24 Kasım 1934 Tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4

24 Kasım 1934 tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Nankör, Nâzım Kurşunlu Beyin ilk romanı lamak için adını şimdiye Okadar başka hiç bir kilabm üzerinde, hattâ başka hiç bir altım- da görüp görmediğimizi düşün meğe hacet yoktur: Nankör, bir ilk eser olduğunu kendi kendine söylüyor. Muharririni tanımıyorum, bu- nun için bu romanı, ilk yazısı san- makta yanılmış olabilirim; fakat sandığım — hattâ umduğum diye- ceğim — doğru değilse kitabın kuruluşundaki, yazılışmdaki ace- miliği bağışlıyacak bir sebep bul. mak oldukça zorlaşır. Hemen söyliyeyim ki Nankör'ü, ancak yüz otuz beş sahifa tutma- sına rağmen, birkaç günde, zorla okuyabildim; beni bir türlü sar- madı. Niçin2... Önce mevzuunu anla- tayım. Fakat asıl zor olan da bu- dur; çünkü Nankör'ün belli başlı bir mevzuu yoktur. Beni bir türlü sarmaması da belki bunun içindir. Bir romanda mevzuun kendisin- den geçilemiyecek bir unsur olma- dığı ileri sürülebilir. Bernard Shaw, piyeslerini yazmağa baş- lamak için mevzu beklemediğini; sahnede seyircilerin dikkatini çe kecek bir karşılaşma, bir konuş- ma, bir “ vaziyet ,, bulur bulmaz hemen işe gi mevyzuun sonradan — gel söylermiş. Gelmese de olabilir! İş, seyirciyi zevki veya kafası ile bağlıyabi mektir. İngiliz tiyatro muharriri- nin sözü, roman için daha doğru- dur ; çünkü roman için hayatın bir tasviridir denebil hayatta, her günlük hayatta ise başlangıcı ve sonu bilinen, bir netice veren, bir şey isbat eden vakalar pek na- dir görülür. Bunun içindir ki bir kitaba roman ( diyebilmemiz için bir mevzuu, kısaca anlatal cek bir vakası olması şart de “ Onu okurken gözünüzün önün- de, nereden geldiklerini ve nere- ye gittiklerini bilmediğiniz bir ta- kım insanlar yaşıyor, gerçekten yaşıyor, ölüyor, gerçekten ölüyor,, diyebilmemiz yeter, Fakat Nâzım Kurşunlu Bey, ro- manıma bir mevzu koymak iste- miş, bunu yapamamış ve kitabı bunun için “ olmamış ,,. İhsan, annesi öldükten sonra, amcası Rifat Beyin evinde büyü- tülüyor ; babası bir kaptandır ve evi ile uğraşmaktan kaçar. Rifat Bey oldukça zengin bir iş adamı- dır ; İhran'ı okutup yazdırıyor, ona iyi bir terbiye verdiriyor. Ken- di oğlu Ferit haylazın biri oldu. ğundan Rifat Bey işlerini yiğeni- ne gördürüyor. Zaten kızı Selma- yi da ona verecek. Fakat İhsan günün birinde nişanlısının pek de iffetli olmadığını öğreniyor, onu almıyacağını söyleyince evden ko- guluyor. Bu birinci kısım. İkinci kısımda — ise İhsan'ı, A. şehrinde, Abdullah efendinin kı- zı ile evlenmiş buluyoruz. Günün birinde kayın babası ile kavga e- Milli tefrika: 24 duran mavwnaların ötesinden beri- sinden hafif dumanlar yükseliyor- du. Tramvayköprüyü ortalarken gö- züne bir kaç sırık hamalı ilişti. Gül- dü, paytak paytak ne tuhaf bir yö rüyüşleri vardı bu o adamların!.. Taşıdıkları yükün ağırlığını azalt. mak için olacak, bellerini kıvıra- rak, göbek atar gibi yaparak, ger- dan kırarak yürüyorlerdi. Beğenmemişti bu manzarayı.. Bu iyi yapılı erkek © vücutlarmın Jağ cvospuları gibi kalça çalkala- rışlarını iğrenç bulmuştu. Başını Boğazdan yana çevirdi. Şirket va- purlarından biri gene fayrap etmiş ha babam ha köprüye kurum fır. latıyordu. Sadakor çarşaf giymiş bir genç kızım bu kurum yağmuru altından korka korka geçtiğini gö- rünce; — Efendi kaptan... Biraz insaf! — diye mırıldandı —- şu çarkçına söyle de kazan mı kızdıracak, itim mi tutacak, ne yapacaksa yolda gr- tirken yapsın... Gepiiçilik damarları teprenmişti, Bir kaç sene evvel, hayatta en bü- Düşünceler, düşünüşler ) mam “ NANKÖR ,, b ır; böyle olduğunu an-! diyor, adama bir tokat atıyor; ©- nun evinden de koğuluyor. Ancak karısı kendisi ile beraber gitme- ğe razı olmadığı için bu sefer de yine yapa yalnız gidecek. Amcası da, kayın babası da kendisini ko- garlarken : “ Nankör !,, dedik- leri için romanının ismi Nankör ol- muş. Fakat romandan bu mevzuu çı- karmak pek kolay değil ; çünkü daha birçok vakalar, muaşakalar, memurların nasıl iş gördüklerini, daha doğrusu görmediklerini an- latan parçalar, aşk (yüzünden u- mumhaneye düşen kızlar, ayıklar, serhoşlar, her şey var. Sevgi yü- zünden kötü olduğunu söylediğim kızcağız, İhsan'ın kardeşi Behice- dir. Bu kızı anlatırken de, ir ki- gil nlatırken olduğu gibi, Nâ- zım Kurşunlu Bey beylik sözler ve düşüncelerle iktifa etmiş; an- cak onun için bir'yenilik o göster- miş ceden iyi yürekli ve roma- nın sevimli kişilerinden olan Behi- ce, sonradan pis huylu bir kadın oluyor ve kendisini oradan kur- taran Mustafa'yı — İhsan'ın ar- kadaşlarından — baştan çıkarı- yor, nişanlısından ayartıyor, son- ra da adamcağızı ortada bırakı- yor. Şu hissi romanlardaki temiz ruhlu, her şeye rağmen saf düş kün kadın tasvirine, bu kolay mev- zua başvurmadığı için Nâzım Kur- şunlu Beyi tebrik etmeli. Fakat çarçabuk anlaşılıyor ki Behice'nin düşmesi de, Rifat Beyin kızı Sel- ma'nın densizlikleri gibi, sadece İhsan'ı, birinci ve ikinci kısımların sonunda yapayalnız, Sirk filminin sonunda Charlot'nun kaldığı gi- bi yapayalnız bırakmak içindir. Sanırım ki Nankör'ü niçin be- ğenmediğimi şimdi buldum : on- da her sahne, ber parça bir gaye- yi hazırlamak için (o düşünülmüş, yani zorla getirilmiş, fakat esaslı bir şeymiş gibi elden geldiği ka- dar uzatılmış. Nankör'de hiç hoşuma gitmiyen bir şey daha var : Nâzım Kurşun- lu Bey... nasıl söyliyeyim? “seviş- me,, tasvirlerinden pek zevk alı- yor ; romanının birinci kısmı he- men tamamile bir açık (saçık ro- mandır, Bir tarafta, 28 inci sayi- fada, Nâzım Kurşunlu Bey, film- ler aleyhinde atıp tutuyor; bi şu öteden beri bildi ler. Fakat oraya kadar okudukla- rım bende öyle fena bir tesir bı- rakmıştı ki sayifanm bir kenarın. “ Muharrir yalnız filmlerin değil, kendi romanmın mevzuunu 'da hülâsa etmiş,, diye yazdım. Bu a- cele hüküm, ikinci kısım için de- ğil ama birincisi için doğru çıktı. | Hele Rifat Beyin genç karısı Sadi- ye'nin karşısında soyunmasını anlatan sayifalar sırf açık saçıklık için ya- zılmışa benziyor ve insanın fena- | sına gidiyor. Nâzrm Kurşunlu Bey hiç şüp- hesiz genç bir muharrirdir; za- ten daha pek genç (veya pek ih- tiyar) olmasa böyle şeyler anlat- m 'la sevişmesini onun | Çocuk düşe kalka büyür! Yazı yazarken hepimizde bir kuşku var: — Yoksa bir yanlışlık me yap- tık?.Bu sözün yeri burası değil mi idi? Kendimizi bu kadar üz mek doğru olmasa gerek. Öz türkçe sözleri yerli yerinde kullanmanın ilkin pek kolay olmu- yacağı besbellidir. Buna gitgide alışacağız. Nasıl ki, örnek yazıla- rımızda pişkinliğin günler geçtik- çe arttığını görüyoruz. Kendimizi sıkmadan yazı yaz- mak için, olduğumuz gü mek en başta gelir . | Kafamızın içinde aradığ arapça ve acemceden türkçeye çevirmeğe kalkışmazsak, pek ça- buk buleyoruz, Biraz güçlük çek- memiz, öz türkçe düşünmeğe alış- madığımızdandır. Sözleri birbiri- ne bağlarken durakladığımız olu: yon ir. — Şunun karşılığı ne idi? Di- ye düşünceye varıyoruz. Bütün bu duraklamaların işe yeni başladığı- , mızdan ileri gelme geçici nesneler olduğunu iyi bilmeliyiz. Yer yüzünde konuşulan diller. den hiç biri, kendiliğinden işlen- miş olarak doğmadı. Bizim dilimiz ise, önceden çok işlek, çok sağlam, çok dallı budak- lı bir dil iken, sonraları yavaş ya- vaş sınırları daralarak bugünkü küçük kalıbını aldı. Böyle olduğu için, bize iki kat” lı uğraşma düşüyor: Biri şuraya buraya dağılan söz köklerini, ye- 'ni baştan toplamak, öteki de top- ladığımız sözlere çeki düzen ve- rerek onları iyi işlemek... i Atalarımızın bir lâkırdısı var- ar; — Çocuk düşe kalka büyür. Derler. Bizim dilimiz de, bugün için meme emen bir çocuk sayılır. Doğ- ralup ayağa kalkıncaya kadar na- sıl olsa bir emekleme çağı geçire- cektir. Umarız ki bu emekleme çağı kısa geçsin ve ulular ulusu Gazi Müstafa Kemalin atalığım yaptı- ğı genç dilimiz bülbül gibi şahı- makta gecikmesin! M, SALAHADDIN Güngör maktan zevk almaz. Umalım ki | ilk romanmda içindeki çocukluk” ları dölkmüştür ve bize bundan sonra olgun eserler verir. Nurullah ATA *) Tevzi yeri, Remri kitaphanesi, di Ky s0. aa > Telefon : MİLLİYET CUMARTESİ 24 TEŞRİNİSANI o 1934 AE YAYRENMA m İL m . *yya İttihadı Milli Türk Sigorta Şirketi Herik ve hayat üzerine sigorta muameleleri icra eyleriz. Sigortaları halk için müsait şeraiti havidir Merkezi idaresi : Galatada Ünyon Hanında 4.4887 Öz Türkçe ile Bilmecemiz boş hanelerine yerleş- rek (Mülliyet ğuna) gönderiniz. Doğ enler arasında kur'a çekiyoruz ve ka- zananlara hediyeler veriyoruz. Müddet: Pazartesi günü akşamına kadardır, Yeni bilmecemiz 1234567891011 Soldan sağa 1 — Lügat (6) kanım (4. 2 — Akıl (2), yet (2), ket, mutereddi (5). 3 — Rabet edatı (2), dalma (2). 4 — Nota, istihkam edalı (2), rüst, muntazam (6). 5 — Mader (3). 6 — Nota (2), akil, ham üzüm (5). 7 — Yemek (4). , 8 — Telif etmek, vesatet (9). 9 — Beygir (2), amel, fill (2), ne zaket (3). 10 — İstifham (2), yaş, nemli (5). akıl (2). 11 — Rabrt edatı (2), pislik (3). Yukardan aşağı 1 — Herze, münasebetsiz (10). 2 — Akıl, cephe, arka (değil (2), inhitat, sukut, yokuş değil, (4), çabuk (8). 4 — Rabıt edatı (2), trnak yarası dü. (6). 5 — Ideal, mefküre (4), nota (2). 6 — Emare (2), Afganistanda bir şehir (5). 7 — Hademe, hizmetçi, velet (4). 8 — Yürümekten emir (4), vazife (3), tarif edatı (2). 9 — Yemek (2), nota (2). 10 — Şir-(3), bir büyük kuş (6). Vi — Cereyan, meyl (4), siyah (4). Satılık Şişli Bulgar çarşısında 1700. metre arazi üzerinde fabrikaya - elverişli, ku- yu, sarnıç, havagazı, terkos, garajı ba vi her iki sokağa nazır büyük bahçe. Wi on odalı ve mobilyalı bir Villâ; Şişlide terkos havuzu duvarı yanm- da cephesi iki sokağa nazır 2250 met- relik bir arsa kismen veya tamamen satılıktır. 42238 numaraya telefon, 9177 960 Ke. BRİ 17: Öğleden 19,20: Piyano berler. 21,10 Popüler opera munikiri, 22; Si- ri, isimli musikili skeç, 23: Haberler. ce munikini, LÜKSEMBURG, 1304 m. 21,351 Haberler, 21,50, Plâk Konfarana. 23,30: Senfe- Se Yeni oda musiki- tar — Rünk Skeç. 20: Piyans — Kaman some 1,40: Akşam haberleri, 21,10: Popüler musikisi, 73 Haberler. 21,20: Akşam musiki” "1031 Khz, KONİKSBERG, 281 m. 17: Halil musiki. — Musahal ile Verper musikisi. eber und Matrosen.,. isimi : lar, 23,15: Haberler, 24,00: Spor. 244 Dans mu sikini, 592 Khz. VİYANA 507 m. 18,15 Plâk, 19,05 Cenubi Amerika | hatıraları, 19,30 Yeni halk şarkıları, 19,55 Haberler, 20,05 Hafif havalar, şarkılar, 20,45 Karışık neşriyat, 21,45 Hafta haber icmali 22,15 1. Strauss'un operetlerinden parçalar, 23,30 Haberler, 23,50 Dans musikisi, 1 Kuartet konseri. Nişan merasimi Sabık Ankara Şehremini Asaf Beyin kızları Semiha ve “İsmet Hanımlarla Müktehit Elektirk Şirketi Umumi kâtibi Nazım Beyin ve Banko Di Roma memur- larından Nafiz Beyin nişanları dün Asaf Beyin Bomontideki evinde sile erkân: ve dostları huzurunda yapılınıştır. Genç ni- şanlılara sönsuz saadetler temenni ede- tiz, “TEPEBAŞINDA ŞEHİR / TİYATROSU * DRAM ve PİYES KISMI Kiyak Bfğşap Pu arm sent 20 de ŞehirTüy atrosu ADAM SAN Ul Komedi 3 Perde 1 Ni aşlangıç tablo. Yar an Viktoryen Sardu TL ve Emil Moro. Tercü- ne eden Seniha Bad- ci Hanım, 8263 Eski Fransız Tiyatrosunda ŞEHİR TIYATROSU ÖPERET KISMI Bu aşım saat 20'de BU BIR RUYA Operet 3 perde Yazan: Selma Mubta> H. Besteleyen Ferdi. 8924 lifi: Nazmi Şehaj yük emeli kaptan olmaktı Koluna kat kat sırma şeritler takmak için can attığı; açık denizlerde dev gi. bi dalgaları yararak ilerleyen bir büyük geminin kumanda köprüsün de, gözlerini engin ufuklara daldı- rarak ber kerteden eş rüzgârlara göğüs germeği tahayyül ettiği gün- leri hatırladı, Ve biran ini, göğsü dört çift çıpalı düğme ile süs lü mektep üniforması içinde görür gibi oldu. Heybelinin o güzel kı. yılarında geçen günleri, üç ayda bir İstanbula indikleri zaman, si biribirinden neşeli, hepsi biribi- rinden iyi çocuklar olan arkadaş- larile, şu köprünün kalabalığın. da nasıl şehre yeni gelmiş köylü. ye döndüklerini yürüyüşlerini şa- şırdıklarını düşündü. Sonra üni- formanın genç kızlar ve kadınlı üzerindeki o sihirli, efsunlu tesi; ni hayalinde canlandırdı. P, açık, peçesi kapalı, peçesiz; rinden tatlı biribirinden serpilmi ; ve — vücutlu güzellerden bir alay gözlerinin önünden geçer gibi oldu. Bunlar İstanbulun binbir — şesindeki binbir'macerasınım şimdi unutulmuş, artık görülmez olmuş arkadaşları idi. Onlardan ( yalnız” birini ara sıra hatırlıyordu. Kim- bilir neden, onun hatıralarına karşı içinin, hiç beklenilmedik zamanlar da kendini gösteren garip bir has- sasiyeti, âdeta bir sadakati vardı. De şimdi gene hatırlayivermişti iştel,, v Fakat hatırlanmayacak gibi de değildi ki haspa... ismi Nezahatti, Servi gibi bir boyu vardı. Bir gün Hi meye yanyana oturmuş- ı. Rüzgârda dağılan koyu kum” ral saçları yanaklarına değmişti. O günkü gıcıklanışı şimdi pek duy - mayordu ama... Kaynayan kanınm ru yükselişini O ve sonra gene o kanm ensesinden belkemiğinin bo- ğumlarında çalkalanarak sıcak bir şelâle gibi âni inişini de bir türlü unutamıyordu. — Efendi biletiniz... Baş ucuna bir atmaca gibi dikilen koni-olörün kalın sesi kim bilir da- ha ne sahneler hatırlamağa hazırla- nanmuhayyelesinde bir kasap sün- geri gibi dolaştı. — Efendi biletiniz... çabuk olu- nuz efendim. Ellerini gayri ihtiyari ceplerine zi Bir iki saniye kadar aran- İr. — Efendi bilet... sizi bekliyorum, haydi beyim... Kontrolörün bu üçüncü homurda- nışr onu tatlı dalgınlığından büs- ikm çekip almıştı. O zaman cüz- danını çıkararak; . —Sus bee! — dedi — başımı şişirdin. Hırıltı kâfi... Biletçiniz ba- na henüz bilet vermedi ki kontrol edebilesiniz. Eğer tam bu sırada Nazmiye doğ ru bir el uzanmasaydı ve tanıdık bir ses; —A canımın içi... Senin de mi başına musallat oldu bu adam; n Diy& başlayarak tramvaylarda biletlerin kontrol edilmesi aleyhine mama İle e hayr lez Ğ te hayırlı bir me- taa benzemeyen kontrolörle Nazmi mutlaka al takke ver külâh oluve- recekti. Cephesinin kuvvetlendiği- ni görünce memur ilerisine gitme- a bileti kestirince arabadan at- Tramvay şimdi Sultanahmedi do lanıyordu. Yanma gelen adam e- pey çenesi düşük bir şeydi. Koltu- ğunu kabartan bir kenarı patlamış meşin çantasını göstererek; — Birader... — dedi — nereden de bu tarih illeti başladı bende! Ne dedim de başıma sardım bu be- lâyı? İşin mi yok herif? gir huku- ka, şöyle böyle bir imtihan ver, al diplomayı, Avukatlık ta yapar- sm, müddejumumi de, müstantik te olursun... Rahat etmek istersen, mahkemelerden birinde bir âzalık alıp Tanrmın günü esner durursun. keyfin ister, politika yaparsın, bir iltimasını bulur hariciyede bir me- murluğa kayrılıram... Her şey olür- sun, Halbüki tarih dediğin bir yılan hikâyesi... oku, oku, oku! bitirebi- lirsen aşkolsun. Kütüphane kütüp- hane dolaşmaktan imanım gevri- yor. İşin tuhafı, harp bitmeden im- hanımı veremiyeceğim. — Neden? Harbi hangi tarafın kazandığı öğrenemiyeceğin için- mi — Yok canım... bu gidişle onu bir seneye kalmaz hep beraber öğ- reneceğiz. Hayır, Fransa kütüpha- nelerini dolaşmam lâzım. ALCANIN YONGASIDI Malınızı Sicortasız Bırakmayınız — Lisanları bilmiyorum. — Fransızca neşredilmiş eserle- ri elde etmek te pek müşkül olma- sa gerek. Bunların bir kısmını Al manyadan, bir kısmını da İsviçre- tarikile Fransadan getirtebilirsin... Hem bana kalırsa Darülfunu kü- tüphanesinde bir hayli yeni (o eser vardır. — Var...dı. Şimdi yoktur. — Anlayamadım. — Daha açık konuşayım. Gelen kıymetli kitapları muallimler tetkik etmek bahanesile evlerine götürü- yorlar. — Haaa... Anladım, efendiler hu susi kütphanelerini zenginleştiri- yorlar. — O da değil... efendilerden ba- zıları darülfunun kütüphanesini Yüksekkaldırıma taşıyorlar... L ryorlar a beyim... Bir ta- raftan getirtiyorlar, bir o taraftan — Bitmedi — j Magda Schneidef > SÜREYYA. OPERETİ Bu akşam saat 20,30 da, Beşiletaş Sümer Tiyatrosunda 2. KARIM NAMUSLUDUR | Operet 3 perde 2 tablo. gir Devredilecek ihtira berat”, ” rare serbest epkeirir il yarelerde islâhat ,, * hakkım, > çin İktisat Vekâleti Sanayi Müdiriy den istihsal edilmiş olan 19 İkinei rin 1932 tarih ve 1517 numarali beratının ihtiva ettiği hukuk bu ker* kasına devir veyahut icara veri teklif edilmekte olmakla bu hu Ta malümat edinmek isteyen tanbul'da, Bahçekapu'da Taş 43.48 numaralı idarehaneye eylemeleri ilân olunur. (4885)

Bu sayıdan diğer sayfalar: