14 Şubat 1929 Tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 20

14 Şubat 1929 tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 20
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

174 UYANIŞ 4“ in N. 1696—11 şahane, esrarlı ve sedefli ziyaları altında kirli hava gazlerının ve renkli camlardan yapılmış tezyinatı sarariyorlardı. İlk ateş çizgisi ile yıl- dızlar arasında ilerliyen caddeye, uzun, güzel ve mükevkep caddeye bakmak için « Ark dö İÜriomf» un altında durdum. Bulonya ormanına girdim ve orada uzun zaman kaldım. Tuhaf bir titreme, birden gelen bir heyecan, cinnete yaklaşın düçüncelerimin bir yükselişini hiss- ettim. Uzun zaman yürüdüm, yürüdüm. Sonra ge- rive döndüm. Ark dö triomfün altından tekrar geçerken, saat kaçtı, bilmiyorum. * Şehir uyü- yordu, Bulutlar, büyük siyah bulutlar semadan yavaş yavaş uzanıyorlardı. İlk defa olarak acip ve yeni bir şeyin Zu- hur edeceğini hissettim. Bana öyle geldi ki hava soğuyor, kesafet peyda ediyor, gece çok sevgili gecem, yüreğimin üstünde ağırlaşıyordu. Şimdi cadde tenha idi. çavuçu araba istasyonunda dolaşıyorlar, ve can çekişen hava gazlarının az aydınlattığı şösede Yalnız iki belediye de bir sebze arabası kafilesi Hale doğru gidi- yordu. Görünmiyen arabalar uyuyorlar, hay- vanlar müsavi adımlarla ilerdeki arabayı takip ederek gürültüsüzce ağaç kaldırım üzerinde ilerliyorlardı. Havuç, şalgam ve lahana yüklü arabalar her hava gazı feneri önüne geldikçe havuçlar kırmızı, şalğamlar beyaz lahnalar ye- şil renkte aydınlanıyordu; ve bu arabalar bir biri peşinden kırmızıları ateş gibi beyazları güneş gibi, yeşilleri de zümrüt gibi geçiyorlar- dı. Onları takip ettim. Sonra «“Ruvayal» soka- &ımdan döndüm. Tekrar bulvarlara geldim. Ne insan, ne aydınlık kahve.. Yalnız acele eden geş kalmiş bir kaç kimse... tenha görmemiştim. Saatimi çıkardım, saat iki idi. : Bir kuvvet, yürümek ihtiyacı beni ileri iti- yordu. Bastile kadar gittim. Orada anladım ki bu kadar karanlık bir gece daha görmemiştim. Zira altından «jeni» si nü'uz edilmez karanlık- ta kaybolmuş «Jüye» sütününü bile fark etmi- yordum, feza kadar kalın bulutardan yıldızlar boğmuş, arzın üzerine, onu helâk için iniyor gibi idi. Avdet ettim. Artık etrafımda kimse yoktu. Bununla beraber « Şatodv»meydanında bir sarhoş azkalsın bana çarpıyordu, sonra kayboldu, gitti. Gayri müsavi ve tannan adımlarını bir müddet işittim. Gidiyordum. monmarter halleri hiza- larında « Sen » nehrine doğru inen bir payton Parisi bu kadar geçti. Çağirdım, arabacı cevap vermedi. «Dure» sokağı yakınlarında bir kadın dolaşıyordu; « Müsyü, bana baksanıza!... » dedi. Uzatılmiş elinden sakınmak için adımımı sıklaştırtım. Ondan « Vodvil » tıyatrosu ününde bir eskici su hendeğini kariş- türıyordu. Küçük feneri yerin üzerinde titriyordu. kaç? arslanım..» dedim. «Ben sonra bir şey duymadım. Ona: «Saat biliyormuyum ?.. saatım yok ki...» diye mirıl- dandı. Ozaman derhal hatırladım ki hava gazlar sönmüştü. Bilirim ki bu mevsimde, iktisat kayğusu ile, gün doğmadan evel onları söndürürler. Fakat gündüz okadar uzaktı ki!.. «Haydi Hale!.. dedim, belki orada hayat vardır!» Yola koyuldum. Lâkin kendimi sevkedece- &gimi ozannetmiyordum. Yavaş yavaş, bir or- manda olduğu gibi, sokakları saya saya ilerledim. «Kiredi Liyone» önünde bir köpek homurdandı. «Graman» sokağına saptım ve yolumu şaşırdım. Serseriyane dolaştım; sonra, kendisini çeviren parmaklıkları ile. OBorsı «binasını tanıdım. Bütün Paris korkunç, derin bir uykudaydı. Valnız uzakta bir araba, ihtimalki azevel önü- mden geçen araba gidiyordu... Siyah, ölüm gibi siyah ve tenha sokakların arasından geçerek, tekerleklerin çıkardığı gürültüye doğru giderek, arabaya yetişmeğe çabaladım. Yeniden yolumu şaşırdım. Nerede idim ?.. Hava gazlerini bu kadar erken söndürmekte ne büyük delilik!.. Ne bir yolcu, ne bir geç kalmış adam, ne bir serseri, ne bir sevdalı kedi miyavlaması!. hiç bir şey!... idileri.. Peki!. Belediye çavuşları nerde Kendi kendime: «Bağırayim da gelsinler!.. »dedim., Bağırdım; kimse cevap vermedi. Daha kuvvetle bağırdım. Sesim, aksi sedasız, zaif, boğuk, bu nüfuz edilmez gece tarafından ezilmiş bir halde, uçtu, kayboldu. «Can kurtaran yokmu! Can kurtaran yok mu?,, diye haykırdım. Ümitsiz bağrışım cevapsız kaldı. Acaba saat kaçtı? Saatımı çıkardım. Lâkin hiç kibritim yoktu.'Tuhaf ve meçhul bir sevinçle kü- çük makinenin tiktakını dinledim; yanıyor gibi idi. Demek oluyor ki yalnız değildim. Ve sonuna erişilmez şeyler!.. Dıvarları bastonumla yoklaya- rak, bir kör gibi, tekrar yürümeğe başladım. Ve her an, güneşin meydana çıkması ümidi ile, gözlerimi havaya kaldırıyordum. Fakat fazla karanlık, pek karanlık, şehirden de karanlıktı. - Saat kaç olabilirdi? Bana öyle geliyordu ki nihayetsiz bir zamandan beri yürüyordum; çünkü

Bu sayıdan diğer sayfalar: