31 Ekim 1929 Tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 7

31 Ekim 1929 tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

No. 1733—48 mızda sabık müsteşar kanalile ve muşıfiha ta- rikile anlaşma varmış ve bu da «Mecelle» ah- kâmınca şirket demekmiş! Bunu yazmaktan maksadım eski zamanda cari olan «Mecelle» ve <Fıkıh»lı adliyeciliğin ne berbat şey oldu- Sunu göstermek ve gençlere inkılâbımızın ve <kaunu medeni» nin bir daha kıymetini anlat- maktır. Matbuat hatıralarımın hepsi nihayet kirk sene içinde dolaşan bir mazide bu memlekette benim mensup olduğum neslin neler çekmiş ol- duğunu gençlere iyi öğretecektir sanıyorum. Gençler bugünkü saadetin ve önlerinde açık duran çalışma kapularının kıymetini bilmelidir. Bizim karşımıza çıkan engeller ve belâlar ça- lışma ile kalkar şeyler değildi; şimdiki gençli- ğin karşısında kurunu vustadan kalma engeller ve istipdat belâları yoktur; onlara yalnız çalış- mak borç oluyor; çalışınca herkes iktidarına göre rahat rahat kazanır ve yaşar. Memleketin nufus kâğatlarını basmak gibi adi bir işte temin eylediğim büyük bir ten- zili kabul ettirmek hususunda sadrâzanı, Dahi- liye Nazırı ve Saray meşğul olmuştu ve Sadrâ- zam bizzat alâka göstermese idi olacağı yoktu. O devirde en ufak işlerin ucu Saraydaidi. Ora- da nufuzu olanların hepsi türk olmayanlardı. Kuyumcu başı yahudi, mimarbaşı rum, baş doktor rum, en büyük yevmi gazeteci ermeni idi. Ve Sarayın baş haliyesi çerks, silâhşorları arnavutdı. Kumısiyonculuk, simsarlık, Avrupa fabrikalarını temsil hep «levantin» grubun Karşı yakadaki türk olmıyan matbaalar tabiyetlerini temin malı idi. italyan, avusturya, İransız ederek hiç vergi vermeden, maarif müfettişlerile sansürleri matbaalarından içeri sokmadan, mü- kemmel işliyorlar ve kazanıyorlardı, sansürler, maarif müfettişleri ve casuslar sade bizim ba- şımıza yüklenmiş belâlardı. Karşı matbaaların- da herşey basılıyordu; dahası var; İstanbul gazeteleri birşey yazamadığı için Filibede, So- fyada çıkan türkçe gazetalar İstanbulda kucak kucak satılırdı; halk her hangi menbadan ha- ber almak istiyordı. İşte böyle belâlı, kâbuslu, casuslu bir devirde, ımenialara gitmek veya ha- pishanelerde çürümek tehlikesini o zamanın na- muslu ricalinin yardımile savdıktan sonra mat- baacılık ediyor, Servetifünunu yaşatıyordık ; ve benim biricik yazı arkadaşım kalmıştı. Oda Mahmut Sadık idi. Ahmet İhsan , bekir'den murahhas olarak gelmiş, UYANIŞ 771 Bir ölümün yıl dönümü Teşrinievvelin 26ncı günkü Vakit gazetesinde, 25 teşrinievvele tesadüf eden cuma günü Ziya Gök Alp merhumun ölümünün yıl dönümü olduğunu, İstanbul Muallim mektebinde bu münasebetle bir ihtifal e a okudum. Okudum ve düşündüm: a Gök Alp Türk irfan hayatının başlı başına bir alani kurmuş bir varlıktır. Kendisini ilk Selânik'te tanıdım, İttihat ve Terakki'nin kongresine Diyari- kongre hey'etince Merkezi Umumiye âza seçilmişti : O günden sonradır ki İttihat ve Terakki memleketin ilmi, içtimai refor- munu ele almıştır. ilk görenler üzerinde lehine bir tesir yap- mazdı. Ön dinlemek ve anlamak için oldukça kuv- vetli ve üsülünde edinilmiş bir kültüre ihtiyaç vardı. O, gençliğinde bedbin olduğunu, felsefeye merâk ettikten sonra yaşamaktan zevkaldığımı söylerdi. Ziya şöyleydi böyleydi demek uzun birşey ifade etmez. Bugün ona ehemmiyet vermek istemeyenler, yahut onu tenkide kalkışanlar, bir vakit ona mülâ- zemet etmiş onun sayesinde bugünkü mevkilerini kazanmışlardır Bir büyük adam yaşarken, onu göklere çıkarır- casına methetmek, öldükten sonra hatırasını tebeil etmekten çok kolay ve çok menfaatlidir; fakat doğru ve ahlâki bir hareket değildir; bir vakit Ziya'nın huzur ilminde yerlere kadar eğilenlerin bugün onu unutmuş olmaları mazur görülebilse de, hâlâ kudretle yaşıyor, ilmi nüfuzunu hiçe indirmeğe eğ kadar kıskanmakları hem gülünç, hem de ayıptı Ziy, yaşarken er alâyişlerden ei sonra hoşlanacak değidir. Namına yapılacak ihtifal ancak ondan feyzalanların kadirşinaslığını gösterir, Osmanlı terbiyesi alan bizler, Anadolu'nun uya» nan şuuru olan Ziya Gök Alp'ı anlıyamayız. Türklük; cereyanımı uyandırmağa çalışan zatlar, bu cereyanın Ziya'ya neler borçlu olduğunu pek iyi bilirler bilirler, fakat bilmez görünürler; Çünkü Ziya, bu cereyanı usule sokan, tamamile ilmileştiren bir kafa olmak itibarile, onların ister istemez çok fevkine yükselmişti. Ziya'nın en büyük kabahati, Malta'ya nefyedilmezden evvel bana dediği gibi İttihat ve Terakkinin Umumi Mer kezinde âza olmaktır. Öyle olmakla beraber o, cemi- yetin siyasetile alâkadar olmamıştır, denilebilir, Ziya Gök Alp idealist bir Türk ilim adamıydı, İyi kötü, bugünkü Darulfünun hemen onun eseridir; ve onu beğenmez görünen genç profesörleriz de onun yetiştirmelerindendir. Türklüğü Turancılıktan kurta- ran, Türk tarihini milli bir ideale göre tetebbu eden odur. Ziya Gök Alp şairdi; şiirleri içinde öyle parçalar vardır ki henüz benzerlerini görmemişizdir. Ziya ile kapanan ilmi ve edebi bir devir, maalesef hâlâ kapalı durmaktadır. Sonra da böyle bir Türk dahisinin yıl dönümü habersizce geçer ve ancak bir gazete ondan bahse kudret bulur, Bizim bu türlü kıymet bilmemezlikles rimiz ne ihmallerimizdir ki milli idealin unutulmasına saik oluyor; yeni yetişcek nesle ne fena örnek oluyoruz; Kâzım Nami

Bu sayıdan diğer sayfalar: