24 Temmuz 1931 Tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 5

24 Temmuz 1931 tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Aşka dair ne d şünüyorsunuz ? Aşka dairne yüşün yer... Doktor Şükrü Hâzım * Beynediyor? Aşk, bir kâbus, bir sıkıntı, ruhu bunaltan bir buhrandır... Sinir hekimi Şükrü Hâzim >bizim anketin karilerin- olduğunu söyledikten son- , cevap vermek hususunda irdi: —Belki vereceğim cevap baş larının hoşuna gitmez.. — Zarar yok, dedim, mutla- hoşa gitmesi şart değil ya.. — O halde, peki... im?.. Bu sualinize cevap vere- İlmek için evvelâ aşk kelimesi a İ Şükrü Hazım Beyi kastediyoruz, onu tayin imeliyiz., Yaşıyan her mevcu- in biri muhafaza; diğeri nes- ii idame olmak üzere iki esas grizesi vardır. . Erkekle dişi- in biribirini araması bu girize bir neticesi, yani bir. zaru- ttir. Bu his, bu meyi ber iki ste de mevcuttur. Buna aşk yemeyiz.. Hattâ bu meylin if ila mevendiyeti de aşk değil- ik, Ona, olta olsa kızgınlık is i verilebilir. Aşk bu meylin kimse üzerinde temerküz €- ek müptelâsınm bütün ira- ini, bütün şahsiyetini kendi- İhe esir ve râm etmesidir.Aşk; ir kâbus, bir sıkıntı, ruhu bu- Itan bir buhrandır. İnsanın usunu kaçıran, iştihasını ke her türlü arâmını selbeden, ün ve dalgın bir hale geti- *n aşka tabii denebilir mi?. Ayır beyim.. Aşk bir ruh has- alığıdır. Hem öyle bir hastalık i derece derece musabını sıkın dan, felâketlerin en elimine | adar sürükler. Gözünü kan ürümüş kuduz bir hırsla sev- isini parçalatan; yahut ken- |, isine dayanılmaz ve akla gel- 2 işkenceler yaptıran, gâh ünevver ve aklı başında bir adamı meselâ bir kirli endilin arkasından saatlerce Oşturan ve nihayet bazan bir ünün üzerinde en sefil VW. 47 ölte yakalatan veya istırabına tlanamıyarak hayatıma kıydı n bir buhrana nasıl tabii de- bilir?.. Aşk bir melankoli gi- bazan hafif, bazan şiddetli; hzân basit, bazan hezeyanları cip olarak seyreden bir has- al'ktır, Anlıyorum; bana bel- de san'atta ve edebiyatta en udretli eserler ilham eden a$- hatırlatacaksınız. Fakat mü- ade buyurun orada eseri ve- »n akş değil, san'atkârı ruhi ünyesi, yaratıcı muhayyelesi- İ'r. Orada sevgi bir nefha gibi Örtüyü sıyırmış, ruhun kabil “tini meydana çıkarmıştır. , Sevgi yerine bedii olan aşk İF Si arzunun ruh üzerinde ta- *klkiim kazanmış bir ifratı da- a doğrusu bir delâletidir. He- “mlilete ise ifrat ta, dalâlet te srer hastalıktır. Mazhar Osman Beyefendi * zamanımızm allahıdır di- or... Muhterem üstat aşk keli- ini Freud'un cinsiyet naza- ti telâkkide farkımız var de- mektir. — Sevmek mi, yoksa sevil- İ mek mi daha zevkli tik bir tereddüt devresi ge- | Sevmek ve sevilmek... Bu su alinize gelince sevmek gibi 86- vilmek te ruhun tabii bir yacıdır. Esasen neslin tekessü- rünü teshil eden ne yalnız sev- mek, ne de sadece sevilmektir. O, bunların muhassalasıdır. Ne tekim verasette bunu ayrıca dikkate alırız. Mütekabilen sev miyen ve sevilmiyenlerin ne İ salim ve güzel olmaz.. Alma İ lar buna Cersüme düşmanlığı Keimfeindechaft diyorlar.Sevil İ mek arzusu da sevmek gibi ço- cukluktan başlar. Sevilmek, ho şa gitmek ihtiyacı ol: ü zarafete bu derece mu idi? Bunları aşkla karıştır- mamalıdır. narcissisme derece, İ derece herkeste vardır. | En büyük aşkınız? nim en büyük aşkım, zâflarım- İ dan kurtulmak aşkıdır... — Niçin seversiniz? — Sevmek, düşünülerek, şu- İ urla yapılır bir iş değildir ki İ O, tahteşşuurun verdiği bir hi tir... Bence asıl ihtiyaç sevmek İ ihtiyacıdır. Sevilen şahıs, kim olursa olsun.. Meselâ, kedile: İ ni seven ve onların uğrund le yuvalarını yıkmağa kadar va ran kadınlar yok mudur? Mizah | Nispetsiz izdivaç Yaşlı bir adamla genç bir kı zın nikâhında hazır bulunan Süleyman Nazife sormuşlar: — Bu çiftten hangisi buda- lalık ediyor dersin? l Süleyman Nazif başını kal. dırmış ve şu cevabı vermiş: —İhtiyar bir adam genç bir kızla evlenirse her şeyi bekle meli, Genç bir kız de ihtiyar bir adamla evlenirse, hiçbir şey beklememeli! Trende Yeni evli yaşlıca bir kadın kocasile seyahat ediyor. Kompartımanda ihtiyar bir | kadın soruyor: —— Bu delikanlı size karşı İ çok muhabbet gösteriyor. | ii -— Evet, beni pek sever efen e Çok memnun oldum. Baş ka mahdum Beyler var m? LU — Bir haftadır arkanızdan koşuyorum. Gene merhamet etmiyorsunuz. ; — Size bir şey söyleyeyim mi? Ne kadar koşsanız, ge pe yakalanacak sizsiniz. Geri vermiyecek ol- duktan sonra Arkadaşlardan birinin, her fırsatta karşısına çıkanı çarp- mak gibi kötü bir huyu vardır. Geçenlerde bana geldi, dedi ki, — On kuruş versene., tram- vâyla gideceğim, param yok.. — On kuruşum yok, liram var dedim, | İ — Bakinız, bu tuhaftır. Be- M. Salâhattin | Modern san'at hakkındaki fikirle- rim mi?.. İyi amma, o kadar çok, © kadar karışık ki, ben de içinden çi- kamadım.. Dün seve seve seyretti. ğim klâsik bir eseri bagün okuya cağun modern bir san'at eseri yıkı- yor! Bugün hayran hayran tetkik ettiğim yeni taze bir tabloyu, yarın göreceğim bir klâsik söndürecek gi- bi geliyor. İİ Modern san'at daha kurulmuş, İ meydana çıkmış bir şekilde değil- dir ki. Her gün değişen, her gün başka yeni bir yola dönen aşifte ha- ü Ru şaşkın san'at hakkında benim se fikrim olabilir?.. Nereye ini, nereye gideceğini henüz imse kestiremiyor.. Hattâ kur'an lada. O kadar süratle ilerliyen bir | Vasfi Rıza Bey İ hali var ki Bugün yenilik yapan dünkü yenilik yapanı beğenmiyor; | bugünkünü de yarın gelen beğenmi yecek.. O halde size bugünkü fileri- mi söylemek yarının adamına gü lünç olmaktan başka bir şey değil dir. Bana düşmanlığınız nedir ki, böyle müşkül bir mevkie sokmak is- tiyorsunuz? Hele durun! Bir ekol halinde meydana çıksım.. Kendi va ziyetini bir kere kendi tayin etsin. Gideceği yolu kavrasın.. Ondan son ra © yolun fena mu iyi mi olduğunu söylemek sırası bize gelir! Yuksa bu kör döğüşünün arusma karışmak bir iki yamruk yemekten başka bir işe yaramaz, Maamafih isterseniz ge lin sizinle ilmin gülünç tarafına sap- madan dostça, ahbapça konuşalım!. Size biraz evvel dünün çocuğu bu günkünü beğenmediğini, bugünkü. nün de dünkü ile alay ettiğini söyle miştim.. Pek gülünç bir şekle giren &debiyat anketi de bunun taze bir misalidir. Fakat ben bunu daha salâhittar bir ağızdan imvvetli bir san'nicir kafasmdan çıkan bir tsn- kitle anlatayım: Almanların meşhur bir rejisörünü de alalım. Tiyatroda inkilip yap- muş esaslı bi tarzı meydana çıkarmış. Bütün dünyayı kendisile | smeşgul etmiş.. Adeta kendi tarznıda bir mektep kurmuş. Yalnız Berlin İde dört büyük tiyatroya sahip. İda resi altında yüzlerce san'atkâr ça | | laştıran, her sene sanat piyasasına | vejisörler, aktörler yetiştirip salı | veren bir tiyatro dâhisi vardır:Rayn | Hard... Berline sırf bu adamın eser lerini görmek için gittim. Bir kaç piyesini müteaddit tiyatrolarında seyrettim... San'atkörları aktörlükten tabü bi- rer adam yapmış.. Piyesi takip eder ken kendimden geçtiğim, tiyatroda olduğumu unuttuğum zamanlar ol du.. Bir salonda, bir evin bahçesin- de konuşan- adamları seyreder gibi bunları takip ettim. Ne fazla bağır- wak, ne gayri tabii jest ne lüzumsuz bir nefes!, Bu tarzı, Fransızların anlayışsızlıklarına rağmen ilk benim siyen Ruslar olmuşlardı... Gelmiş” ler, görmüşler, beenmişler, tatbik ii Senelr geçti. Büyük Rus ihtili- li oldu.. Kan kokulârı ve ihtilâl â- vazeleri arasmda telgraf ajansları dünyanın her tarafına yeni bir ti- yatro inkilâpçısının ismini ilân etti ler: Meyerholt... Bu adama (deli!) diyenler de oldu.. Halkı tehyiç için ber vasıtaya müracaat etti. Sahnede adam astı. Oruspu rolündeki kadı. pm donunu çıkardı. Korkunç harp İ piyesi oynuyor. (koyduğu bir eserdi. ler yaptı. Enstelâsyonun şeklini de- Giştirdi Sinemayı tiyatronun bir cüz” ü haline getirdi. Dekoru söküp attı.. Sonra da bazan gene kullandı.. Kul- Jnndı arc, hi imiz tarz, Modern san'at nedir Darülbedayi san'atkârlarından Vasfi Rıza Beyin modern san'at hakkındaki fikirleri le dedi!, Boydan boya mavi kurdelâ gerdi: Deniz dedil, Suratına paçav- ra bağladı: Sakal dedil., Bu da dünyayı alt üst etti. Sim- diye kadar bilip öğrendiğimiz şeyle- ri yikte attı. Bu da kendine taraf- tar buldu.. Yer yer Meyerholt ti- yatroları açrldı.. Avrupadan, Ame rikadan görmeğe gelenler oldu. Bu da bugünün — inkilâpçesi, bugünün Yenicisi.. Alman rojisörü ve dünün inlilâp- çısı Rayn Hart'a sordum: Meyer- holt'ü ve ve tarzını nasıl buluyorsu nuz?. Gülümsedi. Başını salladı. dudağını büktü: Bilmem! AHI. Nasıl bilmez? Rayn Hart bil- mez de ben mi bilirim, Aran dedim. Zaman, dedim... Yalvardım, yakar. dım, Ağzından lâkirdi almak için hoşuna gitmeğe çalıştım: Gazeteci olmadığımı söyledim. Muvaffek ta oldum. Yüzündeki gülümseme geçti kaş- ları çatıldı. Yazıhânesinin önüne, ba na doğru eğildi. Elindeki eski bir at malı ile oynayarak, "saçma ve çü- rük iddinlar!,, dedi., Dikkatle dinli- yordum: “San'at gülünç olmamalı? San'at halli iğrendirmemeli!. Halk sahnedeki aktörün kar deşilip bar- saklarınn fırlamasma tahammül ©- demez.. Halk, ipi boynuna geçirilip asılan adama bakamaz!, Halk, kıçı nı açan akterisi severek (seyrede » Dikkatle dinlediğim bisse- diyordu: “Amma diyeceksiniz ki, © nun da taraftarları, onun da meftun Evet, doğru... Arma ge ek, kıta etek moda- | bir müddet için yeni şeye kapılır.. Netekim Meyer holt ta kapılmıştır. aFkat bu tarzda devam eder, tabiiliğe dönmezse, #ö- nar gide dedi! Sordum: ba dönecek mi?,, “Zanmederim!,, de di.. (Köningretçer Şiraze) tiyniro | sunda Rivaln isimli'Bir Amerikan 8k, gördük. Me yerholt diye tabelesişiden Ervin pis- katör ismindeki rejisörün sahnaye Duyup iş imiz Meyerholt taraşndan başka bir şey göreceksimiz!,, dedi... Eminim ki Meyerbolt'ü gibi Rus | yada görsem, sonra da Rusya Hart ekolünü ona sorsam. Eminim ki ba- na: “Zamanı geçmiş, kokmuş bir tarz!,, diyecek. Hal böyle iken, ar- tık benim ne fikrim olur bu (modern san'at) hakkında. Pariste Roçilt isminde tiyatro işin den yetişme bir adam milyonlar sar. file (Pigal) tiyatrosunu yaptı. Tara şimdiki zevke göre: Kübizm mi isti yorsunuz? Kübizm. Modern mi de 1 İşte bu da modern... Parise mişti.. Bir fırsatını bulup her tarafı. nı gezdim. Aman yarabbi! bıraksa.” j İardı günlerce kalırdım o binanın içinde.. Kendi kendime Fransız mil- letine imrendim, gıpla ettim., ilki üç ay sonra inşant bitecek; .şu mabet kadar güzel binanın içinde kimbilir ne san'at harikaları göslerecek'erdi.. Insan bu altı milyonluk tiyatronun içinde neler yapmazdı. — Parisliler buraya girebilmek için kimbilir ne usanmaz bir yarışla geye akın e- deceklerdir... Istanbula döndüm. Tiyatronun a- çaldığı havadisi buraları kadar get, di, Şimdi ismini > umuttuğum bir piyesi ilân ettiler. Bir ww sonra Pa. risten gelen bir arkadaşa sordum; (PigPe) gidip filânca eseri yördün- yesin aylarca oynarlar da Pigal giği yepyeni bir tiyatroda bir aydan az bir zamanda masıl piyes değiştirmek mecburiyetinde kalırlar?! Bütün piyesler muvaffakiyetsizliklerie yu, varlandı. Müdürler değişti, idare değişti... Nihayet dediler ki Oynanan piyesler binaya göre de. ğil!.. Binaya göre piyes yazdılar. Talim terbiye heyetinden Avni Be. yin beğenip te tercüme ettiği (Do. nago) piyesini sahneye koydular. O da tutmadı!!, Peki siz ne derisiniz bu muvaffakı yetsizliğe?, Ertuğrul Muhsin Beye sordum: “Tasavvur et ki son sistem, bir sahnede bir dekoru beş dakikada değiştiremiyorlardı. Halbuki biz bu salaş tiyatromuzda üç dakikada de- kor değiştirdiğimiz zamanlar oldu. Makineleri kullanamiyorlar da or dan... dedi. Fransızların kabi Aca- | Ressam, eserini ikmal etti. Çerçeveci ona ağır, yaldızlı bir çerçeve mıhladı. Sergide bir renk gölünde yüzdü. Sonra bir s yedinin koyu renk döşe- meli, loş salonuna veya belki de | ' bir müzenin küflü duvarlarına “| yaslandı. n'atkârın şövalesinden İn- | Fon ve resim dikten sonra bir eseri san'atın başından geçmesi mukadder 0- lan bu macera, çok hazin ve a- cıklıdır. Resim, renkle ifade e- | dilen bir nesne olduğuna göre san'atkârm bin bir üzüntüsün- | İ'den doğmuş, bin bir ıztırabının mevludu olan bu âhenk, bu | habir mektunlar Bu vilâyetimizde Maarif işle /Manisa büyük bir feyiz Ive inkişaf gösteriyor bilhas- sa her gün biraz daha terakki ediyor levhanın içide yan yana gel- | İE İ miş renkler, bunların hariçle,et İ rafla olan alâkalarını kesemez İ siniz. Göz, istediği ve isteme- İ diği renkleri aynı anda şuuruna İ geçiren bir adesedir. Eseri san İ at, evvelâ insafsız bir çerçeve. | cinin gadrine kurban oluyor. Bu levhanm renkleri | leyen bu yaldızlı tahta parçası | eseri san'atın ilk katilidir. Son | İra sergide yanına gelen arka- daş san'at eserlerinin renk ve farkı, aralarındaki geçim- sizlik, salonu dolduran bütün levhaları aynı derecede muta- zarrır etmiştir. Hepsinin kafası İ gözü yarılmış, hepsi mecruh ol muşlardır. Sonra şişkin portfö- yünün muhteviyatını verip ese ri sanatı yakasından tutarak sü rükleye sürükleye salonuna ge İ tiren zengin efendi bunu salo- İ nun duvarına asar, İşte hakiki İ idam... Burada san'atkârim 1z- tırabı bir evlât acısıdır. İ Çok salon duvarlarında böy Resmin çerçeve, fon ve mu- hiti ile bulunduğu köşenin renk göge ve ışiğile, bin bir şeyle a- lâkası vardır. Resmin çerçevesi ni ressamdan gayri kimse boya yamaz. Talik edilecek duvar, san'atkârın emrile boyanacak. Odanın tefrişatı, koltuk, kana- pe, perde, halılar, pencere, ta van döşeme hep o eseri san'a- tın renk nümayişlerine iştirak edecek şekilde olacaktır. Bana kalırsa her esöri san'at için bir oda, bir salon, bir mahfaza lâ- zm. Kuşu öldürmeyecek kafes ister. ENE Neci | Sanat havadisleri Tezyini sanatlar muallimliği Aldığımız bir habere göre Güzel sanatlar akademisinde tezyini sanatlar mütehassıs olan çalışmakta olan M. Ve- ber yakında memleketine av- det edecektir. M. Veber Güzel sanatlar akademisinde dört seneden beri bu vaz'feyi ifa etmekte idi. M. Veberin avdetinden sonra yerine Ay- rupada ikmali tahsil etmiş gençlerimizden bazılarının ta- yin edilmesi kuvvetle tahmin edilmektedir. Ihsan Bey İzmire rekz edilecek hey- kelin tetkiki için İtal gitmiş olan güzel san'atlar akademisi heykeltıraş mual- limi İhsan Bey İtalyadan av- det etmiştir. Müstakillerin kongresi Temmuzun yirminci ekseriyet olmadığı için müs- takil ressam ve İtıraş- lar birliği senelik kongresi temmuzun yirmi altıncı pazar gününe talik olunmuştur. gösteren bir misal olarak kabul ede- rim bunu. Ben Pigal tiyatrosunun muvaffa- kiyetsizliğini Fransız hallenın mo 'dern tiyatrosu hazmedemeyişine ve- ririm.. Bizim nasıl anladığımız. ve nasıl ahlayacağımız evvelki sene 0y- nadığımız o nefis (Deyyus) ta sabit oldu.. . Ya efendim, (Modern san'at) hak kında şimdi ben size fikirlerimi na- sal söyliyebilirim??.. Mİ min lü Manisada hükümet konağı Manisa, — Bir zamanlar Os manlı şehzadelerinin valilik yapmış oldukları bu tarihi şeh- ri otuz sene evvel bir daha zi- yaret etmiştim, O zamanki ha- İlinden şimdiki istikbalinin keş- fi bittabi mümkün değildi! Ha- yırsız ve eli kirli uğursuz bir ça pulcu alayının koyduğu kun- dakla baştan başa yanmış olan bu Türk şehri şimdi yeni bir umrana mazhar olmak için hümmalı bir faaliyetle çırpın- maktadır, Maahaza namert düş manın kastı intikamla yaktığı | mahalleler cümhuriyetin feyiz- Ki idöresile asri ve bedii manza- ralar iktisabına başlamıştır. Maarif Şehire zibü zinet veren mü- essesat meyanında maarif cep- hesi çayanı şükran bir manzara arzeylemektedir. e Hükümeti - mizin maarif uğrunda ihtiyar eylediği fedakârlık bütün halkı eylemiştir. tarzda çalışması ati için insana büyük ümitler vermektedir. En büyük düşmanımız olan ceha- let ejderini mağlüp etmek Türk milletinin yegâne emeli olduk- ça bu millet ve bu memleket, kolu bükülmez, kapısından içe- ri girilmez kuvvetli bir cami halinde yaşar! Orta mektep yen orla mektebi ziyaret eyledim. Mektep kıs- men leylidir ve 261 evlâdı vata nı sinesinde ilim ve irfanla ye- tiştirmektedir. Muallimlerin ek serisi Darülfünundan mezun ve gece gündüz mukaddes vazife- lerile meşguldürler. Talebenin kırk beşi kız ve erkeklerden 94 | ü'leylidir. Yatakhaneleri ye- mekhaneleri, sofa ve koridorla- rı tertemiz ve mazotla yağlan- mıştır. Yatakhane gardör ları muallim Cemal Bey ti fından bizzat imal ve mektebe ihda olunmuştur. Hi yıkanacak yerleri, revir ile hem şiresi, su ve elektirik tesisatı, banyo mahalleri çok mükem- meldir. Bilhassa mektebin an- tresi o kadar tab'a muvafıktır ki çifte merdivenleri ve bir kıs mındaki üstü açık ve havuzlu mevkii bir nümunci bedayidir! Mektebin arka tarafında bir de yeni lâboratuvar yapılmakta- dır. Mektebin bahçe kapısın- dan giren bir insan iki tarafta- ki çiçeklerden fezaya intişar e- den esanslarla hali işbaa gel- miş olan muattar bir hava ile karşılanır vçe oracıkta gaşyo- lr! Diger mektepler İstasyon civarında henüz ik- mal edilmiş olan bir bina var- dır ki bunu uzaktan gören bir insan muhteşem heder! Halbuki burası cümhu- riyet hükümetinin evlâdı mem lekete yaptırdığı büyük bir ma- arif sara; Bu mektepten başka dahil vilâyette son sistem ve çok na- zar ruba dokuz mektep daha yapılmıştır ki bunların her biri yüzlerce Türk yavrularını sa- Manisanın toprağındaki ka. biliyet ve mezruatile mahsulâ- tındaki feyiz ve bereket her yere nasip olur saadetlerden de ğildir! Bu mübarek toprakların dağlarından . yağ ve ovaların- dan bal akmaktadır! Fakat ne çare ki mütevali harpler ve menhus istilâlar yüzünden vilâ yetin üzerine bir muhuset çöl müş ve hâlâ onun korkunç geleri silinememiştir, o Vili tin bu zaruri vaziyetinden isti. fade eden bir takım muhtekir- İ ler halkı soyup soğana çevirmiş ler ve onları fahiş faizler altı da zebun bir hale getirmişler. dir! Bereket versin ki ziraat ve İş Bankalarile Bağcılar Banka. sı halkın imdadına yetişmişler ve bunlar borçları beş seneden beri tecil eylemetke bulunmuş- lardır. Sebepler: o Harbi umumüyi müteakıp vilyetteki stokların azalması dolayısile ihracat em tiamıza gösterilmiş olan büyük rağbet yüzünden fiatların yük- selmesini mucip olmuş ve 25 kuruşa olan üzümlerin okkası 80 kuruşa satılmıştır ki bu hal müstahsillerin gözlerini kamaş turmıştır! Havanın böylece hep güneşli devam edeceğini zanne den bu vatandaşlar şu müthiş bolluk ve kâr aşkile büyük mas vaflar giresrk füzuli inşaata başlamışlar ve büyük o masraf- lar yapmışlardır. Binaenaleyh kâr ve kazancın bu şekilde de- vam eyliyeceğini zanneyliyen bu halk eski rahnelerini kapat- mak ve hem de irat ve akar yap mak için büyük borçlara 7 mişlerdir. Fiatlerin düşmesi da fiatların süratle tedevmi ey- lemesi neticesi olarak borçli ödenmemesi ve bu yüzden safsız mürabahacılara müraca- at mecburiyeti hâsıl olmuş ve iki sene dolu ve don ve sergi za manlarında şiddetli yağmurlar gibi yekdiğerini takip eden â fetlerin istihsalâtı yarı yarıya indirmiş olması ve sarrafların da faizleri yüz. maları zevallı müstahsilleri ha. rap ve bitap bir hale getirmiş- tir! Ziraat bankası Bu âfetleri nazarı dikkate a- lan Ziraat ve İş aBnkaları 929 ve 930 senelerinde vadeleri hu- ül etmiş olan barçları tecil ey- lediklerinden buhranın teşeddü. düne mehaemken mâni olmuş- lardır. Mahkemelerimizin adaleti Hükümetimizin gerek banka lar ve gerekse sair vasıtalarla halka çok yardım eylediğini herkes lisanı minnetle yadeyle metkedir. Bir taraftan da âdil mahkemelerimizin o cümhuri- yet kanunlarını bihakkın tatbik eylemeleri sayesinde ahalinin 2 zilmesine meydan verilmemi tir. Bu meyanda hukuk hâlim- lerimizden Ali Osman Bey ir- safsız mürabahacıların fahiş fa izlerini haddi meşruuna tenzil ettirmek suretile zaten ağır yükler altında belleri kambur. laamız olan vilâvat sal.»

Bu sayıdan diğer sayfalar: