23 Aralık 1934 Tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4

23 Aralık 1934 tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Tiiaftadan haftaya | ARTIRIM ADEM, Bulunduğu yerden koğulmuş ucuna göç ediyordu. Bir elinde incir yaprağı bir elinde o dun, uzun yolculuğun yoluna düşmüş giderken, gaipten bir 163 şöyle haykırdı: — Ey ADEM! gâtiğin yer darlık yeridir. Oranın ne derelerinden süt akar, ne de imedikçe karnın aç, serim çıplak kalır. Orada, çalışırsan rahatın yolumu; çalış mazsan felâketin bolunu bulursun. ADEM, acıumun kapısına ulaşınca işit- tiklerinin doğru olduğumu anladı. İçeri girdi; ve yerleşir yerleşmez çalışmaya başladı. O gün bugündür, ADEM oğulları dar madan çalışıyor. ... Yaşamada savaş, az emekle çok ihti- yaç gidermenin yolunu aramaktır. Ihtiyaç ve emek ilki hayat elemanı dır. İnsan da doğarken başlayan, büyür ken artan, olürken biten İki eleman. Bunlar olmadan acunda yaşama olmaz, İlik insanda ihtiyaç ve erek dar bir çev- renin içinde idi, İlk insan, biraz yiye- cek, biraz içecek buldu mu ihtiyaçları bitmiş olurdu. Bunlar arkasmda bu- lunan diğer İhtiyaçları sözecek çağda değildi. Zaten bu ilk ihtiyaçların da büyük emeklere, ağır zahmetlere katlar narak temin edebiliyordu. Karnı acıkın- ca eline bir taş veya odun alır; önüne çıkan ilk avın arkasma takılır; yorun- caya kadar peşinden koşar ;yakaladığı yerde üstüne çullanarak hakkından ge- lir; açlığını giderdikten sonra da arkası na bakmadan kallp giderdi. İlk insanda ne yarın düşüncesi, ne de artırım fileri vardı. İlik insandan çok sanra doğan bu fikirler © onu bugünün yüksekliğine ulaştıran sebepler olmaş- tur. Artırım ve yarın düşüncelerinin znâ- nilarmı arayanlar bu düşüncelerinde za- mana göre değişmiş olduğunu anlamış- lardır. Artırım ve yarın düşüncelerinin bu- vardır. Bugünün artırımı günlük emeğin azı ile günlük ihtiyaçları karşılamak, çoğunu yarınm ulusal rahatlığına çan lşan kurumlara yatırarak ileri genliğini hazırlamaktır. Bu fikri iyi kavramış olan Türk ulusu- nun &x zamanda, artırım uğrunda attığı senişliletedir. Dört rakam bu genişliğin ölçüsünü vermeğe yeter: 1920 de ulusun banka imiyordu. 1934 te bu artırım altmış mil- yonu geçmiş bulunuyor. Budumun dört keşesimde yükselecek | bacalara bu altmış milyonun ulusal gen | dilimizle “Bir Türk, bütün bir acun değer, Enki Türk, çadırda doğar, çeri olur, at üstünde ölürdü. Yemi Türk; kafasını beslemeği bildiği gibi, serin deyen amnüşça hamm'da marlarında taşıdığını da öyle bil- melidir. Birçok varliklarımız, Os - manlının gününde, ortadan yok ol da. Bunların içinde yalnız, yiğitlik elimizde kaldı. Türk, çıplak etine kılıçı bir kuşak gibi sarıp savaş alanlarında, yalın ayak, başı ka - bak; göründüğü günlerde bile “of” demedi. Tanınmış bir Fransızın şu sözü ne yerindedir: “Türkü öldürebilir- siniz, ancak onu yenemezsiniz!,, Çünkü yenildi sandıkları gün bile Türk, dapduru ayaktadır. Ya- ratılış değişmez. Attilâ, Temoçin, Cengiz, torunları kılıklarını, değiş tirdiler, kafalarını değiştirdiler, düşüncelerini değiştirdiler. Fakat, | damarlarındaki karı değiştiremez- lerdi. Bugünkü, kan, o eski kas dır. Bugünkü öz, o eski özdi Bugünkü söz, o eski sözdür. Bi ormanlarda, arslanın kükreyişi du. yulunca, nasıl ortalık biribirine ka Taşır, irili ufaklı bütün hayvanlar, nasıl kaçacak delik ararlarsa, Tür- kün gürleyişinden de yeryüzünde öyle kaçılırdı. Türk korkusu gö- nüllere öyle ün salmıştı ki, İspan - yanın bir ucunda bile çocukları Türk sözile korkutarak uyuturlar- dı. Ancak, bu onların Türkü tanı- madıklarından ileri geliyordu. Türk arslan gibidir. Yalnız, kendi- sine saldırdıkları çağda korkunç olur. Vuraluruz, ölürüz amma, ye- re serilmeyiz. Bizi şimdiye kadar, ya arkamızdan alçakça süngüle - diler, ya uyarken, apansız üzeri - mize çullandılar. Kılıç elimizde i- ken saldırmağa kimsede yürek yok bu. Bugün ki her günden çok daha uyanık, çok daha tetikte ve hele çok daha güçlüyüz, kimse, yanımı za sokulamaz. Buna inanmamak, Türkü tanımamak ve hele Atatür- kü hiç tanımamaktır. M. Salâhaddin GÜNGÖR Matbuat Balosu (Basım Kurumu) Basım Kurumunun balosu bu sene 31 ilincikânunda Maksim sa- lonlarnda verilecektir. Matbuat MİLLİYET PAZAR 23 KÂNUNEVVEL.: 1934 KULAK EEE blirAF a5 Duman! Tatırm ve artırma yedi günü için de bir gündü. Sirkecide, hatırı sa- yıler bir kalabalık toplanmıştı. Me- rak edip yanlarına sokulunca gör- düm ki hepsinin başı havada... Müöerse, bir tayyaremizin duman- la yazı yazışını seyrediyorlarmış. Manzara o kadar hoşuma gitti ki, işimi gücümü bırakıp ben de seyre daldım. Havada kıvrıla kıvrıla. dolaşan bu azametli Türk kartalı, belli ki orada toplananların göğsünü öğünç havasile şişirmişti. Tayyare duman- dan yazısını yazarken birisi, arka- daşının kalağına eğildi: — Bak, görüyor o musun, nasıl duman atıyor?.. Bu sorgunü cevabını kendi ken- dimize verebiliriz: — Bugün sadece duman atıyor, fakat, vay havalarımıza göz koya- cakların haline... Türk tayyarecisi, duman atmasını bildiği gibi sırasın. da düşmana duman attırmasını da bilir. Kulakmisafiri ISTANBUL 1730: Üniversiteden nakli » inkrlâp der: Sayın profesör Yusuf Kemal, 19, Jimnas Di ninnet » borealar, 21,30: Radyo orkestrası, 22: Radyo caz ve tango orkestrası. i (Viyanadan maki) 23: Habere 30: Çingene müsikisi 24,10: Dama mu sikisi, G6 Kür. BELGRAT, 7m. Zi: Piyano konseri, — Reklâmlar. — Plâk- Hüsnü zadeler mağazasında bince istikraz eylediği i Öz Türkçe ile Mukaddema Nişantaşı Meşrutiyet mahallesi Kodaman 80- kağı 62 numaralı hanede mukim iken balen ikametgâhı meç- hul bulunan Ahmet Beyoğlu “Sezai tezgâhlar) ISTANBUL IKINCI ICRA MEMURLUGUNDAN : Emniyet Sandığına rehnetinek suretile mezkür Sandık i- daresinden 25-11-930 tarih've 40833 numaralı senet muci- iz yüz memesi hasebile meblâğı mezbur borcunuzun yüzde faiz ve yüzde üç komisyon ve faiz ve komisyon ve masarif yekünundan yüzde iki buçuk muamele vergisi ve el Bilmecemiz Oumankon karşılıkların yasdığımız keli- melerin ös türkçe mukabillerini şeklimizi baş hanelerine yerleştirerek kasiniz ve "Mil liyet bilmese memurluğuna" gönderiniz. BU- mecemizi doğru balledenler arasmda kura çe kiliyor va kazananlara hediyeler veriyoruz. Bilmesemirin müddeti pazartesi günü akpa » mma kadardır. 1234567691011 AAA SOLDAN SAĞA » İ — Gikanşumul (8). 3 — Nota (2), irat, varidat (3). 3 — Geyiği meşhurdur (3). Nota (2), Ra | bet sila (2). | 4 — Arap (5), sammsi, vakit (5). 5 — Kollektif, tenvun, meunveneti mutekabi- le (5), Notn (3). 6 — Bir harf (2), Dünya (4) 7 — Yamak (2), an değil, © değil (3). İs tifham (2). B — Futbel (2). it (3), Duman Tekesi, (2) Taraf (3). | Genişlik 2. Aksi mas'um 5. i İL — Yet (2), Abi, yemi YUKARD. öil (4), Canip, tarat (3). vucüt suyu, (3), Bir rakam (4). 10 — Miller. M — Erkek 2. Büyük sne 4. srkadaş 2. | | . 20,20: Radye orkestrası. 740 Kiz. MÜNİH, dom. 1810: Çocuk masalı, 18,30: Muaikili çocuk Piyano konseri, (Beethoven) 20, ve spor haberleri, 20,40: Noel prog- “Nikolans. und Compngnia, gsimli musiki «heç. 21,50: Nosl oyunu (Masikili. Hnberler. - 23,20: Ruhi küşük komser, 24,10: ee ikisi izi Kke VARŞOVA, 1345 m. 18: Sarlılar. — Sözler. 20: Orkestra konseri. Sözler. Zi: Senfonik konser. — Haberler. 22: Şen propram, — Sözler. 2k Reklimlr konser. 23,30: Dane musikisi. beye (o (Fincancılarda liranın tesviye edil- dokuz masarifi | NOEL ARİFESİ NOEL AĞAĞI balosunun ne derece mükem - mel olduğunu söylemeğe lüzum yoktur. Birçok kimseler yalnız | bu baloyu beklemektedirler. Ha - zırlıklara başlanılmıştır. Balo yak nız cemiyet azalarile davetlileri - ne mahsustur. Otomobil Sigortalarmızı Galatada Ünyon Hanmda Kâin UNYON SİGORTASINA yaptırınız. Türkiyede bilâfasıla icrayı muamele etmekte olan ÜNYON Kumpanyasma bir kere uğramadan sigorta yaptırmayınız. Telefon : 4.4888. 9563 Harik Hayat Kaza ve icraiye ile maan tahsili hususunun temini zımmnda merhun bulunan iki roza iğne,bir roza yüzük icra ve iflâs kanununun 145 inci maddesine tevfikan paraya çevrilmesi için daireye müracatta bulunan alacaklı mezkür Sandık idaresi tarafın- dan talep edilmesi üzerine olbaptaki maddei kanuniye dai- resinde tanzim ve berayi tebliğ mübaşirine tevdian tarafımıza gönderilen ödeme emri zahrma mübaşirinin vermiş olduğu meşruhatta mezkür mahalde ikamet etmediğiniz bildirilmiş | olmasına mebni tebligatı muktaziyenin bir ay müddetle ilâ- | nen tebliği takarrür etmiş olmakla tarihi ilindan itibaren 934-2362 dosya numarasile müddeti (omuayyenei mezküre zarfında icranın durmasını mutazammın şifahi veya ( tahıriri olarak bir itirazı kanuni sert veya borcunuzu eda eylemediği niz takdirde müddeti mezkürenin hitammı müteakip berveçhi ta lep merhun mücevheratmızın paraya çevrilmesi hususundaki muamelâtı icraiyenin la infazma iptidar kılınacağı malümunuz olmek ve bu husustaki ödeme emrinin tebliği ma- Milli tefrika: 51 tağa yaklaştı. Kızın uzanmış vü- Tae özlerini daldırarak saçla” rmı okşayarak seslendi: — Calibe! Calibe... Uyudun mu yavrum? Kızdan bir cevap çıkmadı. — Şekerim.. .Sonra seni gıcıkla- rım... — Çimdiririm. — ısırırım.. İnat etme! Ve birdenbire sağ kolundan tus tup kızı arkası üstü çevirdi. Calibe gene ses çıkarmamıştı. Fa kat dudaklarımın kenarlarından ve gözkapaklarınm titreyişinden uya- nık olduğu besbelliydi. Bunu sezin- ce Nazmi hemen kızı gıcıklamağa basladı. O zaman kız kımıldandı, bir “xi kere debelendi. Fakat gülme. di ve birdenbire gencin kollarmdan kurtularak zıpladı; yataktan atla. | > GE Mübilifi: Nazmi Şehap dı: — Of... Bırak beni! — dedi — git De —'ı. — Yalnız kalmak istiyorum, Hem... istemiyorum seni... — İstersin... istersin... Ve kızı belinden O yakalamak ağ kollarını uzattı Calibe gerile- iş — Sokulma hana... — diye hay. kardı — Sokulma.. artık aramızda hi ma hiç bir bağ kalmamıştır. — Sebep? Ne oldun? ne var ki? — Utanmadan bir de soruyorsun değil mi? Suratın bakır mı kaplı iİmem ki... İnsan hata ettim der.. ken isini affettirmek ister, gönül almağa çalışır, yalvarır Bütün bun lar olmadıktan maada, bir de efen- dimiz soruyorlar: “Ne oldun? ne | ; var ki?., daha ne olsun — Daha ne olsun? İşin gücün beni aldatmak... Buraya geldikleri zaman beyefendi bize delidivane, âşıktırlar, Fakat yalınm kapısın- dan çıkar çıkmaz... > Ne olmuş efendim? ne yapmı. sız? Calibe gayet ciddi konuşuyordu: — Bu kızı aldatırım diye bey- hude çabalama... 5 il — Kendi- ni yormuş olursun! iye hanım belki sana kanar, çünkü henüz dün bir bugün iki... Fakat ben artık ne mal olduğunu anladım... — Aliye hanım mı? — Neye hayretle | bakıyorsun yüzüme? Hele bir “tanımayorum,, de.. yemin et, ağla! bakalım inan. dırabilecek misin? o Sofrada zor tuttum kendimi... — Alman mektebine beni rezil etmişsin. Suratız karı! osankisen bulunmaz Hint kumaşı imişsin gibi gittiği yerde “Nazmi beni seviyor, Nazmi benim için çıldırıyor, diyip duruyormuş. — Seni zeki zannederdim ama,. Pek yavanmışsm (arkadaş. İnsan dumanını göstermeden gizli bir a- teş yakarsa onu düşmanı da beğe- nir. Fakat sen benim daha dün gi- dip geldiğim mektebin, en pasaklı kamına kaim bulunmak üzre keyfiyet ilânen tebliğ kılmır. (8652) İşittiklerinize değil, göreceklerinize İmanacaksımiz?! Sinemanın keşfindenberi vöcuda g*- tirilen en muızıam, h HARİKALAR ve MUCİZELER filmi SEVGİLİSİ İPEK sinemasının en bülük muvaffakiyetidir. Böyle bir film ne görülmüştür ve ne da görülecektir. müthiş, TARZAN GÖRÜLMEMİS. - DUYULMAMIŞ bIR GÜZELLİK... MEVSİMİN EN BÜYÜK MUSİKİ». FİLMİ Yalmır en büyük filmleri göstermekle iftihar eden MELEK Sinemasının takdimi ile şeref duyduğu bir film. ŞOPEN ve AŞKLARI Bu derecede gürel bir şaheser pek ax görülmüştür. KAFESTE AŞK Küçük sarışn yıldız ve nükteli şen bir komedi Pek yakında MAKSİM'de Pazartesi 24 Birinci kânun MUKTELİF OYUNLAR İKİDRKESTRA BEDAVA PİYANGO SÜRPRİZLER Sofraların evelden tutul- ması rica olunur. 10261 MAKSİM'de CUMARTESİ 29 BIRINCI KANUN saat 16 dan 19 a kadar çocuklar için Noel Ağacı SURPRIZLER HEDİYELER DANS Muhtelif oyunlar. (6030) PARA - TAKSITLE küçük tamiratınız. varsa saat 9 - İZ de Bahçekapı 4 üncü Vakıfhan asma katta 29 No. ya uğrayınız. Para nız yetişmezse kolaylık gösterilir. ANNY ONDA SUMER sinemasında TEPEBAŞINDA ŞEHİR TİYATROSU m ie Bu e irTü mat Şehir Tüyafrosü e MM ere Yazan: | TI W. ŞEKSPER Tercüme eden: Ertuğrul Muhsi: Eski Fransız Tiyatrosunda ir Tiyatrosu Öperet kısın 12-İ2.934 tarihte çarşamba günü ak yanı saat 20 de cuma günü gündüz saat 14,30 da DELİ DOLU mail Dünbüllü, be gece PERDE ARKAS karısma sırnaşırsan foyan derhal meydana çıkar. Nazmi, şimdi, krzm sofrada söy- lediği sözlerin mânâsmı anlamıştı. Calibe, “Jaleyi senden ha kıskan- mışım, ha kıskanmamışım.. Sen sokakta istediğin gibi aşık atıyor- sun ya,, demek istemiş olacaktı. Peki ama, kim gelip fitillemişti bu kızı? Eski mektep arkadaşla- rından biri mi? Bu takdirde Aliye ile başlayan omünasebetinin mek- tepte bir dedikodu uyandırmış ol- duğunu kabul etmek lâzımgeliyor- du. Calibenin sözlerinden anlaşı - lan bu idi. Biran Aliyenin “bulunduğum yer lerde sizden sık sık bahsedildiğini hare dediğini hatırladı. Ti isi bir yerde karşılaşmış! da ötedenberiden © konuşurlarkent mesele kendiliğinden mi © patlak vermişti.? Böyle de olabilirdi... Calibe, şimdi karyolasmın ayak ucuna dayanmış, asabi asabi men- dilini dişliyor ve saklamağa lüzum görmeden ağlıyordu. Bir müddet i- kisi de sustular. Nazmi O gözlerini kunduralarınm ucundan ayıramı. yor; biribirine zıt duygular içinde çalkanıp (duruyordu. Kâh kızm hıçkırıklarından bir azap duyuyor, göğsünde bir yer, yanar gibi oluyor. du. Kâh genç (okızın bu hiddetin- den, gözyaşlarmdan, garip bir gu- rur hissediyordu. Kıskanılmak hoşuna gitmişti. Fa- mi kıskanmış ol ma yret ediyordu. Calibe, yalıya gelen ba- zı genç ve güzel (kadınlara, taze dullara yaptığı kompilimanlara da Zaman zamen tutulmuş, hattâbir kaç defa kızmıştı da... Hele Jale- nin sarkıntılıklarmı gözlerile gör- düğü zaman bile nihayet meseleyi ufak bir sitemle savuşturmuştu. Acaba neden o zaman böyle kö- pürmemişti.? Onları kıskanmamış mıydı? Yalnız... hatırlayordu; bir sefer yeşil gözlü bir kız yüzünden arala. | rı bozulur gibi olmuştu. Bir gün, o- tururlarken, birdenbire sinirlenmiş, fırlayıp yanından - kaçmıştı. O za- man, evi altüst eden bir kovala- maca olmuştu.Her tarafı allak bul. lak etmişler, dalıp çıkmadık delik bırakmamışlardı. Nihayet, merdi- ven altında, bahçeye çıkan küçük kapıyı açmağa çalışırken yetişip yakalayrvermişti. Kız kurtulmak, gene kaçmak için bir iki saniye ça- balamıştı. Fakat bileklerini pençe lerinden kurtaramayınca yelkenle. ri suya indirmişti. ği Nazmi nasıl ödeştiklerini de ha- tırlayordu. Calibe, ertesi gün ufak bir dalgınlığından istifade eder <aketinin arkasından elini sokmu ve beline müthiş bir çimdik atmı tx. Sonra çılgın çılgın gülerek ge geri kaçmış, biribir ne vurarak: — “Oh olsun!! Oh olsunl,, - bağırmıştı — Ve... dava bitivermişti. Ama, $i diki hali, hiç te o günküne benz miyordu. Kızm * yüzünde en ufa bir uysallık bile yoktu. Görülüyo du ki dolduran iyi doldurmuştu. Biran kıza hak verir gibi oldi Fakat sonra; “— Bu kadar yese sebep ne? “ diye düşündü — Aliye ile benim ramda böyle sinirlerini oynatac3 derecede bir münasebet yok ki,, Hele Aliyenin öğünmeğe nat bir hakkı olabilir? Bir gün sokak! beş dakia konuşmuşuz... Bunda ne çıkar? Bilâkis Aliyenin bana" nirlenmesi, Calibeyi | kıskanma lâzmm... Kızı o günden beri ne b defa hatırladım, ne de aradım. Yook... Hayır hayır... Calibe bu hakaretinde ve bu yesinde B haklı bulmuyordu. Fakatne diy bilirdi? “Aliyeyi ben tanımay! rum, “Onunla bir yerde konuş! ğumu kim söylediyse, yalan miştir, de diyemezdi. —iBtmedi —

Bu sayıdan diğer sayfalar: