4 Nisan 1934 Tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4

4 Nisan 1934 tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

— RİAYET ER Koca Sinan suyu | çim, YULMİKAYET BAŞ İstanbul kuruluşundan beri suyu kıt | bir şehirdir. Bizans daha Türk şehri ol- madan evvel, Şark İmparatorları buraya | bolca su getirebilmek için, dünyanın baş- ka hiç bir tarafında görülmemiş derece- de, büyük himmetler ve pek çok paralar sarfederek . su havuzları, su kemeri yaptırmuışlardı. Fakat bu kadar pahalı emeklere rağmen İstanbul hiç bir vakit ihtiyacı olduğu kadar suya kavuşamadı- İı gibi, eski su yolları vakit vakit borul- duğundan, şehir sık sik suyun büsbütün kıtlığına uğramıştır. Töke. sayandan evvel İstanbulda bü lunan sulardan Taksim suları, Halkalı suları tamamen Türk, eserleridir. Türk- ler İatanbulu aldıkları zaman. yalnız ümdi Karkçeşme su iğimiz su te Hisatı vardı, Bunlar Belgrat ormanı ke- İn mezmerden havuzlar içerisinde lr, sonra oradan — bir kısmına i imiz — kemerler yük saranca gelirdi. O zaman, İamıya mahsus, yoktu. Bu Kırkçeşme sularının Türk devrin- de ilk büyük tamiri mimar Koca Sinanın yüksek sanati ile yapılmıştır. Fakat bu tamir o kadar geniş olmuş, gerek bavu; lar ve kemerler o kadar değişmiş ve nileri o kadar çoğakmıştar ki, İstanbul dan başka her nârede olsa bu mühim te- sisata, Kırkçeşme suları gibi ismi takıla- cağı yerde, banisinin büyük ismini ebe- dileştirmek ii ona elbette “ nan suyu,, denilirdi. z Bu büyük tumirin Koca Sinanın haya- tında da mühim bir yer tutmuş olduğu, Şair Sai tarafından fakat büyük mimarın kendi dilinden yazılmış olan Tezkere- tülbünyan kitabrmdaki tafsilâttan ve ge- dığı tarih mısralarında su yollarından bilhassa bahsetmiş olmasından “anlaşıl- Bu hafta Koca Sinan'a yapılan inde olduğun- dan — o tafsilât hatırlatmak istiyoruz. Takriben 1554 senesi içinde galiba İstanbul şimdiki gibi gene su kıtlığın. dan zahmet çekiyordu. Bir gün seher vakti Kanuni Sultan Süleyman Kâğıtha- ne vadisinde gezerken yolu ağaçlık bir sından, burasından yıkılmış; su yolunu ta'ip eder. Bir müddet #onra suyun yer altına girerek kaybolmasına hayret eder. İstanbul susuzluktan yanarken, şehre bu kadar yakın bir skar suyun yer altn- da kaybolmasına padişahın gönlü razı ol. maz. “Bu kaçkını yola getirip, susuzlar ra kana kana su içirmeğe | niyet eder. Sarayına döndüğü vakit devletin büyük- İerini toplar. Bu şehrin evvelce inkişafı- pa sebep olan suyun hangi yoldan gel- diğini tetkik etmelerini emreder. O za- man tarih bildiklerini farzeden kişiler şa an Yankı bin Masiyan eyledikte yedidi siri heftesbel deyü ad vermi man da âli binaların abu revanın cemet- meğe haliçler bina eylemişler. Halâ çu- kur bostanlar anlardan nişanedir... Vesay Kanuni Süleyman pratik bir Tarih bilgiçlerinim “böyle rin suzuzlağusa | sanli, “Bunun lâzım olan amelisidir, il. isi değil ie fırır. Gördüğü akar suyun İstanbula getirilmesi için büyük mimarın ve ihtimamla çalışmasını ister. Sair ın bu emrini anlatırken, beya söylüyor dım künk gibi bir nice yerden Olmağiçün Koca Sinan — o vaktin usulünden ol- duğu üzere Allaha bir çok yalvardık- tan sonra — hendese ilmine müracat | eder. Su ırmakların: birer birer tetkik e- der. Her birinin önüne birer sandık kaz- dırır. Her birinin kaç lüle su vereceğini | hesap eder ve nihayet, bu suların çehre gelmesi mümkün olduğunu padişaha ha- | ber verir. Bu haber üzerine Kanuni Süleymanın büyük mimarla konuşması da aynen tek» vara değer: adişah buyurur ki? Bu suların gelmesi ne tarikle müm kün ola? — Padişahım, bunda iki tarik vardır: Biri oldur ki, bendelerinizin haddi ve he- sabı yok. Buyurun, her biri hizmete can Milliyet'in edebi tefrikası: 37 KANLISIR Mesture Hanımdan Hüsrev Beye Hüsrev, Beni aldattın! Bu ayrılık çok uzun ü. Ne zaman geleceksin? Beş ay içinde dört mektubunu al- dım. Mektup yazmağa korkuyor, çekiniyor musun? Yoksa, çok mu meşgulsun.. Son mektubunda: “Dayımın iş- leri o kadar karışık ki içinden na- sıl çıkacağımı şaşırdım? Diyor- sun!,, Dayının işlerini sen mi dü- zeltmeğe mecbursun? Vaktile on- lar, seni çok aradılardı doğrusu! Miras mı umuyorsun? Paraya tiyacın olduğunu bilsem, hissetsem, bir şey demeğe hakkım olmaz.. Bu- günkü servetin, sana ömrünün 80- nuna kadar kifayet eder. Kumarı, içkisi, sefahati olan bir adam da de ğilsin.. Seni, hangi bilinmez, kat'i mecburiyet, ne kadar söylesem, kalbimin zehi- | il dökemem! Mayısta, verir, biri dahi budur ki ücretle herkese desti mezet tayin oluna, hazine sarfolu- hup üstadiyetle işlene.,, Padişah ikinci tarzı beğenir: “— Kendi malımızdan ücret ile getir. diğin kimsenin zerre miktarı hatırı ren- cide olmayal,, buyurur. Bu sözde, derlet hazinesini babasının evinden getirmiş olduğu kendi malı gibi sayması bir tarafa bırakılırsa, Kanuni Süleymanm pratik adam olduğunu gör terir. Çünkü koca Sinanın gösterdiği iki yoldan birinci, angarya olarak yaptırmak yolunu tutmuş olsaydı, Kırkçeşme sula- rı, belki bugüne kadar da © yer altında kaçkın olarak kalırlardı. Sonratlan Mısır Paşası olan Ali Ağa da, yapılacak işler için bina emini tayin edilir. “Bir vakti şerifte” su yollarına el vurulup, tamirine başlanılm. Birkaç gün içinde, İstanbulun susuzluktan yanmış bütün dilleri, şehre getirilecek o tatl su- . iç bir devirde eksik örme aylak tem meğe çalışan koca mimar hakkında “rat- bu yabiz” sözler sarfederler. Bina emini Ali Ağa da bunlarla birlik olur. Şairimi değil bu, hayali hap ancak; Seri âbı kamu serap ancak.,,, Diye hülâsa ettiği müzevirce sözlerle padişahı bu büyük işten vazgeçirmeğe çalış,rlar. Fakat şairin dilinde o müzevir- ce sözler bile ne kadar güzel oluyor: “Bu mimar ilmi gayıptan haberdar mı- dır ki, bu miktar lüle su vardır deyu ta- yin eyler. .. Bu rüşendir ki her su yolu, suya delil ve her sebzezar da çeşmei sel- sebil olmaz!,, Müzevirlerin sözlerine inanan zavallı insanlar! Padişah ta o zavallı insanlar- dan biri olduğundan, Koca Sinan'ın ar- kasından öfkelenir. Her vakit âdeti Bel- ola- İc tenha olarak çıkagelir. Koca mimar ile bina emini el bağlarlar, selima durur- | Padişah Koca Sinan'a: — Mimar! Bu derede ne miktar su e) ülkeyle sorar, Sinan: — Sandetlü padişahım! Tahmin olu- san üzere yazılmıştır, beş lüledir. lerin elebaşısı olan bina emini söze karı- şarak: — Padişahım; mimar ağa bendeniz, fenninde ne kadar mahir ve ne | kadar Diye aklınca alay etmek ister. Koca mimar, müzevirliklerden haberi yokmuş gibi görünürse de, onun dehâsı ber şeyi önceden görmüş, hazırlamış.Pa- dişah suları görmek isteyince, o hemen yol gösterir. Bu sırada şairin, o büyük adamın dilinden yazdığı yalvarma, mut- laka yeniden hatırlanmalıdır: İlâlzi alimü dânâsm attan müberrasın Beni vadii gamda zar etme #elii le tahtalarını takılmış, 0- tuz lüle deliğinden berrak su aktıktan başka, tahtaların üzerinden on lüle ka- dar daha aktığını görür. (Bir lüle deli inden akan su yirmi dört saatte altmış Ynetre mikâbı su eder.) Padişahın keyfi gelir. — Daha var mı?... diye sorar. Koca mimar iki dere daha gösterir.On- ler takılmış, su köğürerek irden yüz lüleye çıkıyor. üleye çıkması muhakkak? Bunun üzerine Süleyman artık bina eminine yüz vermez ve koca mimara ye- Biden bir kürk giydirmeyi unutmaz. Su şehre geldikten sonra bile müzevir- lerin dili durmaz. Saray ağalar; bu sef. yeni suda toprak kokusu olmadığı içi bunun taze su olmamasından şilâyet derler. Müzevir sözüne uyan zavallı pa- dişah, gene mimara çıkışır. Mimar buna da tabii olarak: — Padişaha malümdur ki, ben bu su- yu künk içinde getirmedim. Kâgir yol İardan gelen su neden toprak koksun? Diye cövap verir - ve gene bir hil'at kürkü alır; Belgrat ormaninin suyu şehre kadar geldikten sonra, zamanın sadrazamı işe ter ki: “Kırkçeşme başı, bir nice yerde ser- Şeşme peyda olup sakalar her mahalde iriştireler!,, Onun için, o kadar müzevirlikler ara- sında, dokuz senelik büyük © himmetle İstanbula yeniden getirilen suyun adı Yazan: Mahmut YESARİ dan bir yaz geçti. Birlikte, baş ba-| şa geçireceğimiz, güneşli, mehtaplı yıldızlı bir yaz geçti.. Yalnızlık, güneşi de, mehtabı da, yıldızları da kararttı.. Sen, bu yal- nızlığı, bu acıyı, bu hicranı duyma- mı, duymayor musun? Mesturenin mektubunu okuduk- ça ağlamaklı oluyorum, Haksız de- gil ki... Dayımın hastalığı uzadı ve hiç te iyi olacağa benzemiyor. Hastalık, onu büsbütün titiz, hırçın etmiş İhtiyarlar, hayata daha hırs bağlanıyorlar! Acaba ben de ihti. yarlayınca böyle mi olacağım? Hayır, bu kadar ihtiyarlamak is- temem.. Peki, Mestureyi, Neşideyi görmek istemiyor muyum? Onları görmek için yaşamağa, çok yaşa- mağa mecl m. Bir umduğun mu var, Hüsrev? Budalaca düşün! Dayımın elinden nasıl kurtulac: ğrm? Bağ islerinden anlamıvarum. Deniz suyu Naime Hanım ile Ihsan Bey evlen dikleri zaman ikisi de fakirdiler. Ko- cası çalıştı, çabaladı, ticaret, Tayy: re piyangosu şanslarına yardım etti; nihayet zengin oldular. Atları, arabi ları, otomobilleri oldu. Boğaziçin. bir yalı da ve Beyoğlunda birer apartman, Kadıköyünde bir ko fakat İstirahat, saa temin edilemiyordu. iriktirdikleri bu pa mallara rağmen fırtına kasup kavu türlü türlü vesvesclere düşer;” kadın bir gün giyinip bir mesire mahalline gidecek olsa, erkek merakmdan çat- lar, aralarında buz gibi bir nefret ve kıskançlık havası eserdi, Ikisi de birbiri için başkasile ev- lenmekten şüphe ediy Bu ha- le nihayet vermiş olmak için ayrılma ğı düşündüler. Bir kaç defa tecrübe ettiler, bir kaç gün değil, hattâ bir saat bile birbirlerinden ayrı kalsalar kıskançlık burgusu kafaları oymağa başlıyordu. Ihsan Bey karısma karşı fedakâr, sadık, onun herarzüsunu yapar, uysal, başı öne eğik, zavallr bir adamdı. Buna rağmen akdın bazı zaman şüphe sağanaklarına | tutlun — — İhsan, derdi, sonra karışmam, gazetelere gider, . romantılara pa verir, senin aleyhinde yazılar ya, rırım, seni teşhir ederim Bu insafsızlık karşı la koca ba- zan süküt eder, bazan da: — Ayol Naime.. sen ookumuş, yaz- | mış bir kadınsın, bu sözlerine hayret | ediyorum. Matbuat kanunu hiç oku- mad mı. Diye köpürürdü, Bu sözler inatçı karısını bir gün çi kardı. Bir muharrir dostuna giderek imalı bir tarzda bir hikâye kaleme al dırdı. Bu yazıda İhsan Bey batırılı- | yor, iktısat sahasmdaki faaliyeti bal talanıyor, şeref ve haysiyeti nakise- dar ediliyordu. Bu rezalete tahammül olunamaz- dr. Ki dan habersizçe gidip, aley binde yazı yazan muharrir hakkında mahkemeye müracaat etti. Avukatı bir ay zarfında davayı kazanacağını temin etmişti. Mesele Naime Hanr- mun kulağma gitti. Muhakeme safa- hatı muharririn aleyhinde cereyan ©- diyor, bir celse sonra onun mahküm olacağı anlaştlıyordu. Kadm bir akşam kocasına mese- leyi açmağa, onu teskin etmeğe mec buriyet hissetti; çünkü zenginlik ve VE mahkümu cezadan kurtar: mazdı; Beyin yazdığı bir hikâye İçin aleyhi- A gız bugün geldi, bana dert yandı. Maksndım net vereyi Bankasma git, istediğini al.. — Hayır.. Maksadım para değil. Bu paraları zaten sana ben vermiş- tim. Bankadaki kö geçirmekten benim için ne fayda var, Bu yazıda benim iktınat sahasmdaki vaziyetim baltalanıyor, - şahsiyetime hakaret ediliyor, böyle saçma şey 0- lur mu, Bu yazısı yazan hapis ile tec ziye edilecek.. — Yalvarırım İhsan.. Git mahke- mede davandan feragat ettiğini söy- le.. Çocuğun başını nare yakma. Çün kü onun hiç kabahati yok... Kusur bende,. Affet. İhsanm gözlerinde bir sevinç pa- rıltsr göründü: — Bunu senin hatırın için kabul ediyorum amma, bir şartla. Yarın be raberce Doktor Şakir Be ip gö- —— — ———— “Kırkçeşme suyu” kalır, Fakat o zamanki sadrazamın istemesi, koca mimarın dehâsını hakkile anlıyarak her yıl ona ihtifal yapmasını bilen bu za- manda o adı hölâ saklamak için bir sebep olamaz. Kırkçeşme suyuna “Koca Sinan suyu, denilirse bu isim değişmesi, esasen dukça bol olan bent sularının yolda kay» bedilmeden ve modern bir temizlikt, mesi için yapılacak yeni tesi hayırlı bir başlangıç olur. Bugünkü program 18,15 Plâk neşriyatı, 18,45 Fransız- sizca ders; 19,15 Muammer Bey lara - fından monoloğ, ajans haberleri, 19,30 Türk musiki neşriyatı, (Ekrem Bey, Ru- şen Bey, Cevdet Bey, Yahya B. Cevdet Bey Eşref B, Vecihe H. Semiha H Servet H.) 21,20 Ajans ve borsa haber- leri, 21,30 Necip Yakup Bey orkestrast tarafından . muhtelif eserler. ARŞO VA, 1415 m. H Mena Rosl Radulesce tarafından taganni. Muhtelif b nil konser. 20: Neye. li bir saat 2050: Telefunken plâkları, 21,20 Budapeşte banyoları (konfi 7 ren Siyam takımın. 23,08: ser. —— Müsahabe. 20430: Eski Avusturya ker şarkıları, 21,30: “Avn duğu, isimli : Esperantoca. 22-15; Radyo ork Konferans İstanbul radyosunda yarın akşam sa- at (9) da Selim Sarı Bey Erzuruma se yohat intibalarını anlatacaktır, Cildiye ve zühreviye Mütehassısı Dr. NURİ OSMAN Haseki hastanesi cildiye şefi Beyoğlu Elhamra apartmanı Na, 3 Telefon: #2883 gey © rüşeceği; Kadın kabul etti: — Peki istediğin olsun. Naime Hanım, kocası doktorla görüşmek | hususundaki o maksadmı sormadı. Gönlünü etmişken onu büs- bütün kızdırmaktan korkuyordu. Ertesi gün beraberce Mehmet Sa- kir Beyir#munayenehanesine gittiler, Şuradan buradan konuştular, Neticedetidoktor, vakit ve halleri müsait olduğu balde neden seyahat etmediklerini sordu. Naime Hanım doktorun bu sünline (kocasınıti ikti. satçı bulunduğunu, füzuli para sar- fından tovakki ettiğini, böyle bir se- yahati kabul verdi, Doktor, v: — Ne dersin İhsancığımi., — Aman efendim, ben zevcemin sandeti için her şeyi kabule hağirım. Eğer bir mecburiyet varsa hemen em tediniz.. — Monşer, sizin her ikiniz için de seyahat bir deva mahiyetindedir. raberce buradan doğru İsviçreye gi- din. Yeşil yamaçlarda, güzel oteller- de yaşaym; saf hava, bol gıda, sizin nejenizi arttıracak, kıskançlık hasta lığımızı tedavi edecek bir ilâçtır. Hiç durmaym.. Hemen pasaportunuzu çı- karmağa bakın.. İhsan — O zaman ben de Nadir aleyhindeki davadan feragat ederim Naime, Naime Hanım çok sevdiği dokto- run bu fikirlerimi kabul etti, Nadir Bey cezadan kurtuldu. Bir gün Kadıköyünden bavulları, bindiler. D: lüyordu. Ihsan Bey karısın ellerini hararetle tuttu: — Karıcığım, sen öyle bir kadm: sın ki. tıpkı deniz suyuna benzi; sun, Ne içilirsin, ne geçilirsin.. dedi Doktorla görüşüp bu seyahati ken disi hazırlamıştı. Para yaşamak için kazanılırdı. Yaşamaktaki saadet te gönül istirahatiyle kabildi.. Sirkeci- den hareket eden ekspres onları ye- sil. İsviçrenin müsterih ağuyuna doğ- ru götürürken tatmışlardı. O.N. Bu akşam MELEK Şi masının en güzel 4 Film müsabakasının ikincisi tekdim edilecektir. Bir gönülde iki sevda Tamamen Fransızca sözlü. Oynıyanlar: FREDERİC MARCH - GARY COOPER - MİRYAM HOPKİNS Rejisör: ERNST LUBITSCH Programa ilâveten: Yunanistanda 10 uncu Cumhuriyet yıldönü- mü şenlikleri bütün teferruatile ve tayyarecilerimizin ve İzci- lerimizin Atinaya muvastletleri ve kandilerina yapılan istikkal merasimi ve salre ELHAMRA SİNEMASINDA LEBLEBİCİ HORHOR AĞA filmi muvaffakiyetle devam ediyor Şen - Neşeli - Şakrak FRANZISKA GAAL'i kim sevmez? Pek yakında bu misilsiz yıldızın En güzel filmini görecek ye kahkahadan bayılacaksınız ŞEYTAN KIZ Bu akşam Münir Nurettin ve arkadaşlarının PEK Sinemasında mevsimin Son konseri ve sinema Klâsik eserler - Yeni şırkılar - Yeni halk türküleri ve dügâhkâr, Allı yemeni (45359) illiyet Asrm umdesi “ MİLLİYET” tir. ABONE ÜCRETLERİ : Türkiye için Hariç için LE LK. kabul etmez, (15360) Mevlüdü Şerif Esnaf Cemiyetleri başmürakibi Kadri ve Zingal Orman Şirketi İ komiseri Şeref Beylerin geçenler- de Beylerbeyinde vefat eden val- İ deleri Fatma hanımın tazizi hatı rası için bu Cuma günü Cuma na- mazından sonra Arnavutköy ca- miinde mevlüdu şerif okutturula- caktır. (15333) PARİS E PANAYIRI * 9-24 Mayıs 1934 PASAPORT - Ecnebi ziyaretçiler, wX.. sulü dairesinde bir pasaport almalıdırlaffg Fransanın ecnebi memleketlerdeki mü, lı messilleri sergiyi ziyaret edecek , rın pasaportlarını derhal vize etmeklö” mükelleftirler. iğ PARİS PANAYIRINA mal ve eş | almak üzere giden ecnebi kimseler içi vize harcı, karâri mahsus mucibince, altın franktan ibaret olup vize dahile; Fransa'da onbeş günlük bir ildâmet içini muteberdir. Her türlü tafsilât için Beğ Yoğlu Meşrütiyet caddesi 41, — (Sabik Kabritan sokak “Şambr dö Kömerif! Fransez” Cemiyetine müfacaat olunufü? & (15344) “ İh r ÇABUK, İYİ ve EHVEN - ASRI LİSANLARI BERLİTZ'de öğreniniz Yeni kurslar açılıyor - Kayda başlamıştır BİR MECCANİ TECRÜBE dersi alınız. Ankara: Konya caddesi - İstanbul: 373, İstiklâl caddesi Harik Hayat Kaza 15197) ve Otomo Sigortalarmızı Galatada Ünyon Handa Kâin ÜNYON' SİGORTASINA yaptırmız. Türkiyede bilâfasıla icrayı muamele etmekte olan ÜNYON Kumpanyasma bir kere uğramadan sigorta yaptırmaymız. Telefon : Beyoğlu 4.4888 gündelikçilerle © uğraşamıyorum. Her kırdığım pot, yaptığım hata, dayımı sinirlendiriyor. Bir işe ya- ramadıktan sonra burada çakılıp kalmakta ne mânâ var? Hastayı bırakıp. savuşmak ta yıp! Fakat bu gidişle, ben de si hastası c'acağım. Mesture, ne yapıyor? Halim Si- ret, gene kayıplarda mı? Doktor Nüzhet Süleymandan da mektup alamıyorum. İstanbulu, “bilhassa mile Neşideyi öyle özledim Nasıl bir sebep, bir bahazie bu: lup ta buradan kaçmalı? İstanbul. dan, kendime bir telgraf çektirte- yim... İyi ama, kimden? İstanbul. dan, beni kim çağırabilir? Boğula- cağım.. Sıkıntıdan boğulacağım.” — Teşrinievvel 4 — Dayım, neşesizliğimden, durgun- luğumden şüphelenmiş olacak. Sa- bahleyin, odasında oturmuş, konu- şurken: — Hüsrev, dedi. Sen,'burada sr- kıldm? > Hayır, dayı, sıkılmadım. Titrek ellerile beyaz sakalını ok- İ sıyordu: - Beyhude inkâr etme. Sıkıl- dın.. Sıkılmakta da haklısın! Bu- rası. ic atacak bir g p kaç gün için İstanbula git, bira; gez dolaş, Açılırsın... Evyelâ ümitle ürperen kalbim, dayımın: — Birkaç gün için İstanbula git! l Kaydını duyar duymaz sancılan- dı, bana temelli izin vermiyor, mü- vakkaten âzat ediyor. Bir adamın ölümünü istemek, beklemek, ahlâksızlık ama, o yede aklımdan çok gayri insani di şünceler geçtiğini yacağım. — Ne düşür , Hüsrev? Dayımın sualine birden cevap veremedim, yutkundum: — Hiç.. Bu havalarda seyahat ta pek eğlenceli olmasa gerek.. i, senin bileceğin şey. Bu müsaadeden istifade etme- mek te budalalık!.. Fakat Istan- bula alıştıktan sonra tekrar buraya dönmek, bütün bütün azap olacak.. Dayımın bu “bir kaç günlük, müsaadesi de, sırf beni kaçırma” mak için, voksa istiyerek değil. Mahtemel bir tehlikeyi, bu suretle savuşturmak istiyor. Ihtiyarlardaki ölüm korkusu, çok elim bir korku... Onlarda, yalnız kalmamak; insan sesi, insan koku- su duymak için daimi bir ihtiyaç yar. Yanlarında uzaklarından, ya- Mestureyi, Neşideyi ve doktoru gö- receğim.. Dayım, tekrar soruyor: — Hiç mi gitmek fikrinde de- gilsin? Bu, bir açık kapıdır, kendi elimle apatamam: — Havalar düzgün giderse bir kaç gün için küçük bir seyahat ya- parım. Dayım, gözlerini kapamış, başı- nı sallıyor: — Sana, bazı siparişlerim de o- lacak... Verilen müsaadenin asıl sebebi meydana çıkıyor: — Ne gibi siparışler? — Yeni pulluklar * almak istiyo- rum. Sonra buradaki dokotrların verdikleri reçeteleri alacak İstan- buldaki mütehassıslara gösterecek- sin. İstanbuldan buraya mütehas- sıs çağırmak hayli para, hayli kül fet... Bu, çok nazik bir mesele,. Tered- düt ediyorum: — Sizi görmeyen, muayene et- miyen bir mütehassısın reçetelere bakarak fikir, mütalea yürütmesi, teşhis koyması kabil olabilir mi? Dayım, birden sinirlendi: 1830 Onu anlamak istiyorum. Bu mânâsız, ihtiyar kuruntusğde kafamın içinde ışıklar uyandırdı “Bir kaç gün,, genişleyebilir: — Evet.. Bu nokta hatırıma memişti, Dayımın yüzü gülüyor: — Sonunu dinlemeden söze lsyorsun, evlâdım. — Haklısmız, dayr! — Mart — Kırkkiliseden İstanbula beş ay oluyor. Dayımın sipari ni yapmakla meşgulüm. Daha rusu, mektuplarla, ihtiyar avutuyorum. İstediği pullukları gönderdi! kisini beğenmedi. Beğenmiyeceğii biliyordum; iade etti, Yenisini, marladım. Fabrikanın cevabını İİB) liyorum. na Reçeteleri tetkik ettireceğim Öğ." torları da dolaşıyorum. Hakikat köşkten çıktığım bile yok. Gün aşırı estureyi gö rum. Neşide, tıpış tıpış yürüyor” hayatı b ,

Bu sayıdan diğer sayfalar: