26 Aralık 1929 Tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 14

26 Aralık 1929 tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 14
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

e « giğıyorlar ki... “oldu. On adım ya gider ya gitmezsiniz. 58 Görüşler : yek Amayız, sağırız! Amân yarabbi, çıldıracağıni !... Bu nedir bu?!.. Darülâcize mi boşaldı, bu eski Müessise acaba serma- yeyi kediye yüklettide kapısına bir kilit mi vurdular?.. Muhakkak, muhakkak ... Gökten yağmazya bunlar?. Sağıma bakıyorum: Sağır, solüma bakiyorum: kör, önüme bakıyorum: topal, arkama bakiyorum: Çolak, topal, kör, çolak, sağır, ihtiyör, genç, kadın, çocuk... Sağdan bir ses: — On para ver! Soldan bir se&: — Başın gözün sadakası ! Önden bir ses: — Sevgilinin başı için! Arkadan bir ses: — Tuttuğun iş rast gele Galiba baskına uğradık... “Yollar, caddeler, duvar dipleri, kapı eşikleri, köşeler, bucaklar, her yer, her taraf dolu Ne oluyoruz?... Yalınayak, başı açık, koyun sürüsü halinde, baba Piyerin peşine düşerek, ta cehennemin buca- gından, Anadolu'yu fethe gelen « Ehli Salip » çapul- cularına benziyen bu insan müsveddeleri acaba bizden mi?.. Hayır, hayır, olamaz !... Fakir misin, âciz misin, Sa kat mısın, memleketin hususi, resmi müessiseleri var. Âcizler, bu müessiselerde pekâla karınlarım doyura- biliyor, pekâla sırtlarına giyecek bulabiliyorlar... Peki bunlar niçin avuç açıyorlar ?... Para kazanmak için ! Evet, sirf para kazanmak için. Bizde başlı başına bir san'at, bir meslekt!... Hem de muhakkak ki paralı bir meslek, Söylenil diğine göre günde beş lirayı vızır vızır doğrultanları varmış! Bu kârlı iş bırakılırda Darülâcezeye girilir mi hiç ? İşte bakımız iki belediye memuru, köşe diple- rinden, kapı eşiklerinden topladıklarını sarı bir oto- mobile tikiyor. O sarı otomobili o gören zavallı körler! zavallı Sokaklardan dilencilik memurları topallar ! öyle bir ka- geçmek artık bir dert Kulağınızı titrek bir ses tırmalar; — Allah mzası için! Dönüp bakınız: Bir dilenci! Sakalı bıyığına, salyası sümüğüne karışmış, göğsü bağrı açılmış, bir kolu bükülmüş, bir bacağı çarpıl- mış!.. Alnına dökülen darmadağınık saçları fıldır fldır dönen iki şeytanatkâr göz! Çeneleri bir birine ne kadar da hızlı çarpar!... Sanırsınız ki, paslı çark dişlerine - benziyen sarı kirli dişleri hemen dökülüverecek ... Tünediği taş üzerinde bir leylek gibi takırdar... Kolunu ne kadar da mahirane büker!... öyle bir açışı vardır ki... Ya o ağzındaki terane: — Çoluğunun çocngunun başı için! — Tuttuğun işi Allah rastgetirsin! altında, Avücunu UYANIŞ No. 1741—536 . Kolunü budunu (çarpıtarak, - sanatında cidden meharet gösteren adamın, zorla. titrettiği sesile ağ- zmda gevelediği terane sanki bir bedduadır. İçim gıcıklanır, yüreğim kabarır. Acaba hakikaten bir felâkete maruz kalacak mıyım ?... Acaba işimde müvaffakıyotsizliğe mi ugrıyacağım? diye EK iraz daha ilerleyin: Böhek; yırtık çarşaflı bir kadın. Babibedik bir çocuk kundağı. O zavallı minimininin suratı ne kadar'da sarıdır?.. — Efendi, diyor, acım. Bu da aç 1... Bari şuncağıza acı! — Kadın, gençsin! sapasağlamsın ! aşır yıkasana, tahta silsene 1... Bu zavallı çocuğu birgün soğuktan kucağında, donduracaksın ! Ona sen acı. — Allalr çoluğunu çocuğunu bağışlasın! Allah kalbine gönlüne göre versin ! Allah işini rast getirsin ! Hep allah versin, hep allah versin... Bütün bu « Allah versin » ler benim kulaklarımda meş'um beddualar gibi von von öter, — Allah belânı versin! diyorlar sanım... Yürüyünüz. Her on adımda bir rastlarsınız * işte bir kadın daha, işte bir daha. İşte bir topal adam. İşte bir kör. İşte; işte, işte... Tuhaf değil mi, ekseriya ne 0 gördüğünüz körler kör, ne 0 topallar topal, ne de o sağırlar sağırdır... Bizde dilenciliğin türlü türlü şekli var. Bazıları saçlı sakallı, kelli felli adamlardır. Rlle- rinde, elden ele geçmekten eskimiş, hırpalanmış birer kâğıt. Nezaketle yanaşırlar: — Lütfen, inayeten mütalâa buyrulur mu? — Hay hay! Eh olurya ! belki okuması yoktur da size okuta- caktır. Alır, güldür güldür okursunuz... Ne tuhafta üsluptur : Falan ve filan...» Siz neticeyi okuyup «a,a » diye irkilirken, o kelli telli adam, arkasını çıkarıp boyun kirarak acemice bir reyerans yapar... zeçen gün bir yoldan geçiyor- dum. Gene bir sürü dilenci sağlı sollu, caddenin ke- narın dizilmişti. Yolun dönemecinde iki adamla karşılaştım. Birbirlerinin ellerinden tutmuşlardı. İri sopalarla yaya kaldırımının kenarını yoklıyarak ya- vaş yavaş yürüyorlar ve yüksek sesle haykırıyorlardı: — AÂmayız, sağırız, fakiriz , Birdenbire bir tuhaf oldum. o Acıdım. bir bronz beşlik çıkarıp uzatarak, sesimle ; — Alın şunu ! dedim. Sağır adamlar! lâhzede işittiler, Dönüp elimden parayı aldılar, Biri, beşliği elinde evirdi, çevirdi: — Allah razı olsun efendi ama, dedi, bu deliktir, geçmez 1... ; «ART. » diye mırıldanmışım. bik «ak.» Zavallı kör! paranın deliğini gözüyle görüyordu. RE hiddetle uzaklaşırken onlar hep haykırıyor arı Çalışsana, « Bendeniz sinini sabıkada.. Cebimden teessürden kısılan Hem de upuzun muhakkak kalp — Âmayız, sağırız, fakiriz 1... Reşat Enis

Bu sayıdan diğer sayfalar: