19 Kasım 1932 Tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4

19 Kasım 1932 tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

19 T.SANİ 1932 İdarebane: Ankara caddesi, 100 Ne. Telgraf adresi: İst. Milliyet Telefon Numaraları: ir ve Müdi Yazı işleri Müdürlüğü 24319 İdare ve Matban 24310 ABONE ÜCRETLERİ: Türkiye için Müddeti geçen nüshalar 10 ku- rüştur. Gazete ve matbaaya ait işler için müdiriyete müracaat edilir. Gazetemiz ilânların me. #'uliyetini kabul etmez. BUGÜNKÜ LAVA İgrm süratinde bir değişiklik ol. myacaktır. Dün hava tazyiki 768 roilimet to, en fazla sıcaklık 9, en az se caklık da 5 derece idi. Haftanın yazısı . ..|. Nasıl içilir?.. Anlatıyordu: — Dün gece çayır çayır yan dım, Ya başım?... Allahım çat- yor. Ben böyle şey görme- dim., Kafa tasımın içi Beyazıt” taki bakırcılar gibi zonkluyor. — Üşütmüşündür. — Vallahi"bilmem. Üşüye- cek yere de gitmedim. Evden daireye, daireden eve... — Daire sıcak mı? — Soba yok amma, soğuk ta yok değil.. — Öksürük var mı?, — Hayır... Ah, ah bu başım Şeytan bir keser al da yar >> Bir doktora göstersen!.. — Çağırttım.. Bizim kom şu bir ermeni doktor var. Zir- | © tapozyan... © O sırada kapı çalındı. Ve iri arı, kıranta birisi içeri girdi.. — Vay efendim maşallah!.. Geçmiş olsun.. Amma samimi adam yahu! Hastayı görünce maşallah di- yor.. | Başladı muayeneye: — Dilinizi göreyim?.. — Bir de boğazmızı göre yim... Ağzmızı açın!.. Daha a- | gm, İçeri doğru nefes alın. A aa.. deyin bakayım.. —Aaaa. © — Bir parça daha!. — Aman doktor çene kemi- © ğim çıkacak... — Çıkmaz korkma! e A aadeyin! Kunt | “Milliyet, In romanı: 18 di anlatın bakayım neniz var?. — Dün akşamdan beri bir a- teş. bir ateş... — Evet! Gördüm. Biraz fi- yevriniz mardır. değil — .. Gece çoktu. Çayır ça- yır yandım.. Ya başım? Çatla yacak... — Başka bir yeriniz ağrıyor mu?. — Dizlerim, belim ağrıyor.. — Dışarı çıkıyor masumz? — Vallahi dikkat etmedim. Amma.. Dur bakayım (içeri ba ğırarak) yahu!.. Yahu!. İçeriden bir kadın sesi: — Efendim! Bap dışarı olktim “vir Vi 7. 5 Hayır. Evvelki gün de karnınızı göreyim... Hal. Kekasklirmn doludur. Bademciklerde de w- fak bir iltihap var.. Size baş ağ rısı için bir şurup vereceğim. Otuz gram da hintyağı... — Aman doktor içemem... — Yook! İçemem olmaz. Sonra başımıza iş açarsınız.. İ Hem ben mişdi burada iken içe | ceksiniz... Birisini gönderelim eczaneye de şu ilâçları yaptır- Evin beslemesini yakmda- ki eczaneye gönderdilir. On da- kika sonra geldi. Mahut mavi renkli uzun boyunlu : hintyağı şişesi ortaya çıktı. — Ah doktor ben bunun hep sini içecek miyim?. — Bu bir şeydir?.. İtalyada bazılarına yarım kilo içirmiş- lerdir. Herifler hava gazı boru su gibi boşalmışlardır. — Ah nasıl içeceğim?.. — Korkma yavrum!. İki yu- dumda gider... — Evet! Siz yal, — Bana bir Diz... Kahve gelir.. Bir bardağa boşalır, hintyağı da içine bo- şaltılır. Hastaya verilir. — Ah doktor! Ben sade kah veyi ağzıma koymam.. — Hele gayret! Burnunu- zu tıkayın... Dikiverin gitsin! Say ki rakı içer gibi. — Ooof, of! Ban bunu nasıl içeceğim... Bir yudum alır.. içmiyorsunuz — Hay Allah belhsını ver | sin ne zıkkım 1. Hele siz etrafımdan gökilini Sinirleni- yorum. Hiç içemiyeceğim.. — Pek âlâ biz gidelim.. On dakika sonra tekrar içeri gir- dik. Hastanm yine elinde kah- Lâkin fazla | acı kafe yapı: | veli hintyağı 5 va — İçemiyeceğim vesselim!, — Çocukluk etme yavrum! Şimdi alır ben içerim... — Doktor Allah aşkına şu- Du sen içi, — Bırak şakayı da şunu iç! — Ben hintyağından ziyade şimdi kahveden tiksiniyorum... — .. Evvelden dese idin ya! Yavrum!. Öyle isem, bir şişe daha aldıralım.. Kız eczanaye gider bir şişe intyağı daha gelir. — Reçel vardır sizde?, — Var... — Çilek reçeli iyi olur.. Biraz çilek reçeli getirirler. Doktor bir şurup yapar ve içi- ne mavi şişeyi boşaltır.. — Altık (artık) bu içersiniz! Fefkalâde bir oldu.. — Sus doktor Allah aşkına! Bir yudum alır!., — Pek ağır olmuş! — İyi amma evlâdım.. Böy- le yudum yudam içilmez. Bir- den bire dikersin gider. — Peki pekit.. olursa daha sefer sey Hele siz şöy le bir oturun. Ben de bir nefes | alayım.. Alt kattaki kiracıda bir gra- mofon bu esnada “bu irrtidadı cevre...” şarkısını çalıyor.. — Aman bu gramofon!. Ne sinir şey! Şunu susturmazsa- nız içemiyeceğim.. Haydi bes leme aşağıya!.. Gramofon su- sar... — ÖF! Fena bir şey koku- yor... Nedir 0?.. Tabii hiç bir şey yok!. Bak tım olacak gibi değil!, — Sen şu bardağı elinden bırak bakayım.. Doktor! Siz de zahmet etmeyin gidin! Ben ona içiririm... — Ha! Pek ölü! Ben akşam ! tekrar uğrarım.. Lâkin her halde içmeli!.. — Merak etmeyin! Doktor gittikten sonra ben başladım Balkan güreşlerine dair heyecanlı bir şey anlatma” ya... Anlattım. anlattım ve zih- nindeki hintyağı lekelerini ta- mâmen sildikten sonra: — Haydi yavrum. Şunu gö- yıp bir yut baka- İlm! Güreş eder gibi.. Aldı. Ağzımı açtı bir, iki üç yudumda yuttu. Bardağı fırlattı ve yüzü koyun. yatağa kapandı.. Ne sağlam bardak- mış yahu!,. Yere düştü de kır rılmadı.. , a her - İTTİHADI MİLLİ TÜRK SİGORTA ŞİRKETİ Harik ve hayat üzerine sigorta muamelesi ier> eyleriz. Sigortaları halk için müsait şeraiti havidir. Merkezi idaresi: Galatada Ünyon Hanında Acentası bulunmayan şehirlerde acenta aranmaktadır. Tel: Beyoğlu : 4887 — Robert, asıl bugün biraz daha iyisin, değil mi? Azacık arkana ayan. İstersen, bir yas- tık daha koyayım. Bak, deniz İ havası sana ne . Bir hafta, on güne rim, hiç bir $ et, her gün birz daha İ iyileştiğimi hissediyorum, Fa- kat bu, her şeyden ziyade senin yardımınla. . - Ben sana arkadaşlıktan başka ne yapıyorum ki.. Be- nim yerimde kim olsa, reket etmeğe mecbu: kaçan hasta bir adama vicdan yük iş midir?. lurdu, o da senin gi | iki kız kardeş biri dar benzemioyrsunu: lerime kuvvet Ekli - Öyle söylemeyin. Emilie | burad kalsaydı, belki daha ça- gibi sabırlı değil. Sinirli. Bir haftadan fazla dayanamadı. O- nun gittiğini duyar duymaz sa na koşmak istedim. Babam te ir bir genç kı- İ zın, velev ki hasta da olsi İ tesi ile beraber bir evde kapa: doğru olur mu?,, diye dü- ündü. Babam da ne tuhaftır. ilie'nin yaptığı hareketin İ münasebetsizliğini o düşünmü- yor da; benim safiyane sözleri- me itiraz ediyor. Hoş, ben de İ onun sözlerine ehemmiyet ver medim ya.. Emilie'nin onda biri kadar yardım edersem, ne mutlu bana diye kalkıp geldim. — Suzy, şu nankör kadının ismini bir daha ağzına alma! Şayet dönüp © gelecek olursa kov! Ama, bilmem (yapabilir misin?. Ne kadar olsa hemşi- ren... Hayır, cesaret edemez" sin, Fakât ben uykuda olmaz- sam, muhakkak kovarım, — Röbert, kendini beyhude | üzme, . Bak, gene kızdın, alnm dan nobut gibi ter dökülüyor. Ellerin titremeğe başladı. — Evet, gene fenalaştım, O kadının hatırası bile insanı fe- nalaştırıyor. — Dur bakalım Robert, gel- diği zaman belki her şeyin bir çaresini buluruz. — Galiba, kapı çalınıyor. Kim acaba?, Bakıversene. . — Ha.. Postacı. — Eğer mektup Emilie'den ise kuzum bana göstermeden yorum da, bir şeycik olmadı Zavallı dayıcığım . birden asl sekteden ölmüş. — Vah. vah, — Tek varisi de bendim, el- Imış olacak, Fakat yalnız sahibi bir kız. on, onbeş gün hiz | İ tuhaftır. | Ben günlerden beri hasta yatı- | Hi altmış bin frank o kadar bir İki hemşire — Fransızcadan — beze ben bu parayı ne yapa cağım? Emilie ile beraber ol- saydık, belki gezer, tozar, eğle- nirdik, Bana da hastalık neler | söyleti; Bilhkis iyi olur ol- maz. Emilie'den ayrılmak için | dava açacağım. Seninle evleni- riz, olmaz mı Suzy? O da kis- kançlıktan çatlasın! — Sen iyi ol da Robert, bun lar sonra düşünülecek şeyler. Suzy, Emilie arkadaşların- dan birine misafir gitti. Ben de bundan istifade ederek kalkıp sana geldim. Nasılsın, iyi mi- | sin?. Hastalığım esnasında | nettarım. Sana nasıl teşekkür edeceğimi o bilmiyorum, Ateş bastığı zamanlar Emilie hakkında söylediklerimi şöyle hayal meysl hatirlryorum, Müt hiş utanıyorum. Halbuki sen | de bilirsin. Hiç te herkesin zan netiği kadar ğildir. Dönüp gel, yaklarıma kapanıp af alan ve yalvaran kadın dım, Fakat pek iyi bilirsin © benden ziyade dayımdan ka lan paraların hatırı iyin bu ka- dar alçaldı. Hemen ne elbiseler ne şpkalar, ne çamaşırlar ısmar ladı bilsen. . Fakat kendisine de yakışıyor. Ona karşi bu ka- dar zaafım olduğu için, beni &- yıplamıyorsun ya?. Suzy hıçkıra hıçkıra ağladı. İşte iki kadın! Hangisi sa- adete daha lâyık! Fakat hangi» | si daha mes'ut yaşıyor. Karl mektupları Zevcemi arayorum Mehmet kızı Gülperi Hanım İl teşrinievvelde Bursa belediyesinin bir tezkeresi- le İstanbul belediye hastahanele- rinde tedavi edilmek üzere İstan- bula gönderildi. 16 Teşrinisamide Asya vapuru ile İstanbula hare ket ettikten sonra kendisinden bir daha haber alamadım. Manisadan bu ay başında kalktım, İstanbula geldim. Her tarafı aradım, yok, Karım Gülperi esmer benizli, bir az şişman, 25 yaşlarındadır. Elle ri, ayakları hasta idi. Bursada bir ay evlenme memuru beyin yanın- da hizmetçilik etmişti. Ondan ev- vel beraberce Manisada oturuyor duk. Karım Gülperinin hayat ve mematmdan haberdar olan varsa insaniyet namma Bursa evlenme memuru beye bildirmelerini rica ederim. Karım Denizlili Manisalr Ahmet DOKTOR F MİN ŞUKRU Şiir ve zevk filmi Nefis şarkılar £ Misilsiz musiki filmi; Hissi mevzu filmi: GÖRÜLEN SESLİ FİL MAVİ MAVİ TUNA | MAVİ TUNA .MLERİN EN GÜZELİ: TUNA Şaheserlerin şaheseri. Mümessilesi BRİGİTTE HELM ve Dünyanın en meşhur hakiki ZİGAN orkestrası. EMELE a İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatrosu Darülbedayi Temsilleri Bu akşam saat 21,30 da (ÜÇ SAAT OPERETİ) İl Il Yazan: Ekrem e Reşit Bey. Tİ Besteleyen Cemal Reşit Bey. Umuma 3 perde 27 table. | Rayo | Bugünkü proğram 18 den 18,45 kadar Saz (Darütta- lim). 1848 den 19,20 kadar orkest ra, 19,20 den 19,45 kadar Fransizca ders (müptedilere mahsus). 19,45 den 20 kadar orkestra. 20 den 21,30 kadar Saz (Darüttalim), 2130 den | 22,30 kadar orkestra, ajans ve Borsa | e; haberleri saat ayarı. VARŞOVA 1411 m. 13.15: Gramofon. 17.30: Gra- mofon. 19.05: Neş'eli gramofon plâkları. 21. ano konseri. 22: Operet ve valılardan mü kep hafif musiki, 23.10; Choj in eserlerinden & konser. 24.05: Dane musikisi. BUDAPEŞTE 550 m. 18.35: Macar halk şarkıları, 19.35: Opera orkestrasının kon İ seri. 21.20: Tiyatro (atelyeden). 23.30: Salon ve caz akımları ta- rafmdan tazanni iştirakile par. çalar. VİYANA 517 m. 17.30; Mandolin o konseri. Eski Viyan ahavaları e Çalışmakısmız kazanmak” isimli piyes. 23.30: Gece konseri (orkestra). PRAĞ 488 m. 18.58: Gramefon. 20.10: Tem- sil mukaddemesi, 23.25: Müte- nevvi musiki, ROMA #41 m. , 18.30: Gramofon » dans musi- ramofon. 21.05: Opera temsili, BÜKREŞ 394 m. orkestrası, 21.50: Taganni. 22.10 Radyo orkestra; BRESLAU 325 m. 23.35: Berlin'den | naklen dans musikisi Bugün ve yarın ŞIK SİNEMADA TALLULAH BANKHEAD'ın temsili NAMUS LEKESİ filminin son iki günüdür. Goç kalanlar bu şaheseri gör mek fırsatını O kaçırmasınlar. 933 almanağı Matbuat cemiyeti 933 senesi İ çin bir almanak hazırlamaktadır. Son derece itina ile tertip edilmek anak o Avrupadi almanaklar ay” Memleketin bit senelik fikri, harsi, edebi ve ilmi karakterlerini mazbut bir şekilde aksettirecek olan bu almanakı yalnız bir senenin malı o değil anelerde saklanacak mut? İ ma bir eser olacaktır. Bir artist mektebi açılacak “ Istanbul Musiki Ç San'atkârler i ist mektebi açmaya k8” Cemiyet burada yerli artist yetişirecekir. Cemiyet kendisi” ne müzahir olan azaya mahtus mak üzere her on beş günde bir gü” zide san'atkörların iştirakile alafran ga konserler vermektedi barlarda ve gazinolard: nebi saz ve cnz tnkrmilarının yerlerit ni doldurmağa ç iş ve bu izlerdi de muvaffak olmuştur. Etem İzzet Beyin kitap halinde çıkan son romanı: Göz yaşları!. Bütün kitapçılarda vardır Doktor Rusçuklu Hakkı Galatasarayda Kanzük ec zahanesi karşısında Sahne 40 kağında 3 numaralı apartıman” da 1 numara — Telefon 44354 Matbuatcemiyetinir | ÂDEM ve HAVVA esrarengiz bir kadındı.. Bu elbise- yi niçin giymiş ve neden bana bu bir sene evvelki, onu ilk gör- | iyim geceki şeklinde ie Diğelemım da görülen i ona doğru kaldırdım. e anda kaybolmasından Yavaşça yanına üğüm şekil rü hayalmiş gibi, Li larına için Kileri İm çalışıyordum. Ve ek lerimle dokunsam bu hayal kay- bolacakmış gibi korka korka onu ir müddet seyrettim, sonra ko- oradan uzaklaştım. Odama rak (hayatımda ilk defa “bol yaşlarla. hıçkırıklarin, ağlar "dım, ağladım. Bu köşk, bu hava “beni eziyordu.. Orada daha faz- İn durursam çıldıracağımı hisset- Yaşar Nabi tim. Esasen perişan çehremi, şiş- miş gözlerimi görseler ne diyecek Hareketimin o münasebet- ine, uyandıracağı şüpheye hiç ehemmiyet vermeden ve kim- seye görünmemeye çalışarak, dı şarı fırladım. İki gün köşkün semtine uğramadım. Iki gün sonra köşke güm zaman sâkindim, artık miş olduklarını biliyordum.. Kim bilir bu âni firarım ne kadar hay- retle karşılanmıştı. e Süheylânın yüzüne bakmaya et edeme- yordum, Fakat o gayet sakin bir sesle nerede olduğunu sordu. Bu tarzda hareketi üzerimde çok iyi bir tesir yaptı. Derhal bir yalan uy- durdum. Bu, şüphesiz bir çocu- #u bile aldatamayacak bir ya- landı. Fakat o dakikada vaziyeti kurtrmak için buna lüzum vardı. Süheylu da esasen inanmış görün- mek için bu yalanı bekleyordu. Bir daha bu meseleden bahsedil- medi. Fakat köşkün eskiden hoşuma giden sessizliği. boşluğu beni kor- kutuyordu. Aylarca © sevmediğim insanlarla baş başa, yani yapayal- nız burada ne yapacaktım? Büsbü- tün yapayalnız olmak şüphesiz ki daha iyi idi. Bu takdirde, © hiç ol- mazsa, riyakârlığa, başkalarına gü leryüz göstermeğe mecbur kalmaz dım. Her şeyi: her rezaleti göze ala- rak vapura binmek, onla: yetiş- mek bile hatırımdan geçmiyordu. Lâkin bunun artık tamiri imkânsız bir pot olacağını takdir ederek bu çılgınlıktan kendimi o menediyor- dum. Yeni vaziyetime alışmak için çok calışıyor fakat muvaffak olamı yordum. Süheylânın ses: her yaptığıma boyun iğişi bile sinirime dokanmıya başlamıştı. o Yaptığım haksızlıklara karşı ını; ken- dini müdafaa etmesi: tiyordum. İçimde Denizi benden ayıran kuv- vetlere karşı öyle büyük bir kızgın lık duyuyordum ki kiminle olursa olsun kavga etmek, hırslarımı dök mek beni biraz teskin edecekti. Bu fırsatı bana vermediği için Sühey- Vaya kızıyor ve en o ehemmiyetsiz sebepleri vesile ederek ona çıkışi- yordum, Sonra kendi yaptığımdan gene kendim utanarak odadan fır- lamak, kaçmak, nereye gideceğimi bilmeden, oradan uzaklaşmak âr- zusunu duyuyordum. Bir engizitör kadar kendimi za- lim ve merhametsiz hissediyordum Artık ne diyeceklerini, hareketi- min nasıl dedikodulara meydan ve receğini hiç düşünmeden köşke ek- serya geç gelmeğe ve bazı geceler hiç uğramamıya başlamıştım. O kadar büyük bir azap duyuyordum. ki sırf muhakememi | durdurmak, muhayyelemi bulandırmak için tik sinerek içtiğim içkilere alıştım. Duyduğum ıtırabın fazla keskin- leştiği zamanlar sarhoş © oluncıya kadar içiyordum. Ve böyle sarhoş- ken, halimden utanarak köşke uğ” ramıyor, annemi de müteessir et- | mekten korkarak ie güzel bir o- telde sabahiryordum. İçimde san ki nihayetsiz bir susuzluk © vardr. Ve bu susuzluğu hiç bir şey gide- remiyordu. Çölde yürüyen bir a- dam gibi ciğerlerimin © yandığını hissediyordum. Süheylâ, babasından mektup al dıkça bana gösteriyordu. Ve bu su retle Denizden haber © alabiliyor- dum. Süheylâ, zavallı kız (o büyük bir kederim olduğunu anlıyor, ba- na bir şey sormaktan bile çekini yor ve kederime hürmetkâr görü» nüyordu. Bu kadar iyi bir kalp, bu kadar âlicenaplık asabımı artır ye başka bir seye yaramıyor” İ tan sükütü bi üzre gelmişti, Kardeşimi biraz za- yıf bulmuştum. Bir müddet köşkte kalmasını, havadan istifade edece- Zini söyledim.. Maksadım köşkte kendisile meşgul olabileceğim bir insan bulundurmak ve beni korku- z dağıtmaktı, Ona bir oda hazırlattım. Süheylâ, beni köşke bağlıyacağını ümit ettiği, bu | hadiseden memnundu. Kardeşimin rahat etmesi, hiç bir şeyden mah- rum olmaması elinden geleni yapmış. odasmı bizzat hazırlamış- tı. Yalnız şimdi bir cihetten raha- tım kaçmıştı. Kardeşimin nazarın- da küçük düşmemek ve onu evde müşkül bir vaziyete koymamak i- çin her akşam © muntazaman eve gelmiye, hem de ayık gelmiye mec bur oluyordum. Hareketlerinden “ bir ay sonra Paşadan aldığımız ve Marsilyadan çekilmiş bir telgraf o gün İstanbu- la gelmek üzre v. indiklerini ek işe NE Ba risi, Frensanın meşhur plâjlarını gezmizlerdi fakat henüz İsviçreye ve oradan da Almanya ve Avustur- yaya gitmek niyetinde olduklarını Peşa son mektubunda bildirmişti. Bu ani dönüş hayretimi mucip ol- muştu, Fakat sevincim nihayetsiz” di. O kadar ki bu sevincimi zapte- dememekten. herkese göstermek- ten korkmuştum. Biliyordum ki üzüntülü, sıkın tılı, riyakâr hayat gene başlıyacak” tı, Fakat onu her gün görebilecek onu görememek acısın duymıyacak tım.. Her şeye razıydım.. Tek onu görmek imkanına malik olayım. Nihayet geldiler. Paşa ha kendini toplamış, gelişmiş, De niz biraz daha incelmiş ve güzeller kak., Bu ilime beni de sıkmış- b. b Sonradan anladım ki bu ani av- dete Deniz sebep olmuş. Paşa: i — İstanbula dönelim, diye bir tuturdu, bir daha fikrinden vazg€” çiremedim, dedi. Deniz atıldı: — Canım İstanbul. . Orada bep içim sıkıldı. Şöyle bir görmek için “Devamı yar) - Cemiyet “| şan EĞİ 4

Bu sayıdan diğer sayfalar: