28 Mart 1929 Tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 7

28 Mart 1929 tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

No. 1702—17 UYANIŞ larına sığınmış, buralarda yaşamış olan insan- larada kromanyon ırkı diyorlar. © — Bugün büyük ve mütemeddin milletleri teşkil eden insanların üç devre yaşamış oldukları kabül olunuyor, hâlâ yer yüzünde bu hallerde yaşayan insanlar görülüyor: vahşet hali, göçebe ve çoban hali, ziraat ve san'at hali. Vahşet halinde insanlar için maişet temini sayt ve şikâr ile idi, insan gıdasını nehir, göl, deniz kıyılarında, orman kenarlarında arardı. “Çakmaktaşıni sivriltmiş, kendine silah yapmıştı. Bu sebeple bu zamanlara « taş devri » derler. En ziayde insanlar bu devirlerde tabiat kuvvetleriyle ve tabiat sahasındaki engellerle uğraşmışlardır. Belki bu medit ugraşmalar ve didişmeler git- tikçe insaların zekâsına inkişaf verceek, onları azçok rahat ve refaha kavuşturacak icatlara sevketmiştir. Ok, yay, diğer aletlerin icat edilmesi, ateşin keşfolunması, bir takım hayvanlar, maişetinde, hizmet ve ihtiyacında yardım edecek surette alıştırılması (at, koyun, köpek ) insanları çoban ve göçebe devrine getirmiştir. Hâlâ Arabistanda bedevilerin hayatı böyledir. Yemyeşil çayırlı, çimenli yaylalar, vadiler, yamaçlar bunlara cevelangâh oldu. Süt başlıca bir gıda yerine geçti. Koyunların yünlerinden libaslar yapıldı. Çadırların kumaşları dokundu. Kabileler teşekkül etti. Bunlar göçebe halinde mer'adan mer'aya sürülerini sürdüler. Kışları sıcak ovalara, yazları serin yaylalara çekildiler. Hintlilerin Veda denilen mukaddes kita- bındaki eski ilâhileri bu hayatın birer tasviri, birer şiridir. Göçebelerin münbit vadilerden hoşlanarak buralarda mekân tutmak istemeleri daha musip bir faraziyedir. Madenleri işlemeğe başlıyarak vahşi hayvanlara mukabele için müthiş silâhlar, toprağı kazmak, ekin ekmek için aletler yap- maları temekkünlerine sebep olmuştur. En evel kullandıkları, kolayca işledikleri maden tunçtur. Ziraat ve san'at devrinin başlangıcına < tunç devri » derler. Kabileler ekin tarlalarının yanı başlarında kulübeler, evler yaptılar. Evler çoğaldı, köyler, kasabalar, nihayet koca koca şehirler vücuda geldi. İşte bu inkilâp tedricen, fakat bin türlü azm ve mütemadi mesai sayesinde tabiatla bi- lâaram mücadele ederek meydana gelmiştir, medeniyet, pek uzun bir sayü amelin mahsulüdür. A Medeniyet şöyle böyle beşeriyetin tabiata galebesidir. İnsanlar hemen bütün hayvanlara tüfek ve 259 tabancanın icadı üzerine, hakim oldukları gibi tabiatın unsurlarını ve kuvvetlerini elde etmişler- dir. Rüzgârlara değirmenlerini döndürttükleri gibi gemilerinin yelkenlerini de şişirterek deniz- lerin dalgalariyle muhacemeye girişmişlerdir. Fen ve elektrik kuvvetlerini zapta alarak bu tabii kuvvetlerle adeta tabiata da hakim olmuş- lardır. Gecelerin zulmeti insan için bir aciz mi? İnsan bunu gündüze çevirmiştir. Karada at kadar koşamiyur mu? Havada kuşlar gibi u- çamiyor mu? Denizlerde balinalar gibi seyre- demiyor mu? .. Demiryollariyle, otomobilleri” yle, tayyareleriyle, vapurlariyle aciz görüldüğü her noktada üstün çıktı. Hatve, hatve tabiatla uğraşarak, tabiattaki kuvvetleri, kudretleri eline almak için didişerek bu uğraşma, bu didişme ile tarakki etti. Darvin, hayat için cidal kanununu teşrih et- mekle yalnız tabiat sahnesinde hüküm .süren mühin bir kanunu göstermiş, anlatmış değil- dir. Beşerin ictimai heyetleri, milletler de bu kanuna tabidir, bu hakikati de meydana koy- muştur. Nasıl ki tabiat âleminde en ziyade kabiliyet- liler hayat hakkını iktisap ediyorlarsa ictimai sahada da efradı becerikli ve hayat kavgasında muvaffek olan milletler kazanıyor ve ilerliyor. Şu halde milletler efradını tabiatla, hayatla cidale, herşeyden evvel, alıştırmalıdır. Yani efirat bedeni, bünyesi tabiatın her türlü savlet- lerine karşı koyacak kadar kavi ve mukavim, seciyesi, zekâsı da daima müteşebbis ve hayat kavgasında galebe çalmağa âzim bir surette yetiştirilmelidir. Vukarıdanberi söylenen bir alay sözlere istinaden denilebilir ki: Beşeriyetin ilk devrelerinden şimdiye ka- darki gelişi, gidişi, yürüyüşü de bunu amirdir. a Bizde, mekteblerde bedeni terbiye derslerine ehemmiyet verilmesini, gençlerde spor maraki- nın artmasına, gençler arasında her nevi sporun taammün etmesine yukarıki mülâhazalara göre memnuniyetle bakmak gerektir, çünkü tabiatla mücadeleye ancak böyle alışılır. 'Tabiata karşı ancak böyle mukavemet kesbedilir. Hayat mektepleri, mekteplerde ameli hayat dersleri de hayat cidalinde kabiliyet kazanmağa yardım edebilir. Bugün medeni âlemin her tarafında sporlarla — Devamı (270) inci sahifede —

Bu sayıdan diğer sayfalar: