19 Ocak 1932 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10

19 Ocak 1932 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

G K : ,, i Noi / Ü ÂBPULHAMİDİN. A Gon GÜNLERİ Abdülhamit, İçki İçilmesinden Son Derece Korkar Ve Çekinirdi Hatta Babasının Ve Kardeşinin Ölumunuîâe İçkiye Atfederdi ZIYA ŞAKİR Her hakkı mahfuzdur — 206 — NAKILİ Abdülhamidin romatizması elân devam ediyor. Bir taraftan ruh türdürürken diğer taraftan da faspirin) alıyor. —( Aspirin ) ın yetmiş derde deva olduğuna dair Abdülbamitte bir kanaat var. Fakat bu ilâcı tercih etmesinin yegâne sebebi, sipesiyalite ol- ması ve bu itibarla korkusuzca istimale salih bulunmasıdır. Deniz suyunun da romatizmaya iyi geleceğini tahmin ediyor. Em- me, basma bir tulumba aldırdı. Bununla denizden su alınacak, inıtılacak. Hem kendisi, hem de Abit Efendi kullanacak. — Belki uyluklarımdaki kaşın- tıya da iyi gelir. Ka 1 Mayıs 918 Abdülbamidin — sol gözünün kapağında mercimek büyüklü- ğünde beyaz bir nokta hasıl oldu. — Aman (Kanser) olmasın. Diye fena halda telâş etti. Derhal doktora haber gönderdi. Doktor geldi, muayene etti. Alelâde ufak bir (Kis) olduğu anlaşıldı. * Abdülhamit, dün akşam mer- bum Sultan Muradin oğlu Salâ- hattin Efendinin vefatımı haber ald. Çok müteessir oldu. — Allah rehmet eylesin. Ağır ve sakin bir adamdı. Fakat o da babası gibi işrete müptelâ idi. Birkaç defa kendisine nasihat ettim. ( Hayır Efendim. İçmiyo- rum.) dedi. Şüpbesiz ( sebebi mevt )i içki olmuştur.. Vaktile merhum biraderi de bu içkiden #az geçirmiye az mı çalıştım. Ğ — Yapma biraderciğim, Bu, seni barbat ediyor. Kâzip semen veriyor. Bunu böyle möütemadiyen içme. Gel, benim hatırım için vaz geç. Diye az mi yalvardım.. Hasılı buna alışanlar, bir türlü felâh bulmuyor. İtiyat, çok fena şey. Elindeki cigarayı göstererek: — İşte bakınız; bende bu zıkkımdan vaz geçebiliyor muyum? Ne ise çok şükür ki vaktile işrete heves etmedim. Eğer ben de alışmış olsaydım, bu felâketli günlerimde şüpbesiz ayyaş olur- dum.. İçki yüzünden berbat olan birkaç kişiyi gözlerimin önünde gördüm. Vaktile, Efendilik zama- nımda bendegândan Ahmet Bey isminde bir zat vardı. Hoş sohbet bir adamdı. Onu o kadar sever- dim ki, hiç yanımdan ayırmazdım. Bir de bakarım ki, arada sırada Abhmet Bey ortadan kaybolur. Nereye gitti diye merak ederim, arattırırım O esnada hareminden baber gelir. — Aman gelsinler, bunun bir çaresini bulsunlar. Diye zavallı kadın haber gön- derir. Derhal ben işi anlarım. Hemen bir haremağası ile ben- degândan birinini Ahmet Beyin evine yollarım. Gidez bakarlar ki Abmet Bey yatağının içine girmiş. Etrafına rakı şişelerini dizmiş. Öylece sızmış, kalmış... O halile alırlar, bir arabaya koyarlar, sa- raya gelirirler Bakarım ki, gözleri şiş.. Elleri titriyor. Berbat ve perişan bir halde... Doktor getirtirim.. Tedavi et- tiririm. Tekrar kaçmasın diye elbiselerini saklatır, saray dahilinde entari ile gezmesine müsaade ederim. Bir müddet Alhmet Bey iyi gider. Neş'esi yerine gelir, bizi eğlendirir. Artık bir daha içmiyeceğine tövbe ederiz. Bizde emniyet hasıl eder, Fakat bir müddet sonra, yine usullacık sa- vuşur, evine gider.. İşte bu adamla hep böyle uğraşır, onu içkiden kurtarmıya — çalışırdım. Bu bal cülüsuma kadar devam etti. Cü- lüsumdan sonra tabil saltanat gaile ve meşguliyeti arasında artık onunla meşgul olamadım. Zavallı adam birgün içmiş, içmiş, İçmiş, önünde rakı şişesi olduğu halde vefat etmiş.. Bendegândan Emin Bey ile Kilerci Osman Bey de çok işret ederlerdi. İkisi de içkiye kurban oldular... İçkiye kurban gidenler arasında, babacığımla merhum birader de vardır. Hatta biraderin ( sebebi berbad)ı olan Namık Kemal Bey de, işret yü- * LÜTFUB. | d Girkin ve so- | 4 kulgandır.Men- © faatlerini israf D etmez, havai- i muhi- 44 DOĞAN BEY ; ( Fotoğrafı- nın dercini istemiyor ) Şöbret ve ikbali seyer, cesaret ve kahra- manlık — mevzularından hoşlanır, oyunda, ve her işte elebaşı olmak ister, tenkit ve tahakküme ta- hammül edemez, nefsine karşı fazla gurur duyar. — —— Fotoğraf Tahlil Kuponunu 11 inciSayfamızda bulacaksınız. Resminizi Bize Gönderiniz, * Size Tabiatinizi Söyliyelim... zünden Sakızda öldü, gitti.. * Abdülhamit, ahvali umumiye- den de uzun uzun bahsettikten Sonra : — Harbın bu kadar uzaması © kadar G&sabıma dokunuyor ki, yüksek bir yere çıkarak : — (Armistis!l)... Diye haykıracağım geliyor. Sözlerile mülâkata hitam verdi. 28 Nisan 331 11 Nisan Di$ Dün bir şayia çıktı. Güya bizlm (flo) Karadenize çıkmış, Rus filosile harbe tatuşmuş, Rus yırblılarından bir kaçını batırmış... Abdülhamit, bu havadise pek memnun oldu. Sabah gazetele- rini sabırsızlıkla bekledi. Gaze- telerde bundan — bahseden bir yazı yoktu. Akşam, ( Tercüman) geldi. O da böyle birşey yazmı yordu. Abdülhamit: — Yazık.. sevincimiz, muvak- kat oldu. Dedi. (Arkası var) —a aeeaeenrrre ada eee l Sinema Ve Tiyatrolar l ALKAZAR — — Hacı Murat ALEMDAR — Ptanbal sokuakları ARTİSTİK — Çingene aşla ASRİ — Canh ceset EKLER — Şekerim ELHAMRA — — 27 numaralı casas EBIUVAL — Haydut çarkısı H — Parlak bir reva GLORYA — Sarı odamım esran KİLÂL — Taç deviren canavar KEMAL B —— — Çapkın prens MAJİK — 6 Numaralı ocak MeLEK — Tei MiLil — Aşkı harretlati OrERA — San maske ŞK — Küçük daktile DARÜLBEDAYİ — Onlar ermiş muradına (Yakında Yaleva türküad) ÜSKÜDAR HALE — Şarlatam * SUDİ BEY ; Hassas ve alın- 47 SAFFET EF. ( Talebe ) Fo- toğrafının dercini istemiyor ) Ze- ki ve sokulgandır. Tavrı bareket- lerile kendini sevdirmesini - bilir. Arkadaşlarile gürültü ve kavga yapmadan geçinir, sulhen anlaş- mıya mütemayildir, Herşeyi tet- kik etmek ve anlamak merakın- 7T0 O, derin derin içini çektikten sonra sözümü kesti: — Fakat yine mümkün ola- maadı Selma... — Niçin... — Çünki, ben kendini çok iyi bilen ve tanıyan bir adamım. Evvelâ, elime aynayı aldığım za- man) görüyorum — ki, — hiçbir | kadını memnun edemiyecek ka- dar çirkinim... Sonra.. Aramızda aşağı, yukarı otuz senelik mühim bir yaş farki var. Bunları gören ve idrak eden bir adamda zerre kadar insaf ve vicdan varsa, se- nin gibi genç, güzel bir kadının ümit ve emellerini sektedar et- memelidir. Ne zevciyet ve ne aşk.. biçbir şey azizim hiçbir şey senin gibi bir kadını benim gibi bir erkeğe bağlıyamaz... — Fakat biliyor musun ki Çang, asıl bu sözlerinle beni bağlıyorsun. Senin; bu temiz, ve âdilâre fikirlerinin en saf kayna- ği olan o ilâhı kalbin yok mu? Onu dünyanın bütün hüsnüne, bütün taravetine karşı tutarım, Eğer ben, gençlik ve güzellik arkasında macera kovalıyan bir kız. olsaydım, anamın babamın evinden çıktığım gündenberi et- rafımı saran ve bende tadılacak bir lezzet arıyanlara gözlerimi ve kulaklarımı — kapamazdım. - Bir genç kız, açlıktan ölmek isterse bilmelidir ki ©o kızım izzetinefsi ve vakarı gözlerinde ve kulakla- rında değil, kalbindedir. Maama- fih, şunu da ilâve edeyim ki, ben- de bunu acı bir tecrübe ve da- ha acı bir vicdan azabından son- ra öğrendim. Karısını ve çocuk- larını unutarak kalbinin hırs ve ateşlerini benim bakir sinemde söndürmek istiyen bir doktorun bikâyesini sana anlatmıştım Çang Gayeme vâsıl olmak için bu adama karşı oynadığım oyundan daha bâlâ mahcubum. Aşağı, yukarı, bütün tanıdığım insanla- rın, hepsi de böyle.. Aşk ile ihti- rası biribirine karıştıran şeyler... Ben, bunlardan nefret ediyorum. Temiz yaşamak ve temiz yaşama- sını bilenlerle yaşamak İstiyorum. — Çok âlâ..çok güzel Selma... Fakat, ne nam, ne s fatla... — Dostluk... Sâf, temiz, leke- siz bir dostluk... Kalplerimizi bü- tün hayvani hırslardan, sefil işti- halardan uzak tutan ebedi bir dostluk... Çang, düşündü.. düşündü.. dü- şündü ve sonra cevap verdi: — Pekâlâ Selma.. Kabul ediyorum... Ebediyyen senin dos- tunum. — Ben de söz veriyorum, bü- tün dünyada senden başka kim- seyi sevmiyecek bir dostunum... * Odama — çekildiğim zaman, beynim — uğulduyor.. hayatımın bu son hâdisesinin azameti, bir türlü dimağıma sığmıyordu. Şu ken, ben bülün dünyaya karşı kapımı kapadınm ve yatağıma uzandım. Maddi ve manevi yor- ğunluğun tesirile gözlerim kendi kendine kapandığı için, derhal derin bir. uykuya — dalacağımı zannediyordum. Fakat ne müm- kün?... Yatakta, — bir taraftan öbür tarafa dönecek kadar bile balim ve mecalim kalmadığı hal- de, kabil değil uyuyamıyordum. | ŞARK YILDIZI Holivuta Nasıl Kıç_t";m... Yıldızlar Arasına Nasıl Karıştım? —w — ———0 YAZAN: Selma Z. Ayni zamanda sevgili Çangı- min da uyuyamadığını — hissedi- yordum. Vakit, vakil odasından hafif somya - gıcırtıları geliyor; arasıra da çubuğunu; — Tın.. tın.. tın... Diye bakır ciğarz tablasının kenarımna vurduğu işitiliyordu. Çangın, niçin uyuyamadığım bilmiyorum. Fakat beni uyutmr yan, hatifi bir sesti.. Bu ser mütemadiyen kulağıma fısıldıyor ve soruyordu: Bizim Daktilo Şark Yıldızı Selma Han- mın - hatıratı iki, üç güne yerini, gördüğünüz, — bizim içli, hassas, ince daktilomuz alacaktır. BİZİM DAKTİLO: Kevser Hanımdır. Sekiz on seneden- beri başından geçmedik ma- cera — kalmamıştır. ( Bizim Daktilo ) sizi Selma Hanımın hatratı kadar ve belki ondan ziyade alâkadar edecektir. bergün — Eh, Selma Hanım!.. Söyle bakalım... Yaşadığın bu müstes- na hayat, bir rüyamı?.. Yoksa bir hakikat mi?... diyordu. * Tuhaf değil midir babacığım; büyük saadetlere kavuştuğumuz zaman, birdenbire inanamayız.Onun bir rüya olup olmadığını anlamak için, güleriz, söyleriz, etrafımız- daki eşyayı yoklarız.. Yanımız. ilere: — Sakın bu bir rüya ok masın?.. Diye sorarız. Ve, rüya gibi gördüğümüz o hakikate, ancak bir müddet sonra. Ve ancak o hayata alıştıktan sonra inanırır. te şimdi ben de ayni tereddüt devresini geçiriyorum. Hakikati elimle tutup, gözümle gördüğüm halde buna pek güç inanıyorum. * Dünki buhran beni hem cis- men, hem de ruhen o kadar yor- muş ki sabahleyin gözlerimi açtır ğun zaman hafif başım ağrıyor, oldukça da ateşim vardı. Fakat böyle şeylere ehemmiyet verecek zamanda değilim. Meraklandır- mamak için sevgili ( Çang ) ıma da bir şey söylemedim, Biraz ki- nin, biraz- da Aaspirin almakla iktifa ettim. Fakat Allah biliyor ya, daha hâlâ geceki tereddüdüm baki idi. Sonra kendime geldim. Ya- tak odamın şurasına burasına atılmış olan feraceye, yaşmağa, telli pullu pabuçlara göz gezdir- dim. Ve sonra gülerek kendime hitap eltim: — A, deli kızl. Bunlar. ne?.. Bunlarda mı rüya?... Dedim. Çang, bu sabah mutadından on yedidakika sonra kalktı. Sa- londa birleştiğimiz zaman onun- da rengi solgun, çehresinin bü- tün ketumiyetine ragmen oda dünkü hâdiseden herhalde pek yorgundu. abah kahvaltısına oluracağı- miz zaman (Metr dotel) — geldi. elindeki gümüş tepsiyi bana oza- tarak: Ihkıııuı)'

Bu sayıdan diğer sayfalar: