3 Ocak 1929 Tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 20

3 Ocak 1929 tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 20
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

78 UYANIŞ No. 1690—5 Yeni Fıransiz Şiirleri: Veda «PIERE LAGRADE» Sen misin? Fakat girsene... Kapiyi kapa...: Mantonu şu masanın üzerine bırak... Şuraya, yanıma otur... Hiç hareket etme... Ceap verme.. Metin ol.. ve bilhassa, ol bilhassa bana hiçbir şey sorma... Görüyorsun ki sana mühim bir şeyden balıse- deceğim. Mühim, evet... Seni nekadar seviyor- dum... Evet hikâye filini kullanıyorum... ve sonra, sıkın ağlama... Beni anladın... Metin ol! Biraz evel odama girdiğin zaman, eskiden olduğu gibi, kollarım açık, sana doğru koşaca- gımı ve gülerek şen kelimeler telaffuz edeceğimi seni kollarımla sonra çılgınca üzerine atılıp saracağımı zannediyordun... Bütün bünlar ma- ziye kariştı çocuğum! Git, her şey bitti... Bu akşam son akşamımızdır; biraz oturabiliriz.. konuşma: vok gitme... telaffuz edilmiyen kelimeler daha eyi hissedilir... Bu akşamki ayrılık busesi hazin ve derin olacak.. Sen gittikten ve bir daha asla birbirimizi göremiyeceğiz... Elveda! Mantonu al. Zavallı mektuplarınla dolmoş olan şu paketi de unutma. Mektuplarını sonra bu lambayı söndüreceğim ezbere biliyorum ve artık onlara ihtiyacım vok. Yarım harket ediyorum, nereye bilemiyorum. Fakat uzağa, çok uzağa... z Sana kal dedim. Fakat birbirimizi terk- etmek daha eyi olacak. Birlikte geçen son daki- kalar manasız ve so$&uk Elveda !... Hiçbir şikâyet kelimesi sarfetmeden git!... kelimelerle doludur. 'Teessürüm seninkiriden daha fazla... kapıyı aç. Görüyorsunya? Seni seviyurunı» yerine «Seviyordum» derken sesim titriyor... Tercüme eden: Bedrettin Merzengüş Sultan — geçen nüshadan mabat — Merzengüş Sultan böyle söyleyordu.. Fakat ben de size söylemek isterim ki onun asıl hikâ- yesi hiçbir zaman bu değildir.. Onun asıl hi- kâyesi -bu aynı zamanda ihtiyarin da hikâyesi- dir. bu malikâneye geldikten sonra başliyordu?. Bir gün... Serçe durdu. Serçe hikâyesini birçok nok- talarında böyle mütemadiyen kesiyordu. O: va- kit kalbimin duyduğu çocuk helecan daha zapt- edilmez bir şekle giriyor ve kulaklarım daha iyi dinlemek için bütün seslerden tecerrüt ediyordu... Bu vakitler, hiçbir kuşun sesini Işitmezlim, ve rüzgâr, içe çekilen bir nefes gibi ses vermezdi... Oyle zannederim ki, ihtiyar biraz ilerden,yvavaş, vavaş gelecek, saçları ağarmıştır, dudakları sakin ve ketum olmakla beraber, gözlerinde memnun bir: saadetin hazzı vardır. Yahut belkide Mer- zengüş Sultan, suların ince kıvrımlarından ba- şını muhteşem bir edala kaldıraçak, ve eski ve sulara uzak ve nur içinde bir şehrin, düşmüş gölgeli pırıltılarına benzeyen harikulâde güzel gözlerile bakacakiı.. Belki de sakin bir sü üstün- de açmış mühavyel zanbakları andıran ellerile çağıracak ve — kalbimde ona karşı bir alâka duyarsam — dudaklarım sımsıcak dudaklarında ebedi bir hazzın alevli ve iürli vumuşaklığını eritmek isterken küçük, cilalı ve harikulâde güzel elleri, yavaş, yavaş fakat israrlı bir hisle itecek ve diyecek ki: — Hişt... ne yapıyorsun.. ya görürlerse? O vakit çocuk kalbim birdenbire burkulacak, başım masum bir edala düşecek, ve gözlerini bir nemle sisleşirken: — Hayır... «diyecek» “Yalnız sen ağlama.. Ve ozaman vücudunu oyle sımsıkı . verecek ki.... O.. : Pardon. Onun . hikâyesini, anlatıyordu bize... — Bir gün ihtiyar münzevi, bahçenin uzak serçe ve öcra köşelerinde, malikâneye fena bir man- zara veren yabani otları yolmakla meşguldu... Merzengüş Sültan sakin bir rüyaya kapanmış sularda halit çırpınularla dalgalar vapıyor, yıka- nıyor ve uynayordu.. o Birdenbire, az ilerde, aşağı doğru sarkan dalların yaprakları arkasina gizlenmiş bir süvari gördü.. Atı, yüksek bir gurur içindeydi ve özengileri pırıl pırıl... Genç süvari güzel değildi şüphesiz... fakat ince ha- reketlerinden anlaşılıyordu ki çok samimidir... Bununla beraber çok korkuyordum, ve kondu- gun dal üştunde, eğer gelen bu süvari elindeki gümüş mizrağile sultanımızı öldürmeğe kalkarsa sesimin olanca feryadile ötecek ve ihtiyar mün- zeviyi ikaz edecektim... Fakat hiçte düşündüğün gibi olmadı. O, suyun kenarına yavaş, geldi. Ve atının iri nalçaları suyun kenarındaki çakıl taşları üstünnde, hışırtılı bir sesle kayar- ken, bakışlarının ince hareketile sordu: — Siz bir hakikatmısınız... Yoksa, bir ha- yal mi?.. Söylesenize.. Bir hayal mısınız 2iz?... yavaş Gürdügünüz bu küçük serçe ömünce hu kadar samimi bir ses işitmemişti.

Bu sayıdan diğer sayfalar: