17 Ekim 1929 Tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 11

17 Ekim 1929 tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 11
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

No. 1731—46 UYANIŞ 749 SN N Si İm) DK iş N TE YAZ ŞT Koltuk meyhanelerinin. her akşamki müda- vimi ihtiyar bir dostum anlatmıştı: — Onu herkes tanırdı. Kimseye zararı do- kunmayan zavallı bir kadındı. Her akşam Gal- ata tarafındaki bütün adi meyhaneleri dolaşır; dilenirdi. Para değil: Rakı. Bir kadeh rakı ikram ederseniz onu zenğin etmiş kadar memnun edersiniz. Rakı onun ideali idi. O, rakı için yaradılmış zannedi- lirdi. Bir akşam, vakti kerahate epice bir müddet var- ken tekkenin (() birinde çilinğir sofrasını kurmuştum. Daha gedikli müşterilerin hepsi gelmemişti; kapı acıl- dı, sert bir rüzgârla uçuşan karların arasında, paçav- rala içinde titreyen bir vücut içeri adımını attı. Kapıyı büyük bir ihtimamla kapadı; etrafına bakındı. Meyha- ne de içen yalnız ben vardım. Altlârı kaybolmuş iskarpinlerini sürükleye sürükleye masama yanaştı; — Piraşkına bir kadeh! diye inledi. Daha tamamiyle sarhoş olmadığından ifadelerinde düzgün bir insicam seziliyordu. o Karşımdaki sandalyeyi işaret ettim, oturdu. Kadehi önüne sürdüm. Senelerdenberi rayıka öldürürcesine kendini bağlıyan sırrı öğrenmeğe karar vermiştim. Şişeden kadehe rakıyı tam boşaltacağım za- man durdum: — Bak, dedim, sana birşey soracağım. Sen neden bu kadar çok içiyorsun, yazık değilmi, kendini öldü- rüyorsun. Renksiz dudakları açıldı, tebessüme benziyen bir hıçkırık aralarından fırladı: — Kendimi öldürmek için, dedi, kendimi öldürmek için! Yahut kendime gelmemek için. Bunlar derin bir ıstırabın kelime halin dökülmüş ateşin ifadesiydi. İnsan dünyayı böyle görebilmek için ne kadar bedbin olmalıydı. O bilâ itiraz anlat- mağa başladı: , — Benimde, bir zamanlar -annem, babam, ailem, kocem vardı. Ben de mes'uttum. Gözleri tatlı bir hayale dalan vuh hastası gibi kendi kendine gülüyordu: — Okumuştum. Fakat ne çare zamanın inkilâp- lar yaratan eli banada uzandı; annem babam biribi- rini takiben dünyadan göçtüler. Kocam... O bu kelimeyi telâffuz ederken çehresinde eski gü- zelliğinden son kalan tebessümünü dudaklarında, bir an için pırıldayıp söndü ve eski karanlık halini aldı. Kadehine doldurduğu rakıyı su koymadan bir yu- dumda kafasına dikti. Donuk gözlerine bir parıltı halsiz vücudüne bir çalâki geldi. Ellerini perişan saç- larının arasına, soktu düşündü ve sonra devam ettti: — Kocamda benim için ölmüş sayılır; zavallı ! SEVİYORUM Ona ne kadar aciyorum. Ölseydi belki daha az ağlardım. O bir fahişenin esiri oldu. Kazandığı bütün parayı ona götürüyordu. Tedricen boğaz- layan korkunç bir sefaletle karşı karşıya kalmış- tım; eve artık hiç uğramaz olmuştu. Ekmek pa- rasını kazanabilmek için tahtaya çamaşıra gidiyor ve hiç şikâyet etmiyordum. Çünkü herkes zavallı ko- cama kabahat buluyordu. Halbuki ben... Onu seviyo- rdum. Şimdi sevmiyormiyim sanki? Tekrarr durdu. Bir kadeh. Biraz hareket. Ve devam: — Mes'ut ve bahtiyar geçen senelerin tek bir ha- tırası bile kalmamıştı. Sefil bir binanın kırık dökük bir odasında oturuyordum. Artık mahallemin «Çamar şırcı kadın» 1 olmuştum. Viran evin kiremitlerini uçuran korkunç bir fırtı- nalı gece idi. Hayalimde ogecenin seslerini, rüzgârın inildemelerini hâlâ duyuyorum... Yarı gece olmuştu belki. Belki daha fazla, bilmiyorum. Soğuktan bürüni- düğüm paçavraların arasında kâbuslarla dolu bir uykudan uyandım; kapı yıkılacak gibi çalınıyordu. Ani bir hissi kablelvuku bana « Onu » hatırlattı. Ya- nılmamıştım, « O » idi. Tanınmayacak bir halde idi. İçeri girdi: Eski beyaz gecelerden biri oldu o gece, Ertesi sabah kalktı. Sokağa çıkacağı zaman para istedi.«Ben nerden bulayım dedim, Nereden; ne evim ne karım var. Söyle Allah aşkına.» O, yavaş yavaş kandırmağa çalışıyor fakat gittikçe hiddetlendiğini anlıyordum. — Karı, dedi, öbürü para istiyor, para. — Ben ne yapayım! dedim, yalvardım. — Kendini sat, diye haykırdı, kendini sat. Sen daha çok güzelmişsin; epiy para edersin. Öbürü rahat e decek. Bu cevap bana bir yıldırım gibi tesir etmişti. Ne yaptığımı bilmiyordum. Yanımda duran su testisini kavradım..... İnsan kılığında ki o canavarın kafasında paralar nan testinin sesinden başka birşey duymadım. Gözlerini kapadı; düşündü; düşündü, mırıldanarak söylendi: — Sonra anlattılarki «O» ölmüş... Ölmüş... Onu ben öldürmüştüm. Ben kurtuldum, cezasız kurtuldum.. Fakat o mel'un insanın kalbinden çözüp alamadığım sevgisi beni böyle yaptı. Ölümü istiyorum, kendimi bilmemek istiyorum ? anladın mı ?... İL. Refik ö/10/929 Maltepe

Bu sayıdan diğer sayfalar: