1 Haziran 1933 Tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 17

1 Haziran 1933 tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 17
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

No.1920—235 SERVETİFUNUN 13 NESİR: Onu beklerken... Havanın şıkıntısı gönlüme, gönlümün sıkıntısı ba- vaya çöktü, Sevgide acı duyan, kendi içinde kanayan bir yü- reğin hırçınlaşabileceği kadar huysuzlaşan rüzgör; etrafta sarki yağmur bekliyeu bir ova yokmuş gibi dört bir yandan topladığı bütün bulntları getirdi ge- tirdide yüreğim kadar sessiz ve kenar bir mahalle- sinde yaşadığım bu şehrin üstüne yığdı. sarıyordu kl, sevincimden tıksnacak gibi oluyorum.. Lâkin ah.. Hangi sevgi mutluluğunu bitevi; bir gece düşünün yaşaması kadar sürdürmüşte ardından hemen acılarını, gözyaşlarını belirtmemiştir 1.. Nitekim benim için de öyle oluyor. Ve az önce yüreğimi öptüğünü sandığım bu taşkınlık şimdi kı- rıklığımla dağılırken kıyıları okşadıktan sonra geti çekilen suların kum tanelerini de beraber sürükleyişi Ortalıkta birakşam karanlığı var. Loş. Ve odam onsuz, de- gerli içi dökülmüş bir kutu gibi boş.. Güneş ikidebir yu- karda, saçaklı bulut- darın arasından, sık bir fundalık içinde koşar- ken ara sıra yüzünün aklığı seçilen biradam gibi gözükerek kaybo- İuyor. Bense, ateşi erimiş bir mangal başında onu, saat ikide bana geleceği bekliyorum. Henüz gelen giden yok.. Vekimbilirgelen, belki hiç olmıyacak.. Hoş.. ben de merak sardırmış değilim.. Çünkü gelme vaktine daha oldukça zaman lâzım. Bu defa tayyare ile aşılan dünyanın en yüksek tepesi olan Himalâya silsilesindeki 8.882 metre irtifaa malik Everest ve 8.470 metre irtifadaki Makalu zirveleri, gibi, içimin gülümünü de sürükliyerek götü- Dünyanın en yüksek şahikaları ! 5... Ozaman anlıyorum ki, ben aldanmışım Çıtlağı oynıyan kapı benim sokak kapım değildir. Ve o duydu. gum ayak sesleri bir başka kadınındır. Ve artık bana, çöl- lerde bir kervan yürü- yüşünü hatırlatan saat onun geleceği dakika geçtikten sonra bhiz- lanmış gibi geliyor. Sanki koşuyor. Sahi- den de koşuyor ve demin ağır ağır geçtiği yerlerden birdenbire uzaklaşıyor. Oh bilmem!. Bu- luşma saatlerinde ben, onu; sen onu; ve onlar onları beklerken saat- Fakat hernedense ben bir parça öfkeliyim. Sev- gilimi beklediğim bu gün de saatimin anlaşılmaz bir tembelliği tuttu. Yaramaz, haylâz mektep çocukları gibi.. Geri.. Çöllerin sonsuzluğuna dalmış bir kervan gibi yürüyor. Halbuki ah.. Ben bugün onu gönlümde okadar arıyor ve dakikaların çabuk geye. okadar istiyo- rım ki, kendi kendime; — Oh, diyorum, oh.. Ne olur o, onu nasıl yürek» ten sevdiğimi, nasıl özliyerekten beklediğimi azıcık bilmis, anlamış olasada beş on dakika önce seğirte- rek hemen şu, onu andığım saniyede çıkıp geliverse.. Bu aralıkta da odamın duvarlarında iz bırakan ayak seslerinin, gıcırtılarından tatlı bir ümide kapılıyor, soluğumu keserek etrafı dinliyor, onu geliyor sanarak, bir yürüyüşü onun yürüyüşüne benzeterek seviniyo- rum, Ve bu an yüreğimi öyle kuvvetli bir çarpıntı lerin yürüyüşüyle bir kervan yürüyüşü arasında ne başkalıklar olabilirt Havanın sıkıntısı gönlüme, gönlümün sıkıntısı havaya çöktü. O, karanlığın zifirinde çiseliyor; ben, sarı bir lâm- ba ışığında ağlıyorum. Beklediğim, bugün gelmedi.. Saat gecenin on ikisi.. Ve zaten artık sokaklarda ne açılıp kapanan ka- pıların gürültüsü, ne de koşarak yürüyen kadın ök- çelerinin &esi var.. Şimdi sokaklarda, yalnız uyumuş çatıları e Okadar.. Cebecizada Mehmet Rauf , vi e

Bu sayıdan diğer sayfalar: