29 Ekim 1936 Tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 15

29 Ekim 1936 tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 15
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

© aklini No, 2097—d412 kocasının eline geçti. Kurnaz ihtiyar, karısına hiç belli etmeden genç mühendisin ayağını bir kaydırış kaydırdı ki, ikiside neye uğradıklarını şaşırdılar. Oktay, böylece Ergani bakır yollarına kadar uzaklaştırıldı. Üç ay içinde İstanbulda yapmadığı çapkın. lığı bırakmıyan Oktay, yalnız Pazar günleri o da bir angariye olarak Gökseli alıp gezmelere götürmüştü. Kızdan okadar soğumuştu ki, yok- luğu ile varlığı arasında hiç bir ayrılık sezeme- mişti. Fakat, şimdi gene onunla geçinecekti. Göksel Kültür bakanlığına başvurarak kocasının bulunduğu yere gönderilmesini istedi. Böylece ıssız ülkelerde yeni evliler başbaşa kaldılar... Eekiyi unutmak, hele böyle bütün benliğine işlemiş gövdesini yıpratmış bir eskiyi unutmak pek güçtü. Arada bir gözünü kapadıkça önün- den bir panorama gibi geçen sarışınları, esmerleri, kumralları nasıl zihninde silecekti. Fakat, 1ss1z- lık ona beklediğinden fazlasını yaptırdı. Az za- mandan sonra Göksel, gebe kaldı. Yaramaz bir erkek yavruları oldu. İşte bu çocuk, ona çap- kınlığı unutturdu. Yumurcak okadar sevimli, okadar cana yakındı ki, babanın ve antenin en güzel yerlerinden birer parça alıp uygun olarak birleştiren yüzü ve gövdesi her görenin içini ürpertiyordu. Meğer yuvayı birbirine bağlıyan en çetin bağlardan biride çocuktu. Daha doğru bir söyleyişle yuva psikolojisinin asıl mekaniz- ması çocuğun varlığıydı. Oktay ile Göksel, konukomşu kıt olan bu ülkede bir candan konuşacak insan arıyorlardı. Bir gün hiç ummadığı bir sırada Oktayın Av- rupadaki arkadaşlarından birile karşılaştı. Cemal, pek şen, pek arkadaş canlıydı. Daha ilk görüşte kollarını açarak Oktayı karşıladı. Gülümsiyerek : — Ovo.. böyle nereden çıktın. Seni gökte ararken yerde buldum. — Asıl seni sormalı.. burada çalışıyorum. — Ben de Avtupedan yeni geldim. Ergani- den işe başladım, bakalım sonumuz nasıl olacak. Sonra, Oktayın parmağındaki yüzüğe gözleri takılıp güldü: — Ne o evli misin? Çoluk çocuk var mı? — Evet, bir oğlum var... — Ne mutlu sizler... dedi. Genç içini çe- kerek Oktay, bu iç çekmenin ne demek olduğu nu anlamıştı. — Sen evlenmedin mi? Ben, bir yıldanberi A ŞAŞŞŞ UYANIŞ 365 İlan İstanbulda Resmini gör- düğünüz Frap- sanın meşhur ko- medi artistlerin- den Milton, şeh- rimize gelmiştir. Flimlerini İstan- bulluların o pek- çok sevdiği «Be- davacılar şahı> nın neşeli san- atkârı, şimdi şelh- rimizde konser- er vermektedir. — Evlendim. Hem de Pariste.. Ama çocu- gumuz olmuyor. Ben de çok istiyorum... — Daha çok gençsiniz, durun bakalım, Bir kere olmağa başladı mı siz de bıkarsınız... — Hiç ummuyorum... Neyse burada yalnız hktan sıkılmıyor musun Oktay, ben geleli iki gün oldu. Şimdiden patladım. Oktay. kıs kıs güldü... — Sıkılmaz olur mıyız. Bizde sizin gibi başımıza uygun bir yuva arıyoruz. Yoksa fener le arasan kimseyi bulamazsın... Fakat Cemalin telâşlı bir işi olmalıydı. Çün- kü ikide birde sağına bakıyordu. Oktay da bu- nu anladı. Arkadaşına: — İşin varsa boşuna alıkoymıyayım, gece bize buyurun, bol tarafından konuşalım... dedi. Genç de bunu bekliyormuş gibi elini uzetti, ser- ebestçe tokalaştılar. Cemallerin oturduğu otele akşam üzeri bir adam yollıyan Oktay, onları evine çağırmıştı. Evde daha önceden karı koca hazırlık yapmak için öteye beriye koştular. Gece Madamile gelen Cemali sokak kapısından karşıladılar. İki genç sahanlıkta karılarını bir- birine taniştırırlarken Oktay, şaşkınlıktan ne yapacağını unutmuştu. Cemalin karım diye ta. nıdığı kız, Pariste Oktayın epice parasını yiyen «Pastacı güzeli» sarışın Margiritti... Mehmed Hulüsi DOSDOĞRU

Bu sayıdan diğer sayfalar: