14 Nisan 1934 Tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4

14 Nisan 1934 tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

deşini göremeden ölüyor. I Fikirler ve insanlar İ Eve düşen Yıldırım w Nahit Sırrı Bey, geçen sene için- de bu gazetede tefrika edilen Eve düşen yıldırım'ı kitap hâlinde de çıkardı. Bu roman, muharririnin, şimdiye kadar okuduğum eserleri- n'n hiç şüphesiz en iyisidir; bun- dan sonra Nahit Sırrı Beyin, men- sur şiir üslübu ile hikâyeler anlat- maktan vazgeçip ihtiraslar tahlili- İriz. Şükrü Sait, gelini Şayeste ile Ankara'da oturuyor. Kardeşi Hüsnü ile sene- lerden beri dargındır. Bir gün on- dan bir mektup alıyor: Hüsnü İs bir hastahanede ölmek üyük kardeşine, hiç ol- mazsa gelip kızı Muazzez'i yanına alması için rica ediyor. Hüsnü, kar- Muazzez çok güzel bir kızdır.O. nun Ankaradaki eve girmesi, nin (o felâketine sebep oluyor kü, gelin Şayeste'nin daha ilk gün- den hissettiği gibi, ona yalnız Sait değil, Namık da, yani Şayeste'nin kocası da âşık oluyor. Kızı küçük oğula nişarlıyorlar; büyük oğul buna tahammül edemi- yor, karısını alıp babasının evin - en çıkıyor. Kendini Kayseri'de bir işe tayin ettiriyor. Fakat hare- ketinden iki gün evel Muazzez'i bir kere daha görmek ist'yor, hiz- metçi Emine kadının yardımı ile eve giriyor. Kızla konuşuyor; hat- tâ ona kendini bir dereceye kadar | sevdirmeğe de muvaffak oluyor. Fakat Emine kadın Sait'e de haber vermiş; delikanlı gel'yor, kardesi- ni öldürüğor, Muazzez kaçıyor; artık o bir eğ- lence kadını olacak. Şükrü Efendi de gelini Şayeste onun, bazı yol- suzluklarına da gözyumarak otu. racak. “e Mevzu hoşuma gitti. Nahit Sırrı Bey bu mevzuu harcamış denemez, cünkü kitabının birçok sayıfaları hakikaten kuvvetli. Eşhastan hiç olmazsa ikisine, Namık ile Şayeste” ye bir şahsiyet vermeğe, onları bi- | yer gölge olmaktan © kurtarmağa muvaffak olmuş. İdaresiz bir adam ©'an Namık'ın, Muazzez"; ten sonra karısını döğmesini, © zamana kadar karşısmda ağız a- çamadığı babasına karşı gelmesi bize kabul ettiriyor, Bunlar, bilhas umulmadık hareketleri sa karie en beklenilen, tabii birer sahne diye göste: ebilmek az şey değildir. Fakat Nahit Sırrı Bey, r eş- hasa birer realite verememiş, Şük- rü Efendi, Sait ve Muazzez “con- vent onnel” birer roman tipi ol maktan kurtulamıyorlar. Bilhassa kendilerinden bahseden parçalar - da bile onlara alâka gösteremi OK, Namık'ı, hiç olmazsa Şayeste'yi bekliyoruz. Halbuki muharrir bu iki kişiyi romanınm merkezi yap- mağa da muvaffak olamamış. Nahit Sırrı Bey, uzun uzun tah- lillere girişmektense eşhasın seci- yelerini sırf hareketle göstermek istemiş. İyi; fakat bunun için eseri pek “schömatigue,, kalmış. Bazı ha reketleri anlıyamıyoruz Muazzez'in akibeti; Sait lanmasına Tuşu, Namık'ın, kıza gönül verdiği- 3i anlar anlamaz, o güne kadar sev MİLLİYET CUMARTESİ 14 NISAN 1934 Meşhur romancı Ahmet Yekta Beyin vefalından sonra evrakının arasında şu şayanı dikkat notlar da bulunmuştur. “İstanbulda bir genç kadın tanı: dım. Süs, tuvalet bilmezdi. Her şey ruhunda toplanmıştı: Merha- metli, ince bir kalbi vardı. Her kü- çük “şeyden teessür duyardı, Dâ- ima pelerinli siyah çarşaf giyerdi. “Kıvırcık siyah © saçları, iri siyah ve tersine kıvrılmış uzun kirpikli gözleri aklımı başımdan almıştı. Hüzünlü sözlerden hoşlanır, tenha | #ssız yerleri tercih ederdi. Bunun için onunla hep mezarlık © aralarında buluşurduk. Kapısı -örümcekli, iki odalı viran bir evde otururdu. Ara- sıra, geceleri beni gizlice içeri a- lırdr, anasınm,babasınm fakir oldu ğunu ve Anadoluda bulundukla- rını söyliyen bu kadın, aşk yüzün. den buralara düştüğünü hikâye e- der, fazla izahat vermezdi. Benim ir çok erkeklerle gizli gizli hissettimse de o kadar uğraşmama rağmen bundaki es- rarı keşfedemedim. Kıskançlığım o kadar arttı ki cinnet derecesine vardı. O da beni seviyor ve kıska- nıyordu. Bu şüpbeli muhitten uzak- laşmak lâzımgeldi. Onu alıp Ana- dolunun sakin bir köşesine kaçtım. Anasından, babasından habersiz benimle evlenmeğe razı olmıyordu. Bankadaki paraları, babamdan ka- lan bütün emlâki uğrunda feda et- miştim. Beni kıs kıvrak bağlamıs- tr. Nihayet memleketine gidip aile- sinin müvafakatile evlenmeğe kâ- rar verdik. — Beni çok seviyor musun? de- dim. — Dünyalar kadar! Der ve ilâve ederdi:. — Bakalım anam babam senin- eme razı olacaklar mı? zaman i Sk gi yali başımdan gide İki gün iki gece şimendifer yol- culuğundan ve on iki saat te araba için kâfi değil. Halbuki tu tragedia mevzuu idi. Bu hususlar zannederim ki kita- ba, mevzuun muhtaç olduğu uzun- lağun esirgenmiş o lan do - guyor. Eve düşen yıldırım, bu yüz sayıfa içinde, bir romandan z'yade bir romanm bülâsasına benziyor. Halbuki mevzu hikâe değil, bir ro- man mevzuudur; Kitabı dikkatle okudum; bu dik- kate lâyrk olduğunu sanıyorum. Kusurları üzerinde de bunun için israr ettim. Yoksa sadece onu okur- ken duyduğum zevki söylemekle iktifa ederdim, çünkü bu kitap ha- kikaten zevkle ve bir hamlede ©- kunuyor. Nahit Sırrı Bey bize hakiki bir romanın hülâsasını vermeğe mu- vaffak olmuş; o hâlde bundan son- ra ondan tam bir roman beklemek de hakkımızdır. Nurullah ATA Tashih. — Geçen yazımda tertip, hataları çoktu; bunlar © arasında “Arz, talepten eveldir., cümlesi de Arzu, v. 6.,, diye çıkmış. Üç nok- Miği Kardeşine düşman kesilmesi de biraz garip geliyor; iradesizliği kendinde bir hissin diğer bir hissi bu kadar çabuk söndürmesini izah “Milliyet'in edebi tefrikası: 47 ta yerine yan yana iki nokta koy- mak da âdetim değildir. (*) Varlık neşriyatı, 50 kururş. KANLISIR tabiatin kanunlarına karşı gelmiş o- İuruz. Genç kızın ruhu, isyankârsa; önünde hiç bir engel tanımaz; vu - vur, kırar, ezer, yıkar... Eğer çocuk, uysal, sessiz, sakin ise, işte o za - man felâkettir. Çünkü, tamamile a- çılmadan, havaya güneşe kanmada dalında kuruyuverir. Doktora hak vermekle beraber, düşünüyordum: Peki, onu, kendi havasına mı bırakmalı? — Evet... Bir tehlike görüp his- sedinceye kadar... — Bazan geç kalınır, doktor, — Şimdi konuştuklarımız, ne i - çin ya? Boş bulunmayacağız., uya « nık davranacağız. Mesture Hanım, ölürken, ben, ona vadettim. Kalbim oltaya takılmış bir balık ibi Eğer esirgeyecek olursak, hilkatin, Doktor gözlerini gözlerime dik- ü — Nasıl bana da mı? Yazan: Mamut YESARİ Başımı eğdim, uzun uzun içimi çektim: — Hastalığının başlangıcında ba na da, vağiyetlerini söylemişti. — Neşide için mi? Dy >. Doktor Nüzhet Süleyman, süküt ediyordu. Mesture, acaba, doktora da ne vasiyette bulunmuştu? Has - talığının son günlerinde, benim sa- vuşup gitmemden şüphelenmiş miydi? Hayır, Mesture, son deminde de gil, ölürken, son nefesini verirken bile, benden şüphelenmemiştir. O, bana daima itimat etmişti, Doktorun sesinde, bir hüzün ağır lığı, yâs yorgunluğu vardı: — Kızımı, babasının eline bırak- eki Onunla meşgul olun!., de. Derin derin göğüs geçirdim; — Bana söylediği ibi ra — Zavallı kadın!.. — Başka bir şey'söyledi mi, dok tor? NE ile gittikten sonra memleketlerine girdik. Şehrin taştan ve mağara kapıla- rma benziyen küçük evleri bende fena bir tesir bırakmıştı. İlk konakladığımız hancı: — Burası İstanbula benzemez, kendiin sakın, diye ihtar etti. Bu, ne demekti? Benim içimde- ki aşk, dünyanın bin türlü belâ larma karşı koyacak kadar büyük tü. Kruşundan, bıçaktan, ölümden korkmazdım? fakat (içimde bir ürperti başladı. Gülsümün anası, babası beni pek iyi bir çehre ile kabul etmediler. Son derece müte assıp göründüler, ; Kızlarmı ayrı odaya almışlardı. İlk evvel onu bu- radan kaçıran erkekğin ben oldu- ğumu sandılar. Kadın izahat ver- mişti. Bu seferde onunla uzun uzun kavga etmeğe başladılar. Sevg'limi üzen, kırçıl sakallı, patlak gözlerile bir katil hissini o veren babasmı hemen bir kurşunla yere devirecek kadar hiddet'eniyor, kendimi zap- tediyordum. Akşam olunca odaya kısa boylu mavi gömlekli, uzun sakallı adam- lar doldu. Bunlar, k'misi kızm da- yısı, amcası, biraderleri, dyaısı - oğulları, uzaklardan akrabaları . Bahsaçıldı. Ben, kızları- na Allahın emrile talip olduğumu anlattım. İlk evvel onun evli oldu- ğunu, kocasının Bezutta bulundu- ğunu, ölüp ölmediğini bilmedik'e- rinin asaletinden dem © vurdular. Ve bana düğün için altın para yüz lira masraf kapısı açtılar. Uzun u- zadıya münakaşa ettik. Ben, haya- tımda hiç itiraz kabul etmez bir a- dam olduğumu söyledim. İlk evvel süküt ettiler? Sonra fikirlerinde musır olduklarını anlatmak ister gibi bıyık altından güldüler. Geç vakit odamda yalnız (kaldım. Bu bilmediğim gurbet elinde bu ale'â- caip insanlar arasında ne yapacak- tım? Cebimde istedikleri para var- dı ama bana ilerisi ( için lâzımdı. Hem şimdiye kadar bu © paranm on mislini sarfetmiştim. Ne olursa olsun kızı cebren kaçırıp o almak lazımgeliyordu. Sigaramı yakarak düşündüm. Odanın vaziyetini tet. kik ettim, Kapınm sürmesi yoktu. Avluya açılan © pencereler yalnız çerçive ve camdan Şiberetti, Dı. varlardaki camlı dolaplara baktım. Ve elektrik fenerimi yakarak arka- larındaki büyük mahzenleri ve giz- li yolalrı keşfettim. Bütün cesareti. me rağmen titremeğe başladım. Bu rası bir evden ziyade bir batak- haneye benziyordu. Eyvah, ben ne yapmıştım? Bilmiyerek kendimi cehenneme atmıştım. Silâhımı. çıkarıp ışığı söndür. düm. Bir elime elektrik fenerimi, bir elime tabancamı alarak karan- lıkta hazırladıkları yatağa uzanıp bekledim. Beni dünylar kadar © sevdiğini tekrar eden Gülsüm acaba cebim- deki paraları haber vermiş miydi? Gece yarısı kapıda ve pencere- lerde tıkırtılar başladı. o Kalbim göğsümü parçalıyacak gibi atı- yordu. Tıkırtılar fazlalaştı. Ve do- İapların kapıları açıldı. Elektrik fe- me re müthiş bir sahne ile karşılaştı: Akşamki uzun sakallı herifler | ellerinde büyük — Hayır, azizim, .. sana? — Bana da bukadar söyledi... Doktor, tekrar dalmıştı, dudak- ları arasından mırıldanıyordu: — Daha ne söylesin? Ikimiz de Eğer o an- da, Mesture. hayata dönüp aramı. za gelse, yanımıza otursaydı, gene ancak bu kadar yakın olabilirdi. Sofadaki duvar saati; bir | saat başını çaldı. Fakat kaçı çaldı? bil. miyorum. Hattâ, (birkaç kere mi saat başı çaldı? onun farkında de- ğilim. Doktorun sesile uyanmışım: — Sokağa çıkalım, azizim. Oturduğum koltukta doğruldum: — Sokakta ne yapacaşız? — Evde oturmaktan bunaldım. Biraz dolaşalım, açılırız. — Yağmur yağıyordu. . . — Belki durmuştur... Doktor, hiç bu kadar ısrar et- mezdi. — Bana müsaade! Der, çıkar giderdi. Fakat bugün, beni de evde bırakmak istemiyor! Kış akşamları, karanlıklarla be- raber hatıralar da ölüyorlar. Ka- ranlıkta, hatıralara gömümlek, bir nevi mezar daüsslası yaratır. , Aşağı salonda, Neşide'nin, di çektiği fotoğrafilirde deli > rini söylediler, Müteakiben ailele- | Japonlar (Başı 1 inci sahifede) zeleri ve Topkapı sarayını gez * mişlerdir. Öğle üzeri Japon ateşe- militeri Kolonel Kanda şereflerine | bir öğle yemeği vermiştir. Öğleden sonra Japon sefareti ikinci kâtibi Mösyö Maçida Tokat- lıyan otelinde şereflerine bir çay ziyafeti vermiştir. Maçida Japon hükümeti tarafından başka bir va- zifeye tayin edildiğinden yakında memleketimizden ayrılacaktır. Bu sebeple verdiği çayda | bura: dostlai da veda etmiştir. Ziya- fette vali muavini Ali Rıza Bey, ba zı könsoloslarla sefaretler erkânı Japon sefiri Mösyö Mushakoji, Vis Amiral Matushita ve Asama ve İwate gemileri kumandan ve zabitanı, Boğazlar Komisyonu re- isi amiral Vasıf Paşa, Japon zabit namzetleri hazır bulunmuşlardır. Ziyafeti müteakip amiral Mat- sushita hususi bir muşla Haydar- paşaya geçerek, Ankaraya hare - ket etmiştir. Amiral ile beraber sefir Mösyö Mushakoji, sefaret başkâtibi Mös-| yö Suva, ateşemiliter Kolonel Kan da, gemi kumandanları da dahil ol mak üzere Japon dört miralay ve iki kaymakam ve iki binbaşı Ankaraya gitmişlerdir. Misafirler bugünü Ankarada geçirecekler ve yarın sabah şehri mize döneceklerdir. Dün sabah zabit (o namzetleri Boğazda bir gezinti yapmışlardır. Halktan arzu edenler gemileri gez- mişlerdir. Dün akşam saat sekizde dağ ve kış sporları klübünde Japon misa- firler tarafmdan Japon tarzında bazı iskrim oyunları yapılmıştır. Bu oyunlar klüpte bulunan spor culsr ve bilhassa iskrim meraklı. ları tarafından takdir ile karşılan- mıştır. Davet Türk Diş tabipleri cemiyetin. den: Aylık ilmi içtima 15-4-34 pazar günü saat 18 de cemiyet mer kezinde aktedilecektir. Bütün mes- lektaşlar gelebilir, 17 - 4 - 934 salı günü akşamı tam saat 18 de kazanç vergisi hak- kında görüşülmek üzere azan ce- | miyet merkezini teşrifleri rica olu- Göz Hekimi Birinci sınıf mütehassıs (Râbrali) Ankara caddesi No. 60 1299 bıçaklarla pencerelerden üzerime hücuma hazırlanmışlardı. Korku- nun verdiği büyük bir cesaret ve son bir gayretle silâhımi rastgele boşalttım: Dan, dan, dan, dan.. akşamdan sonra ne olduğumu bil. miyorum. Beni buraya nasıl kapat- mışlar bilemem? Beni dünyalar ka. dar sevdiğini söyliyen Gülsümü, paralarımı hepsini kaybetim, Yegâ ne malum sirtımdaki uzun gömlek. Etraftakilere başımdan geçenleri anlattıkça onlar gülüyorlar, bu in- safsızlara kızıyor, haykırıyor, bağı- rıyordum. Dişlerimi gırtlaklarma geçirip istiyordum. Beni karanlık taş odalara kapa- tıyorlar, alçaklar... —O.N. — ğu albümü seyrederken, Halim Si- ret içeri girdi: Merhaba, üsrev. .» — Merhaba, azizim... * Halim Siret, parmakları arasın- da nefis kokulu bir sigar tutuyor- du: gi Neşide'nin albümü mü o? Gözlerimi açarak hayretle bak- um: — Oooo. . Maşalah, sende epeyi terakki görüyorum! —Ne gibi? — Öyle ya, Neşide'nin albümü- nü tanıyabiliyorsun * Sigarı, dudaklarının kenarın: tı yerleştirdi, kaşlarının arası buruş”) muştu: S5 — Kinayesiz de edemezsin! Kuru kuru gülüyorum — Vallahi kinaye değil.... Dik- katine hayret öttim. — Ben, dikkatsiz adam mıyım- ir? — Böyle teferrüat o kabilinden şeyler, seni, öteden beri alâkadar etmez de... > Oturduğum koltuğun sağındaki kanapeye yatar gibi yaslandı; — Bu noktada haklısın! İzzeti nefsi tamir edilmiş olmak tan bir hazla, kendinden, o bütün mevcudiyetinden memnundu, du- daklarında, kâinatı affeden müsa- misafirlerden | K Dr. Süleyman Şükrü || Z KADIN GÜZELLİĞİ HAKKINDAKI FİKİRLERİ DEĞİŞTİREN KADIN MAE WEST Amerika'da 1933 senesinde birinciliği kazanan BB BEN BİR MELEK DEĞİLİM şaheserler şaheserinde (15684) YENİ NEŞRİYAT “Kaymakamlar ve nahiye dürlerinin vazife ve salâhi Cizre kaymakamı Fikret “Tatbikatta kaymakamlarla Türk musiki erimi (Tanbur Refik B. Ke hiye müdürlerinin vazife ve ycngn Fakire MH. Udi Nevres B, Fikret B.X 20, hiyetleri,, ismi © altında bir K 18; Sadiye H. tamamen iştirik e- ilmişti SEND gan Çeki el Bez seralar kan | neşredilmiştir. Kitapta, gerek vilâyet resi kanuniyle gerekse bunı lâkadar diğer kanun ve nizat ve nahiye müdirlerine veriln lan vazife ve salâhiyetler madde şerh ve tahlil edilmişti Bundan maada kitapta âmirlerini alâkadar eden bir mebahis vardır. Karilerimize ye ederiz. i Dr. Hafız Cem Dahiliye mütehassısı Cumadan başka günlerde (2,30 dan 6 ya) kadar Is Divanyolu No. 118. Kabina fon : 22398. Kışlık ikamel Telefon 42519. “ Oy * 9... l Mllyef Asrın umdesi “ MİLLİYET” ABONE ÜCRETLERİ Türkiye için Herif! LK. L Terams, 21,30: Radyo orkestrası tarafından muhtelif eserler.) VARŞOYA, İdim. 1738; Taşannili komser. 17,55: Trio oda masi- ie Ra Chapinin eserlerinden Mizahi seşriyat. — . 204 Teknik konferans. 22.20: mürekkep konser. 238: Müsahuba, 2405: Da lâ Haberler. — Plâk. neşriyatı, 18: Gece orkestra, 19,15, santi, 1: Radyo orkestrası, 2245; haberler. 23: Hafif musiki. iyana ormanda ilkbahar, isimli tağamni 23,15: Akşam haberleri, 3,30; Adalf Panseher dans takımı | BUDAPE ŞTE,S50'm v Günün ka le- | li karışık bir | DOKTOR Rusçuklu Hakkı Galatasırayda Kanzük eczahanesi karşısında Sahne sokağında 3 numa- rah apartmanda 1 numara, 1824 mii Gelen evrak geri verilmez — geçen nüshalar 10 kuruştur — Gare rant diriyete | İL J, Mİ: | İttihadı Milli Türk Sigorta Şirketi Harik ve hayat üzerine sigorta muamelesi icra eyleriz. Siyörtüları balk için müzeit geriti zbavidie Merkezi idaresi : Galatada Ünyön Hanmda ” Acentası bulunmayan şehirlerde acenta aranmaktadır. Tel. Beyoğlu : 4837. “41829 Biyik Tayyare Piyangosi 17 inci tertip 1 inci Kaşide 11 Mayıs 1934 tedir. Büyük ikramiye 20.000 liradı Ayrıca: 8.000, 4.000, 3.009 liralık ikramiye ve 20.000 liralık bir mükâfat vardır. İstanbul Milli Emlâk Müdürlüğünden: Büyük Adada Rafet Paşa caddesinde 41 numaralı nede mevcut muhtelifülcins eşyanm 21 Nisan 934 Cum si günü saat 14 te mahallindeaçık artırma usulile satı ilân olunur. (1420) > mehakâr bir tebessüm belirmi; — Geçen gün Neşide'ye verdiğin hediyeleri gördüm. Gözlerimi kırpıştırıyorum: — Hangi geçen gün? Ben, ge çen gün, hediye filân im. — O halde, o inci pandantifle, altın kolyeli madalyonu, Neşide'ye Elimdn albümü kolbağas) rma bırakarak ayağa kalktın! — Gücenmeğe © hakkın öğ Sen burada olsaydın, tebii nı bükerdim. Fakat sen, ki dasın!. Sonra, müsterih ol, ei senin hesabına, ii kim hediye etti? Halim Siret te ayağa kı — Ben! — Ciddi mi söylürosun? — O halde? — Evet, evet.., ciddi — Fakat ben, onu, Neşide'ye he-| rum. 4 diye edeli, üç ay oluyor. ... Gali- — Çok teşekkür ederim, H ba, efendimiz, ancak, geçen gün gö | Doktora da ayrıca teşekkür rebildiler? ğim. | Halim Siret, duraklamıştı: Kollarmı açtı, beni kucakl — Üç ay mı oluyor? ne müna. | istiyordu, geri çekildim: Yağ — Puronla beni yakacı — Ne münasebet mi? Neşide'nin | zizim! 2 on beş yaşına girmesi münasebeti- Elindeki kokulu cigara; iş yaraiyomdrnr — Ay, Neşide, on beş yaşma gir- | -Y: ığı bii di nn Se lr — Üç ay oluyor.. > Oh; on! Si Halim Siret, ağ sigarı Halim Siret'in ikinci bir bii. Metaş eği lama teşebbüsüne mani © — Şaka söylüyorsun! le 7 — Doktor Nüzhet Süleymana da | (— Şimdi, beni dinle, © i sorabilirsin! — Söyle... Seni din i — Neye bana haber vermediniz? | burum. : — Ne diye haber verecektik? Hiddetten dislerim l — Neşide'ye karşı pek ayıp ol- — Demek, mecbur , du, doğrusu, .. Kızcağız içlenmiş- | dinlemiyeceksin! tir. Hüsrev, vallahi gücendim! — Bitn

Bu sayıdan diğer sayfalar: