22 Eylül 1934 Tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4

22 Eylül 1934 tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

İntihal Bugünlerde ortaya yine bir hal meselesi çıktı. Hem bu sefer her zamankinden (daha karışık: fransızca bir roman dilimize iki de- fa — asıl muharririn ve asıl miet - eri bildirilmeden — adap- te edilmiş, bu işi ilk yapan ikinciyi de, ikinci ile beraber kendisini de eleveriyor. Kendini de eleveriyor dedim, fa- kat bundan hiç bir korkusu, yok, çünkü şimdiye kadar roman ve hi- köye olarak yazdığı şeylerin hiç bi- rinin kendi karihası mahsulü olma dığını kaç defa ilân etti, İkinci ise öyle değil; o, herhangi bir hikâye- sinin başka birininkini andımasına bile tahammül edemez... İntihal hakkında düşündüğümü birkaç defa söyledim. Bence intihal münekkidi, edebiyatı alâkadar &- decek bir mesele değildir; herhan- gi bir hukuk, hattâ bir polis işidir. Münekkidin nazarında muharı değil, eser vardır. Eser güzelse, ki- min olursa olsun, değerlidir; mev zuunun gerek hayattan, gerek evel- ce yazılmış bir kitaptan alınmış ol- ması o kıymeti değiştirmez. Be - sevdiğim kitaplardan bi- rinin intihal mahsulü olduğu is- pat edilince, onun için beslediğim hayranlık hiç de azalmaz; ancak o kitaptan bahsedildiği zaman, bana onu ilk defa kendi ismi ile veren muharriri unutmağa, hatırlamama- | ğa çalışırım. İntihal etmek, başka birinin e - serini kendimizindir diye ortaya çı- karmak, şüphesiz çirkin bir şeydir. Fakat bu, Remy de Gourmont'un Le Problöme du style'in bir bah - (esi e semen YL Öz dilimizle | sinde çok iyi anlattığı gibi, intihal eden ahlâkça zayıflığından ziyade bönlüğünü gösterir. İntihalci ken- ' dini beğenir ve bilhassa etrafını be- ğenmez. Başka bir dilden veya ken- | di dilinden tercüme, kopye ettiği | kitabın kendisinden başka kimsece bilinmediğine, bilinmiyeceğine ! - nidir. Güzel bulduğu bir eseri : intihal ediyor? o Onun güzelliğin; ancak kendisi anlar, kendisi seze- bilir; başkalarının onu arıyacak, hatırlıyaçak kadar dirayetleri yok- tur... Pek güzel olmıyan bir eseri mi intihal ediyer? Hele onu kendi kalemi ile bir yazsm, ona aslında bulunmıyan bir ahenk, bir süs ver. sin, bakm ne hâle getirir... Hasılı her iki şekilde de kendine çok bü- yük bir imanı vardır, Birkaç sene evel çıkan bir kita- bın üç aynı parçasının da üç ecnebi muharririnden hemen hemen ay - nen tercüme olduğunu söylemiş lerdi. O kitaba kendi imzasını atan zata sordum; pek inkâr (etmedi. “Bunu niçin yaptın? dedim. Niçin mehaz göstermedin? — Anlamaz lar ki! dedi; bunun benim kendi düşüncem mahsulü olmadığını bu- lacak bu memlekette kaç kişi var - dır? Mehaz göstermek, asıl muhar. rirlerin isimlerini o yazmak fazla külfet olur.,,, Başka bir muhatririn yazdığı bir hikâyenin fransızca bir romandan alındığını kendisine batırlatmış, o eseri bu kadar sevdiğine göre dili- mize tercüme etmesini söylemiş » tim. La Fontaine'in hikâ; i balıkçıl kuşunun o küçük balıklar karşısındaki - edasmı takmarak: “Ben tercümeye tenezzül eder mi- yim!,, dedi. Her ikisi de kendileri- ni pek beğendiklerini ve kendini ! Neclâ bir komediyen tavrile a - yağa kalktı, Yeşil gözlerini (Klara Bov) gibi çapkınca açıp kapaya - rak elini masaya vurdu. (o Rimelle kaldırılmış uzun kirpikler arasın - dan açık renk gözleri projektör gi- bi parlıyordu, Neclâ konferansa başladı: — Evvelâ hiç itiraza kalkmadan sözlerimi sonuna kadar dinlemeni- zi rica ederim, Sözümü bitirdikten tirazlarınıza cevap vermeğe hazırım. Öyle mükemmel bir atrak- siyon buldum ki... Bütün Beyoğ- lu halkını harekele getireceğim! Nebahet tahammül edemiyordu: — Söyle... diye haykırdı. Neclâ parmağını dudaklarına götürerek süküt işareti yaptıktan sonra: — Siz Suzanın ne kadar güzel, ne kadar cazip bir sesi olduğuna hiç dikkat ettiniz mi?! Hiç beklenilmeyen bu söz orta- ya düşünce sofranın etrafında bir hareket oldu. Hepsi birden söz söy lemeğe hazırlandılar. Neclâ tekrar Belli değil... Bir vakte erdi ki bizim günümüz; Yiğit belli değil, mert belli değil! Herkes yarasına derman arayor Deva belli değil detr belli değil! Fark eyledik ki âhır vaktın yettüğün, Merhamet çekilip göğe Gücü yeten soyar gücü yettüğ, Papak belli değil, Kürt belli değil! Adalet kalmadı, hep zulüm doldu, Geçti şu baharın gülleri soldu, Dünyanın gidişi acayip olda Koyun belli değil, kurt belli değil! — RUHSATI — Bellidir! Öyle bir çağlara erdi günümüz Yavaş da bellidir, sert de bellidir! Yokuşu aştık biz, düzdür önümüz, Dere de bellidir, sırt da bellidir! Bin savaştan çıktık, yorgun değiliz, Çok bulandık ama durgun de, Kurşun yedihse de vurgun değiliz, Derman da bellidir, dert de bellidir! Çektiğimiz tasa cana yetmi; Gördük padişahlık bize Türkü davar sanıp dağda gütmüştü, Şimdi koyun belli, kurt da bellidir! Uyan ey Ruhsati, değişti çağlar, Yeniden düzüldü, bozulan bağlar, Kurtlara gem taktık, şenlendi dağlar, Yayla da bellidir, yurt da bellidir! M. SALAHADDIN Göz Hekimi Dr. Süleyman Şükrü Birinci sınıf mütehassıs (Bübenli) Ankara caddesi No. 60 Asrm umdesi “MİLLİYET” tir. “ABONE ÜCRETLERİ : geçen nüshalar 10 kuruştur matbanya mit işler için €ant edilir. Gazetemiz ilânla, etmiş olüyorlardı. ( İntihap başlarken... | — Şehirli Bundan evvelki yazılarımdan bi- rinde şehirciler arasındaki “şehir- li,, telâkkilerinden © ikisine işaret etmiştim. Bu yazıda “şehirli, hak- kında tercih ettiğim telâkkiyi ar - zedeceğim ve bütün o yazılarımda yaptığım gibi bu yazıda da : Şehir idarelerinin ve bu idarelerde şehri temsil salâhiyetini haiz olan Belediye Mes âzalarının “şehir- li,, denen şahsiyeti tanımadıkça, bu şahsiyeti şehir için faydalı bir şe- kilde vazifelendiremiyeceklerini, şehir idaresile şehirli arasında se- mereli bir çalışma ahengi kuramı- yacaklarını ispata çalışacağım. Evvelâ; birçoklarınm zannettik- leri gibi “şehirli,, nin şehirde do - ğan insan demek olmadığını söyle- mek isterim. Şehirde doğan bir va- tandaş köyde, köyde doğan bir va- tandaş ta şeihrde yerleşmiş bü su- retle şehirlilik ve köylülük vasıfla- rını tamamen değiştirmiş olabili ler. Ayni suretle bir İstanbul şehir- lisi Ankarada, bir Konya şebirlisi İstanbulda yerleşmiş olabili: İster köyde ister şehirde doğmus, isterve başka bir şehirden yeni bir şehre taşımarak yerleşmiş olsun, Eğer bir vatandaş içinde yaşadı- ğı şehir gelirinin istihsaline (1) ve şehirde şehir hizmetlerinin gö- rülmesine (reyile, mükellefiyetle - rile ilâh... ) yardım edebiliyorsa ; bu vatandaş “şehirli,, dir. Sonra “şehirli,, şehirde ev veya tant sahibi olan insan demek te de- ğildir. Bir vatandaşın içinde oturmadı « ğı, hattâ siyasi, iktisadi faaliyetle - | rine iştirâk etmediği şehirlerde ev i ve akarları olabilir, buna sere l | | meselâ bir İstanbul şehirli tanbul şehri sınırı içinde tek ağacı da bulunmayabilir. Türk vatandaşı o olmak demek, nasıl Türkiyede mülk sahibi insan olmak değilse, bir şehirli olmak de- mek te, şehirde mülkü olan insan demek değildir. İki vasfın hareket noktası birdir. Sombart şehirliyi; 1 — Şehir gelirinin istihsaline yardım edenler (şehri kuranlar) 2 — Şehirde şehirliye ait hiz - ——————— —— — her beğenen gibi bönlüklerini ispat| etmesi, cemiyetin seviyesini yük - seltmek hususundaki vazifesinden Bizde < bir nevi intihalci daha | kaçınması demektir. vardır: dilimize adapte frenkçe kitapların memleketimiz - de de birçok kimse tarafından o- kunduğunu bilirler; yalnız bu mem lekette ecnebi dili bilen kimselerin türkçe kitap oğumıyacağına emin- dirler; bunun için o intihallerinin meydana çıkmasından korkmaz! Bunlara tamamile haksızdır dene - mez; fakat başka bir sitemden kur tulamazlar: Mademki ecnebi dili bilenlerin türkçe kitap okumama- sma razı oluyorlar, demek ki Türk edebiyatının, hiç olmazsa bugünkü edebiyatımızın başka milletlerin kinden çok zayıf olmasına da razı oluyorlar, Elbette ki bugünkü ro - manlarımız, şiirlerimiz, tiyatro e - serlerimiz o Avrupalılarınki kadar iyi değildir; fakat her Türk muhar ririnin vazifesi bu hâle sinirlenmek bu hâli ıslaha çalışmaktır. Frenkçe bilen benim yazımı okumaz, bilmi- yenler de zaten pek bir şey anla - maz diye baştan savma yazmak, ö- ettikleri Bizde intihal meselelerinin ço - almasının, artık adeta normal bir hâl olmasının sebebi bence kendi. mizi — bütün iddialarımıza rağ - men — hakir görmemizdir; kendi! mizi, yani şahsımız müstesna, bü tün etrafımızı “Anlamazlar ki| zim karilere bu kadarı çoktur!,, di- ye diye karii de, kendi . şahsımızı da küçültüyoruz. Öyle muharrirler biliriz ki bir zamanlar asil bir ide- ! alleri olduğu hâlde sırf bu “comp- İ lexe d'införiorit&,, yüzünden bir gün içinde okunup unutulacak ya- zılar yazmağa, bunları son gelen fransızca gazetelerden aşırıverme- ğe razı olmuşlardır. Bittabi işin i- çinde paranin; geçinme derdinin de parmağı var; fakat onu söyleme ğe hacet yol Bu derdin devası yok mu? Elbet- te vardır, aramalı, bulmalı. Belki bizim de Avrupalılar gibi telif hak- larını himaye etmemiz, yani Berne mukavelenamesini imzalamamız i- Netis opöret müsıkisi metleri görenler (şehri dolduran » lar) Diye ikiye ayırır. Bunlardan bi rincisini şehrin belkemiği telâkki e- | der, Bunlar olmazsa, şehirler kuru- lamaz, yaşayamaz der. Ve bu nok- tadan hareket ederek şehri, şehirli. yi anlatır. Ben, Sombart'n telâkkisinin doğru olduğuna inananlardanım. Ankara, İstanbul için olduğu gi- bi bütün Türk şehirlerinde nüfus tetkiklerinin bu noktadan yapılma- sını faydalı görürüm. Meselâ İstanbul şehir idaresi; A — İstanbulda şehre gelir te- min eden kaç şehirli vardır. Bun - lar ne nevi gelir temin ederler ve temin ettikleri gelirin hacmi nedir? B — İstanbulda şehirliye ait iş - leri görerek geçinen kaç kişi var - dır ve İstanbul şehirlisine hizmet | arzeden şehirlilerin sayısı İstanbul şehirlisinin hizmet talebine göre az mı, çok müdur? ilâh. ilâh... Diye, bir nüfus tetkiki programı hazırlayabilir ve ancak böyle bir tetkik yaptıktan sonradır ki, şehir. deki nüfus hareketlerine, mesken, gıda, yol, nakliyat, imar ilâh.. işle- rine faydalı olarak müdahale ede- bilir. Şehirde kaç kişi vardır ve şehrin iş ve kazanç hacmine göre bu nü- Fus artmağa mı, eksilmeğe mi mü- | temayildir? Şehir nüfusu ne işler yapar- | lar, ne kazanırlar, nasıl geçinirler, ihtiyaçları, ve ihtiyaçları için tedi- ye kabiliyetinde oldukları para; | nedir?.. İtimat ediniz ki; bunları bilme- yen ve bunları bilmek için esaslı tetkikler yapmayan bir şehir idare- si; Şehrin imar plânını hazırlamak gibi büyük işlerden ve valardan vazgeçin, şehii tek sinemaya konacak koltuk mik- tarını bile hatasız olarak hesap « demez. Şehir idarecileri için “şehir,, g bi “şehirli,, de başta gelen tetk| mevzularmdan biridir. Bu yazıd: bu mevzua onun için işaret ettim Neset HALİL VAPURCULU: TÜRK ANONİM ŞİRKETİ ISTANBUL ACENTALIĞI Liman Han, Telefon: 22925. Trabzon Yolu TARI PAZAR sünü saat 20 de Galata rıhtımından kalkacak. Gidişte Zon- guldak, İnebolu, Ayancık, Samsun, Ünye, Ordu, Gireson, Tirebolu, Gö- rele, Trabzon ve Rizeye, Dönüşte bunlara ilâveten Of, ve Sürmeneye uğrayacktir, Karabiga yolu CUMARTESİ ve ÇAR- ŞAMBA günleri sant 20'de Top- Bane rıhtmından bir vapur kalkar, Gidiş ve dönüşte mutat | iskeleler uğrar. Izmit yolu CUMA, PAZAR, SALI, ÇARŞAMBA, günleri bir vapur saat 9 İa Tophane rıbtımından kalkar. Mudanya yolu CUMA - ARMUTLU İTENEZZÜH SEFERLERİ | eğmeyi. ol meşe gün Mudanya yoluna Tophane rıh- tımından bir vapur kalkar Cuma Ar- mutlu tenezzüh seferlerini yapan va- pur İstanbuldan saat 8,30 da diğer postalar 9,30 da kalkarlar. Tenezzüh postası ayni gün Armutludan — 16,30 da döner, Hacı Fidan merhumuh halefi İ inci sınıf SÜNNETÇİ EMİN şabeheti dolayısile muhterei üş ierimin yanılmaması için yeni adre ne dikkat; Beşiktaş: Penzin deposu yanında rip. B- apartmanı “Tel, Kabine 44995 Gm» ev 40031 (1) Şehir gelirleri bundan evvelki bir yazıda izah edilmişti. . E.E : * - İttihadı Milli Türk Sigorta Şirketi Herik ve hayat üzerine sigorta muameleleri icra eyleriz. Sigortaları halk için müsait şeraiti havidir Merkezi idaresi : Galatada Ünyon Hanında Acentası bulunmayan şehirlerde acenta aranmaktadır. Telefon : o 4.4887 607. se Karaköse Valiliğinden: Münakasaya çıkarılıp teklif edilen bedel haddi lâyık gö- rülmediğinden münakasası keenlemyekün ad edilen Memle- ket hastanesinin 9854 Dokuzhin Sekizyüz elli dört lira keşif- li tamirat ve tadilâta yeniden 15-9-934 den itibaren Yirmi gün müddetle ve kapalı zarf usuliyle münakasaya çıkarılmış- tır. İstekli olanların keşifnameyi görmek ve teklif mektubu- Enfes mevzuu... Güzellik ve yüksek san'atın nümunesi! İ SANA TAPIYORUMİ VİLLY FORST-MAGDA “sein Edebi ümmü 19 ATEŞ BÖCEKLERİ Yazan: Nezihe MUHİDDİN teden beriden intihal etmek bir mu harririn haysiyetinden fedakârlık yi bir çare olur, Nurullah ATA nin iradesini almış gibi idi.Suzan hiç itiraz etmeden Neclânın istedi- ği şarkıya başladı. Filvaki Suzan çok güzel, çok cazip (o söylüyordu. Hançeresinde sesleri billürlaştıran bir tılısım vardı. Şarkı bittiği za - man odanın içinde sürekli bir alkış koptu. Necatın iştirâk etmediğine — Yirminci asırda yaşıyoruz... | dikkat etmediler. Neclâ muzaffer Bu medeni asırda artistlere verilen | bir eda takınmıştı. Kendi fikri de kıymetin derecesini hepiniz tastik | alkışlanmış oluyordu. edersiniz... Hele sükse yaparsa!.. Şimdi itirazlarınızı söyleyebi- Suzanın buna muvaffak olacağa | hirsiniz. hiç şüphe etmiyorum. İşte gözleri: | © Nebahet tekrar ellerini çırparak: nizin önüne getiriyorum: Biraz kı- — Bravo! - diye ba; silmiş kırmızı elektrik ziyasınm | O Neclâ Arif Beye dön: loşluğunda Suzan parlak bir tuva- | |. Siz ne diyorsunuz? - diye sor- letle sahneye geliyor... Şiddetli bir| du. alkış tufanı!... Buna hiç şüphe yok.| © İhtiyar gazinocu kırpık bıyıkla- Şakırtılar bitince salonu güzel, kör-| rını ağzma gölürmeğe çalışarak: pe bir sesin ahengi sarıyor... Artık) © — Mükemmel! - dedi- etrafta ses seda yok. Suzan söylü- | ( Neclâ Celâl Eflâtun Beye baktı. yor... Herkes taşmağa (o müheyya | O sormağa lüzum kalmadan fikrini dinliyor... Ses susunca çılgınca al- | söyledi: kış başlıyor... On güne varmadan | © — Ben toleran bir insanım - de- bir de bakıyorsunuz ki lokantada | di - Modern fikirlere daima taraf- iğne atsanız yere düşmeyecek ka- | tarım... Sizi de talâkatınızdan dola- parmağını kaldırdı. dar kalabalık... Bir ay sonra baş- | yı tebrik ederim Neclâ Hanım. He. ka bir bina aramak © mecburiyeti | pimizi teshir ettiniz... gösteriyor... Hizmetçi Pe: herkesten çok Neçlâ Suzan'a hitap ederek: el çırpmıştı. Fazla tatlı yemiş gibi — Suzan. ağıram etrafında yaygın bir dedi vardı. Suzan şarkıyı o kadar cânü- gönülden söylemişti ki hiç bir iti- kısını söyle de seni dinlesinler... Genç kadının hâkimiyeti hepsi nu tevdi etmek üzere Vilâyete müracaatları ilân olunur, raz olmadığı anlaşılıyordu. Fikri sorulmayan yalnız Necattı. Onu her fikir ve hareketin arka - sından mukavemet etmeksizin sü - rüklenebilecek bir kukla telâkki e- diyorlardı. Genç adam bu telâkki- yi ilk defa e Yüzü bu. rTuşmuş, fena içerlemişti. Su- zan kendisine en yakın olduğu hal- de onun fikrini sormağa görmüyorlardı!.. çe acılaşıp katılaşarak içinde dü - ğümlenmeğe başladı. Yemek ye - miyordu. Dokunsalar ağlıyacaktı. Fikrini 'sormadıkları şöyle dursun; bakalım o nişanlısının âlemi eğlen: i? memişli!.. Suzanın sarhoş, sefih er- keklerin arasında güzel yüzü, gü - zel sesile dolaşmasına, sesinin a - henginin rakı ve viski kadehlerinin şakırtısına karışmasma asla razı ol mayacaktı. Gene ilk defa benliğin- de erkekçe © bir temellük kudreti hissediyordu. Suzan kendisine ait değil mi idi? Nihayet buradan ka- rısını alıp götürebilirdi. Ve bu me- seleyi hemen halletmeli idi. Hid - detle yerinden kalkarak kendisini takip etmesi için Suzana işaret etti. Diğerlerinin bu cazip fikrin tahak- kuku etrafında arı hara- retlenmisti. Gazetelere ilân konul- (5877) | ması için Celâl Eflâtun Beyin yar- dımımı rica ettiler. Bir el ilânma da Suzanın en güzel bir resminin ba- sılmasına karar veriyorlardı. a, SCHNEİDER 2758) Bugünkü program ISTANBUL: y tarafından konferans. 21,30 ve tango orkestrası » 223 Ku: VARŞOVA, 1345 m. de Baff yi e 39418: Piyano kontari 20: Orka, arçalar, — Musababe, 2030: “oni vc. 2155: Masahabe İt a konseri, 22,45: Fi saklâmlar. 23,15: Des sahabe, 24087 Mu mi, 14 Duma nsiki, 823 Khz. BUKREŞ, 384 13 - 15 Gündüz neşriyatı 0 orkestrası, 20: Üni Konferans, 21: Ro: 685 BELGRAT, 497 m. “ İ 20: Piyano konseri, 2050: Reklâmlkeyi Musahabe. 21,30: Popüler süvere, 2330! plâklarr, 24: Kahvehane musikisi, 545 Khz. BUDAPEŞTE, 550 m. ç 20,28: Pertin sigan takımı, 21185 #Vagelhaendier,, isimli opereti (Srüdee 21,18: Haberler. 23,30: Viyolonsel 24410, Pik, 704 Khz, STOKHOLM, — iv he. Bi 1: Kore konseri. 21,45: Musahahe, “fali 234 Moden menikdek 655 Kiz. LANGENBERG m. 20: Bülevam eterlerinden mürekkep, e, 21: Haberler, 21,18: Karışık neşriyat. ye” haberler. 73.20: Oda kuarteti konseri. aw burgtan Dans musikisi, ROMA, NAPOLİ, BARI ki (lâsik) dans masikisi, ne 2 İ MİLANO TORINO TRIYESTE FLORA, 45: Giordonunun, Mese marias9s imli oparaları, si BERLİN 357 m. Sia Kane 24 ileri zl Ee farttan naklen nayeli meşriyat, 23,20: Hi 10: Dana malini. . 574 Kh. MÜHLEKER, (Stutgrat) Fİ 20: Musahabe. Zi: Haberler, 21,085 Şar ili Zislarin OR'gA 15: “Dis Landatrsieher, 2320; Haberler. Va. 24: Geçe musikisi. «e kanseri, 950 Khz. BRESLAU, 316 m. o a ene iie Büber 2138 ir Hibeler. Se tagannili neşriymt. 23,20: Haberler» Dans musikisi, < 21,10 arkıldaş (santi, yi sen Haberle 20 EPİ 23,50 Dans musikisi, 1031 Khz, KÖNİGSBERG 291 m1 025 Oda 904 Khz. HAMBURG 332 m. 20 Bahçe konseri, 21,10 Gespensi ikisi, 20,05 Müsahabe, isimli sheç, 22 Halik musikisi, 23 20,10 Musiki parçaları, 24 Dans musiki 502 Khz. VİYANA 507 ma i, 23,30 Haberler, 20 Dans EPZİG 382 m.* i ik Zi 2 ler, 23,50 Dans musikisi, *014,SoT2Habarlar,23,30 3 ty Her akşam «9 NOYUTNİDE | NECİP ve ZİRKİM Orkestrası Konseri (2715) yapmak istiyorlar... Daha ne © yım?.. 7 Ellerini daha kuvvetle siki yordu. Suzan korkarak hayki Necatın hiddetle yerinden kalk- |: — Aman i Di ması gene evvelâ Neclânın dikka - | £ Necat ie le bi Sü ğ tinden kaçmadı. Onlar odadan çı- | kapacaklarmış gibi: karken şeytan kadın bir kahkaha | O yarından tezi yok, Evle fırlatarak sofradakilere işaret etti.” gz. Anlıyor musun Suzan?7“5 Arif Bey dudak büktü. Nebahet, | genin âlemin içinde şarkı söyle kısık bir sesle: ne asla razrdeğilim!, 4 — Budala! dedi. Celâl Eflâtun |“ &. bağırdı z Bey zekice bir gülüşle iktifa etti. Anim akl Necat arka taraftaki yatak oda. | o Genç adam artık gürlüyord sına evvelâ Suzanı sokarak arka - sından kendi de girdi. Küçük prizi taktığı zaman loş bir zi; içinde kaldılar. Titreyen eli kuvvetile Suzanın minimini ellerini yakaladı. Dişleri sıtmalı sıtmalı bi- * ribirine vurarak: — Yavrum - diye başladı - yarm evlenmeliyiz! Suzan karşısmda hırsla titreyen erkeğin temellükünden ürker gibi | olmuştu. Elleri elektrik içinde kar” $ı karşıya biribirine pek yakın ola- rak kanapeye iliştiler.... Genç kâ dın; — Ne oluyorsun Necat? - diye fı- begi A ei — Ne mi oluyorum?.. e limden almak, onu barlarda santöz — Ne, amcana mı sori Amcanın bu işte ne derecey& sözü olabilir?. Hem amcan m landığımızı bilyor mu? — Tabii... o da münasip gö — O halde tekrar sormağt cet var mı? Nişanlılığın son”) dir? Evlenmek değil mi? evleneceğiz. Bu, bizim h dır... Kimse karışamaz! Cap ederse buradan ayrılıp #* £ ceğiz... Kendimiz için ufak b 4 va kuracağız... Hem ben bu #4 tan bıktım artık... Çok e Biraz dinlenmeliyiz. Sen bir ev kadını olacaktın... YAV” yetiştireceğiz... ii — Bitmedi “ tü. i Tİ. TEL İESE, İİİ #3 is Se,

Bu sayıdan diğer sayfalar: