13 Kasım 1933 Tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4

13 Kasım 1933 tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

| Fikirler İ Bir büyük alimin ölümü Bu senenin sonbaharı ilim dünya- | bir matem mevsimi oldu. afta medeniyet âlemi Calme: Painlevö'nin ölümleri cumaştı. Geçen hafta da, Paristeki Pasteur Enstitüsü müdürü Roux (Ru) nun ölü kurtulmasına sebep olduğu için, bü- tün dünyanın minnetini kazanmış bir ilim adamı Bu serum yeni bulunduğu zaman, ilâç ile kurtulmuş olan ler olsun, çocuk kurtuldu” telgraf yazmıştı. Daha yerine gitme- zabıtanın eline düşe- mahsus bir hür. hakkında kullandığı için, imza sahibinin sorguya çekilme- sine sebep olano tel yazısı, bütün dünyadaki çocuk babalarının büyük hekime karşı hissiyatını ifade edebile cek bir sözdür. Fransanın küçük bir kasabasında, 1853 te doğmuş olan Roux daha lise- de tab'iyat derslerinde İsti- dadı hocaların gözlerine çarpmış ve bakalorya imtihanını geçmeden evvel hoca muavini olmuştu. Biraz sonra Clermont « Ferrand Tıp mektebi tahsil ederken orada kimva hocası sonradan Pasteur'un O Enstitüsünde ilk halefi olan Duclaux onu kendisine muavin yapmış ve oradan Parise ge- örerek ilkin Püfun fakültesine yine muavin olarak ve biraz sonra, 1877 de Pastcur'un yanma getirmişti. Mua vini büyük hocanın verdiği talimata göre mağa çıkan kafilenin başında idi. Senelerce çalışmadan sonra, niha- yet orhon hastalığına aşı bulunduğu yakit, Fransız hükümeti Pasteure Le- gion dhonncur nişanının en yük- sek derecesi olan büyük kordon rüt. besini vermek istemişti: Pasteur bu şanı kabul etmek için genç muavi ne de kendisi ile birlikte nişan ve mesini şart koştu. Halbuki muavinin yaşmdaki gençlere nişan vermek u- sulden değildi. . Hükümet ile büyük hoca arasmda bundan dolayı mesele çıktı. Nihayet hocanın hatırı. nişanm usulünden üstün geldi. Genç muavi- nin nişan almasına karar verildiği müjdesi geldiği gün, Madam Pasteur ün bir mektubunda yazdığı gibi, ho- canm meşhur - İâboratuvarında gir şanların hepsi “bayram yaptı ir çoğundi kendini da imzası vardır. Kuduz hastalığına ilâç ararken Pasteur yine onunla be- raber çalışmıştır. ... Pasteur çalışamıyacak bir hale gel diği vakit Roux onun tesis ettiği usule göre çalışmakta devam etti. En büyük keşfi olan difteriye kar. gı serümünü, 1894 Eylülünde “Buda- peştede beyneli hıfzısıhha kon- gresinde âleme ilân ettiği vakit cihan sevincinden titredi. Roux binlerce tığı müşahedelere masını unutturmamalıdır. Onun için difteri serümünün tarihçesini kısaca. bilmek lâzımdır. Difterinin mikrobunu daha 1883 se pesinde Alman hekimi Kleba, pda fer bulmuşlardı. Roux, Yersin ile bir- likte bu mikrobun — zehi meyda. na çıkardı ve mikrobun kendisi olma sa bile çıkarmış olduğu zehirin yine hastalığı yapabileceğini isbat etti. Bundan sonra o zehirin panzehiri- ni, yani difteri hastalığının ilâcın: bul mak kalıyordu. Onu da Alman heki- mi Behring Japonyalı hekim Kitasato ile birlikte buldular. Roux difteri mikrobunun zehiri i- le daha büyük mikyasta tecrübeler yaptı Beygirlere bu zehiri evvelâ pek miktarda, gittikçe biraz arttırarak şi- Hi el Gönyvasine Bir marokla, hn>> talığa mukavemet gösterdiler. Onlar. dan aldığı kanm serumunda difteri hastalığının ilâcı olan panzehir var demekti, Parlak muvaffakiyet bu serum ço- cuklar üzerinde tatbik edildiği vakit görüldü. Paris şehrinin çocuklara mahsus iki hastahanesinden biri bu serumun tatbikine tahsis edildi. Öte- kinde serum yapılmadı, buradaki dif- teriye tutulmuş çocuklar eski usulde tedavi olundu. Eski usulde tedavi edilen çocuklar da ölüm nisbeti yüzde altmış olduğu halde serum ile tedavi edilen çocuk- larda bu nisbet birdenbire yüzde yir- mi dörde düştü. İşte bu hastahanelerde tecrübeler neticesindedir ki, Roux'nun muvaffa- kiyeti cihanı kendisine hayran etti, sonra, bir taraftan lâboratuvarda baş ka hastalıklara (Tetanus, kolera, zatür- rec) dair tecrübeler yapmakta, bir ta raftan da büyük hocasının tesis ettiği ilmi daha genç talebeye öğretmekte devam etti. Onun derslerinde yer bul ink için bir iki sene evvelden kayde Tizım idi, Pasteur 1895 te öldüğü vakit Ens- titüye Duclaux müdür, Roux da mü- dür muavini olmuştu. 1904 te onun da ölümü üzerine müdür oldu. O vakittenberi dünyanın her tara- fından kendisine gösterilen hürmet nişanelerini saymak mümkün değil- dir. Bir kongrede reis olarak nütuk söylediği zaman bütün kongre heyeti ayağa kalkarak onun nutkünu ayak- ta dinlemiş ve başka; hiç bir âlime gösterilmemiş hürmet ibraz etmişti. Senelerdenberi artık Enstitüden çıkamaz, bir yere gidemez olmuştu. Bazı günler müdürlüğünü yatağından ya mecbur olurdu. Bununla bera- ber hemen her ilmi kongrede Roux Bun ismi en şerefli sırada yazılırdı. Roux'nun hayatındaki sadelik ina nılmıyacak derecede idi. Bütün ömrü Pasteur Enstitüsünde geçer, ancak a- kademilere gitmek için oradan çıkar- dı. Yattığı yer de yine Enstitüye bağ- lı olan hastahanenin küçük bir odasm da demirden bir karyola idi. Fransada herkes nişan kurdelâsı- nı, rozetini taşımağa teşne iken Roux, hocasının o kadar ısrar ile kendisine verdirdiği ve sonradan en yüksek rüt besine çıkmış olan nişanın kırmızı a- Hrm bütün ömründe beş defa fev- kalâde birer münasebetle göğsündeki liğe takmıştır. Para ile münasebetine gelince, yal nız difteri serumu ile Pasteur Ensti- tüsüne milyonlarca frank kazandırdı- ğı halde orada gördüğü vazifeye mu- kabil yalnız yemek parası alırdı. U- mumi harpten evvel altm - devrinde Dünya malı olarak, akademilere ve komisyonlara gitmeğe mecbur ol- duğu vakit tramvay parası vererek israf etmemek için, yalnız bir bisikle- ti vardı. G. A. MİLLİYET PAZARTESİ 13 RİNİSANI 1933 Keşif İki ay evvel eler hâdiseyi şöy- | rıştırmağa başladı. Bu sırada İbrahim le anlatmışlardı Jandarma İbrahim Çavuşla sefer Ahmet Maslak yolunda bir gece dev- riye yezerlerken, her iki yolun köşe- si şi damın bu zamantla, böyle tenha bir yerde dolaşması. şüphelerini celbedi- yor ve kendisini yakâlıyorlar. İbra- him Çavuş, cebinden çıkardığı elektrik. akıyor ki saka- Çavuş soruyor — Sen ba vakitte buralarda 58 arı- Hiç... Sen gel bakalım bizimle beraber lepçeyi takıyorlar ve karakola sürük- lüyorlar. Herifin evvelâ üstü başı ara- nıyor. Kirli bir mendilden başka bir #ey bulunmayınca, sorgu başlıyor. A- dı Sakar Ahmetmiş. Büyü İs tanbula iniyormuş. Başka bir şey öğ- renemeyince sorguyu sıklaştırıyorlar: — Ulan sen söylemesen de gözlerin söylüyor. Öldürdüğünü itiraf et, daha ucuz kurtulursun.. Zaten sen söyleme- sen de biz ber şeyi öğreniriz. O za- man halin mr. Bir iki saat tazyikten sonra Sakar Ahmet itiraf ediyor: — Eh, ne yapalım oldu bir iş. Öl- mağa imkân yok ki.. Tazyikin envar para etmiyor. Ertesi sabah, civardan karakela bir cinayet Kahisci gelir diye ya devam” ediyorlar» ia öğleye doğru civar çiftliklerden birinin keh- yasının yatağında öldürüldüğü haberi geliyor. Ooooh... maktul de meyda- na çıkınca, İbrahim Çavuşun © göğsü genişliyor. Jandarma kumandanma telefon ediyorlar, * müddesumumiliğe haber ialıyorlar. T. başlıyor. Ölen Kâhya Alımet Efendi, ion de- rece hasis bir adamimmış. Zaten odası ın darmadağınık bı nayetin paraya tamaan irtikâp edil ği anlaşılıyor. Sakar Ahmet, artık çıkaryolu olma- dığını görünce her şeyi itirafsediyor: atağının aitın asakla- mış. Benim öldürmeğe Biyetim yoktu ama, bağırıp çağırmağa başladı. Ku- Jağımın zarı incedir, ben de susun diye-boğazını sen mis sin? Herifin tavuk muş. Sustu ama pir kadar mı özledin be sim İşte bu cinayetin davası görülüyor- du. Mahkeme mahallinde bir © keşif yapılmasına karar verdi, Sakar Ah- mede barodan verilen avukat © keşif yapılacağını söylemişti, Sakar Ahmet bir şey anlamadı: — Keşif ne demek ola? — Çiftliğe gideceğiz. Hâkirsler de gelecek. Kâhyayı nasıl öldürdün, göz- lerile görecekler. — Ben de gelecek miyim? — Elbette... Sakar Ahmet meselenin. içyüzünü yrladığımı ifade eder gibi başını sallar . Yalnız yatakta öldürülecek kâh- ya yoktu, Bu işi de İbrahim Çavuş ü- zerine aldı ve yatâğa uzandı. artık her şey malüm olduktan ilâ. ğrenmiş il ayaklarının ucuna başa basa bir ardı ki, sahneyi seyredenlerin İikleri tredi. Sakar Ahmet evvelâ 0- Sonra ortalığı Çavuş, sanki çifi bi, odaya bir yabancının girdiği sederek yerinden doğruldu. O zaman Sakar Ahmet birden İbrahim Çavuşun boğazına atıldı. Ötekiler mesele bir keşiften ibaret olduğu için pek ehem- miyet vermediler. Nihayet İbrahim Çavuşun üzerine yüklendi, kemikli e'lerile adamcağızın boğazına öyle bir sarıldı ki, keşfi ya- panlar bunu tabii görüyorlar ve İbra- him Çavuşun çırpınışlarını sahne ica- bına uymak için gösterilmiş bir gayret sayıyorlardı. Çok geçmeden Sakar Ahmet doğrul du, fakat İbrahim Çavuş doğrulama- dr. Zavallı adar son nefesini vermiş- ti. Bu defa mevkufu daha sıkı bir ne- zaret altında tevkifhaneye götürdüler. Şimdi ikinci cinayet için de tahkikat açılması lâzımgeliyordu. Sakar Ahmet avukatına: — Artık beni asarlar, diyordu. Avukat ne cevap vereceğini şaşır- muştı, Maamafih: ler kaybolmadı. lum, görürüz. Senin bi mi7 Sabıkan filân var mı? Sakar Ahmöt ensesini kaşıdı: — Şimdiye kadar bu ikinc dedi, ikinci oluyor ama, ya J: Çavuşu için bir keşif daha yaptırırlar- sa, SEM ———— Bir izah Gazetemizin | teşrinisani 933 ta- rihli nüshasının dördüncü sahifesinin e) serlâvhası altındaki neşriya- tmın mevzuu, tamamen hayali bir hi- kâyeden ibaret olduğu halde muhay- yel isim ve lâkabın hürmet ettiğimiz bir ailenin kerimesinin isim ve lâka- bına uydurulmuş olarak gazetemize mensup olmayan biri tarafından gön- derildiği ve gazetemizee © zaman bu cihet. anlaşılmadığı için mezkür'hi- kâyenin gazeteye her nasılsi girmiş olduğu olan müracaat üzerine icra ettiğimiz tetkikat neticesinde ta- hakkük etmiştir. Gazetemiz, neğriyatında ber han- gi bir ailenin şeref ve haysiyetine do- kunacak isim ve kelimeleri yazmak: tan daima içtinapettiği halde”-hür- met Sapan e tamamen imi bi feyk uy- , 1 tetdslirü- nü mucip olmuştur. İsbu teessürümü- £ö alenen beyan ve mezkür hikâye ile gazetenin hiç bir kimseyi istihdaf et- memiş olduğunu izah ederiz. luyor.. Umum jandarma kumandanlığı le vazım müdürü ve Türk Tayyare Cemi- yeti sevk müdürü sabıkı Miralay Vasıf Bey 12 - 11 - 933 pazar günü Kadıköy- deki hanesinde ölmüştür. Cenazesi bugün Kadıköpündeki Os man ağa camiinden öğle namazını mü- tenkip (kaldırılacaktır. Allah gariki rahmet eylesin, Yeni neşriyat Yeni Türk mecmuası Yeni Türk mecmuasının son sayısı d işa'lara dair yazıları vardır. Bü- yüle bir zevk ve a'âka ile okunacak olan okuyucul.ra tavsi- KIR ÇİÇEĞİ BURHAN CAHİT: (akılâp Romanı) Mahir Bey böyle bir o mukabele göreceğini tahmin etmemiş gibi du- ri . © Sonrayenibir tecrübeye giriş © mek ister gibi daha sakin ve tatlı; —Bir şey ilâve (edeyim, dedi. Ben her şeyi açık konuşan bir ada- mım. Seni bin türlü vaatlerle aldat- mak istemem, Her kelimemi ciddi dinle. © — Bundan hiç bahsetmesek beye- fendi, dedim. Zaten söylediklerini- zi ciddi telâkki etmiyorum. Müsa- ade ediniz sizi daima hürmet etti- ğim baba vaziyetinde göreyim. © Geneiyikalpli bir oadamdı.Bu — mukabelem üzerine israr etmedi. © Bir müddet düşündü. Sonra: — Pekâlâ, dedi. Kendi kendime | mukavemet edeceğim. Senden böy-| > le mukabele göreceğimi tahmin et- © miyordum. Takdir ettim. Yalnız bir şey soracağım. —Buyurun: — Reşit Beyle aranız nasıl? — Ne gibi? —Sana hiç takılmadı mı? — Ne münasebet Beyefendi. Ben onun yanında çalışan bir kızım. — Ne beis var. Reşit Bey çapkın ve bekâr bir adamdır. oSenionun yanma verdiğim için o kadar piş- manım ki! — Reşit Beyi o yanında çalışan bir öksüz kızın şerefile oynayacak kadar fena mı biliyorsunuz? Mahir Bey kekeledi: — Yok, hayır.. Kibar bir adam- dır. Fakat.. — Beni kendisine tavsiye eden siz deği Böy ünasebetler için büyük, küçük, r, memur mesele olmaz. Kalbi bir temayül, mukabil bir sevgi.. Sözünü kestim: — Kim olduğumu takdir ederim Beyefendi. Kendimden büyüklere karşı duydüğum his ancak bir baba Mahir Bey sustu. Şöhreti mahke- melerden taşan bu adamın iç tara- fmı görmek bana ağır (gelmişti, Hürmet ve teşekkürle” eliti öpme- ğe alıştığım Mahir Bey gözümden Hanımefendinin bir gün evvelki çayda anlattıkları ile bugünkü sah- neyi karşılaştırdığım zaman İstan- bulun bu içyüzünün çirkinliğini bir kere daha anladım. Ortalık kararıyordu: — Hanımefendi bekler efendim, dedim. Müsaade ederseniz gidelim. | Mahir Bey | cesaretle giriştiği bahsin böyle sükünetle bitmesin. e memnun olmamış görünüyor- çe laşırken Mahir Bey ei iğildi: — Bu gezintiden evde — bahset- mezsin tabii! Dedi. Sesimi çıkarmadım. İçimde bir ezginlik vardı. O ka- dar iyliğini gördüğüm bu ailenin pek hoşuma giden hayatı birdenbi- re zehirlenivermişti. Bana öyle geliyordu ki şimdi ha- nımefendi beni görünce yüzüme hakaretle bakacak, yaptığı iylikle- re mukabil kocasını elinden almak gibi hayalimden geçmiyen çok çir- kin bir ilham ile beni azarlıyacak. Ve bana kapıyı gösterip kovacak. Ve şüphesiz ki iyi edecek. Şoför Aziz kapıyı açtığı za- man Arnavutköyünde gözlerinde İ okuduğum bayağı. piril bakışın kudurduğunu Hanımefendi rize idi, Doğru odama çıktım. Yüzüm ateş içinde yanıyordu. Yıkandım, elbise değiştirdim. Salo- na indiğim zaman hanımefendinin ber akşamki gibi elini öpmek için tereddüt ediyordum. & Mahir Bey | yoktu. Hanımefendi her zamanki güler- yüzile beni kucakladı: — Nasılsın cicim. cak. Nen var. Bu şefkatli kadınım karşısında yerlere geçiyordum. Öyle içime gel- di ki bemen ellerine, ayaklarıma kapanayım, her şeyi o anlatayım, sonra Gümülcüneden getirdiğim i- ki kırık sepetimi elime alıp bu şik bu zengin konaktan kaçıp gideyim. Hanımefendi telâş ediyordu: — Hastasın Çiçek. Bak boynun, alnım ateş içinde.. Şakaklarımı o- vuyor, dilime bakıyor, ince, hisli bir kadın okşayışile beni seviyordu. Ağlamamak için kendimi zor tu- tuyordum. — Bir şeyim yok hanımefendici- Yüzün sı - Sinema âleminin en parlak yıldızı ve kraliçesi MARLEN DİETRİCH önümüzdeki çarşamba akşamı MELEK SİNEMASINDA en son eseri KIRIK MABUDE filmi ile bütün kalpleri “teshir edecektir. Numerolu biletler şimdiden alınabilir. Telefon: 40868 FEDA ALAYI MADY KRİSTİYENS - Bugünkü Program ISTANBUL $ 18 Gramofon 1830 Fransizca ders (İlerlemiş olanlara) 19 Münir Nurettin Bey ırhadaşlar 2130 Gramofon, 22 Anhdelu Ajansı, Bor: ANKARA; 1538 12,30: Gramofon. 16 elen saz, 184 Dasa müa:kiüi, 19,20 Alaturka saz, 20: Ajanı sikisi, — Musahabe. 24,10: Damar devamı, BÜDAPEŞTE, S50 m. 1798: Kadın santi, 18051 Georg Gutenberg | mahsus © program. 18: Eski | yakal monlkl NaSön Şarkulaş ve ka) 19/10: Muhtelif muaahabeler. siki. (Holeer talerini ). 21,48 e besteleri “Senfonik muniki.,, Zi: Bar maikiai. MİLANO » TORİNO - LORANSA | Mü l5r Bahalanka erkantran (R berler, — K yeri. 2320; Temeli. 2250: Oda msikisk 2336: Dans plâkları, ZiSon haberler. ROMA, Aim, 1745: Çocuk mupikisi, 18,35: Kartet konseri, 1945: Tasenni, 2105: Taranni, 21,35: Haber ler, 22,20: Hafif orkestra könseri, den.) 18: Haberler. 19.20: Yunan şarkıları, 19,15: Radyo orkestrası (Alman Şindemanız eserlerinden.) 21,05: Kartet Theodoresco Re- ape hamasi 2138) Monkürmn. 2248: Dü. anka sonatı op. 106).. Haberler 73: Romen halk orkestrası, BRESLAU MEM. 5: Sehuberte mit musi- Halk senfonik İSTANBUL BELEDİYESİ SEHİR TİYATROSU Yarınki salı günü akşamı Saat 21 de PER GÜNT Yazan : Henrik Ibsen Besteliyen: E, Grieg Türkçeye çeviren: Seniha Bedri ğim, diye kekeledim.. eksik etmediği kolonya ile bilek- lerimi ovuyor, Yumuşak parmakla rile gözlerimin etrafını siliyordu. Ona daha fazla şüphe vermemek i- çin neşeli görünmeğe çalıştım. Yü- zümü okşıyan ellerini öptüm: — Endişe etmeyiniz hanımefen- diciğim. Bir şeyim yok. Bugün çok çalıştım. Belki ondan. : Dudakları- mın yanımı öptü: Sakın hasta olma cicim, dedi. Üzülürüm. Hizmetçi sofranın hazır olduğu- nu söyliyordu. Yemek salonuna geçerken sıkı si- kı elimi tutuyordu. Biz oturduktan sonra Mahir Bey geldi. il Gülüyor, konuşuyor, şakalaşıyor- u. Bana öyle geliyordu ki Mahir Bey bunları tabii görünmek için ya- pıyor. Gece hanımefendinin misafirleri geldi. Poker oynadılar. Bu fırsattan istifade ederek erkence odama çık- tam. İstanbula geldiğim gündenberi i« çim rahattı. Bugün iki vak'a birden sinirle- rimi altüst etti. Artık annemi bu- lamıyacaktım. Evimiz, oocağımız sönmüştü.. Hayatta yapayalnız bir Salondan Fransızca sözlüdür, (9780) İLER 0716) CONRAD VAYDT Musiki üstadı PAUL ABRAHAM ARTİSTİKte Büyük temaşah, sevimli şarkı- ları, nefis imusikili BİR GÜN SANA GELECEĞİM operetini- takdim edecektir. MARTHA EGGERTH ve | HERMANN THIMIG tarafından. İl yarşamda son Matinesne Er JOSEPH SCMİDTİr| İstanbulda müstesna bir konser 20 virtüoz kadından mürekkep Lılı Gyenes MACAR ÇIGAN ORKESTRASI ; tarafından bu Çarşamba akşamı SARAY iEsi Gora 1 sinemasında büyük bir sine-kon- ser verilecektir, Fiyatlar: 75, 100; 150, 200 kuruş- tar. Biletler şimdiden alirtabilir. Telefon : 41656 (0781) HANDA - DRAMALİS - PRİNEAS Yunan operet heyeti FRANSİZ TİYATROSUNDA Bu akşam saat 21.30 te son defa olarak | VASSİLİSSA TOU ATELİER Yarın akşam ilk defa olarak AH SOULTANAMOU Çarşamba akşamı MATMAZEL NITUŞ Pek yakında yeni bir revü yilliyef ————— Gelen evrak geri verilmez — Müddeti &eçen nüshalar 10 kuruştur.— Gazete ve tbnaya ait işler öçin müdiriyete mü. ilir. Gazetemiz İlânlar mes'e eytam- hanesinde süründüm. Çocuklukta gelen felâket bu idi. & Şimdi daha başka tehlikelerle karşı karşıya ge“ liyorum. Gümülcünede İlmi Beyin anne- si beni küçük oğluna almak istedi. Kâzım Bey öyle bir gençti ki insan onunla bir yuva kurmak değil, kar- şı karşı yarım saat kalmaktan sıki- İsr. Donuk. Durgun, genç olmasına ii perişan bir çocuktu. Sonra ben evlenecek haldemiy- dim. O vaziyette sığındığım evin çocuğile evlenmek ömrümün sonu- na kadar bana işkence olacaktı. Kendimi bir zaman evimin mı tanıyamıyacaktım. Ya trende gelirken memurun küs tahlığı. İstanbula gelip bu kibar ve zen- gin insanların © hayatına karıştı ğım zaman kendimi artık emniyette buldum sanıyordum. Reşit Bey şimdiye kadar bana göze batacak bir muamelede bulun- madı. Ondan nezâket ve terbiyeden başka bir şey görmedim. Mahir Bey daha baba bir adam- dı. Fakat nasıl olup ta böyle ters döndü. Gene terbiyeli insanların ha li başka.. Ya trendeki o memurun gap gibi hoyratça tecavüzde bu- lunmak isteseydi. (Bitmedi)

Bu sayıdan diğer sayfalar: