4 Aralık 1932 Tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 5

4 Aralık 1932 tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Aktör Kean Mektep temsilleri hariç olmak ir ms idi?. Burası malâm değil. lâm olan bir nokta varsa o da uşturuyor ve neşe Kean Londra: te de şiddeti Aktör K. Lemaitre, Lucien Guitry gibi | *de de Raşit Rıza gibi kuvvetli ösetmek gibi yi büyük cür'etler sahnemize kırka yakın pi- » hediye etmiş olan Mahmut Ye uwvetli bir üslüp- Kin) komedisini Istanbulda en hemen yek gibidir. Bu »te başbem (o rolü yani an rolünü büyük bir vukuf ve iyetle oynıyan Raşit Riza bu i bin kereden fazla sahneye yduğunu bana bizzat söylemiş- ve kalıramanı Kana Bağa de aktör 1787 1203). senesinde Londrada ek ve 1833 (1249) te ölmüştü kesp, ki meharet il Aktör Kocan ii geçen vak'a ile alâka- Yalnız Piyı 'atkârın piyeste cereyan eden ık'aya benziyen birçok hadisele- rışmış olmasıdır. di kırk sene evvel silitiş bir kitap var. Bu kitaba zaran Edmond Kean yüksek bir İlyor, yüksek mahafile mensup dınlar onu paylaşamıyorlar. Fa Kean hayatının büyük bir kıs- u adi meyhanelerde geçiriyor- Aktör orada tayfalarla kadı satan adi ka- rla düşüp kalkıyordu. dikinden daha tahammüllü is, Çünkü şimdi dünyanın mere- de olursa olsun bir aktörün faz kaçırdığı bin #arap kendisini ebediyyen sah den uzaklaştırabilir. Kean Parise Shakıpsare'in şa- i oynamağa geldiği za- hüsnül l ği adeta ite kalka çıkarıp sah re sürüklemeğe mecburiyet ha- oluyordu. San'ati r öldükten © üç sene Alexandre Dumas (Kean) piyesini yazdı. Halk alk rağbet buldu. Müayyen bir şahsa veya vak'a bağlanan «ler gibi in komedisi de Avrupada bu- | sirk unutulmuştur. ın Avrupada Frede. essiller buldu. M. FERİDUN emer —— Münakaşalar | Seviye Meselesi ut ga tı. Kendisinden bu sütunlarda i bir ehemmiyet ver emezdik. Fakat yazılarm- mevzulara dil uzatmak “Umumi seviye alçalıyormuş İrfan sahasında geriliyormu- Mu İM da,, yok bilmem neymiş irin miyopu ârtan gözlerinin bül tenkitler yı üz yes in Şilt eser neşrettiğini söyliyecek ir garip tefahürlere sapan ve kıymeti inkârdan bir şifa w- bu zatın günden güne tedrici pürette yazılarında nasıl eridi- tördükten sonra bu. enfüsi de onun yalnız kendisine ük etmesi hususunda nek haklı ol. “im: | hakli olduğumu kabul e olduğu gibi Pa kışlar topluyor halk onun bazan sahneye sar- gösterme“ | İH bir mektep mezunu | hürmeti unutarak tehdit pençele | küçük altı mumu İ aynasında görmekler bir “müva- Floransa kırlarında keçi çobam hiğile meşgul (Giotta) yu keşfe- den (Gkmabus) (Giotta) dan fax tu, Biz ya li tişen bir sekâya iki ke kli bie çok gi Ben lik hrsile hakkı inkâr eden İisan- larımız alâyiş maskesi . bi- ribirimizi methetmeden vakit bu- labilseydik zamanın süfler sükö- netile fısıldadığı görünmez kud- ee ei anlar ve biraz ol- 'at tarihinin istikbal teşmi- ini eti edebilirdik. Görünmez dedim. Bu kelimeyi belki yanlış sarfettim. Görünmez — hayatları gösterecek beşer nazarlarının de- recsi © mer'İyetini tazife hadim mikroikopları vardır, fakat görün mese bile eseri görülen ve bilinen kudretleri görmemek ve © bilme- mek istiyenlere insaf gözlüğünü nerede bulmalı?. Uzak mesafeler- mini vermekle iktifa ediyor. Biz. de sanatin ne nankör bir lisanı var ki bizden çok evvel doğan ve nep- ri füyüzat eden bir hayata isim bile vermekte kıskanı nin usul tersimine devrinin artistleri (Kalam) beğenmiyen zamanının desinatör- leri sevenlerin zevkine karşı ta- hakküm hatnaşinaslıklarında bu- lunmadılar. Hâlâ © koleksiyonlar (Gayarni) kıymet bilen ellerde mahfuz; biz, | işimizde çorak devirlerde yetişen semereli bir fidanı funda çalısma teşbih ederek kibar mahaTilinde zemmedenleri gördük. Saldide bir mükâfatına san'atkârm manevi gözdikenlerimiz. rek kendi keşkülü in madan sıkılmadılar. Takdiri ii bale terkeden mütevazı bir san'al kür: düşüncesiz, hodpesent bir ka lem bile hırpalamak istedi. Bo- yaların İsmini okumadan âciz a- Mmatörleri alkışlıyan kaba eller, â- ihtiyara m) emrin Ne ketamin, Hic- ran.. Hep hicraı Hicran sasi doğan, hicran ku günleri Heci içinde şik: yete kavuşan bir san'atkârın bed- baht hayatını tefsir bana nekadar uzak... Emekliyen kalemimin, to- pal bikes istidadı- ilk velinimetine lisan de- ni kelimelerin ensicei intizaml- le uğraşarak ona bir neşidei tak- dir mi yazacağım? Hayır! O ken: di kasidei şöhretini kendi yazdı. | se mevcudiyeti ebediyesi- | ti, Ben kim oluyorum | Ben Rıza Beyi Gülhane Rüştü- | senelerde tanımıştım. taşta Osman Bey matbaasımın al: | tmdaki dükkânların birinde o za- manlar Necip Bey isminde müsin bir zatın güzel bir kirtasiye mağa- zası vardı. Bir gün onun camekâ- nında (A. Riza) | imzalı küçük bir i yağlı boya resim görmüştüm. Bu a Tuval eb'adın- da bir peyizajdi. Boğa il vi sularını seyreden yalı bir Türk köşkü çamlar altında müsterih © ve pür sökün bir şüri ir bahar sa- bahmım ilk ziya buselerile uyanan tabiat bütün elvan: mebzulesile bü küçük tabloda görülüyordu... | San'atin dalalet yollarında" ko- | san tecrübesiz bir çocuk istidadı. e canlı bir mihrabı tefey mermul etmediği bir defi- ayakları altından zuhurunu görenlere mahsus bir çılgınlıkla © günden itibaren Rıza Beye ru- humun fenanapezir bir serveti ma- aaa cum ettiğini bonüz unutmıyan've affetmiyen bu nesil çocukları şa yet muvazeneli bir mantığın bu ka bil ittihamlarına maruz kalsaydı | onu İinçederdi. Gazinin e ellerine emanet ei gençlik. çalışıyor ve. muvaffak oluyor. Peyami Safa Be yin ters gördüğü gibi değil. Eyfel kulesine çıkarak Türk münevve: lerina bedbaht bir dürbünün ters por muharrire o biraz larını uzatıp yeli içlerinde çıkan vi şikâ- yetleri, vaveylâları tavsiye ederiz. Tahtadan kılıçlar, kürdandan silâhlarla döğüşmek, kiymetli ka- lemleri inkâr etmek, cevaplarını tenezzülen veriyormuş gibi kale- minin kurşünundan iktişat etmek, | kaleminin odunu ile yazı yazdığı. | rabetler, dev- dinlemesini nı söylemek gibi Ressam Ali Riza Bey merhum yei Askeriyesine devam ettiğim | siki ti | maktan ziyade sevmek muhabbe- | belki bir isim bulabilirler, Ali Rı- AN Riza Bey gehzuhuru olarak tapmiştım. Her sabah mektebe giderken onu ta- vaf etmeden gitmek ve'her akşam eve avdette onu gözlerimin tahas- sür buselerile doya doy: abin, meden geçmek benim için İcin değildi. Kaç defa mektebin sabah yoklamasına bu resmin ca- zibei aşkı yüzünden yetişememiş ceza görmüştüm?. Hattâ akşam paydoılarında evlerimize biriikte döndüğümüz arkdaşlardan ayrıla rak bu camekâin önünde vakit ge 2 g8 : $ m 4 P aa bir mektep çocuğu için mu müm- atı. Bir gün bu tab- lonun oradan kalktığını gördüm. ruhumda ir isyanın teş- vikile dükkân kapısını © açtım; tayin edemiyeceğim bir hakimi- yetle Necip Efendiye resmin ne olduğunu sordum. O, müşlerileri- le meşguldü. Benim tekrar | etti- im ne oldu sualine cevap vermi- ye vakti yoktu. Biraz bekledim. Melül, gamkin bir intizarla bekle- dim, tabipten ümidi şifa bekliyen Bir hasta gibi bekledim. İmtihan- da sorulacak suale muntazır mü- teheyyiç bir vaziyetle bekledim. Görünmiyen bir sevgiliden peya- mı muhabbet bekliyen bir şüride- dil gibi bekledim. Bekledim, bek- ledim ve nihayet gayet lâkayt bir bali marifetin sayei şiirperve bir hayatı sade geçiren bu binbi 'at yolunda Musa Süreyya. nın ölümü Ani ölümünden doğan hayre- tin, bu ölümden doğması pek ta- gok sevdiğim, kıy- | kından tanıdı" ğim en üreyya'ya ait pek Y' bir hatırayı kaydetmekle il edeceğim. Bundan on gün evvel, kendisi- ne daha iyi tanıtmak istediğim iki musilişinas arkadaşla beraber ©- vine gitmiştim. Alaturka - alaf- ranga meselesini açan Musa Sü. reyya, asrın ihtiyaçlarını karçıla- yan, mütekâmil musikinin Garp Musikisi olduğu fikrini muhitimi- ze yaymak hususunda senelerden beri nasıl çalıştığını anlattı, ala- turka musikiyi Devlet mücssesele rinden kaldırmak sureti ile yapı- lan büyük inkılâpta kendisinin de mühim bir hissesi bulunduğunu karşı yaptığı bu hiz ini, mahviyet ve bu sözleri, insanların ölüm döşe- ğinde nefislerinin muhasebesini rken söyledikleri sözlere ben zetiyorum. Bahusuz Musa Sürey- ya, vesile düşse bile ; kendinden hiç bahsetmezdi. Halbuki gerek o, gerek biz, © sırada ölüm mef- humundan o kadar uzaktık ki. Buna rağmen Musa Süreyya'nın kendi san'at hayatımızdaki rolü ve mevkii hakkında yegâne diye- mezsem de her halde son sözü bu olmuştur. Ben bunda hissi kablel- rü adeta uyuşturdu | Minyatür ve İ Çinlilerin resim san'atinde İ cemlere olan bahsetmiştik. Çinlilerin mimari €- serleri hakkındaki malümatımız on ikinci asırdan ileri gidemiyor. kerpiç ve ahşap olarak inşa eder- lerdi. Bunlar da san'at tarihinde gitmişlerdir. Fakat Çin mimarisi. nin bugünkü üslübundan pek fark ir olmadığı zannedil ği ma ve resim san'atile telâfi etmek istemişler. Ve binalarını — rengin üslüplu nakışlarla süslemişlerdir. Çinde Kurunu Vüstada © şöhreti dünyayı tutmuş ressamlar varmış, ondördüncü asırda gerçi İbni Ba- : “Resim san'atinde ne İslâm, millet Çin demişse de buşün yalnız isimleri mevcut olan san'atkârların birçok resimleri bulunamamıştır. — Elde mevcut olanlar da kır manzaralar vuku kabal edemiyorum. O halde | GERİ ve gayri kabili izah bir tesadüf! Kimran Şerif —ş2zm daha coşkun ve daha heyecanlı bir lisandır. Ağaçlar, kayalar, ça- yırlar, dereler bütün eşya onun realist ruhunun ibda süzgeçlerin- den geçerek kurşunkaleminin w- cundan ikstasız çizgilerle kâğıda dökülürken bu ellerin ice” ziyesini görenler çalışmakla mu-l vaffak olunamıyacağına kani ol- i musikiye, boyalar birer notadır. O, güzel güfteleri istedi- ği zaman lâhuti nağitelerle söy- leten bir bestekârdei! - Siz, ona, peyizaje ait bir mevğu söyle! Gözlerinizin önünde , hayalinizin erişemediği bir güzelliğin tecelli- sini görerek en samimi bir tasdik le elini sıkar ve derhal büyüklü- Zümü itiraf edersiniz! Rıza Bey 1885 tarihinde Mek- tebi Harbiyeden neşet © etmiştir. Talebelik zamanmda resim san'- atinde gösterdiği harikulâde isti: | dada hürmetle mektepte alikonul | muştur. İtalyaya ikmati tahsil için | izamı mukarrerken Napolide ko- | lera hastalığının zuhuru üzerine tehir rek gönderilmemiştir. Fakat talihinin bu darbesi heve- sini, aşkını kırmamış, en büyük muallim olan tabiatten ilhamını alarak çalışmış, senelerce çalışmış tır. Mülâzimlikten kaymakamlığa r — Meşrutiyet . bidayetine Mektebi Harbiyede ve: eski bir nini! Rıza Be-| yin karakalem, suluboya — bütün dapre matür etüdlerini hafta baş- larında mektebe taşıyan, yoksuz- luk içinde at gıdasını tedarik eden hep odur. Evet, Laka Mehmet danında ayrı bir mul si vardır. Bugün bende resim yap- köklenmesine sebep bu dos- xa Beyi bütün hilkati mümtazesi. bir velinimet olarak (| lanıdım. Vicdasında bir hanım (o sahaveti gizliyen, ruhunda bir kd Üy yaşatan, san'atinde bir İsâ şimdir. krank ilk resim mu- babbeti üyandıran, mektep çocuk larına kurşunkaleminin ifadei be- dini tanıtlıran, orduda eli fırça ve boya kullanmıya elyak zabit- er yetişliren bir feyz menbaı ar: nırsa Üsküdarlı A. RIZA Beyi gi tereddüt Sasa edilndez. bir sahai den sessiz habaplarla fışkır: yanı tevazula akmış gitmiştir. Resimde ekol arıyanlar (Han- ri Zeber) in renklerini, fırçada meharet Taşel (Hans) m dar. belerini, tabloda tafsilât arzu 6- denler (Harpinyi) nin eserlerini ri edenler (Kassan Yi) nin levha- larım tetkik edecek olurlarsa ona za Bey, tahlili güç bir san'atkâı eski Nümunöi Terakki mektebin. de, son zamanlarda Çamlıca Kız lisesinde; ve muvakkat bir mi det te Ameli Hayat mektebinde bulunmuştur. £ Eserlerinin çoğu daki kadın, erkeğe içki ir Acem minyatürüdür. Sonra Çine mahsus hususiyetler- den biri olan Ejderin Türklerden as'anevi bir şekilde alınış ve Türk dir. Çinlilerin tunç, mina gibi sert maddelerin üzerine işledikleri re- simlerde renkler şayanı hayrettir. Bilhassa vazolar üzerindeki men- İ kuşatta kullandıkları mavi renk dikkate şayandır. Japonyada da mütekâmil re- simlere tesadüf edilir. Japonların san'ati sekizinci asırda © inkişafa mazhar olmuştur. Hauryonjiyma- bedinin duvar nakışlarınn pek san'tkârane olduğu söylenir. Ja- pon resimlerinde Hint ve Çin re- simlerinin tesirleri on ikinci asır- da zail olmuş ve Japon resmi baş- hı başına hususi karakterini bul dost ve ah fazdurıı Karakalem, suluboya e. tütleri, tabloları ba: bikes bir çocuğun elem yaşlarımı inşiraı tebessümlerine tebdil edi <i manevi bir nüvazişin tefsir edi- Bu bilirler. Rahim, şefik. rının siyah nurları tatlı ziyayi keskile görüşenli ruhüna nüfuz ederek kendini na- | sıl tevdirdiğine, nasıl hü: muhabbeti celbettiğine bütün dost ları şahittir. İli sene evvel Kara- caahmet mezarlığının bir kenarın da yeşil bir servinin sayei perverine terkettiğimiz bu fani çi çek talihin feris bir rüzgârile Bir- ıpları nezdinde mah- | * t ve | üstünlüklerinden | Zira bu adamlar binalarını tuğla |! biç bir iz bırakmaksızın kaybolup rı, içek ve kelebek resimleridir. | Şarkta resim san'atı: 5 ya Cihangir, bir balığın üzen bir öküne istinat eden Kürenin fevkinde. hainin kafasına Bir mırsak » tepesindeki ancak anlıyabildim.,, demiştir. Bizans minyatürlerinden bura- da bahsedecek değiliz. Yalnız kı- saca kaydedip geçmek istediğimiz. Altıncı yedinci as- ra ait mozayiklardan başka bu- gün mevcut olan Bizans san'atkâ- nokta şudur:: rm elinden çıkmış minyatürler dini mevzulara inhisar etmiş şey- ler di ki bunların en güzelleri Vi- yana ve Vatikan © müzesindedir. Bir kısmına da Paristeki milli kü- tüphanede tesadüf olunur. Elya- zısı kitapların arasında bulunan bu müiny, kati âlem, Hazreti İsânm çarmı- ha gerilmesini tasvir eden minya- türlerdir ki muhtelif müzelerde- minyatürleri onbirinci as- anlatan bir eserdir. Vatikan kü- tüphanesindedir. Ondördüncü a- sırdah sonra Bizans minyatürleri inhitat devresine girmiştir. Elf NACİ — e Satılık koleksiyon M. Georges Blumenthal ismin- ler Hazreti Yuşa, Hü- m: san'atini bize en güzel de bir Amerikalı memleketine gi- | Edebiyat Gözyaşları Gözyaşları'nı da okuduktan sonra, Etem İzzetin san'at ve ede- biyattaki mevkii hakkında kat'i 1 bi bük n gun bir devreye girdi yor. Etem İzzetin ekseri romam- ları gi i cadır. sakala EU deekikrrir; Gülüm dilin gi sihirbaz değneğile, kaleminin ucuna sonsuz bir heyecan kayna- &ı takmıştır. Kitabı okurken * hiç sıkılmıyor, sonuna kadar hararet le takip ediyoruz. Biz, Etem İz- zetin romanım uzun olduğunu, okurken verdiği iç sıkıntısından değil, son yaprağı çevirirken, say- fa numarasına bakarak anlıyo- ruz. Ne yalan söyliyeyim, 395 say fadan sonra bile, roman bittiği- Be tossüf duyuyorum. Çünkü mu- bizi öyle bir hızla bin bir harrir, bu hızdan, bu heyecandan bir. lü ayrılmak istemiyoruz. Etem bususiyet veren şey, bütüm eserlerinde olduğu gibi, Gözyap- İ larında da, gazetecilik kararkte- vidir. Roman, bir gazeteci ruhunu açık bir damga gibi taşıyor. Dik- kat ediniz: tasvirlerde, tahliller. de, mükülemelerde — Etem İzzet rüşten şu hükme idebilirie: E Ee İzzet çok kuvvetli bir senaris”tir. Göşyaşlarını okurken, kitabın Biz tün benliğimize hâkim olan şey, okuduğumuz sayfadaki hâdise ve reketleridir. insanın ha, , Etem İzzet eserlerinde mevzu - Rahi, Naran ne satvetli, ne başdöndürü cü birer âlemdir! Etem İzzeti edebi kıymeti iti- barile tarif etmek (lâzım gelse: “Bedi! güzelliğe, san'ata bir liye zıhi giydiren, riz. Bu genç romancı, san'atı, bir veremli konuşmasındaki | murılte. da, heyecansız, hasta, tiplerin ser güzeşilerinde aramıyor. Etem İzzet, bütün bu hususi yetlerile, edebiyat tarihimizde i- İlelebet nazarı dikkati celbede cektir. Gözyaşlarında muhakkak ku- sur aramak lâzım gelirse şunlar söylenebilir: © Ruhinin Naranla münasebetine ait kısımda ve Ru- hinin bilâhare serseriliğini anla” tan parçalarda lüzumundan faz- la bazı tekrarlar var. Kanaatım- ca, bu tekrarlar kitaptan çıkar. sa, eserin kıymeti bir kat daha ar- tacaklır. Sonra Etem İzzet yukua- tn tarihine az ehemmiyet verir or. Meselâ ben, Ruhinin Naranla ile tanıştığı günden mah keme huzuruna çıkıncaya kadar kaç sene geçtiğini bilmek isterim. O vakit, hâdizeleri, binbir kalıba dökülen kabramanların haleti ru- hiyelerini senelere taktim © ede- rek, tesir ve mahiyetlerini “daha iyi kavrayabilirim. Çünkü roman, bize vak'alar değil, hayatın bir parçasını ve insanları bütün çiz- gileri ile göstermek zaruretindedir. Etem İzzet ba noktada, fazla si- nemacılığa kaçıyor. Gözyaşlarında çok nefis patiler da vardır. Meselâ, okuyunuz. denbire soldu. O gürbüz Jemi fâniye veda etmişti. Son fa'onu Üsküdarlı merhum doktor Hikmet Beyin evinde bularak zi. yaret etmiştim. Bu ziyaret kalbim de ebedi bir hüzün Fırça tutamıyan ellerinin, kelime sarfına muktedir olamıyan lisanı- İmperatör Şah Cihan şehir haricinde at la grkerkön— Sarüy “nakkaşlarından Garerdhan tarafından imzalanmış bir mimyatürdür. Japonyada en büyük | tanınmış Üstat derken kıymetli koleksiyonlarını satılığa çıkarmıştır. Satılığa çıkar | gi dığı oşyalar mayanında ” bir çok | kalp hislerini iyi anlamış ve anlat kaymetli “ vağelar. bulunduğu gibi | maş olmasıdır. Ruhi senelerce şe tabloları da bulum- ve alan dala Bare e maktadır: Bowcelir, Vatteau, Me- reau gibi, Bunlar arasında bilhas- sa Fragoüard'n “Vizitaya gelen doktor” isimli table desen itibari- | le harikulâdedir. Bu O meyanda nın bütün kuvveti onun gözlerine toplanmıştı. Oh! O gözler, o siyah nurlar şimdi şu satırlarda o bana döktüren o emişti 2. Fakat ben ne söyliyeyim? Rı- za Bey benim gibi vefasız günah— kâr bir ressamın riyakâr sözlerin- den ne bekliyebilir?. Ruhunu bu yazılarımla tazip ettiğim için on- Tosa artistlerinin tarihi ve dini resimlerinde tafsilât ve teferrünt- ta insanı hayrette bırakacak de- rece incelik görülür. Bilâhare on alter asrın nihayetlerine doğru başlıyan Kano mesleğinde bu in- celik yoktur. Fakat bilâhare ge- len Hokouaai beynelmilel bir ş#öh ret kazanmıştır. 1760 - 1840. Bir kıymetli kütüphanesini de satılı ğa çıkarmıştır. —— Prud'Hon'un bir eseri Prud'Hon'un bitmemiş bir eseri larak kullanıyor. Yalnız bu görüş, rormancının muvaffakıyeti dan af talep ederim. Vo, Allahım dilerim ki onu benim gibi fâ- lisanların sadakai rahmetine muhtaç berakmasın, gok estamplarile İarile muhayyirülükul bedinlar ya ratmıştır. Hokousai yetmiş şına ve resimli kitap z üç ya- geldiği zaman kp Louvre müzesine 255,000 franga | satılmıştır. Bu eser “banyoda Ve- ştur Reşat FEYZİ nüs” ismini taşmaktadır.. Üsta- dın vefatında metrukâtı meyanın-.

Bu sayıdan diğer sayfalar: