1 Kasım 1931 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9

1 Kasım 1931 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Koğkake. Si Fakat Bu ğ;ada Ç Yazan: ZİYA ŞAKİR | Her hakkı mahfazdur — 128 — Karyolanın yanındaki komo: | dinin Gstü, kıymettar ve murass | hediyelerle — dolmurtu. AN: ve mineler arasındı. — olmasik: pırlantalar parlıyor u. Dışarıdan haber geldi. Mubafız zabitler, efen- di, arete gelmek İsti: yi ziyare Oaeama döndükten tarafa diler. sonra, Ağaların delâletile muhafız zabit- ler geldi. Zabitieri görür görmez Âbit Ef. neşelendi. Bir taraftan tebriklere mukabele — ederken, diğer taraftan da — muhafız Naci Beye soruyordu: — Haniya, Nacl Bey.. (oldu bitti maşallab) diye bağıracaktınız. Bütün zabitler gülüştüler ve cevap verdiler: — Biz bağırdık amma, siz duymadımız... Zabillere, şekerler ve şerbet- ler ikram edildi. M Akşama — doğru, — hazırlıklar başladı. Âbit Efendinin odasının yanındaki salona, sandalyeler ve kanepeler taşındı. Burada Kara- göz oynıyacaktı. Karagözcüler geldiler. Muha- fiz zabitlerin nezareti altında perdelerini kurdular. Zabitana bir yemek ziyafeti verildi. Karagözcülere de ayrıca bir sofra yemek yedirildi. Bu esnada Âbit Efendi kendi mini mini misafirlerile ihata edil- mişti. Rasim Beyin küçük kızları 'Türkân ve Seniha, Mahmut Beyin oğulları Hikmet, Kemal ve Salih YAT Kadınefendiler İrîn Gece Yarısı Sazende Ve Hanende Güneş gurap ederken bir İe- timbot — geldi. | Sarayın nhtim- | na yanaşlı. is- | timbottan (Da- rüssaade ağası ) Fahrettin — ağa çıktı. (Tarafı şâ- — bane) den Ab- dülhamide — se. — lâm ve Âbit E- fendiye de bazı hediyeler getirdi. Gece, kara- eynarken tubaf — bir Adise oldu. Oyun — başla- madan evvel tekmil — muhafız zabitler, harem dairesine davet olundu. Herkes perdenin karşı- sına hazırlanan koltuklara otur- du. Âbit Efendi- nin yatak odası- nit kapıları açıl- dı. Âbit Efendi, karagözü buradan | seyrediyordu. Yanında Abdülha- | mit ile kadınefendiler, ve arka- !! larında da hazinedarlarla kalfalar * ım'.""y"d“— Arkada kadınefendi- lerin bulunduğunu bildikleri için, salonda bulunan erkekler, kat'iyen başlarını geri — çevirmiyorlardı. İlk oyun, Abdülhamidin saltanat zamanında daima sarayd - tılan (Saraylı Hamm) yi:ııi:zu oyundu. Kâtip Salih Efendi oyu- na başladı. Mutat olan beg- telerle perdedeki (Göstermelik) i kaldırdı. Bestelerle (Hacivad) 1 sah- neye getirdi. Beste, bitti. Teker- lemeler — başladı. Tekerlemeden sonra, sıra ( dua ) ya geldi. Ma- oli Komik Bir Hâdise Oldu Aranıyordu | Muhafızların Boğazda mehtap seyretmekten zevkaldıkları | | Beylerbeyinin maruf kameriyelerinden biri — Şevketlü.. Kudretlü.. Aza- metlü.. Pa... 5 Der demez durdu. Perdenin arkasından ses gelmiyordu. O ande, bütün orada oyun seyre- denlerin do nefesleri durmuştu. Kâtip Salih Efendi, azkal- sın, büyük bir pot kırıyordu,. Evvelce, bir çok def;lıu ı.“'; lııhıldıırii zurunda — oyun oynatlığı, - pel R çok — ihsanlarını aldığı Abdülha- Bu süküt, bir dakikadan fazla * mit, şimdi yine karşısında — idi, sürdü. Vo_ sonra perdenin arka- | Bu, sakıt ve mahlü padişahın sından, titriyen ve söyleyenin k da, ( Padişahı asır ) olan Bultan Bdi AM anatak dua etmek, onun kalbini bir mah- | yakmak demekti. ediyor ve bütün arile biribirlerini di Muhbafızlardan biri, Size lerinin kabul edil- mesi için iddia ve münakaşadan çekinmez. 198 ALİ EFENDi. Totuk ve sessiz- dir. İşlerine hile ve yalan karış- tırmaz, — kismen müşkülpesenttir. İntizam kuyuda- tını ihmal eder. boğazinda düğümlenen bir ses; — uw Efendimiz hazretleri ...., Diye devam etti. Salon, tabil karanlıktı. Abdül- hamidin, ne his ve ne heyecan geçirdiğini göremiyordum. Yalnız onun hayal meyal şeklinde, başı- nın biraz daha eğilçiğini farket- tim. (Arkası var) Resminizi Bize Gönderiniz, * * * Tabiatinizi Söyliyelim... 1ti ORHAN ! 107 'BE'Y: Sakin ve | &97 Te EJ—'EN?)ıf,Eğı.o,. intizamperver- ' cı ve şakacı- dr. Hâdisat- | | Üü Yemla Han çabak'ıdı (l » Yorucu ve teessir — olur. devamlı meş- | Şahsım alâkadar falelerden ziya- eden mesailde de, hissi, haya- hassasiyet gös- li ve macera terir. Kadın y mevzularından " | ve sevgi mev- e bazzeder. Teh- zularına lâkayt like ve mes'u- ; kalmak — istemez. liyetten müçteniptir, j 121 SALAMON OĞLU RUFAT | gz ŞELSRSAN EFENDİ: Şarla- EFENDİ.Sav: tan değildir, is- | | güdüke kerg tediğini yapmak ;n ?Şku] Debset idir. ” Takelie. 4 değildir. Eğlen- Keearma | B ceden geri kal- olur. Kadın me- m_ık KErEN öilla İaekanç dimağını yor- mak - taraftarı hk gösterir. Ke- değildir. Bir naatkâr değildir. işte baş olarak 122 RİZA BEY: çalışmaktan si- Ciddi ve vakur- | Yade memur < <rak çalışmakta dur. Kendine e- | Puvaffak olur. hemmiyet veril- 109 EFTİM E- mesini ister, zev- FENDİ: Müş- kiselimi vardır, ml t" B derbederlikten iehıı:ıneıil m; boşlanmaz, tok muktesittir. sözlüdür. Fikir- Havai meşğa- lelere rağbet etmez. Menfa- atlerini ve sa- mimiyetini is- raf etmez. Baş-« kalarının işle- rine karışmaklan çtinap eder. 110 - İRAKLİ & EFENDİ: Ciddt ve gözü pektir. ! Şakaya ve ala- ya — gelemez. İnadı sever. İş- | lerine bile ve riya karıştır. maz. Kuzdığı zaman dik ve tok sözlü olur. F ı | Hangi sünllere cevap almak İstiyor ? Fotoğrah İntişar eder cek mi? Beyin oğlile kızı Cemil ve Sabiha | lümya, ( Padişahı asr) a dua | dürtüyorları Şi Hanım ve Beyler, Abit Ef. ile |vetmek behemehal oyunun icaba- yanındaki & adaşının kulağına koj r; oyuncaklarla oynıyor- tındadır. Hecivat dua ederken | eğildi: 4 [u:ı:_“yo z | tam diz çökerek: — Galiba karagözcünün dili — — YU ŞU — bi K B Bireimi deliller, meh- -FRİK MARASI 28 miş olan kavasları t TEFRİKA — NU terlie vaziyeti kavrıyamadıkları A m E için oldukları yerde kalvermiş- lerdi. Yalnız Şaban, kendisine ——— /—'-_--_- n kurban bayramı 'AİAYG j Ş:lî. bayram namazı kılmak ıgâ;ı camilere gidiyordu. Bu îe”d ' kendisini ayrıca neşdeudır&ı, içine yeni bir ferahlık geldi. — İnşallah, dedi. hayır vardır! Şaban, şimdi tirmişti, — çünkü — valinin camide bulunacağını düş ve atını oraya sürüyordu. Hasan, — filhakika camide Resmi kavuğunu gimişti, bir kabaniçeye sarılmıştı, ve elmas içinde parıl parıl yordu. Allaha ubudiyet etmek vesilesile Allahin kullarına ihtişam gösteriyordu. Menberin önünde idi, ipek bir seccadeye bağdaş Bunda da efini değiş- ber büyük ünmüştü Hattat idi. girimâ | parlı YAZAN: *« * kurmuştu, hutbeyi dinliyordu. Şaban, atını; caminin kapısına bağladı, —aptest almıya lüzum görmedeniçeri girdi, — cemaatin arasından geçti, azametli vezirin yanına geldi, kulâğına eğildi: — Devletli, dedi, ölüm kape- na geldi. Başının çaresine bak! Müteazzım vezirin rengi bir- denbire sarardı, iliklerine kadar bir titreme geldi ve can havlile halikı da, halkı da, unutarak ye- rinden fırladı, dindar - safları çiğnî)'efekı cemaatten — kiminin dizine, kiminin omuzuna ba- sarak camiden — çıktı, — atlandı, konağına gitti. Onu ı_ııul.(ıcldeı bir geli, yahut kudıe!h' bir İlâh gibi tantana içinde camiye getir- ef diyordu. N ılıâîı:k!ı: bulunanlar da bu tu- haf gelişten hayrete düşmüşlerdi. Camiye gidi; fark, ygiyigmli!îk!e çıplılflık arasın- daki fark kadar mübimdi. Koca yezir, başından külâhi —alınınca | kelliği meydanâ çıkan bir baş gibi göze çirkin zmınyordn. Fakat o, etrafındaki bayretle de, haşyetle de alâkadar değildi. Ta harem dairesine kadar yürüyerek en loş ve en hücra bir odaya kapan mıştı. Sehpa altına getirilen bir mahküm telâşile Şabam isticvap ediyordu: — Neden öldürülüyorum | * O bayram gününün vaktine doğru, Süleyman ölüyorum, — niçin ikindi şehre geldi ve doğru Vali kona- ğina giderek etrafım — kuşattı. Hattat Hasanın Sekbanları, Sarı- caları, İçoğlanları, bu ihata ha- reketinin Efendilerini yakalamak için yapıldığını anlamışlardı ve tereddüt — göstermeksizin teslim işle dönüş arasındaki bayrağını çekmişlerdi. Bu sebep- le Süleyman Paşa, silâh kullan- madan konağa girdi, selefini aramıya girişti. Fakat o; selâm- lıkta — yoktu, — mutfakta yoktu, ambarda yoktu, ahırda yoktu. O halde harem dairesinde bu- lanması lâzim geliyordu. Süley- man Paşa, kadınların bir odaya çekilmeleri için haber gönder- dikten sonra — hareme — girdi. Çubuk odasımı, hazine odasını, yatak odasını, cümbüş odasını birer birer aradı. — Sandıkları boşalttı, dolapları karıştırdı, ta- van arasını dolaştı, Hasan Paşa- Paşa | yı bulamadı. Onun karıları, oda- lıkları, halayıkları bir göşeye büzülmüşlerdi, büründükleri çar- şafların — içinde bıçkıra hıck:rı ağlıyorlardı. Hattat Hasan, işte bu ağlıyan kalabalığın içinde idi (*). Bir kadin gibi çarşafa sarılmıştı. To- puklarına kadar inen bu sütrenin himayesi altında cellâdının telâsını temaşa ediyordu!.. Canmı kur« tarmak — istiyen her — mahküe mün ©o kıiyafete bürünebilmesi, bugün için, gayet tabii görünür ve hiçbir mahküm bu basit te- nekkürle yakasını muakkiplerin elinden kurtaramaz. Lâkin eski devirlerde bir erkeğin çarşaf giy- mesine asla ihtimal verilmezdi, o süretle tenekkür etmekten ise ölmek daha — şerefli — sayılırdı. (Arkası var) Ü) ” Hacan Paşa, car ve müsccer ile alavan Ubasına girip ev cemaatile bile bir odaya mümtekil olup veçilmedi.. * Tarihten«

Bu sayıdan diğer sayfalar: