7 Ocak 1932 Tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 7

7 Ocak 1932 tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

No. 1847 — 162 Pek büyük külfet ve masraflar istiyen bu Dai belerden vazgeçen İoktor, ondan sonra psikoloji ilmi üzerine olun eserlerinde de pek müstesna bir yer tutmuştur. Meselâ bunlar arasında «Terbiye psi- kolojisi» adlı kitabını, İngiltere Erkânı Harbiye mektebi, tedris programına koymuştur. Doktorun en büyük meziyeti, gördüğü, anladığı hakikatleri, dosdoğru, kime ve neye dokunacağını hiç hesaba katmadan, uluorta ve düşündüğü gibi yazmasıdır. Bunu okuduğum bütün eserlerinde gördü- güm gibi, hususi bir surette de görmüştüm: «Dün ve yarın» adlı kitabında, «Türklerin büyük harpte Almanya ile beraber olmalarının neticesinde zararlı çıktıklarını», «Kuvvetli bir devletle ittifak eden zayıf devletin uğrıyacağı akibetin mutlaka zayıf devlete teveccüh edeceğiz yolundaki mütal&a- sina mfisal olarak göstermesi dolayıslle, 1921 tarihinde kendisine, ne gibi sebeplerle bu harbe iştirak, niçin Almanya tarafını iltizam ettiğimizi mufaasal bir mektupla yazmıştım. Doktordan, doğrusu ys, bir cevap beklemiyordum. Lâkin Doktor, öyle bir sırada, ihmal etmemiş, bana şu cevabı vermişti: 3/4/1931 Efendim, Mektubunuzu pek haklı buluyorum. Onu bir Fransız gazetesinde megretlirmeğe çalışacağım; fakat muvaffak olacağımdan pek emin değilim; sira bizim KATOLİK aw'anelerimiz, MÜSLÜMANIığa kargı bizi düşman kılmıştır. Ben, Arrupayı Arapların (omedenileştirdiklerini göstermek için vaktile büyük bir cilt yazmışım. Bülün muhabbellerimi kabul elmenizi rica ederim. Dr. Gustave ie Bon 20, Vinyon caddesi - Paris. Doktorun şu cevabından, kendisinin, bir Hiristiyan, hattâ bir Avrupalı olmaktan ziyade bir «Tam insan» olduğu anlaşılmaz m:f.. Burada Katolik taassubunu, bir de Şarka karşı Avrupa nankörlüğünü ne güzel gösteriyor. Bu mektubu okuyup ta yazanın kim oldu- gunu bilmiyen, Avrupalı olacağına inanamaz. Doktorun burada, yalnız bir, affolunur hatası var: ben, mektubumda, ne Müslümanlardan, ne de Müslümanlıktan, ne de Araplardan aslâ bahsetme- miştim: esasen mevzu ile mMâkası da yoktu. O ike, cevabında, bundan he münasebetle bahsediyor, diye çok düşünmüştüm. Ben, alelitlâk «Türkiyenin harbe niçin girdiği» mevzuundan harice çıkmamıştım. Doktorun bu hatasını mazur gördüğüm noktaya pe- ince, Müslümanlığa, Türke, Araba bir kitle, bir kül nazarile baktığı anlaşılıyor. Heniiz Osmanlı İmpera- torluğu ve Hilâfeti heyülâsı şeklen devam ediyordu. Doktor, bu sözile, Avrupanın Şarka karşı haksızlık ettiğini anlatmak istemişti. Ben, buna bu mânâyı verdim. (*İ Fransızlar, Güstav Löbonu pek sevmezler; sebebi de, «Siyaset psikolojisi» adlı kitabında, onların ida» reşizliklerini, bilhassa müstemlekeleri halkına fena muamelelerde bulunduklarını yüzlerine vurmuş, şid- detle tenkit etmiş olmasıdır. Bu, bizim « doğru söyliyeni dokuz köyden kovarlar » atalar sözünü () Bu meseleyi vaktile «Servetifünun»da tafsilen yazmıştım. SERVETİFÜNUN 87 hatırlatır. Halbuki, Fransızların gayri milierlii, Dok- tora en yüksek k iymeti vermişlerdir. Hatırımdadır:; Bir gün bir şerde, bir Fransız yüksek zabitile buluşmuştunı. Aramızda, Fransa ilim adamlarına dair söz açılmış. Ona, Doktor Güstev Löbon hakkındaki fikrini sormuştum. — Evet, iyi bir muharrirdir.. dedi. Tasccüp ettim ve şöyle dedim: — Fakat, Möayö, o yalnız bir muharrir ülüil, büyük bir âlim, bir Mes onunla Fransızlar iftihar etseleği yeridir — Vakıa mühim Seeyleri vardır; lâkin Fransa, ondan çok mühim ilim adamlarına maliktir... edi. Ben artık cevap vermedim. O cevabın sebebini pek 8I& anlamıştı, Öteden İngilizler, Doktorun «Terbiye psikolojisi» kitabını Erkânı Harbiye mektebi progra mına koymuşken bu İranaiz zabitinin bundan haberi bile yoktu. Bu da gerip bir tecellidir; Fransızların kendi atalar sözü de bunu teyit erer: *Kimse, kendi memleketinde peygainber olamaz». Muhafabımın, Doktor hakkında, hiç olmazsa «iyi bir muharrirdirr şehadetile ulak bir haktanıyıcılık göstermiş olmasını du kârdan saydım, Ilakikaite ise Güstav Löbon, cidden pek müstesna bir yazıcığın, Onun kendine mahsus öyle bir seliş ifadesi vardır ki, okuyanı teshir eder. Öyle bir gair, bir edip, bir nutukçu gibi ateşli, heyecanlı, teşpihli, mecazlı Söz- leri yoktur; fakat yazdığı en derin fikirleri, en ilmi, en felsefi mevzuları, öyle bir sadelik, öyle bir sühu- letle ifade eder ki, okuyan onları tamamen ve pek kolaylıkla kavrar. İnsan, bir okuduğu eserini bir daha okumak, adeta ezberlemek ister. En yüksek hakikatleri, bir sade hikâye anlatır gibi, açık, vazih gi beyan eder, Ilülâsa bu tarz, ona malısus imtiyazdır, denilebilir. — öteki Löbonun kıymetini takdir eden ve Pariste devletinin elçiliğini ettiği sırada aralarında pek sr mimi dostluk teessüs etmiş ve bazı eserlerini kendi diline terciime ve neşretmiş olan Japonyalı Baron Motono, «Güstav Löbon» ünvanı altında yazdığı bir kitapta, Doktorun ilmi, içtimai, felsefi meslek ve eserleri hakkında pek gtizel malümat vermiştir. Fransadan ziyade bütün ilim ve irfan âleminin kaybettiği bu biiyük fikir adamının, bir gün gelecek, Fransa kıymetini takdir edecek, heykelini dikecektir. A. Seni Dr. Güstav Löbon, ölüm döşeğinde iRassam Levy Dburrmar'in peslelij

Bu sayıdan diğer sayfalar: