29 Ağustos 1934 Tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4

29 Ağustos 1934 tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Seyahat intibaları :9 Otomobille Avrupada 9000 kilometro Venedikte Oto İtalyada Almanca en son mobil Mahşeri ra konuşulur - Garsonla bir dil çekişmesi - Avus- turyadan İtalyaya geçen topraklar üzerinde... Triyeste Italyanlaşmağa çalışan bir Alman şehridir. Bu (şehirden ilk defa Büyük harp başlamazdan evvel Amerikaya giderken geçtiği- mi hatırlıyorum. Triyeste hakkım- da şimdi hatırımda kalan şudur ki almanca bilmediğim için meram an'atamıyordum. Fransızca anla- mıyorlar. İngilizce hiç anlamıyor- lar. Triyeste halkile görüşmek için behemehal almanca bilmek lâzım- dı. O zmandanberi almancayı me- ram anlatacak kadar öğrendim. Fakat T.iyeste'de meram ani mak bakımından bu lisan kıymeti- ni kaybetti, Triyeste almanca ko- nuşmıyor. Jüyük harbin başlama- sına takaddüm eden zamandanberi aradan geçen yirmi küsur sene i- çinde Triyeste halkı kendi dilini unuttu mu? Hayır (o şehir Büyük barpte Italyaya geçtikten sonra ve bilhassa Faşist idaresinin iş başma geçmesinden sonra ansızın herkes italyanca konuşmak mecburiyetin- de kalmıştır. Triyestenin Italyan- laşması Faşit (o idaresi için milli bir mesele halinde belirince, bu i- dave kendisine mahsus kısa yoldan yürüyerek her şeyden evvel al- manca konuşulmasını memnuiyet altına aldı. Bunun içindir ki dün denecek kadar yakın (bir mazide almanca konuşan bir şehir ansızın almancavı unuttu. Bununla beraber, | İtalyanlarm seyyahlara kolaylık göstermek hu- su umuaki arzuları, Triyeste halkı- nı almanca konuşturmamak husu- sundaki azim ve kararlarına galebe çalıyo. Eğer seyyah almanca ko- nuşmakta ısrar ederse, yalnız se- yahlara mahcus istisnai bir kaide olmak üzere ve her lisanla konuş- mağı tecrübe edip te muvaffak olu- namadıktan sonra almanca; konuş: mak caizdir.Almanca konuştuğum yabancı diller arasmda en iyi bil- diğim lisan değildir.Bununla bera- ber, lisan etüdünü yapmak için ber dili konuşmağa çalıştık. | ya gittik. Garson önü. | müze italyanca yazılı bir liste ge- tiudi, — Almancası var mı? dedik . Italyanca cevap vererek olmadı- ğın: söyledi. — Başka dil bilmiyoruz dedik. Garson almancayi bizden daha iyi konuştuğu için alman olmadı. | ğımızı biliyordu. Fransızca tercü- ği teklif etti. Başımızı sal- — Nein, dedik. (Almanca hayır demektir.) — ingilizce? — Nein, — İspanyol? Portekiz? — Nein, Nein, Nein, Artık sadık bir Faşist sıfatile va” #ifesini yapmıştı. Triy manca konuşmamak mi fedir, Fakat seyyahın iste: konuşmak İtalyaya ecnebi dövi; getireceğinden. daha az ehemmi- yetli bir vazife değildir. Garsonun dili çözüldü. En küçük teferruatı- na kadar yetmiş iki türlü makar- nayı almanca izah etti. Tavuk var. Et var, Balık var. Şimdi garsonun almancası bize fazla gelmeğe baş- ladı. Almancayı az bildikleri hal- de almanca konuşmakta ısrar eden müşterilerder intikam almak ister. miş gibi, ağız dolusu almanca du- daklarmın arasından dökülüyor. | Şillerden, Hayne'den mısralar mı o kuyor, yemek listesini mi anlatıyor pek belli değil. Garson — Azıcık ta fransızca veya ingi- lizce karıştır, diyeceğim ama sıkılı- yorum. Bir şeyler ısmarlıyarak listeyi | izah bahsini kısa kestik. Triyeste' de bu lisan meselesinde karşılaştı- ğımız vaziyet her yerde aşağı yu- | karı ayni idi: Kimse almanca bil. miyor. Fakat seyyah ısran ederse, ansızın o dilleniyorlar. & Hemen şunu söyliyeyim ki bir çoklarının dillenmekten çok ( sevindikleri de yüzlerinden anlaşılıyordu. Ancak bu italyanca konuşma bahsinde Triyeste'deki O otomobil kulübü umumi kâtibinin de nazlan- masını garip bulduk. Bir mesele için buraya müracaat ettiğimiz za- man, hayretle gördük ki bir kadın olan umumi kâtip, o italyancadan başka bir lisan bilmiyor. Bu defa almancada, ısrar etmedik. Fransız. ca,ingilizce,sonra almanca, isveç. Norveç. Danimarka, Finlandya li- sanlarını ve türkçe ile rumcayı tec- rübe ettik. Bu dillerin hepsini de biliyorduk, Anladık ki kâtip ital yancadan başka bir lisan bilmiyor, Ben de türkçe, — O halde dedim müsaade edi- nizde size şunu | söyleyim: Siz bu vazifeyi yapamazsınız, sonra da bil diğim tek bir italyanca kelimeyi talâffuz ederek: — Grasiya dedim ve dışarı çıkı. yordum. Umumi kâtip bir tercüman | çağırdı ve bu vasrta ile anlaştık. Ertesi gün sabahleyin Triyeste. den hareket ettik. — Asfalt yollar mesafeyi kısaltıyor. İtalyanın nere- #inde bulunursanız bulununuz, bir günde memleketten çıkmak müm- kündür. Bu, Italya krallığının kü elâlet eder. Sabah Triyestede öğle vakti Milânda, akşamada Cenova yolile | Fransaya geçmek mümkün olduğu gibi. şimale gide. rek, Avusturya veyahut ta İsviçre. ye gitmek te kabildir. i Triyesteden hareket ettiğimiz zaman nereye gideceğimizi bilmi- yorduk. — Nereyi beğenirsek akşama o- rada kalırız, dedik. Monfalcone, Latisana, Portogu- ardo yolile Treviso'ya gitti hirden evvel Piave nehri üstündeki büyük köprüden geçtik. Bu mınta- kalar Büyük harpte düşen Italya askerlerinin mezarlarile doludur. 7. Milliyet'in romanı: 66 — Kızcağız helâk olacak kimse- sikleri yok! Şunun © bunun elinde kalacak, Acıyorum da. — Sana kaç lira borcu var? — E..h.. epeyce. Otuz kırk lira kadar. — Sen bunu söylesene! Hatice- nin helâk olmasını değil, paraların gittiğini söylesene! — Ne yapa; beyim? Ben de alnımın teri, yüz in akı ile çalr şıyorum. Bari paralarımı almız! — Parası yoksa (senin evinde kalsın,hiçbiri ödenemiyeceği zama- na kadar! Bunu mu demek istiyor- sun? — Öyle değil mi ya, borçlarını ödemek kaçmıyorlar. ediyorlar. — Kızm kaçış işini ben düşünü nürm, Sen karışma. Para işini de hukuk mahkemesine git, orası dü- şünsün, Alacak zorbalıkla tahsil e- dilmez. Elin kızları için bir yere Saçlarını süpürge Yazan: AKA GÜNDÜZ Telefonu kaptı, kerhaneler ka- rakolunun komiser muavinini bul- lu: — Yedi yaralı . Hatice kaçımı j dei. Tabil yukllağNE Mig ii rilince evine göndermeyiniz. Bana getiriniz. Belediye talimatnamesi var diye artık top yekün kerhaneci. lerin kavaslığını edecek değiliz! Anlandın mı muavin efendi! Ba- na getiriniz. — Beyim! Galiba kendi size ge- lecek, Dün ana karı ile kavga eder- ken işittim, Ben kısmatli (kısmıüd- li) reisine gideceğim. Hacıbayram camiindeki musafa el basıp tövbe edeceğim. Reis bana boğaz toklu- ğuna bir iş bulacak. Ben artık kah- pelik etmiyeceğim. deyip duruyor- a. — Öyleyse Mn söylediğim söz lere mürenme, Görü i bakis Li enn ki hayat — Haklısmız beyim, İ hükümeti, M İş Bankası... “İş Bankası, on bir yaşına girdi. Arkadâ kalan bu on yıl bir banka için çok değildir. Bu kadar kısa bir | Kim derdi hi bu küçük, gösteriş- siz hanın içinde gözlerini iş ve âlış- verişe açan genç o banka, on yılda yardun her yanına dalbudak salıp Bütün kazanç kaynaklarını avucu- nun içine alacak? Kim derdi ki adını sanını on yıl öncöye kadar kimsenin bilmediği bir banka, orlaya çıkıp, gözleri ka- maştıran işler başaracak? İpekiş, Yüniş, şekeriş, kömüriş, kumbara- iş, kâğıtiş, şişeiş, ve daha buna ben- zer yarayıcı nice işlerin başında hep bu Bankayı görüyoruz. Galatasarayda açılan sergi, İş Bankasının yüz ağartıcı çalışkanlı- Zının. bilgisinin ve özenişli (1) iş görücülüğünün (2) o kadar iyi bir örneği oldu ki, o sergiye şöyle bir göz atmakla onun içine girdi şına geçtiği, elinden tutup yürüttü. gü bütün işleri çarçabuk kavramak kolaydır. Hiçbir iş, bu kadar verim li olmadı. Hiçbir varlık kendini bu kadar çabuk tanatamadı,Güçlü Er ges (3)lerinin ortaya çıkardıkları engellerin hepsini | aşarak ayakta tutunabilen İş Bankasını Türkün kendi kurup kendi / işletitiği bir banka olması o bakımından da ele almak doğra olur. Türkün bankacılık yapamıyaca- ğini ileri süren kötü 'düşünceliler, bu paak başarım (4)ları gördük- ten sonra inandılar ki Türkler en güç işlerin de açık alınla altından gıkabilirler, Artık, çekinmeden söyleyebili. riz: İş Bankası Gazinin binbir tan- gış (5)ından bir. tanesidir. Bizde bugün her ne varsa o büyük varlık tan doğdu. İş Bankası bu varlık. ların nasıl dışında kalabilir? M. SALAHADDIN lr, (2) İş görücü — Mucize, Büy eden bu âbid çerken bu fedakârlığın mükâfatı olan yerleri Italyaya bağlamak i in aldıkları tedbirlerden dolayı a hak verdik. viso'dan sonra Mestere'ye geldik. Yakın zamanlara kadar oto- mobil ile Venedik şehrine gidilir. | ken ancak Mestere'ye kadar yakla- | şılıyordu. Son zamanlarda İtalya ere'yi Venedik'e bağlıyan geniş bir asfalt yol yap- mıştır. Deniz içinden giden bu yol dokuz kilometredir ve beş dakika da gidilebilir. Bu yol üstündeki e- lekirikli tramvayların tekerlekleri de otomebil tekerleği gibi lâstikli- dir. Bunlar ray üstünde £ yürümü- yor; fakat kendilerini ha'eket et- tiren kuvvet, tıpkı tramvay araba- larında olduğu gibi, yukardan alı- niyor. Mestere yolu, büyük kanalın u- cunda Piazale Roma iskelesine ya- kın bir yerde bir meydanda yet buluyor. Otomobil buradan ileri gidilemez. Beyaz çizgiler ile her otomobilin duracağı yer bura- — Göreyim seni, o zavallılara iyi müamele et. Düşün ki sen na- sılsan onlar da bu memleketin bi- rer evlâdıdır. Kısmıâdli reisi, yedi yaralı Ha- ticeye bir yer bulamadı. Hatice de kendisini yanma alacak bir erkek bulamadı. Talimatname mucibince borçlu olduğu eve teslim olundu. Eğer başka kerhaneci kadın çıkıp borcunu öderse o zaman onun evi ne ciro edilebilir. Reis akaşm geç vakte ka: resinde çalıştı, Gerek kendisinin, gerek muavininin sinirleri yerle- rinden oynamıştı. — Muavin! — dedi. Gel seninle bir ii çekilelim, Bu akşam iç- mek istiyorum. o Hem çok içmek. O kadar ki.. Hiçbir şey düşünmiye- lim. Yahut baş başa içelim ve hiç konuşmadan birçok şeyler düşüne- ) Reisin böyle şey yaptığı yoktu. im. Pek pek içse dört kadeh içerdi, O da başkaları teklif ederse. Muavininin de ihtiyacı vardı. Rei çıkarmadan kabul etti, Etlik - Palas yeni açılmıştı. Üst katı zengin ve adresi şatafatlı ho- vardalarla ne kadar dolardiyse alt katı o kadar tenha olurdu. Mermer dai- ği teklifi l 8 numaralı pavyon sâat yirmi aydın- si de be- kadın, birisi | latıyor. Oturanlardan i bizisi Paviyı ı ile parıldayan pe: resinden bir erkek sesi duyuldu Sen benim hayatıma kastedi- yorsun. Başıma bu kadar felâket getirdin. Hain kadın, aşkım, emek- lerim sana haram olsun. Buna, gene (içeriden çıngıraklı bir kadın sesi cevap verdi: — Sus, başım ağrıyor. Bana iha- net eden bir eskekle artık alış ve- rişim olamaz. Hastabakıcı Cemil efendi arka- daşına yavaşça fısıldadı: — Işte bunlar böyle.. Aşk yüzün- den nevresteniye ğramışlardır. den bu hale gelmişler. Doktorlar bu hastalığın ismine bir şey diyor- lar ama hatrumda kalmadı. Hastabakıcı Şaziye hanım da sö- ze karıştı : — Ben erkeğe daha fazla acıyo- rum, Gayet hassas bir adam. Faz- la okumuş, yazmış, kıymetli bir şah siyet, (Misafirlerine teveccüh etti) Ham di Bey bu (o hastahanenin içinde | şimdiye kadar neler gördük? Fa. kat bunların hali doğrusu çok içi- me dokunuyor. Deli desek deli de- ğiller; fakat vakit vakit biribirleri- nin üzerine hücum ediyorlar, Biri- birlerinden ayrılmalarına imkân olmadığı için bir paviyonda bırakı- yorlar, Bakınız bunlar nasıl hasta- lanmışlar, Erkek, kadından çocu- ğu olmadığı için karısının üzerine züriyeti olsun diye birini almak isteyince kadın, kıskançlıkla yolu- | Du sapıtmış, erkek te karısının bu halini merak etmiş, hastalanmış. Paviyomun içinde tabak kı'ılma- sına benzer bir gürültü oldu: — Allah belin: (o versin, sağlık | selâmetle yemez olaydın. Bu yoğurt âlet | daç arasından ges | mez, oradaki met Bımiza geldi. Fransızca konuşaral dedi ki eceleyin Venedikte kalacak. sanız, garaj şu İraftadır. Derhal gidebilirsiniz. Yalnız gün kalacaksanız, beş liret n kabilinde arabanız sabahın ikisine kadar burada kalabilir. Gece Venedikte kalmak niyetin- de olmadığımız için beş liret vere- rek aldığımız bir makbuz mukabi- | linde arabamızı bekçilere teslim | ettik. Sonra otomobil mahşerini an- dıran bu meydandaki arabaların plâkalarını okuyarak büyük kana- | İm Piazale Roma iskelesine doğru | ilerledik. Binden fazla otomobil i- | le o gün Venediği ziyaret edenler arasında, İngiliz, Fransız, Alman, İsveç, Norveç, Felemenk, Danimar- | ka, Mısır, Yunan. o Bulgar, hülâsa her memleket arabası vardı. İ$- TANBUL plâkasile Türkiye de temsil edildiğinden Avrupa mem. leketlerinin kolleksiyonu tamam- lanmıştı. A.Ş. döşeli geniş alt kat salonunda bir köşeye geçtiler. Etrafa bir göz gez- dirdiler. Ikisi de çekirdekten polis oldukları için bilmedikleri yoktu. Karşı köşede kocasından gizli, ko, casının iki aziz dostu ile gelen bir hanım. Etrafma öyle kil , öyle yüksekten bakıyordu ki, Reis fı. sıldadı: — İşte uçurumun dibinde ayna- ya bakan bir insan. Uçurumun di- binde olduğu halde ayna ona uçu- Yumun indekileri dibinde, di- bindekileri üstünde gösteriyor. Haf tada sarfettiği © permanganeti bir tek eczahaneden alsa seneye var- maz, © eczahane zengin olur. Yavaşça gülüştüler, Ötede dört küçük kâtip .eğleni- yorlardı. Belliydi ki aralarında pa- ra toplamışlar, kırk yılda bir, bir palas sefası sürmeğe yetleniyorlar. Ortada bir yaşlı karı koca don- durma yiyorlar ve küçük torunları koşup oynarken taşlığa düşmesin diye rahat iki lâf edemiyorlar. Bun- lar Etlik bağlarının kış yaz oturan yerlilerinden olacak. o Yemekten sonra serinlemeğe ve — torunlarını eğlendirmeğe gelmişler. Faize hanım, merdiven başında- ki yüksek sundurmada tanbur çalı- yor ve arkadaşı tatlı bir sesle eski bitmedi. Geberem. u toplaj I oldular. li Şi lerine haykıra haykıra küfü yorlar, hattâ ara sıra hücum e Şaziye hanım yavaşça dışarı çıktı, İdare memuru- nun odasına giderek telefonu açtı Doktor bey 8 numaralı pa yon hastalarını görmek üzere lüt- fen teşrif edin. Doktor içeri girdiği zaman karı koca, gözleri önmüş, vücutları sarsıla sarsıla biribirlerine haykır. makta devam ediyorlardı. Sarışın , mavigözlü bir doktor içeri girdi — Nasılsınız Nahide hanım... — Ah dektor Bey bu adam beni öldürecek. — Ö'dürmek kolay mi (erkeğe teveccüh etti) öyle değil mi Müm- taz Bey? — Ah doktor Obey bu hayattan kurtulmak için asıl ben ölmeğe ra- zıyım. Doktor soğuk kanlılıkla cevap verdi . — Ne münasebet, daha sizinle Bomontide soğuk biralar içeceğiz, âlemler yapacağız. Öyle bir niyeti. niz varsa vazgeçin. Doktor böyle müsekkin sözlerle hastalarınm asabını biraz yatıştır. dıktan sonra çıkarken gözünün uci- le hemşire Şaziye | hanrma işaret etti. Genç kadı, dışarı çıkınca ona şu talimatı verdi: — Bunlara diriniz. Susa lü sudan ves dar uyurlar. Biraz sonra Hemşire hanım has- talara: — Size doktor beyin Diyerek tabak içinde getirdi reklerden birer tane verdi. koca iştahla böreği yediler. Üzeri- ne de bire: bardak su içtiler. ir saat sonra paviyonun için- i fırtına dinmişti. Kıskançlık yüzünden hayatları zehir olan aşk hastaları sun'i bir uyku ile dinleni- yetleri alıyorlard r tane börek ye- dıkları zaman bromür iz. Yarım saate ka- ir çehre beyaz kli hastabakıcı gibi paviyo- nun penceresinden sabaha kadar onlara nezaket elti. —0.N, YEDE İLE SATIŞ şa caddesinde Arifi Paşa yal mevcut müsta- mel keresteler ile bâzı eşya açık art. tırma ile 1 Eylül 934 Cumartesi saat 15 demezkür yalıda satılacağı ilân P olunur, MM (2163) <mmmmm. Harik Hayat ki bir beste okuyor. o Yukarı kattan duyulur duyulmaz sesler, kahka- halar, kadeh çatal şıkırtıları dökü- lüyor. — Içelim muavinim, içelim! — İçelim reis beyim! Ikisi de sözlerini ( tutuyorlardı. Tatlı tatlı içiyorlar ve konuşmadan düşünüyorlardı. Bahçe kapısının önünde bir oto- mobil durdu, Bir ince kahkah, ince öksürük ve kalın erkek sesle- im Muavin mırıldandı £ — Yukarı kat yükünü alıyor. Camlı kapı! dran ( diye ardına kadar açıldı. Ve içeriye genç, za- yıf, benzi sarr fakat © elmacık ke- mikleri natürel kırmızı bir kadın girdi. Girer girmez (arkasına ses- lendi: — Ikisi de burada! İyi keşfet- mişsin. Ve hiç durmadan kısmıâdli rei- sinin oturduğu masaya doğru yürü- dü. İki arkadaş © karşılamak için ayağa kalktılar ve gelen kadının sıska elini saygı ile sıktılar, Bu genç kadm, on sekizinci mi, kırk dokuzuncu (mu ne. işte pek aşağlık dereceden bir gizli kerha- neci kadının o kızı idi. Veremdi. Kaza ISTANBUL* 18 musiki neşriyat BÜKRES, 364 m. düz © meşriyatı O; Üniversite. Haberler, 21,10: Sanr, 21 li temsil. 22,35: Müli Spiker müs 23,251 Murakabe, 23, tahap plâkli 175 Khz. MOSKOVA, 1714 m. Haberler. 0: Fransizca ders, 19: Plâk. 1 ÇE kerem, Rage, ünkü- progra * günkü: pi gi “7 yi 10180 Sahak konan (pl 12181 Mİİ i yale 1830; Komser, 22: Muhtelif 852 Khz. MOSKOVA, (Stalin) 361 22,30: Dans musikisi. . 23,15: Pik, YENİ NEŞRİYAT Kuran'dan iktiba: slar | Asarı niye kütüphanesi teli dan neşredilmekte olan İlmi serisinin dördüncü kitabı bu mai 164 sahife olarak intişar etmiştir” Eseri yazanlar, Kur'anı hintceye tercüme v8 çer Mevlâna | türkçeye tercüme ve tefsir Ömer Rıza Beylerdir. Kur'andaki di rettir. İstiklal savaşı nasıl M. Şevki bey tarafmdan İstiklâl “df harebelerinin başından sonuna girdiği safhaları etrafile ve uzu İstan bir kitap neşredilmiştir. | krokilerle de harekât istil mamile gösterilen bu kitapla muharebelerinin ne emsalsiz de cereyan ettiği kolayca , İstiklâl savaşının ne demek nasıl başlayıp nasıl mek istiyenlere tavsiye ede, Helivut Holivutun 29 ağustos nüshas nümüzdeki mevsim filmlerinin çini met zuları ile çok güzel resimleri 9 son sinema haberlerini havi oli intisar etmiştir. öüliyef Asem umdesi “MİLLİYET” “ABONE ÜCRETLERİ! Türkiye için LE Otomo ve gri bil ri 2 Sigortalarınızı Galatada Ünyon. Haninda Kâin UNYON SIGORTASINA yaptırmız. Türkiyede bilâfasıla icrayı muamele etmekte olan ÜNYON ma 5 Kumpanyasma bir kere uğramadan sigorta yaptırmayınız. e Telefon : 4.4888, Kimsesizdi. Ve anası ile 4642 çalışmak istemiyordu. Anasi 2d Yinin en alt katına bir günde kısmıâdli reisi şılaştı ve derdini yandı. sürükli! 7 SN yarenlik arasında bunu Hafı3 ya açtı. Üç gün sonra haber Hafız ağa bunu bulmuş, daki tek sanatoryoma gö: Kız kurtulmuş ve önüne g fız ağanın aleyhinde bı Hafız ağada inat için yalan yordu: O benim sevgilimdir, 2 eler Cd ei simdir. Anladınız mı? O sarken onu bedava çorap ğına takmak istiyenler çoktw- ” di kurtuldu ve kahpelik Suç bunda mı? Halbuki ne metresiydi seti Se Hafız ağa ve iki arkadaşı Kafasının tepesini ustura ettirip etrafının saçlarmı * ve beyaz bıyıklarını boyıy' penbe yanaklı, biraz öne dı n Yoğ kük vücutlu Hafız ağa gülerii — Evet, dedi, Aradık arsdiğ lamadık. Kırk yere telefon Burada olduğunuzu tahmil Doğru çıktı. Ama buna yan benim ince kız)ım ol Ju gi “. İ oldsiil öf. i i i i :

Bu sayıdan diğer sayfalar: