18 Ağustos 1938 Tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 11

18 Ağustos 1938 tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 11
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

202 SERVETİFÜNUN No, 3191—506 Yalman Srs Ertesi gün bavullarımı almak için eve git- tim.. Yeni gelmiş olacak ki, ayak seslerimden uyandı... Geceki yorgunluğun acısını benden çıkarmak için olsa gerek! Odaya öyle şiddetle girmişti kil.. Başımı kaldırdım. Boş yabancı gözlerle ge- ceki sefahatin gölgelediği yüzüne, dudaklarına baktım. Ve gene ayni lâkaydile başımı çevirerek bavulumu yerleştirmeğe başladım. Elbiselerimin intizamı.. traş olmuş yüzümün sihhatli rengi.. bilhassa gözlerimin müstehzi lâkayd bakışları sadece sadece odaya girişindeki şiddeti değil, aylardanberi süren lâkaydımı da eritti. Gözlerinde hayret vardı : Bu değişiklik nedendi?..> Bir an içinde binbir şekle giren şeytan; yü- zünde bir kadın gülüşile yanıma sokullu. Sesi baygınlaşmıştı : — Merak ettim sevgilim.. dedi. Gece nere. deydin |?.. Dudakları beni merak ettiğini söylerken.. gözleri : «Hayret diyordu. Bu kadar muntazam olasın.. Ben seni bir meyhane köşesinde öldü zannettim.» Hiç ses çıkarmadım... Nekadar çirkindi Ya- rabbi... Uykusuzluktan kızarmış gözleri yayılan rimellerle iğrenç bir hal almıştı... Yer yer pudrası dökülen yüzü leke içindeydi. Bilhassa gülüşü, beni peşinden sürükliyen gülüşü öyle iğrenç, öyle nefret vericiydi kil.. Ben, yüzünde, dudaklarında başka başka in- sanların izini taşıyan bu kadın için mi sevgimi çiğnemiştim.. Bunun için mi Perimi, ölümün kollarına atmıştim... Nefretle ürperdim... Omuzlarıma doğru uza- nan kollarını ittim. Kendini bilen bir kadını çıldırtacak olan bu «Bana ne olmuştu., Yazan: Muazzez Kaptanoğlu mmmumam hakateti anlamamış gözüktü. Daha sicak, daha kadın bir sokuluşla sordu: — Hasta mısın Hasan.. Nen var!.. Halbuki öbür insan, o basit kadın, dudak- larının iğreti gülüşü ardında âteş püskürüyordu : — Ben sana gösteririm.. Hele şu uzaklığı bir yok edelim!. Yaptığım büyük günah öyle canlı olarak karşımdaydı ki!.. Ve küçük sevgilim öyle içimdeydi ki, bu kadının okşayışına değil, varlığına bile tahammül yoktu : — Çekil dedim. Senden nefret ediyorum. Her #okuluşutn bu nefreti de derinleştirmekten başka bir şey yapamaz. Bavulumu alıp çıktım. Arkamdan sesi titri- yerek - gitme - diye atılıyordu. Ertesi gün yurduma ve son günlerini yaşa- dığını söyledikleri Perime gitmek için hareket ettik. Hasan sustu.. Öyle yorgun, öyle harabtı ki yüzü... Derin detin nefes alıyordu: — Aziz kadın dedi, İşte benim zavallı ha- yatımın krokisi... Çok yoruldum.. Size Perimin defterini vereyim... Onu okurken ben de biraz dinlenmiş olurum.. Çünkü, hayatımın sonunu anlatmak için kuv- vetli olmanı Jâzım... Geniş şöminenin üstündeki kitablar arasın- dan siyah kaplı yıpranmış bir defter alarak Pren- sesin bulunduğunu tahmin ettiği yere doğru yürüdü.. Defteri uzatırken : — Onun her satırını ezbere bilirim, Ellerim satırlarının ia deşik tanır diye dâlgin dal- gın gülümsed Öyle aci, ite acı öyle harab edici bir gü- lüştü ki bu!.. Demin kalktığı geniş koluuğa doğ- ru yavaş yavaş yürüdü.. Kendini âdetâ attı bu — Devamı var — > ME” ğı şehrin sokaklarına doldurmuş ürperişleri “eren ahenk “dalgaları hep böyle Salsburg haftasına ben- eer sanat haftalarıdır, daima sulh ve işte ancak bu sayededir ki, Avustaryanın ilhakı esnasında Al man radyo istasyonlarından yalnız nutuklar ve gürültülerle gelen seslerin yerini bu defa ruha zevk kaplamıştır. Elbette bu sester, son aylar zarfında bütüs 'dilayânın ©n- dişe ettiği muhtemel top seslerin- den bin kere daha tatlıdır. Zaten beş kıt'a için özlenecek olan da ve dalma huzur işinde ahenkli haftalar... H. Fahri Ozansoy

Bu sayıdan diğer sayfalar: