18 Ağustos 1938 Tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 8

18 Ağustos 1938 tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

198 SERVETİFÜNUN YARI ŞAKA Aramızda deli var Biricik akıl hatalıkları mütahassısımız profesör Mazhar Osman sdünyada ginirleri normal insan &ra- mak boştur» diyor. Eh, hem ihtisas bakımından, hem de tecrübelerimize göre bu iddiayı kabul etmek mec- buriyetindeyiz. Deli çeşit çeşittir derler.. Meselâ; deli, zır deli, zırzır deli, hınzır deli diye adlandırılan çeşitlerin e- rasında manisine isim verilmemiş ne orijinal «yarım kafa» lara tesadüf edilir. Delilik; içtimai seviyeye göre de isme tâbi olan bir sistemle (inkişaf etmiş, ettirilmiştir. & Yoksul akıl hastasının hareketlerine: delilik damgası vuru- larken ayni hareketleri işliyen paralı delinin yaptık- larına göz yumuyor; ona «sinirli> ismi verilir. Sinirlilik, boppalık, delişmenlik, afacanlık, farfa- ralık, daha ne bileyim binbir nazlı kelime ile ifade- sine uğraşılan deliliğin tarihini yapacak, tıb bakımın- dan doktrinlerini şerh ve izah edecek değilim. Yalnız, insanlara bu unvanla birlikte verilen «ademi mesuliyet» imtiyazının şumui sahasının bugüu- lerde matbuatu kadar genişlemesine, genişletilmesine gon verilmek için hangi çareler akla gelir, onu ara- mak, Araştırmak maksadım... Meomaualar niçin okunmuyor İ Kitablar neden vitrinlerde kalıyor 1 Diye merak edenlerin, sebeb araştıranların kulak- ları çınlasın!. Memleketin okuma ihtiyacına cevab veren ağır başlı bir mecmuanın bu haftaki nüshasında bir yazı okudum. Genç istidat ardan birisi almış eline kalemi, yazmış aklına geleni. Yazının telâffuz ve şive hatalarını, nahiv ve edebiyat noksanlarını bir tarafa bıraktım. Mevzuu gözden geçireyim dedim. Okudum. «fikirlerimize felsefi bir istikamet vere- lim» diye yana yakıla kendini teşhireden bu «fikiri istikametsiz» gence kızmadım... Acıdım sâde.. Zavallı çosuk dedim., İki sksaçlı filozof ismi bellemekle na mevcutolan umumi maelümatını tamamladığını zanneden genç... Ne yazık ki, değilsâde kendisinin, torununun torununa da «kafaca bir felsefi istikamet vermek> bahtsızlığına düşen bu genç matbuat âle- minde nasıl yer alabiliyor Kari okumuyor !.. diyoruz. Okumayışının sebebi nedir $ Bunu araştıran var mıf.. Neyse, hepsini bir tarafa bırakalım; söz aramızda arkadaşlarıma sğyliyorum : — dikkat edin çocuklar.. aramızda deli var... V.. bu tehlike alarmına karşı lâkayd kalacak babayiğit mecmualarınkulakları çınlasın !.. Rahmi Yağız No. 2191—506 Göl kuşları » Muazzez Haptanoğlu'na - O kuşlar kalbimde akşam olmadan, Göklerin rengini sulara seri; İçime sulardan hulyalar verdi; Göllerde güllerin rengi solmadan.. Uçtular; sanki her gölge içinde Yükselen sazların rengini içip, Bazlara sulardan halkalar biçip, Uçtular sanki her gölge içinde... Akşamın içimi yakışı vardı, Onların hıçkıran sessizliğinde, Onların hıçkıran sessizliğinde, İçimin sulara akışı vardı. O kuşlar bir akşam uçup gittiler Göllere bir hazin ses vere, vero; Renklerin sularda solduğu yere.. O kuşlar bir akşam uçup gittiler... Fikret Menemencioğlu İNANMAK İSTEMEDİN Çünkü ağlıyan siyah gözlerinin koyu halkaların da hiyanet iniltileri sezdim... Karanlık geceler kadar yorgun saçların da neda- metten aklaşan günah telleri gördüm... İnanmak istemedim!.. Riyayı fazilet, hırsızlığı marifet bilmiştin... İstemiye istemiye azapla kıvrılan ihtiraslı dudak- ların da mahvedilen kalplerin acıları inliyordu... Usta bir Aktör gibi marifet aynasında aksettir. diğin şehvetini lâyemut çiçeklerin kokusu kadar ömürlü, ezeli çağlıyanların sesi kadar akıcı ve gü- negin altın ışıkları kadar cazip sanmıştın... Yanılıyordun... Aldatırken heran biraz dahs mahvolduğunu, şen çatır hakkahalarla gülerken mâhvolan hayatının tesellisiz öksüren girdaplarına daldığını bilmiyordun...... Daha doğrusu bilemiyordun..... Artık sen; saadet sandığın bir dakikalık geçici zevklere alet olmuştun... Senin için neş'e, günab gönüllerinin her daim yıkandığı azaptı... Sana inanmak mukaddes tanrıyı inkâr etmek ona, isyan etmekti... İnanmak istemedim!.. Çünkü karşımda sastlarca ağlıyan siyah gözleri- nin yorgun halkaların da hiyanet iniltileri sezmiştim... Mebrure Solmaz

Bu sayıdan diğer sayfalar: