü (5) | 4 — Emeller (4) NA (2) 5 — Kitap vücüde getirmek (5) 6 — Yazan $ey (5) ile (2) 7 — Gösteriş (5) Çek (5) 8 — Malül'(4) Nimet (5) 9 — Söz (3). Keder (3). 10 — Süyarinin bindiği (2) Sır (3) Sonuna (e) ilâve ederseniz ma | den olur (4) | 11 — Ay (5) Küçük endde (5) | lardan bu rüzgürların eseceği dört saat evvel haber veriyorlarmış. Bu rüzgârlar veremliler üzerine pek fena tesir ediyormuş. Kan tükürür ler ve umumiyetle sıhhatları fenala. şırmış. Şarki Tüzgürr uyuyan has- talığı birdenbire uyandırırmış. Rüz girin bu tesirinden hava rülübet | derecesinin düşmesinden başka amiller aramak icab ediyor... İngilterede yapılmış dir ki bu hususa dair kat'i kararlar vermeğe müisittir. Tetkikler verem. üzerindedir. Doktor Jordon isminde bir zat bu â çalışmış, şimdi tetkikâtımin neticesi ni neşrediyor. Bu zata göre verem. üzerine pek fena tesir eden rüzgür- lar batıdan geen yağmurlu ve sert rüzgürlardır. Bu rüzgârlara maruz olan halk, olmıyanlardan ziyade ve rem oluyorlarmış. Böyle yerlerde oturan müteverrimlerin pek azı kur tuluyormuş. Bu zat daha ileri gidiyor, lagille | İ det gösterecek olursa bizim için, biz nifler için bu namütenahi kuvvet. lere karşı kendimizi müdafaa etmek rede zatürree hastalığının zuhuru ile poyraz rüzgürr ürasında #iki bir münasebet bulunduğunuiddia ediyor Söuk rüzgârların kalp hastalıkları heves telâkki etmişti. Yusuf Paşa kızının emsal ve akranı arasında küçük düştü- ğünü istemezdi. Onun için Ke. rimeye şen ve mevkii ile müte- rasip bir düğün yapmak istedi. Çehiz düzmek hususunda pek cömert davranan Yusuf Pa; bu hususta çok alâkadar yor, hattâ Kerimenin çe; dair tavsiyelerile Huri Hanımı irşat bile ediyordu. Ysuf Paşa hareket etmeden evvel, Kerime solgun çehresi, yorgun gözlerile — babasına çı- kıp vedalaşti. Babasınm gitme. nün her saatin- altında tutan ir çiftinin eksilme- si demekti. Fakat bundan ne çıkacaktı? Kadri olsun, güvene bileceği diğer insanlar * olsun, hepsi şu sırada ken den o kadar uzakta idiler ki... Keri- | me şimdi kimseden yardım | istemeğe cesaret edemiyordu. | Bülbülden başka güvenilecek a damı yoktu. O da esrarengiz bir surettz ortadan yok olmuş- tu, Genç kız bir adam, bir $ır- | pek tüccarı arasında kendisini — Ne söylediğimi dinleyor musun? Dinleyorum karıcığım. Hem de dikkatle dinleyorum. — Yalan. “Bana bir iskar- pin alsana,, dedim. Yüzünü bile buruşturmadan: . “Hay hay, hay hay!,, dedin. — Karınız gelip mahkeme de ağlayabilse, beraetinize çok yardımı olurdu. — Karımın ağlamasını iste- sanız, beraat edeceğimi ken ine söyleyin, Kâfidir. Cevap Mahkemede “reis maznuna sordu: defa mehküm olmuşsun. — Evet reis bey; hiç kusur. suz kadın olur mu? Muhakemeden sonra İki tanıdıktan biri diyor ki: — Birader, bir hatayı adliye maruz kaldım. ler? — Hayır! Beraet ettim. üzerine tesir etmekte olduğuna dair | demüşahedeler vardır. Bu Meteorolojik hadiselerin sıh: | hat üzerine ne suretle tesir etmekte olduklarının izah: kolay değildir. Bunlar henüz nazariye halindedir. | Ümid ederiz ki bu son zamanlarda | henüz ilk adımını atan ve Tıbbi Marazi bir mevzu teşkil eden bu İ yeti yakı nemez 'şi hu tesirler biraz fazla gid güçleşir, | daş bulmak ihtiyacında ii dermek ihtiyacında idi. Kerime seviyordu, sevdi Erğeç tali kendisine lacaktı. rında tuttuğu ipeğin kozadan ayrıldığı mev- bir deve kolu şimale doğru ha- reket ederdi. Baker Bursa piyasasının en Onun ink tüccarından maduttu. nınmıştı. Bilhassa Bursa'da i — Sen hırsızlıktan on sekiz | — Deme, mahküm mu etti- | İrfan Bey müteahhit, tüccar dir. Devlet demir yollarına her sene” aşağı yukarı yüz elli bin iralık malzeme verir. Yüz elli nın komisyonu da kendi sini müreffehen idare ediyor. rısından korkar. Çünkü karısı son derece kıskançtır da on- dan.. Hakikaten erkekler kıs- kanç karılarından çok korkar- lar, Çünkü bir defa odırıltı çı- karimak istemezler, Sönra kıs kanç kadın, kasiKançlığı nisbe- tinde asabidir. Ayılması, bayıl- masi çok olur. Onun için İrfan Bey, biraz da kendi rahati için, evde hiç bir zaman meydan vermek | istemez, manlar, eğer orada uzun müd- İdet kalacaksa, mutlaka her gün karısına bir mektup gönde rir. Bu her günkü mektupların “Cicim, işler iyi gidiyor, bura | da hep seni düşünüyorum.., | Karısı Nebahat Hanım mek- | tabu alınca rahatlanır, kocası sanki yanındaymış gibi endişe etmez. Fakat nihayet koca da bir er kektir, İrfan Bey bir gün nasıl sa Melâhat isminde bir kadınla tanıştı. Bir gün işlerinin bulun duğu Ankaraya gidecek yerde Melâhatle birlikte Bursaya git- | Bittabi karıcığı kocasını An karada biliyordu.. Yalnız Bur- sa seyyahatinde halledilecek mühim bir mesele vardı. Her İ gün karısına bir mektup gön- İ dermek.. İrfan Bey bunu da hal letti, i o Ankaradaki tanıdıklarından birine her gün sıra ile postaya Fakat İrfan Bey evlidir: Ka- | r kıskançlık hâdisesine | İş icabı Ankaraya gittiği za- | | aşağı yukarı meali malümdur: | Budala dost atılmak şartile hazır yazılmış dört mektup gönderdi. Bu su- retle karisı Ankaradan alelüsul gönderilmesi icap eden mektup ları da almış olacaktı. İrfan B. de Bursada bu dört günün «ze €ze suyunu ve zevkini çıkara- caktı. Zeki düşman budala dosttan evlâdır, derler. Bu Ankaradaki dost olacak budala da mektup- ların dördünü de ters sıra ile göndermez mi? Bu suretle Ne- bahat Hanım her gün şu şekil- de mektuplar almış oluyordu. “Nebahatciğim, işte dört gündür ki Ankaradayım. Müt- hiş canım. sıkılıyor. Bereket vetsin yarın seni göreceğim. nibayet bugün mukavele yapmağa muvaffak oldum, Senden üç gün uzak kalmak benim için güç oldu. Yarın burada son günüm..,, “Nebahatçiğim, bugün de iş- lerle uğraşıyorum. Burada da- ha iki üç gün kalacağımı zan: ediyorum. Muvaffak ol ceğimi zannediyorum. Mukave le için kuvvetli vaatler aldım. Bir kere mukavele imzalanırsa keyfime payan olmayacak, hep ni, seni düşünüyorum.,, “Nebahat, Ankaraya şimdi İ geldim. Hemen otelde ilk iş o- larak sana bu mektubu yazıyo- rum. Yarın Veli Beyi görece- ğim. Şimdi seyyahat yorgunlu ğum var. Biraz istirahat edece- ğim. Nede olsa tren insanı bay lisarsıyor, Hiç bir şeye merak etme, Aklım, fikrim sende..,, İrfan Bey Bursadan avdeti disini nasıl karşılayacağını yaz mağa hâcet yok değil mi | Istanbul ve taşradaki B DEVAİR VE MÜESSESATI RESMİYENİN Nazarı Dikkatine: Yeni teşekkül eden ve merkezi Istanbulda Kahraman zade haninda ÜÇÜNCÜ KATTA bulunan i Resmi ilânlar TÜRK LİMİTED ŞİRKETİ 1 Haziran 931 tarihinden itibaren ifai muameleye başlamıştır. Gazetemizde neşredilecek bilümum devair ve müessesalı resmiye ilânlarının techbura uğramamasını ve muntazaman neşrini temin için mezkür şirkete gön- derilmesi iktiza ettiğini devair ve müessesatı resmiyenin enzârı ittilâna arzeyleriz. > Telefon 20960 “ Itünadı Milli Türk Sigorta Şirketi rini bulup sevdiğine haber gön gin de istikbalden ümidi vardı. yaver 0- ker'in Türkiyede idare ettiği müteaddit ticari ve mali işler . arasında, Bursada bir ipek işi vardı. Baker'in Bur- sada tuttuğu ipek deposu İşi- nin can damarı mesabesinde i- di. Dönümlerle arazi dutluk ha line getirilmişti. İpekhane civa binada bine yakın amele çalışıyordu. Ham simde, ipek balyalar ile yüklü Onun için Anadolu'da epeyi'ta tanımayan yok gibiidi. Her tüccar arasında hiç değilse bir göz aşınalığı vardı. Bir çok hanlara da hatırlı bir dost sıfa- te ile girip çıkardı. Baker şi Seyahatlerinden birini yapmış- tı. Şehire vâsıl olalı bir saat geçmediği halde muteber tüc- cardan ve dostlarından bir ço- ğu ile görüşüp hasbühal etmiş- İpekhanenin asırlık ağaçları altında yoluna giderken sağa sola selâmlar, iltifatlar dağıtı- yordu. O ilerledikçe başlar kal- kıyor ve çehrelerde dostane bir tebessüm beliriyordu. — E.. İşler nasıl bakalım.. Se ipek mahsulü yolunda La Baker bu suali bir Rum dos- tuna sordu. O da bir Yahudi ile daldığı hararetli bir muhavere- yi keserek: ş — Malın cinsi çok iyi, fakat mikdarı az. Rum mallarının fiatını yük- seltmek için mutlaka bir baha ns bulurdu. Merkezi idaresi: Calatada Acentası Fulunmayan şehirlerde acenla aranmakladır. Telefon: Beyoğlu — 2003 Harik ve hayat üzerine sigorta muamelesi icra eyleriz. Sigortaları halk için müsait seraiti havidir. Ünyon Hanında — Destur, dokunmasın! Baker bu nara üstüne başını çevirdi. Ham ipek balyalarile yüklü bir deve sallana sallana üstüne doğru geliyordu. İngi- liz bir tarafa çeki Fakat de- yenin yolu üstünde iki Yahudi hararetli bir pazarlığa dalmış. lar, ha bire çene yaraştırıyorlar dı. Hayvan üzerlerine doğru ge lü.kesmeğe razı olmıyan Yahu. diler halâ biribirlerine lâf ye- tiştirmeğe çalışıyorlardı. İngiliz yahudi bezirgânların bu haline kahkaha ile güldü. smdaki dükkünda.. Kapısı ma: vi boyalı dükkân — Şerbet, bu.uuuz! (Bitmedi)

Bu sayıdan diğer sayfalar: