23 Temmuz 1936 Tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 12

23 Temmuz 1936 tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 12
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

TE; ve EŞ No. 2083—398 20 Tütü sabah S.2. Kalkışlar — Yıkanırken, en &z bekletilmesi icap eden Allahtır diye seslendim. İnsati her kalkışında - her ne kadar erken kalkarsa kalksın - hayatın dolaştığını görür. Hayat daimi surette erken yatar, ve erken kal- kar. Biz ise geç yatar, geç kalliiriz ve Allahı bek- letiriz. Pecirler, en büyük zevklerimiz sizlerdiniz. Baharlar, yazların fecri. Fecinler, her sabakın baharı. Uykular, Yazın öğle uykularını, yarı günün uykularını - çok erken başlanan işlerden sonra hissedilen uykuları tattım. Saat iki — Yatırılmış çocuklar. Boğucu süküt. Mu- siki yapmak imkânı olduğu halde yapamamak. Kreton perdelerin kokusu. Lâleler ve sümbüller. Çamaşırhane, Saat beş — Terli uyanışlar. Çarpan kalp; ürperme- ler; sakin kafa; tenin âmadeliği; her şeyin letaletle is- tilâ ettiği mesamatlı ten; alçaklarda dolaşan güneş; sarı çimenler; günün sonlarına doğru kapanan gözler; akşam çiçeklerinin açılışı; alnını ılık su ile yıkamak ve çıkmak... Çardaklar; güneşten muhafaza için duvarla ku- şatılmış bahçeler. Yollar|.. mer'adan dönen hayvanlar; güneş batışı; - fakat onu görmek beyhudedir - ki bu da bir nevi hayrettir. Eve dönmek. Lâmba yanında tekrar işe koyulmak. LL Nathanağl, sana yataklar hakkında ne söyleyim? Değirmen taşlarında, ekin evleklerinde, güneşte, otlar üzerinde, geceleri samanlıklarda uyudum. Hamağımı bir çok defalar ağaç dallarına astım. Dalgaların sallantısında uyudum; gemi köprülerinde yahutta gemi kamaralarının daracık yataklarında, lom- barların aptal gözleri karşısında yattım. Yataklar var- dı ki beklerdi beni orada güzel kadınlar; yataklar var- dı ki beklerdim ben orada genç oğlanlar. Bazı yatak- dara öyle yumuşak kumaşlar gerilmişti ki, onlar vücu- düm gibi aşka alışmışlardı. Kamplarda, tahtalar üzerin- de kendimden geçercesine uyudum. Yürüyen vagon- larda uyudum ve bir an bile hareket hissinden vaz geçmedim. Nathanağl, uykulara harikulâde hazırlanışlar ve ha- rikulâde uyanışlar var; fakat, harikulâde uykular yok. Rüyaya gelince onu, hakikat olduğuna inandığım ane kadar severim. Zira en nefis uyku, uyanılan ane değ- mez. Açık penceremin önünde uyumak âdetini edin- miştim. Bu yatış tarzı bana açık sema altında imişim gibi geliyordu. Temmuzun sıcak günlerinde, mehtap altında çırılçıplak uyudum. Şafak sökerken, beni kara tavukların sesleri uyandırırdı. Vücudümü soğuk suya sokar ve gezintilerime pek erken başlıyacağımdan gu- rur duyardım. Jüralardin pencerem karla dolu bir vadiye açılıyor- du; yatağımdan. orman kenannı görüyordum; orada gargalar veya kuzgunlar uçuşuyordu!,. Beni, erkenden sürülerin zilleri uyandırırdı. Sırtmaçlar, evimin yanın- daki çeşmeye ineklerini sulamağa getirirlerdi. Bütün bunları hatırlıyorum. Britanya lokantalarında kokan sert örtülere dokun- UYANIŞ 149 masını seviyordum. Beni Belle-İsle'de bahriyelilerin şar- kısı uyandırmıştı; pencereme koştuğum zaman sandal- ların uzaklaştığını gördüm; sonra deniz kenarına in- miştim. İkamet edilecek çok güzel yerler vardı; onla- rın hiç birinde çok zaman kalmak istemedim. Kapa- nan kapılardan, tuzaklardan korkuyordum. Fikrin üze- rine kapanan hücreler. Göçebe olan hayat, çoban ha- yatıdır. - (Nathanaği, değneğimi sana vereceğim; 'ko- yunlara bakmak sırası sende, Ben yorgunum; sen hay- vanları güdersin; onları diyar diyar gezdir; zira onlar doymak nedir bilmez ve muttasıl yeni mer'alar peşin- den meler) Nathanaği, beni bazan çok garip evler alıkoydu. Orman kenarında, su kenarında ve çok geniş olanları vardı. Lâkin, çok geçmeden bu yerleri, onlünda hay- retimi mucip olabilecek yenilikler görmeyi ve dü- şüncelerimin beni izac etmekte ikmi korku» sile, terkederdim. (Nathanağl, sana yeniliğin verdiği arzuyu kabil değil anlatamam. Dokunacağım şeyleri zedeliyeceğimi ve onların tazeliğini izale edeceğimi sanmıyordum. Yenilik hissi ani olarak öyle kuvvetli geliyordu ki onun şiddetini sonraları hiç bir tekerrür arttıramıyordu. Bazan, vaktile dolaştığım şehirlere, ayni yerlere tekrar döndümse, oralarda gün ve mevsim değişikliklerini ara- mak içindir. Cezayirde iken, gün sonlarını ayni küçük Fas kahvehanesinde geçirmem, orada akşamdan ak- şama her varlığın gayri mahsus tahavvülâtını idrak ve zamanın ufak bir mekânı tadil ettiğini görmek içindir. Romada, Pincionun yanında, yerle bir olan evimin, hapishaneyi andıran demir parmaklıklı penceresinden çiçekçi kadınlar gelip bana güller verirlerdi. Bazan onlar bütün havayı kokuturlardı. Floransada, masamdan kalkmaksızın, taşan san Arnoyu görüyordum. Meryem, mehtapta, gecenin muazzam sükütu içinde Biskranın taraçalarına gelirdi. Bütün vücudünü saran yırtık maş- lahını, camlı kapı önünde gülerek belinden sıyırırdı; odamda onu yemişler beklerdi. Gımatada, ocağımın üstünde meşale yerine iki karpuz yanıyordu. Sevilde patioslar vardı. Bunlar gölge ve serinletici su dolu so- luk mermer bahçelerdi. Şimal rüzgârlarına karşı duran ve öğle güneşinin ziyasını emen delikli ve kalın bir duvar; yuvarlanan, dolaşan ve öğlenin lütuflarına şeffaf olan bir ev... Nathanağl, bizim için bir oda ne olabilirdi? Manzaralarda bir melce | ". Sana pencerelerden biraz daha bahsedeceğim; Na- polide, balkonlarda sohbetler, akşamları da kadınların açık renkli elbiseleri yanında hayallere kapılışlar vardı; yan indirilmiş perdeler bizi balonun gürültülü kalabr- lığından ayırırdı. Söylenen nazik, fakat hüzün verici sözlerden sonra bir kaç zaman süküt içinde kalırdık; sonra bahçeden, portakal çiçeklerinin tahammül olun- maz kokusu ile kuşların şarkılari yükselirdi; bazan bu söyleşen kuşlar dahi susuyordu; o zaman dalgaların gürültüsü hafif hafif işitiliyordu. Balkonlar! Glisin ve gül sepetleri; akşam istirahati; rehavet. ( O akşam acı bir fırtına hınçkırıklarlapenteremde yi

Bu sayıdan diğer sayfalar: