23 Şubat 1939 Tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 17

23 Şubat 1939 tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 17
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

No. 9218-53) UYANIŞ 223 HİKATE|, | Ö © Ir & t m Gemi Yazan: Enver Naci Gökşen 35 senedir çocukların içinde yaşıyordu. Okul havası pnun at- mosferidi. His ve hayalinin rengi, şekli bu iki noktada toplanırdı: Çocuklar ve mektep,.. Tekaütlük müddetini dolduralı on seneyi geçtiği halde hâlâ çalış- maktan geri kalmıyordu. Kürside, çocuklafım arasın- da ölmezdem obür dünyaya gözüm açık gideceğim! Derdi. e) Birgün ağırca hastalandı, Dok- torlar çalışmaktan men ettiler. İş- te o zaman tekaütlüğünü isteme- ge mecbur olmuştu. Artık evde oturup ölümü bek- lemekten başka ne kalıyordu? Ba- şında takye, elinde tesbih, günler- ce pijamasını sırtından çıkarma- dan, zaman zaman kallavi #incan- Iw pencere önünde, sedir, kanape üstlerinde kahve içerek ölömü mü bekliyecekti?. Koca evin sessizliği ona bir mezar havası kadar sıkıcı geliyor- du. Evinde bir hizmetçisinden baş- ka kimsesi yoktu. Karısı üç sene evvel ölmüştü. Oğlu daha önce memuriyetle Anadolunun uzakça bir kasabasına çekilmişti. O diumeyen ve anlaşılmayan, fakat her biri bir arzunun, bir se- vincin «esi olan cıvıltılardan uzak kalan ihtiyar öğretmen bu işsizlik ve sessizliğe alışabilmek için ne yaptıyga svunamağdı. Gene okuyor, okuyordn. Fakat bu okuyuş ona eskisi kadar Jez- zetli gelmiyordu. Yavan ekmek yer gibiydi. Bskiden yüzlerce, bin- leree insan için okurdu. Simdi yalnız kendisi için okuyordu. . LI Tekaütlüğünü haber alan oğlu babasını yanına çağırmağa haşladı. Torünile meşgul olarak avun- mak, öalebelerinden kalan içindeki boşluğu onunla doldurmak emelile bu daveti kabul etti. Hakikat umduğundan çok bağ- ka çıktı: Gelini, kain pederinin torununa gösterdiği şefkat ve muhabbetin mahiyetini anlıyâmadı. Bu siâka- yı bir dadılıktan farklı görmedi. Bazan ona çocnğun üstünü başını sildirmek, yemeğini yedirtmek, ya- tağını yaptırtmek istedi. Çocuğunu dedesine bırakıp sabahtan akşama kadar konu komşu gezdiği de çok olurdu. Halbuki ihtiyar öğretmen bu- raya, altı yaşındaki torununun mürehbiliğini, öğretmenliğini yap mak ümidile gelmişti. Kendine birakılan bakımı be şaracak gücü, kuvveti yoktu. Birgün ihmale, daha sonra odasında meşgul olmağa, hattâ yatağından çıkmamağa, başladı. İhtiyarın yılğınlığını hisseden gelin, çocuğunu eskisi gibi yanın- da taşımak mecburiyetinde kaldı. Bazı akşamlar oğlu ve gelini ile misafirliğe giderdi. Kendileri- nin mişefirleri de eksik olmazdı. Gerek mişafirliğe gidildiği, gerek- se misafir geldiği zaman çocuklar öğretmenin etrafına toplanırlar, sorarlar ve anlattırırlardı. Böyle zamanlarda - nerede olursa olsun - odanın bir köşesi sınıf olurdu san- ki.. Bir müddet sonra misafirliklere inbisar eden ve tesadüfi olan bu fahri öğretmenliği daha muntazam bir şekil gid; Akşamları mektep payâosondan sonra konu komşu çocukları eva, onun yanına gelip ders alıyorlardı. İbtiyar sevinlyopdu. Eski iç &81- kıntılarından eşer kalmamıştı. Bir gece uykusu arasında asabi “bir ses duyarak uyandı. Ne oldu- gunu anlamadan gafaya çıktı. Ge. lini çek 'sinirliydi, oğluna çıkışı- yordu. Odasından gelen sesi evin her tarafından duyuluyordu: — Hukltm,' usandım ertik, di- şöğiliy burası ev mi, mektep mit Her akşam paldır küldür yukarı çıkan çıkana. Evin ne rahatı kal- dı, ne temizliği., Nereden.. Ölesini dinlemedi, odasına dön- dü. Gün doğarken giyindi ve so- kağa çıktı. Evden çıktığı günler pek enderdi. Oğlu bu vakitsiz 80- kağa çıkışın sebebini sordu — Hiç, dedi, biraz hava ala- cağım. Bütün ömrünce teneffüs ettiği mânevi havayı teneffüs edecekti. Yürüdü, gideceği yeri çok iyi bilen kararlı bir insan emniyetile yürüdü, mektebin biraz gerisinde- ki kahveden içeri girdi. pencere- nin önüne oturdu. Bir çaş istedi. Kahvede kimseler yoktu. Mektep zamanı gelince çocuk» lar birer ikişer gülüşerek, konuşa- rak, şakalaşarak, ciddileşerek kah- venin önünden geçmeğe başladılar, İhtiyar, akıp giden bu temiz şırılıya mahzun mahzun bakıyor, içini çekiyordu. Halinde, sevgilisini bekliyen bir genç âşık melâl ve ve heyecanı vardı. Artık her gün evden, mektebe gider gibi, muayyen saatlerde çı- kıyor ve dönüyordu. Sabahları ve öğle yemeklerin- den sonra daha talebeler mektebe gelmeğe başlamadan kahvede her zamanki yerine oturur, mektebi en son terk eden talebe grubundan sonra kahveden çıkardı. Talebeler dergde iken gazete okuyarak paydosları bekler, tavla, iskambil oynamaz ve seyretmezdi. Akşam tatilden sonra hemen eve dönmezdi. Haylâz bir çütük gibi parkda, kırlarda, «ditdiği ah- bablarının yanında vekit guşirir, gün kararırken eve girerdi. Kahveye devama başladığı gün- lerde birkaç akşam her zaman eve gelen talebeler onu aradılar, Her — Sayıfayı çeviriniz —

Bu sayıdan diğer sayfalar: