19 Kasım 1936 Tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 7

19 Kasım 1936 tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

No. 210—415 AYAK TAKIMI ARASINDA İstanbul Şehir Tiyatrosunda çok güzel bir eser oy- nandı : Maksim Corkiy'in Ayak takımı arasında'sı. Bu eserin çok güzel olmasına üç sebep var, çünkü ese- rin yazılması, türkçeye çevrilmesi ve sahneye konması üç şeye bağlı: yazana, konmasına. Gorki, Ayak takımı arasında eserinde insanlık convention'larını ele almıştır. Esasen eserin dayandı- ğı merkez «insan; işte hakikat!> thöme'idir. Bunun etrafında dolaşan conventtom'lar: yalan aöylememeli, hemcinsine yardım etmeli, çalışıp kazanmalı, herkesin türkçeye çevirene, sahneye meli, asil olmakla insan değer kazanmaz... Belki bunların karşısında herkas “ne doğru!» der. Fakat Georkiy, bunları kabul ettirmeğe veya ispata ça- ışmıyor. Yalnız, anlatıyor, bu convention'lar vardır, diyor. Bir hüküm vermemize de âmil olmağa çalışmı- yor. Kahramanları arasında bu (&6me'leri müdafaa eden- ler ver, tezyif edenler var, onlara isyan edenler var, omuz silkenler var, Aktor, içki yüzünden bütün san'atini unutmuş bir san atkârdır; Baron, hile yüzünden düşmüş bir asilzade; Satir, o da düşmüş bir insan; Luka, bir feylesof ihü- yar; Vaska, bir hırsız, ve daha başkaları. Bütün bunlar hep bir arada, bir bodrumda yaşı- yorlar. Elbise diye arkalarında parça parça sallanan bezler, yüz diye vücutlerinin üzerinde saç sakal ve göz- den ibaret bir kafa taşıyan bu adamlar hep birer sin- san» dır. Hayattan bu kadar uzak ve hayatta faal bir şekilde yaşıyanlardan bu kadar beşka olan bu sefillerin tabiati öteki insanlara benziyen bir iç dünyaları vardır: onlar da gülerler, onlar da severler, onlar da düşünür- ler, onların da ihtirasları vardır. Fakat, Maksim Gorkiy'in insan anlayışı hiç de fertçi değildir, cemiyetçidir ve fikircidir. Feylesof ihtiyar şöy- le diyor: «Her insan, kendi mesleğinden yetişecek en müte- kâmil insanı meydana getirmek için çalışır.» Burada collectif'liğin kısa fakat veciz bir tarifini buluyoruz. O, insanlarda büyük bir irade gücü görmek ister. O düşenler iradesiz insanlardır, bir gayeye var- mak için çalışmıyan insanlar. Feylesof ihtiyar, «hançe- resi? içkiden yanmış Aktora sarhoşları iyi etmek için kurulan bir hastahaneye gitmesini, bu sefil hayattan uzaklaşmasını, yeniden faal hayata dönmesini tavsiye ediyor. Hırsız gence: o<«Siberyaya git, orada iş var? diyor. Ferdi cemiyet için çalışmağa davet ediyor. Gene Maksim Gorkiy, başka bir eserinde şöyle der: «Hayatta kuvvetliler için her zaman yer vardır; yer bulamıyanlar ya zayıltırlar, ya korkak, yahut da hayat nedir bilmiyorlar. Çünkü, hayatın ne demek olduğunu bütün insanlar anlasalardı hepsi arkasında gölgesinin bir hatırasını bırakırdı.» Kısaca söyliyeyim, Gorkiy'in insanlık anlayışı mit tik değildir. O, faal bir insanlık, cemiyet için çalışan bir insanlık istiyor. T Eserin bu büyük insan convetion'ları üzerine ku- rulması onun muvaffakiyet âmillerinden birini teşkil edi- yor. İkincisi tiplerin kuvvetle yaratılmasdır. Fakat, bir tiyatro eserinde tiplerin yaşamasın da aktorların temin edeceğini düşünürsek Ayak taktım arasımda'nın tem- silindeki muvaffakıyetin büyük bir kısmını bizim Şehir Tiyatrosu san'atkârlarında buluruz. GalipArcan Loka rolünde, Emin Beliğ Belli Ak- tor rolünde, H. Kemal Gürmen Satin rolünde tama- men canlı ve yaşıyan tipleri temsil etşeöişlerdir. Fakat, onların ağızlarına konuşmalarını veren, eseri dilimize çeviren Vâ - Nü'dur. Burada teslim edeceğimiz bir hakikat vardır: aktorlar eseri bize malüm olan üp- lerle nasıl canlandınyorsaa Vâ- Nü da onu o kadar canlı olarak türkçeleştirmiştr. Vâ « Nü'nun çok kuvvetli bir halk lisanı, konuşulan lisan anlayışı var. Dilimiz, esasında, tahlilci (analttigwe) dir. Halbuki, kitaplarımız. da dahaziyade terkipçi (siynihetigue) lisan kullanmak meyli vardır. Dilimize bir çok eser tercüme edenlerin düştüğü zayıflık garp lisanlarının son derece terkipçi ol- ması yüzünden, türkçesinin de son derece terkipçi bir dille yazılmasıdır. Vâ - Nü konuşulan dilimizin bu hususiyetini biliyor. Tekipçi bir lisanla bütün canlılığını kaybedecek olan bir çok cümleleri canlı dilimizdeki şeklile çevirmiştir. Meselâ eserin bir parçasından şimdi aklımda kalan «ne zaman istersen o zaman...» sözleri, kitap lisanile <iste- diğin zaman...» şeklinde çevrilmiş olsaydı bu canlılığını, şüphesiz, muhafaza edemiyecekti. Vahdet Gültekin

Bu sayıdan diğer sayfalar: